-
61 δυσφορία
sıkıntı, fenalık -
62 πλήξη
sıkıntı, can sıkıntısı -
63 σφίξη
sıkıntı, zorluk, peklik -
64 пусмăр
sıkıntı, bunalma, baskı, eziyet, zor, şiddet -
65 sıxıntı
sıkıntı, usanç -
66 belasten
sıkıntı vermekyüklemekzimmetine geçirmek -
67 bother
sikinti, zahmet, zorluk; kavga, kargasa, huzursuzluk,canini sikmak, rahatsiz etmek; (with, about ile) zahmet etmek, zahmete girmek, rahatsiz olmak -
68 hardship
sikinti, güçlük, zorluk -
69 inconvenience
sikinti, rahatsizlik; sakinca, uygunsuzluk,zahmet olmak, isini zorlastirmak, yük olmak -
70 obtrusive
sikinti veren, sirnasik, yilisik, askinti; göze batan -
71 oppression
sikinti, bunalma; baski, eziyet, zulüm -
72 straits
sikinti, darlik, güç durum -
73 tribulation
sikinti, dert, sorun, keder -
74 pester
sıkıntı ver -
75 suffer
sıkıntı çek -
76 tíseň
sıkıntı; zulüm -
77 musibet
1. إصابة [إِصَابَة]Anlamı: sıkıntı veren şey2. بائقة [بائِقَة]Anlamı: sıkıntı veren şey3. باقعة [باقِعَة]Anlamı: sıkıntı veren şey4. بلاء [بَلَاء]Anlamı: sıkıntı veren şey5. بلوى [بَلْوَى]Anlamı: sıkıntı veren şey6. بلية [بَلِيَّة]Anlamı: sıkıntı veren şey7. جائحة [جائِحَة]Anlamı: sıkıntı veren şey8. حادث [حادِث]Anlamı: sıkıntı veren şey9. حادثة [حادِثَة]Anlamı: sıkıntı veren şey10. حازب [حازِب]Anlamı: sıkıntı veren şey11. حاقة [حاقَّة]Anlamı: sıkıntı veren şey12. حدث [حدث]Anlamı: sıkıntı veren şey13. حين [حَيْن]Anlamı: sıkıntı veren şey14. رزء [رُزْء]Anlamı: sıkıntı veren şey15. رزية [رَزِيَّة]Anlamı: sıkıntı veren şey16. طارقة [طارِقَة]Anlamı: sıkıntı veren şey17. طامة [طامَّة]Anlamı: sıkıntı veren şey18. عادية [عادِيَة]Anlamı: sıkıntı veren şey19. عظيمة [عَظِيمَة]Anlamı: sıkıntı veren şey20. غائلة [غائِلَة]Anlamı: sıkıntı veren şey21. غاشية [غاشِيَة]Anlamı: sıkıntı veren şey22. فاجعة [فاجِعَة]Anlamı: sıkıntı veren şey23. فادحة [فادِحَة]Anlamı: sıkıntı veren şey24. فجيعة [فَجِيعة]Anlamı: sıkıntı veren şey25. قارعة [قارِعَة]Anlamı: sıkıntı veren şey26. كارثة [كارِثَة]Anlamı: sıkıntı veren şey27. كريهة [كَرِيهَة]Anlamı: sıkıntı veren şey28. لمة [لَمَّة]Anlamı: sıkıntı veren şey29. مأساة [مَأْساة]Anlamı: sıkıntı veren şey30. محنة [مِحْنَة]Anlamı: sıkıntı veren şey31. مصاب [مُصَابٌ]Anlamı: sıkıntı veren şey32. مصيبة [مُصِيبة]Anlamı: sıkıntı veren şey33. مكروه [مَكْرُوه]Anlamı: sıkıntı veren şey34. مكروهة [مَكْرُوهَة]Anlamı: sıkıntı veren şey35. ملمة [مُلِمَّة]Anlamı: sıkıntı veren şey36. نائبة [نائِبَة]Anlamı: sıkıntı veren şey37. نازلة [نازِلَة]Anlamı: sıkıntı veren şey38. ناقرة [ناقِرَة]Anlamı: sıkıntı veren şey39. نكب [نَكْب]Anlamı: sıkıntı veren şey40. نكبة [نَكْبَة]Anlamı: sıkıntı veren şey41. نوبة [نُوبَة]Anlamı: sıkıntı veren şey42. ويلة [وَيْلَة]Anlamı: sıkıntı veren şey -
78 azap
1. أزمة [أَزْمَة]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı2. أسى [أَسَى]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı3. ابتئاس [اِبْتِئاس]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı4. اكتئاب [اِكْتِئاب]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı5. امتعاض [اِمْتِعاض]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı6. بأس [بَأْس]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı7. بؤس [بُؤْس]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı8. بأساء [بَأْساء]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı9. تألم [تَأَلُّم]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı10. تأوه [تَأَوُّه]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı11. تجهم [تَجَهُّم]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı12. ترح [تَرَح]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı13. تفجع [تَفَجُّع]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı14. تقطيب [تَقْطِيب]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı15. جزع [جَزَع]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı16. جهامة [جَهَامَة]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı17. حزن [حَزَن]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı18. حزن [حُزْن]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı19. زحار [زُحَار]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı20. شجب [شَجَب]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı21. شجن [شَجَن]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı22. شجو [شَجْو]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı23. عبوس [عُبُوس]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı24. عذاب [عَذَاب]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı25. غصة [غُصَّة]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı26. غم [غَمّ]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı27. غمة [غُمَّة]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı28. قلق [قَلَق]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı29. كآبة [كَآبَة]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı30. كأداء [كَأْداء]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı31. كرب [كَرْب]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı32. لأواء [لَأْواء]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı33. مض [مَضّ]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı34. مضض [مَضَض]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı35. هم [هَمّ]Anlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı -
79 gaile
1. أسى [أَسَى]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü2. ألم [أَلَم]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü3. ابتئاس [اِبْتِئاس]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü4. اكتئاب [اِكْتِئاب]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü5. بأس [بَأْس]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü6. بؤس [بُؤْس]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü7. بأساء [بَأْساء]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü8. بث [بَثّ]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü9. تجهم [تَجَهُّم]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü10. ترح [تَرَح]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü11. تقطيب [تَقْطِيب]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü12. توجع [تَوَجُّع]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü13. جهامة [جَهَامَة]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü14. حزن [حَزَن]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü15. حزن [حُزْن]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü16. شجب [شَجَب]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü17. شجن [شَجَن]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü18. شجو [شَجْو]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü19. عبوس [عُبُوس]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü20. عذاب [عَذَاب]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü21. غصة [غُصَّة]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü22. غم [غَمّ]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü23. غمة [غُمَّة]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü24. كآبة [كَآبَة]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü25. كأداء [كَأْداء]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü26. كرب [كَرْب]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü27. كربة [كُرْبَة]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü28. مبرح [مُبَرِّح]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü29. مشكلة [مُشْكِلَة]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü30. مض [مَضّ]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü31. مضض [مَضَض]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü32. هم [هَمّ]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü33. وجع [وَجَع]Anlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü -
80 mihnet
1. بائقة [بائِقَة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü2. باقعة [باقِعَة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü3. بلاء [بَلَاء]Anlamı: sıkıntı, üzüntü4. بلوى [بَلْوَى]Anlamı: sıkıntı, üzüntü5. بلية [بَلِيَّة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü6. جائحة [جائِحَة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü7. حادثة [حادِثَة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü8. حازب [حازِب]Anlamı: sıkıntı, üzüntü9. حدث [حدث]Anlamı: sıkıntı, üzüntü10. حين [حَيْن]Anlamı: sıkıntı, üzüntü11. داهية [داهِيَة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü12. ضربة [ضَرْبَة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü13. طارقة [طارِقَة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü14. طامة [طامَّة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü15. عظيمة [عَظِيمَة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü16. غائلة [غائِلَة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü17. غاشية [غاشِيَة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü18. فاجعة [فاجِعَة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü19. فادحة [فادِحَة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü20. كارثة [كارِثَة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü21. كريهة [كَرِيهَة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü22. محنة [مِحْنَة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü23. مصاب [مُصَابٌ]Anlamı: sıkıntı, üzüntü24. مكروه [مَكْرُوه]Anlamı: sıkıntı, üzüntü25. مكروهة [مَكْرُوهَة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü26. ملمة [مُلِمَّة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü27. نكبة [نَكْبَة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü28. ويلة [وَيْلَة]Anlamı: sıkıntı, üzüntü
См. также в других словарях:
sıkıntı — is. 1) İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet İçinin sıkıntısını mümkün mertebe gizlemeye çalışarak, dereden tepeden konuşarak oyalandı. P. Safa 2) Bir bozukluğun, karışıklığın sebep olduğu etkili ve… … Çağatay Osmanlı Sözlük
šikinti — šìkinti ( yti K), ina, ino tr. K, Rtr, Š, NdŽ, KŽ, Vkš vlg. 1. caus. šikti 1: Ans vaiką šikina iš vakaro J. ^ Padirbsi, ne šunį šikysi LTR(Šmn). 2. leisti, kad apšiktų: Rūbų an pečiaus musiom nešìkinkit Ds. 3. Kv prk. prižiūrėti, laikyti,… … Dictionary of the Lithuanian Language
sıkıntı çekmek — zorluk veya yoksulluk içinde yaşamak İki ateş arasında epeyce sıkıntı çektik. A. Gündüz … Çağatay Osmanlı Sözlük
sıkıntı basmak — çok sıkılmak, can sıkıntısı duymak … Çağatay Osmanlı Sözlük
sıkıntı vermek — tedirgin etmek, bunaltmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bun — sıkıntı … Beypazari ağzindan sözcükler
başağrısı olmak — sıkıntı vermek, uğraştırmak Efendim nemize lazım, sonra size başağrısı olur. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
gaile açmak — sıkıntı yaratmak, üzüntü vermek Devletin başına sayısız gaileler açmak yolunda hiçbir fırsatı kaçırmadı. S. Ayverdi … Çağatay Osmanlı Sözlük
kambur üstüne kambur (veya kambur kambur üstüne) — sıkıntı ve tersliklerin üst üste geldiğini anlatan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
meşakkat çekmek — sıkıntı içinde olmak Elazığ a kadar çektiği yol meşakkatlerini anlatıyor. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
taciz etmek — sıkıntı vermek, rahatsız etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük