-
1 söylenti
söylenti Gerücht n; Legende f; Rederei f -
2 söylenti
söylenti sGerücht nt -
3 kumkuma
-
4 ağız
\ağız ağıza konuşmak unter vier Augen sprechenağzı kulaklarına varmak ( fam) von einem Ohr zum anderen strahlenağzından çıkmak ( söz) entfahrenağzından kaçırmak ausplaudern, sich verplappernağzını tutmak den Mund halten; ( sır vermemek) dichthaltenbirinin ağzını aramak [o yoklamak] jdn aushorchenbirinin ağzını burnunu dağıtmak jdm die Fresse polierenbirinin ağzını sulandırmak ( fam) jdm den Mund wässrig machenbirinin ağzını tıkamak ( fam) jdm das Maul stopfen\ağızlara sakız oldu sein Name war in aller Mundeelden ağıza yaşamak von der Hand in den Mund lebenilk \ağızda paranın yarısını ödedi beim ersten Mal zahlte er die Hälfte des Geldesuçurumun ağzında am Rande des Abgrundes -
5 dolaşmak
I vi2) ( yolu uzatmak) einen Umweg machen3) herumgehen, herumlaufenbu benim başımda çoktandır dolaşıyor das geht mir schon lange im Kopf herumher tarafta köpekler ve tavuklar dolaşıyor überall laufen Hunde und Hühner herumdamarlarında aynı kan dolaşıyor es fließt dasselbe Blut in seinen Adern5) gehen, laufenev( den) ev(e) \dolaşmak von Haus zu Haus gehenkapı kapı \dolaşmak von Tür zu Tür gehenserbest dolaşan tavuklar frei laufende Hühnerayakları \dolaşmak über seine eigenen Füße stolpernsaçları dolaşmıştı seine Haare waren zerzaustII vtdünyayı \dolaşmak in der Welt herumreisen2) ( bir yeri) abgehen, abschreiten -
6 rivayet
См. также в других словарях:
söylenti — is. Ağızdan ağıza dolaşan, kesinlik kazanmayan haber, rivayet, şayia Önce kulaktan kulağa fısıldanan bu söylentilerin meclis kürsülerinde açıkça ifade edildiği oluyordu. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
yaygara — söylenti, abartma … Beypazari ağzindan sözcükler
çalkanmak — nsz 1) Çalkama işine konu olmak 2) Deniz, göl dalgalanmak Bu loş ve serin salonların altında Haliç in denizliğini unutmuş, uslu suyu çalkanır. B. R. Eyuboğlu 3) mec. Coşmak 4) mec. Haber, söylenti herkesin ağzında dolaşmak 5) mec. Coşkunluk,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kılükal — is., esk., Ar. ḳīl + ḳāl Dedikodu, söylenti Aşk imiş her ne var âlemde / İlm bir kılükal imiş ancak. Fuzuli … Çağatay Osmanlı Sözlük
rivayet — is., Ar. rivāyet 1) Söylenti O, yanıma oturarak kara haberlerden, kötü rivayetlerden bahsetti. F. R. Atay 2) Bir olay, bir haber veya sözü nakletme Rivayete göre, iğrenç, akla gelmez uğursuzluklar işlemişler. R. H. Karay Birleşik Sözler rivayet… … Çağatay Osmanlı Sözlük
söz — is. 1) Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, laf, kavil 2) Bir veya birkaç heceden oluşan ve anlamı olan ses birliği, kelime, sözcük 3) Bir konuyu yazılı veya sözlü olarak açıklamaya yarayan kelime dizisi Yer yer… … Çağatay Osmanlı Sözlük
şayia — is., Ar. şāyiˁa Yayılmış haber, yaygın söylenti, duyultu Hava arada bir bu hâle bir panik niteliği veren korkunç şayialarla dolup boşalıyordu. Y. K. Karaosmanoğlu Birleşik Sözler hisseişayia … Çağatay Osmanlı Sözlük
tevatür — is., esk., Ar. tevātur 1) Bir haberin ağızdan ağıza yayılması, yaygın söylenti Eğer bu derece tevatür olmamış olsaydı, bu alışverişten çoktan vazgeçecekti. E. E. Talu 2) din b. Yalan olarak söylenmiş bir söz üzerine birleşmeleri mümkün olmayan,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dibine kadar — en ince ve gizli noktasına kadar Hakkında söylenti çıkan, derhâl dibine kadar incelenir, ya mahkûm olur ya temize çıkardı. A. Boysan … Çağatay Osmanlı Sözlük
söz çıkmak — ortalıkta bir söylenti dolaşmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
rivâyet — (A.) [ ﺖیاور ] 1. nakletme, hikaye etme. 2. söylenti … Osmanli Türkçesİ sözlüğü