Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

sürüklemek

  • 21 drag

    n. tırmık, trol, tarak, kızak; engel; direnç; ağır hareket; el arabası, atlı araba; zahmetli şey; sıkıcı tip; aptal, geri zekâlı tip; etki; bir nefes; koku (av); kadın elbisesi (eşcinsel erkeğin giydiği)
    ————————
    v. çekmek, sürüklemek, sürümek, sürünmek; ağırdan almak; ağ ile suyun dibini taramak, taramak; söz konusu etmek; bulaştırmak, sokmak; sürüncemede kalmak, geçmek bilmemek; durgunlaşmak; ağır tempoyla çalınmak
    * * *
    1. sürükle 2. sürükle (v.) 3. sürükleme (n.)
    * * *
    [dræɡ] 1. past tense, past participle - dragged; verb
    1) (to pull, especially by force or roughly: She was dragged screaming from her car.) sürüklemek, çekip almak
    2) (to pull (something) slowly (usually because heavy): He dragged the heavy table across the floor.) çekmek, çekerek götürmek
    3) (to (cause to) move along the ground: His coat was so long it dragged on the ground at the back.) sürükle(n)mek
    4) (to search (the bed of a lake etc) by using a net or hook: Police are dragging the canal to try to find the body.) taramak
    5) (to be slow-moving and boring: The evening dragged a bit.) geçmek bilmemek, uzayıp gitmek
    2. noun
    1) (something which slows something down: He felt that his lack of education was a drag on his progress.) engel, mâni
    2) (an act of drawing in smoke from a cigarette etc: He took a long drag at his cigarette.) nefes, fırt
    3) (something or someone that is dull and boring: Washing-up is a drag.) sıkıcı şey, karın ağrısı
    4) (a slang word for women's clothes when worn by men.) erkeğin giydiği kadın elbisesi

    English-Turkish dictionary > drag

  • 22 lug

    n. çekiş, kulak, kulp, sap
    ————————
    v. sürüklemek, çekmek, sürüklenmek
    * * *
    1. sürükle 2. sürükle (v.) 3. kulp (n.)
    * * *
    past tense, past participle - lugged; verb
    (to drag with difficulty: She lugged the heavy trunk across the floor.) sürüklemek

    English-Turkish dictionary > lug

  • 23 sweep

    n. tarama, tarayıcı, süpürme, mayın tarama, temizleme, sürükleme, erim, etki alanı, kıvrım, dönemeç, geniş alan, silip süpürme, hepsini alma, çıkrık, baca temizleyicisi, ocakçı, rezil, kerata
    ————————
    v. süpürmek, süpürüp atmak, temizlemek, sürüklemek, ezip geçmek, önüne katmak, ortadan kaldırmak, silip süpürmek, hepsini almak, taramak, üzerinde gezinmek (parmaklar), sert esmek, hızla yayılmak, azametle yürümek, salınmak, salınarak geçmek, uzamak (sokak), kıvrılmak (sokak), mayın taramak
    * * *
    1. süpür (v.) 2. süpürme (n.) 3. tara (v.) 4. tarama (n.)
    * * *
    [swi:p] 1. past tense, past participle - swept; verb
    1) (to clean (a room etc) using a brush or broom: The room has been swept clean.) süpürmek
    2) (to move as though with a brush: She swept the crumbs off the table with her hand; The wave swept him overboard; Don't get swept away by (= become over-enthusiastic about) the idea!; She swept aside my objections.) temizlemek; sürüklemek
    3) (to move quickly over: The disease/craze is sweeping the country.) süratle yayılmak
    4) (to move swiftly or in a proud manner: High winds sweep across the desert; She swept into my room without knocking on the door.) yalamak; çalımla geçmek
    2. noun
    1) (an act of sweeping, or process of being swept, with a brush etc: She gave the room a sweep.) süpürme
    2) (a sweeping movement: He indicated the damage with a sweep of his hand.) sallama, sallayış
    3) (a person who cleans chimneys.) baca temizleyicisi
    4) (a sweepstake.) bankoyu kazandıran bahis
    - sweeping
    - sweeping-brush
    - at one/a sweep
    - sweep someone off his feet
    - sweep off his feet
    - sweep out
    - sweep the board
    - sweep under the carpet
    - sweep up

    English-Turkish dictionary > sweep

  • 24 trail

    n. iz, yol, patika, kuyruk (elbise vb.)
    ————————
    v. sürüklemek, peşinden sürüklemek, izlemek, sürüklenmek, incecik tütmek, sürünmek, yerde uzamak (bitki), dökülmek (yorgunluktan)
    * * *
    1. izle (v.) 2. peşinden sürükle (v.) 3. iz (n.)
    * * *
    [treil] 1. verb
    1) (to drag, or be dragged, along loosely: Garments were trailing from the suitcase.) peşinden sürükle(n)mek
    2) (to walk slowly and usually wearily: He trailed down the road.) yorgun argın yürümek
    3) (to follow the track of: The herd of reindeer was being trailed by a pack of wolves.) izini sürmek
    2. noun
    1) (a track (of an animal): The trail was easy for the hunters to follow.) iz
    2) (a path through a forest or other wild area: a mountain trail.) patika
    3) (a line, or series of marks, left by something as it passes: There was a trail of blood across the floor.) iz

    English-Turkish dictionary > trail

  • 25 zerren

    zerren <h>
    1. v/t çekmek, sürüklemek;
    sich (D) einen Muskel zerren MED -in lifi kopmak
    2. v/i (an D -i) çek(iştir)mek, sürüklemek

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > zerren

  • 26 mitreißen

    mit|reißen
    irr vt
    1) ( Fluss, Lawine) sürüklemek
    2) ( begeistern) sürüklemek;
    die Musik war sehr \mitreißend müzik çok sürükleyiciydi

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > mitreißen

  • 27 treiben

    treiben <treibt, trieb, getrieben> ['traıbən]
    I vt
    1) ( hinbringen) götürmek; ( schieben) itmek; ( mit Zwang) sürmek;
    das Vieh auf die Weide \treiben hayvanları meraya sürmek [o gütmek];
    den Ball \treiben topu sürmek;
    sich ( von der Strömung) \treiben lassen (akıntıya) kapılmak, (akıntı ile birlikte) sürüklenmek;
    die Preise in die Höhe \treiben fiyatların artmasına neden olmak
    2) (an\treiben) sürüklemek (zu -e) tech, devindirmek, hareket ettirmek;
    jdn zur Eile \treiben birini acele etmesi için sıkıştırmak;
    jdn zum Wahnsinn \treiben birini çıldırtmak;
    jdn in den Tod \treiben birini ölüme sürüklemek
    3) ( hineinschlagen) çakmak (in -e); ( Tunnel) açmak
    4) (be\treiben, tun); yapmak; sport yapmak;
    Missbrauch mit etw dat \treiben bir şeyi kötüye kullanmak;
    dummes Zeug \treiben ( fam) aptallık etmek;
    es zu toll \treiben aşırıya kaçmak;
    es mit jdm \treiben ( fam) biriyle kırıştırmak, biriyle yatıp kalkmak;
    er hat es zu weit getrieben ( fam) fazla ileri gitti;
    etw auf die Spitze \treiben bir şeyi son kertesine vardırmak
    5) Knospen \treiben tomurcuklanmak;
    Gemüse in Gewächshäusern \treiben serada sebze yetiştirmek
    II vi
    1) sein ( fortbewegt werden) sürüklenmek; ( von der Strömung) sürüklenmek; ( auf Wasser) yüzmek (auf/in -de/-de)
    2) ( Pflanze) sürmek, bitmek
    3) ( fam) ( Bier, Kaffee) sidik söktürmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > treiben

  • 28 ziehen

    ziehen <zieht, zog, gezogen> ['tsi:ən]
    I vt
    1) ( allgemein) çekmek (an -den); ( zerren) çekmek, sürüklemek; ( Anhänger) çekmek; ( dehnen) uzatmak;
    jdn am Ärmel \ziehen birini kolundan çekmek;
    jdn auf seine Seite \ziehen birini kendinden yana çekmek;
    etw nach sich dat \ziehen ( fig) bir şeyi peşinden sürüklemek, bir şeye yol açmak;
    alle Blicke/die Aufmerksamkeit auf sich \ziehen herkesin bakışını/dikkatini üstüne çekmek;
    etw ins Komische/Lächerliche \ziehen bir şeyi komikleştirmek/gülünçleştirmek;
    Saiten auf ein Instrument \ziehen bir çalgıya tel takmak;
    der Honig zieht Fäden bal iplik iplik oluyor
    2) (heraus\ziehen) çekip çıkarmak ( aus -den); ( Wurzeln) çıkarmak ( aus -den);
    Zigaretten \ziehen (otomattan) sigara çekmek;
    Fäden \ziehen iplikleri çekmek [o almak];
    aus dem Verkehr \ziehen ( Auto) trafik kaydını silmek(-in); ( Geld) tedavülden kaldırmak;
    einen Vorteil aus etw \ziehen dat, bir şeyden çıkar sağlamak
    3) (heran\ziehen) çekmek (an/auf -e/-e);
    das Boot ans Ufer \ziehen tekneyi kıyıya çekmek;
    mich zieht überhaupt nichts nach Schweden İsveç beni hiç çekmiyor;
    es zieht mich nach Hause/in die Ferne canım eve/uzaklara gitmek istiyor
    4) ( Linie) çekmek;
    sich dat einen Scheitel \ziehen saçını ayırmak
    5) ( Graben, Grenze) çekmek; ( Mauer, Zaun) çekmek
    6) ( Pflanzen, Tiere) yetiştirmek; ( Kerzen) yapmak
    7) math almak;
    die Wurzel aus einer Zahl \ziehen bir sayının karekökünü almak
    8) ( im Kartenspiel) çekmek
    9) fin ( Wechsel) keşide etmek;
    ein gezogener Wechsel keşide edilmiş bir poliçe
    10) ( füllen) doldurmak;
    Wein auf Flaschen \ziehen şarabı şişelere doldurmak
    II vi
    1) a. auto çekmek;
    an etw dat \ziehen bir şeyi tutup çekmek;
    das Auto/der Kamin zieht gut ( fam) araba/baca iyi çekiyor;
    er zog an seiner Pfeife piposunu tüttürdü;
    lass mich mal \ziehen ( an der Zigarette) bırak bir fırt çekeyim
    2) sein (um\ziehen) taşınmak (nach/in/auf -e); ( zu jdm) -e (zu -e);
    ich ziehe nach Aachen Aachen'e taşınıyorum;
    sie \ziehen aufs Land şehrin dışına taşınıyor
    3) sein ( gehen, wandern) gitmek (zu/nach -e/-e); ( durchqueren) geçmek ( durch -den); ( Vögel) göç etmek;
    in den Krieg \ziehen savaşa gitmek;
    die Jahre zogen ins Land aradan yıllar geçti;
    einen \ziehen lassen ( fam) ( furzen) osurmak, yellenmek
    4) ( im Spiel) sürmek, hamle yapmak;
    mit dem Turm \ziehen kaleyi sürmek
    5) ( Tee) demlenmek;
    den Tee zwei bis drei Minuten \ziehen lassen çayı iki üç dakika demlemek [o demlendirmek]
    6) ( fig) o ( fam) ( Wirkung haben) sökmek, geçmek, etki yapmak;
    das zieht bei mir nicht bu bana sökmez;
    dieser Trick zieht immer bu oyun her zaman söker
    7) ( schmerzen) sızlamak
    III vr
    sich \ziehen
    1) ( sich erstrecken) uzanmak; ( vorhanden sein) olmak;
    dieses Thema zieht sich durch das ganze Buch bu konu bütün kitap boyunca uzar gider
    2) (sich ver\ziehen) çekilmek
    3) ( fam) ( dauern) uzamak, sürmek
    IV vi unpers ( Luftzug) cereyan [o kurander] yapmak;
    es zieht! cereyan [o kurander] yapıyor!

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > ziehen

  • 29 جر

    جَرَّ
    1. sürümek
    Anlamı: sürüklemek
    2. çekelemek
    3. sürüklemek

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > جر

  • 30 سحب

    I
    سَحَبَ
    1. sürümek
    Anlamı: sürüklemek
    2. çekelemek
    3. sürüklemek
    II
    سَحْب
    1. ad çekme
    Anlamı: ad çekmek ışı, kur'a
    2. keşide
    Anlamı: (banka ve her tür piyango ikramiyeleri için) çekme, çekiliş
    3. çekiliş
    Anlamı: çekilme işi

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > سحب

  • 31 drag

    çekme, sürükleme; sürüklenen sey; tirmik, tarak; engel, ayak bagi; (sigara) firt; can sikici sey, kimse; (erkegin giydigi) kadin kiyafeti, sürüklemek, sürümek, çekmek; (ag, kanca, vb. ile) dibini yoklamak, taramak, sürümek; sürüklemek, sürünmek; geride ka

    English to Turkish dictionary > drag

  • 32 entraîner

    Dictionnaire Français-Turc > entraîner

  • 33 вести

    getirmek,
    götürmek; sürmek (araba),
    yönetmek (araba/uçak); gezdirmek; döşemek; gitmek (yol),
    çıkmak (yol); yol açmak,
    neden olmak; önde olmak; yönetmek; yürütmek,
    sürdürmek
    * * *
    1) getirmek; götürmek

    вести́ дете́й на прогулку — çocukları gezmeye götürmek

    он ведёт сюда́ пять челове́к — ardına beş kişi takmış geliyor

    куда́ ты нас ведёшь? — bizi nereye götürüyorsun?

    вести́ ма́ссы за собо́й — yığınları peşinden sürüklemek

    вести́ к побе́де — zafere götürmek

    вести́ от побе́ды к побе́де — zaferden zafere koşturmak

    2) sürmek; yönetmek

    вести́ маши́ну — arabayı sürmek / yönetmek

    вести́ самолёт — uçağı yönetmek

    вести́ утюго́м по тка́ни — ütüyü kumaşın üstünde gezdirmek

    вести́ желе́зную дорогу — demiryolu döşemek

    5) gitmek; açılmak

    доро́га ведёт в лес — yol ormana gider / ulaştırır

    у́лица ведёт к мо́рю — sokak denize çıkar

    следы́ вели́ в лес — izin yönü ormanın içine gidiyordu

    следы́ вели́ в... — перен. izler...a uzanıyordu

    6) перен. yol açmak, neden olmak; vardırmak

    вести́ к во́йнам — savaşlara yol açmak

    вести́ к непра́вильным вы́водам — sakat sonuçlara götürmek / neden olmak

    7) önde olmak; önde götürmek

    вести́ го́нку — спорт. yarışı önde götürmek

    "Дина́мо" ведёт со счётом 2-0 — Dinamo 2-0 öndedir

    8) перен. yönetmek

    вести́ семина́р — semineri yönetmek

    вести́ уро́ки хи́мии — kimya dersleri vermek

    продолжа́ть вести́ уро́к — dersini sürdürmek

    вести́ собра́ние — toplantıya başkanlık etmek

    вести́ програ́мму (на телевидении)programı sunmak

    вести́ переда́чи на (радио)yayın yapmak

    9) yürütmek; sürdürmek; yapmak

    вести́ борьбу́ — savaşım / mücadele yürütmek / yapmak

    вести́ войну́ — savaşı sürdürmek

    вести́ перегово́ры — görüşmeler yapmak

    вести́ перепи́ску — yazışmak

    вести́ ого́нь — ateş etmek

    вести́ приготовле́ния к чему-л.bir şeye hazırlıklar yapmak

    вести́ повседне́вную рабо́ту с ма́ссами — yığınlar arasında günlük çalışma yapmak / yürütmek

    10) (протокол, дневник и т. п.) tutmak
    ••

    вести́ мяч спорт.top sürmek

    вести́ жизнь, вести́ о́браз жи́зни — bir hayat sürmek

    я к э́тому и веду́ (речь) — sözü oraya götürüyorum zaten

    вести́ себя́ как... —... gibi davranmak

    он вёл себя́ как шко́льник — okul öğrencisi gibi davrandı

    Русско-турецкий словарь > вести

  • 34 завлекать

    несов.; сов. - завле́чь
    2) ( пленять) gönlünü çelmek
    ••

    завле́чь кого-л. в свои́ се́ти — kurduğu ağa düşürmek

    Русско-турецкий словарь > завлекать

  • 35 нести

    I
    1) taşımak; getirmek ( приносить); götürmek ( уносить)
    2) перен. götürmek; getirmek

    нести́ созна́ние в ма́ссы — yığınlara bilinç götürmek

    нести́ с собо́й опа́сность войны́ — savaş tehlikesini beraber getirmek

    3) (мчать, гнать) hızla götürmek; (hızla) sürüklemek; başı zaptolunmamak ( о лошади)

    ло́дку несло́ к бе́регу — kayık kıyıya (doğru) sürükleniyordu

    4) безл., разг. kokusu gelmek; ağzı... kokmak

    несло́ за́пахом ры́бы — balık kokusu geliyordu

    от него́ несёт чесноко́м — ağrı sarımsak kokuyor

    5) безл., перен. burcu burcu... kokmak

    от э́той тео́рии несёт идеали́змом — bu teori burcu burcu idealizm kokuyor

    нести́ обя́занности — görevini yapmak

    нести́ карау́л — nöbet beklemek

    7) görmek; çekmek

    нести́ убы́тки — zarar etmek

    нести́ поте́ри — kayıplar vermek; kayıplara uğramak

    8) разг.

    нести́ вздор / чепуху́ — saçmalamak

    её так и несло́! — kadın açtı ağzını, yumdu gözünü!

    II несов.; сов. - снести́, в соч.

    нести́ я́йца — yumurtlamak

    Русско-турецкий словарь > нести

  • 36 перетаскивать

    несов.; сов. - перетащи́ть
    1) taşımak; sürüklemek, sürükleyerek götürmek ( волоком)

    перета́скивать кре́сло в у́гол — koltuğu köşeye çekmek / almak

    Русско-турецкий словарь > перетаскивать

  • 37 подтаскивать

    несов.; сов. - подтащи́ть
    sürüklemek, sürükleyerek getirmek

    Русско-турецкий словарь > подтаскивать

  • 38 притаскивать

    несов.; сов. - притащи́ть
    1) ( приносить) getirmek; sürükleyerek getirmek ( приволакивать)
    2) разг. ( приводить с собой) getirmek; sürüklemek ( насильно)

    Русско-турецкий словарь > притаскивать

  • 39 протаскивать

    несов.; сов. - протащи́ть
    1) ( тащить) çekmek; taşımak; sürüklemek ( волоком)
    2) (проносить через что-л.) geçirmek, sığdırmak

    Русско-турецкий словарь > протаскивать

  • 40 тянуть

    çekmek,
    döşemek; uzatmak; canı çekmek; emmek; sürüncemede bırakmak,
    geciktirmek; ağırlığında olmak
    * * *
    1) çekmek; döşemek

    тяни́ кана́т на себя́ — halatı (kendine doğru) çek

    тяну́ть не́вод — ağı çekmek

    тяну́ть про́волоку — haddeden tel çekmek

    3) (руку, шею) uzatmak

    тяну́ть ру́ку — elini uzatmak

    4) (тащить, направляя куда-л.) çekmek

    тяну́ть на букси́ре — yedekte çekmek

    тяну́ть кого-л. за́ руку — birini kolundan tutup çekmek

    букси́р тяну́л ба́ржу́ — römorkör bir mavna çekiyordu

    5) ( прокладывать) çekmek, döşemek

    тяну́ть ка́бель — kablo çekmek / döşemek

    6) разг. (заставлять идти, ехать) sürüklemek

    заче́м ты тя́нешь ребёнка на рыба́лку? — çocuğu balık avına ne diye sürüklüyorsun?

    7) перен., безл. ( влечь) (kendine) çekmek; canı çekmek

    когда́ пое́шь, тя́нет ко сну — insan yemek yeyince uyku bastırır

    её тяну́ло на солёное — canı tuzlu yiyecek çekiyordu

    меня́ тяну́ло к родны́м места́м — beni memleket çekiyordu

    кури́ть он бро́сил и говори́т, что бо́льше совсе́м не тя́нет — sigarayı bırakmış, hem hiç aramıyormuş

    8) (билет, жребий и т. п.) çekmek

    тяну́ть жре́бий — kura çekmek; kura çekişmek ( о многих)

    труба́ хорошо́ тя́нет — baca iyi çekiyor

    11) ( веять) gelmek

    тяну́л ветеро́к — hafif bir esinti vardı

    тяну́ло ды́мом — duman kokusu geliyordu

    ве́тер тяну́л из са́да за́пах сире́ни — rüzgar bahçeden leylak kokusu getiriyordu

    12) ( медлить) sallamak, sürüncemede bırakmak; uzatmak; geciktirmek

    они́ вот уж ме́сяц тя́нут с мои́м де́лом — işimi bir aydır sallıyorlar

    не тяни́! — sözü / lafı uzatma!

    с отве́том не тяни́ — cevabı geciktirme

    13) разг. ( весить) çekmek

    тюк тя́нет со́рок кило́ — balya kırık kilo çekiyor

    14) разг. ( вымогать деньги) sızdırmak

    он тя́нет де́ньги у отца́ — babasını sızdırıyor

    15) разг. ( воровать) aşırmak, çalmak
    16) ( медленно пить) ağır ağır / yudum yudum içmek
    17) ( лететь) uçmak; geçmek

    над ле́сом тяну́ли журавли́ / тяну́л кося́к журавле́й — orman üzerinden bir turna katarı geçiyordu

    ••

    своя́ но́ша не тя́нет — погов. öküze boynuzu yük olmaz

    тяну́ть кого-л. к отве́ту — hesaba çekmek

    Русско-турецкий словарь > тянуть

См. также в других словарях:

  • sürüklemek — i 1) Bir şeyi yerden kaldırmadan iterek veya çekerek götürmek Prenses koluma girdi, sürüklercesine büfeye götürdü. A. Gündüz 2) Akarsu alıp götürmek Sakarya nehri kırılmış söğüt dallarını, saman çöplerini sürüklüyordu. A. İlhan 3) mec. İstekli… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kötü yola sürüklemek — yasa dışı, uygunsuz veya hoşa gitmeyen bir yaşayış içine sokmak Kız kardeşini kötü yola sürükledi diye babası reddetmişti. S. F. Abasıyanık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • peşinden sürüklemek — birinin veya birçoklarının arkasından gelmesini sağlamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • arkasından sürüklemek — arkasından gelmesini sağlamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sürkemek — sürüklemek, imhal etmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sürümek — i 1) Bir şeyi yerden kaldırmaksızın çekerek, iterek götürmek, sürüklemek 2) Hafif bir şeyi sürüklemek Eteğini sürümek. Duvağını sürümek. 3) Herhangi bir sebepten dolayı güçlükle yürümek 4) Bir şeyi peşine takmak, alıp götürmek Diyar diyar beni… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • afyonlamak — i 1) Afyon vererek uyuşturmak, uyutmak 2) mec. Telkin yoluyla doğru düşünmeyi önleyerek zararlı bir yola sürüklemek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • aldatmak — i 1) Beklenmedik bir davranışla yanıltmak Genç kızı aldatmak için dil dökmeye başlamıştır. P. Safa 2) Karşısındakinin dikkatsizliğinden, ilgisizliğinden yararlanarak onun üzerinden kazanç sağlamak Üç defadır bu yezit beni aldatıyor. B. Felek 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • arka — is. 1) Bir şeyin temel tutulan yüzünün tam ters yanı, ön karşıtı Evin arkasında bahçe var. 2) Bir şeyin sırt durumunda olan yüzeyi Çocuğun arkası ağrıyormuş. 3) Geri kalan bölüm, kısım Masalın arkası. Yazının arkası. 4) Art, peş 5) Otururken… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • azdırmak — i 1) Azmasına sebep olmak Merhem yarayı azdırdı. 2) Azgın duruma getirmek Taş atarak köpeği azdırdı. 3) Şımartmak Yüz verip çocukları azdırdı. 4) Kötü davranış veya alışkanlıklara sürüklemek, yoldan çıkarmak Arkadaşları çocuğu azdırdılar …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • itmek — i, er 1) Bir şeyi güç uygulayarak ileri götürmek Erzak yüklü arabayı arkadan iten iki uşak, sırtı tırmandılar. H. E. Adıvar 2) Kapı, pencere vb.ni güç uygulayarak açmak veya kapamak Yavaşça kapıyı itti, elinde yoğurt bakracıyla girdi. H. E.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»