Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

sıkıntı

  • 61 δυσφορία

    sıkıntı, fenalık

    Ελληνικό – Τουρκικό Λεξικό > δυσφορία

  • 62 πλήξη

    sıkıntı, can sıkıntısı

    Ελληνικό – Τουρκικό Λεξικό > πλήξη

  • 63 σφίξη

    sıkıntı, zorluk, peklik

    Ελληνικό – Τουρκικό Λεξικό > σφίξη

  • 64 пусмăр

    sıkıntı, bunalma, baskı, eziyet, zor, şiddet

    Чăваш-турккă чĕлхи Словарĕ > пусмăр

  • 65 sıxıntı

    sıkıntı, usanç

    Azərbaycanca-Türkcə Lüğət > sıxıntı

  • 66 belasten

    sıkıntı vermek
    yüklemek
    zimmetine geçirmek

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > belasten

  • 67 bother

    sikinti, zahmet, zorluk; kavga, kargasa, huzursuzluk,canini sikmak, rahatsiz etmek; (with, about ile) zahmet etmek, zahmete girmek, rahatsiz olmak

    English to Turkish dictionary > bother

  • 68 hardship

    sikinti, güçlük, zorluk

    English to Turkish dictionary > hardship

  • 69 inconvenience

    sikinti, rahatsizlik; sakinca, uygunsuzluk,zahmet olmak, isini zorlastirmak, yük olmak

    English to Turkish dictionary > inconvenience

  • 70 obtrusive

    sikinti veren, sirnasik, yilisik, askinti; göze batan

    English to Turkish dictionary > obtrusive

  • 71 oppression

    sikinti, bunalma; baski, eziyet, zulüm

    English to Turkish dictionary > oppression

  • 72 straits

    sikinti, darlik, güç durum

    English to Turkish dictionary > straits

  • 73 tribulation

    sikinti, dert, sorun, keder

    English to Turkish dictionary > tribulation

  • 74 pester

    sıkıntı ver

    English-Turkish new dictionary > pester

  • 75 suffer

    sıkıntı çek

    English-Turkish new dictionary > suffer

  • 76 tíseň

    sıkıntı; zulüm

    Česko-Turecký Slovník > tíseň

  • 77 musibet

    1. إصابة [إِصَابَة]
    2. بائقة [بائِقَة]
    3. باقعة [باقِعَة]
    4. بلاء [بَلَاء]
    5. بلوى [بَلْوَى]
    6. بلية [بَلِيَّة]
    7. جائحة [جائِحَة]
    8. حادث [حادِث]
    9. حادثة [حادِثَة]
    10. حازب [حازِب]
    11. حاقة [حاقَّة]
    12. حدث [حدث]
    13. حين [حَيْن]
    14. رزء [رُزْء]
    15. رزية [رَزِيَّة]
    16. طارقة [طارِقَة]
    17. طامة [طامَّة]
    18. عادية [عادِيَة]
    19. عظيمة [عَظِيمَة]
    20. غائلة [غائِلَة]
    21. غاشية [غاشِيَة]
    22. فاجعة [فاجِعَة]
    23. فادحة [فادِحَة]
    24. فجيعة [فَجِيعة]
    25. قارعة [قارِعَة]
    26. كارثة [كارِثَة]
    27. كريهة [كَرِيهَة]
    28. لمة [لَمَّة]
    29. مأساة [مَأْساة]
    30. محنة [مِحْنَة]
    31. مصاب [مُصَابٌ]
    32. مصيبة [مُصِيبة]
    33. مكروه [مَكْرُوه]
    34. مكروهة [مَكْرُوهَة]
    35. ملمة [مُلِمَّة]
    36. نائبة [نائِبَة]
    37. نازلة [نازِلَة]
    38. ناقرة [ناقِرَة]
    39. نكب [نَكْب]
    40. نكبة [نَكْبَة]
    41. نوبة [نُوبَة]
    42. ويلة [وَيْلَة]

    Türkçe-Arapça Sözlük > musibet

  • 78 azap

    1. أزمة [أَزْمَة]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    2. أسى [أَسَى]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    3. ابتئاس [اِبْتِئاس]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    4. اكتئاب [اِكْتِئاب]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    5. امتعاض [اِمْتِعاض]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    6. بأس [بَأْس]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    7. بؤس [بُؤْس]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    8. بأساء [بَأْساء]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    9. تألم [تَأَلُّم]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    10. تأوه [تَأَوُّه]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    11. تجهم [تَجَهُّم]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    12. ترح [تَرَح]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    13. تفجع [تَفَجُّع]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    14. تقطيب [تَقْطِيب]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    15. جزع [جَزَع]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    16. جهامة [جَهَامَة]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    17. حزن [حَزَن]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    18. حزن [حُزْن]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    19. زحار [زُحَار]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    20. شجب [شَجَب]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    21. شجن [شَجَن]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    22. شجو [شَجْو]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    23. عبوس [عُبُوس]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    24. عذاب [عَذَاب]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    25. غصة [غُصَّة]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    26. غم [غَمّ]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    27. غمة [غُمَّة]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    28. قلق [قَلَق]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    29. كآبة [كَآبَة]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    30. كأداء [كَأْداء]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    31. كرب [كَرْب]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    32. لأواء [لَأْواء]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    33. مض [مَضّ]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    34. مضض [مَضَض]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı
    35. هم [هَمّ]
    Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı

    Türkçe-Arapça Sözlük > azap

  • 79 gaile

    1. أسى [أَسَى]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    2. ألم [أَلَم]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    3. ابتئاس [اِبْتِئاس]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    4. اكتئاب [اِكْتِئاب]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    5. بأس [بَأْس]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    6. بؤس [بُؤْس]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    7. بأساء [بَأْساء]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    8. بث [بَثّ]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    9. تجهم [تَجَهُّم]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    10. ترح [تَرَح]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    11. تقطيب [تَقْطِيب]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    12. توجع [تَوَجُّع]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    13. جهامة [جَهَامَة]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    14. حزن [حَزَن]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    15. حزن [حُزْن]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    16. شجب [شَجَب]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    17. شجن [شَجَن]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    18. شجو [شَجْو]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    19. عبوس [عُبُوس]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    20. عذاب [عَذَاب]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    21. غصة [غُصَّة]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    22. غم [غَمّ]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    23. غمة [غُمَّة]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    24. كآبة [كَآبَة]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    25. كأداء [كَأْداء]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    26. كرب [كَرْب]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    27. كربة [كُرْبَة]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    28. مبرح [مُبَرِّح]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    29. مشكلة [مُشْكِلَة]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    30. مض [مَضّ]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    31. مضض [مَضَض]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    32. هم [هَمّ]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü
    33. وجع [وَجَع]
    Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü

    Türkçe-Arapça Sözlük > gaile

  • 80 mihnet

    1. بائقة [بائِقَة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    2. باقعة [باقِعَة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    3. بلاء [بَلَاء]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    4. بلوى [بَلْوَى]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    5. بلية [بَلِيَّة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    6. جائحة [جائِحَة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    7. حادثة [حادِثَة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    8. حازب [حازِب]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    9. حدث [حدث]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    10. حين [حَيْن]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    11. داهية [داهِيَة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    12. ضربة [ضَرْبَة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    13. طارقة [طارِقَة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    14. طامة [طامَّة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    15. عظيمة [عَظِيمَة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    16. غائلة [غائِلَة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    17. غاشية [غاشِيَة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    18. فاجعة [فاجِعَة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    19. فادحة [فادِحَة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    20. كارثة [كارِثَة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    21. كريهة [كَرِيهَة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    22. محنة [مِحْنَة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    23. مصاب [مُصَابٌ]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    24. مكروه [مَكْرُوه]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    25. مكروهة [مَكْرُوهَة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    26. ملمة [مُلِمَّة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    27. نكبة [نَكْبَة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü
    28. ويلة [وَيْلَة]
    Anlamı: sıkıntı, üzüntü

    Türkçe-Arapça Sözlük > mihnet

См. также в других словарях:

  • sıkıntı — is. 1) İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet İçinin sıkıntısını mümkün mertebe gizlemeye çalışarak, dereden tepeden konuşarak oyalandı. P. Safa 2) Bir bozukluğun, karışıklığın sebep olduğu etkili ve… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • šikinti — šìkinti ( yti K), ina, ino tr. K, Rtr, Š, NdŽ, KŽ, Vkš vlg. 1. caus. šikti 1: Ans vaiką šikina iš vakaro J. ^ Padirbsi, ne šunį šikysi LTR(Šmn). 2. leisti, kad apšiktų: Rūbų an pečiaus musiom nešìkinkit Ds. 3. Kv prk. prižiūrėti, laikyti,… …   Dictionary of the Lithuanian Language

  • sıkıntı çekmek — zorluk veya yoksulluk içinde yaşamak İki ateş arasında epeyce sıkıntı çektik. A. Gündüz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sıkıntı basmak — çok sıkılmak, can sıkıntısı duymak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sıkıntı vermek — tedirgin etmek, bunaltmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bun — sıkıntı …   Beypazari ağzindan sözcükler

  • başağrısı olmak — sıkıntı vermek, uğraştırmak Efendim nemize lazım, sonra size başağrısı olur. M. Ş. Esendal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gaile açmak — sıkıntı yaratmak, üzüntü vermek Devletin başına sayısız gaileler açmak yolunda hiçbir fırsatı kaçırmadı. S. Ayverdi …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kambur üstüne kambur (veya kambur kambur üstüne) — sıkıntı ve tersliklerin üst üste geldiğini anlatan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • meşakkat çekmek — sıkıntı içinde olmak Elazığ a kadar çektiği yol meşakkatlerini anlatıyor. P. Safa …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • taciz etmek — sıkıntı vermek, rahatsız etmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»