-
1 sıra beklemek
to await one's turn -
2 sıra
1. subst Reihe f; Ordnung f; Anordnung f; Reihenfolge f; Gelegenheit f, Moment m; (Holz)Bank f, Schulbank f;sıra beklemek Schlange stehen;-e sıra gelmek v/unp an der Reihe sein;sıra ev Reihenhaus n;sıra malı Ramschware f;sıra numarası laufende Nummer;sıra sayı sıfatı Ordnungszahl f;yürüyüş sırası Marschordnung f;sıra sıra in Reihen, reihenweise;sıra ile, sırayla, sırasıyla der Reihe nach;-in sırası değil nicht am Platze sein;-in sırası düşünce bei passender Gelegenheit;-in sırası gelmek -e an der Reihe sein;kimin sırası, sıra kimin? wer ist an der Reihe (oder fam dran)?;sırası gelmişken bei dieser Gelegenheit; da schon einmal davon die Rede ist;sırasına getirmek die passende Gelegenheit finden (zu …);sırasına göre je nachdem (wie);sırasını kaybetmek Baby aus dem (gewohnten) Rhythmus sein (Schlaf usw); sich wieder anstellen müssen;-i sıraya koymak einreihen A; in Ordnung bringen, durchführen;(adam) sırasına geçmek (schließlich doch) ein Mensch werden;2. postp bei D, während G;yanı sıra nebenbeio sıra(lar)da damals, in jener Zeit;bunu işittiğim sırada … als ich das hörte, …;arabaya bineceği sırada kaum wollte er in den Wagen steigen, da … -
3 sıra
о́чередь (ж) после́довательность (ж) ряд (м)* * *1.1) рядbir sıra ev — ряд домо́в
iki sıra — два ряда́ (чего-л.)
ön sıra — пе́рвый ряд (в театре, кино и т. п.)
2) шере́нгаiki sıra olmak — постро́иться в две шере́нги
3) после́довательность, черёд, о́чередь; очерёдностьsıra beklemek — стоя́ть в о́череди
sırayı bozmayın — не наруша́йте о́череди / поря́дка
sırası gelmek — а) подойти́ ( об очереди); б) предста́виться ( об удобном случае)
bize daha sıra gelmedi — до нас ещё о́чередь не дошла́
sıraya girmek — встать в о́чередь / в ряд; заня́ть о́чередь
sıra ile — по о́череди, друг за дру́гом, по поря́дку
sıra kimin? — чья о́чередь?
sırasını kaybetmek — пу́тать после́довательность / вре́мя (приёма лекарств и т. п.)
sıraya koymak — а) поста́вить в ряд; б) расположи́ть в поря́дке / по поря́дку
boy sırasıyla — по ро́сту
yaş sırasıyla — по во́зрасту
yürüyüş sırası — воен. поря́док движе́ния на ма́рше
4) удо́бный / подходя́щий моме́нтsırası düştü — предста́вился удо́бный слу́чай
sırasına / sırasını getirmek — найти́ подходя́щий моме́нт / удо́бный слу́чай
5) вре́мя, моме́нтtam bu sırada biz gelmiştik — как раз в э́то вре́мя мы пришли́
bu teşebbüsler sırasında — во вре́мя э́тих попы́ток
6) обы́чность, зауря́дностьsıra adamı, sıradan bir adam — обыкнове́нный, просто́й челове́к
sıra ressamı — зауря́дный худо́жник
7) скаме́йка, скамья́8) па́рта2.употр. в роли второго компонентаardı sıra — непосре́дственно за кем-чем
ardı sıra gelmek — идти́ за кем-чем
ardım sıra — непосре́дственно за мной, вслед за мной
önü sıra gitmek — идти́ впереди́
yanı sıra — ря́дом
3.yanı sıra yürümek — идти́ / шага́ть ря́дом
dığı sırada — передаёт содержание придат. предл. времени
oraya geldiğim sırada... — когда́ я пришёл туда́...
tam arabaya bineceği sırada... — то́лько он собра́лся бы́ло сесть в маши́ну, как...
geleceğin sırada... — когда́ ты придёшь...
••- sırasına göre
- sırasında
- adam geçmek
- insan sırasına geçmek
- sen varken
- bana sıra kalmaz! -
4 sıra
"1. row; line; queue; file. 2. order, sequence. 3. turn: Sıra sende. It´s your turn. 4. the right time to...: Şimdi denize girmenin tam sırası. Now´s just the right time for a dip in the sea. Şimdi sırası değil. This isn´t the right time. 5. point, moment, time: O sırada öğretmen geldi. At that point the teacher came in. Çiçekleri suladığım sırada telefon çaldı. The telephone rang while I was watering the flowers. 6. bench. 7. desk (in a school classroom). 8. (things) placed in a row: sıra ağaçlar trees planted in a row. 9. of all shapes and sizes: sıra portakalı oranges of all shapes and sizes. -dan ordinary; middling, mediocre, run-of-the-mill. -sında 1. at the right time, when the time is ripe. 2. in the course of, during: ders sırasında during the lesson. -sıyla 1. (doing something) at the right time. 2. sequentially, in sequence, in order, respectively: Bahriye ile Fahriye, sırasıyla altmış ve yetmiş yaşlarındadır. Bahriye and Fahriye are respectively sixty and seventy years old. -yla each in turn; one by one. -sını beklemek to wait one´s turn. - dayağı beating given to each person in a group in turn. - evler row houses, terrace. (adam/insan) -sına geçmek to be regarded as a decent person (when he is actually a complete scoundrel). -sı gelmişken Now that the time seems ripe...: Sırası gelmişken bunu yapalım. Let´s do this, now that the time seems ripe. -sına/-sını getirmek to find a suitable opportunity. -sına göre when it´s right or appropriate to do so: İnsan sırasına göre susmasını da bilmeli. A person should also know when he ought to keep quiet. - gözetmek/kollamak to wait for a suitable moment. -sını kaybetmek (for a baby) to get out of its normal routine of feeding and sleeping. -ya koymak /ı/ to get (something) properly organized or arranged. -sına koymak /ı/ to regard (someone) as being in (a certain) category. - malı 1. run-of-the-mill, middling, mediocre (things). 2. run-of-the-mill things. - sayı sıfatı gram. ordinal number. - sıra row upon row of: sıra sıra çamlar row upon row of pines. - sütunlar arch. colonnade." -
5 nöbet
nöbet sbu akşam \nöbet sizde heute Abend sind Sie an der Reihe\nöbet beklemek [o tutmak] (auf) Wache stehen\nöbet değiştirmek sich ablösen\nöbeti olmak Bereitschaftsdienst habenisteri \nöbeti hysterischer Anfallöksürük \nöbeti Hustenanfall msara \nöbeti tutmak einen epileptischen Anfall bekommen
См. также в других словарях:
nöbet beklemek (veya tutmak) — 1) asker, polis vb. bir yeri, bir kimseyi, bir aracı gözetlemek, korumak gibi amaçlarla bulunduğu yerden belli bir süre ayrılmamak Geceleyin nöbet bekleyen muhafızlara ve hizmetçilere görünmeden ... inermiş. R. H. Karay 2) kurum ve kuruluşlarda… … Çağatay Osmanlı Sözlük
para ile değil, sıra ile — herkes sırasını beklemek zorundadır anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
kuyruk — is., ğu 1) Hayvanların çoğunda, gövdenin sonunda bulunan, omurganın uzantısı olan uzun ve esnek organ 2) Bu organa benzeyen uzantı Uçağın kuyruğu. Gelinliğin kuyruğu. 3) Kuşlarda gövdenin sonunda bulunan tüy demeti 4) Koyunun bazı türlerinde… … Çağatay Osmanlı Sözlük
nazlanmak — nsz 1) Kolayca gönlü olmamak, ısrar beklemek Ara sıra buluşup içer, birbirine nazlanıp türlü lakırtılar söylemekten hoşlanırlar. M. Ş. Esendal 2) İsteksiz görünmek … Çağatay Osmanlı Sözlük