-
1 твориться
olup bitmek* * *olmak, olup bitmekвот что здесь твори́лось — burada olup bitenler buydu işte
ты не зна́ешь, что вокру́г твори́тся! — senin dünyadan haberin yok!
-
2 буянить
azgınlık(lar) etmek, azmış olup küfür yumruk savurmak -
3 бывать
olmak: bulunmak,olmak; gitmek,uğramak; gelmek* * *1) (происходить, случаться) olmakбыва́ет и ху́же — beteri de olur
быва́ет (и так), что... —...dığı (da) oluyor / olur
все э́то быва́ло и ра́ньше — bütün bunlar önceleri de oluyordu
с кем не быва́ло! — kimin başından geçmemiş ki!
э́та боле́знь быва́ет и у дете́й — bu hastalık çocuklarda da olur / görülür
ле́гче / про́ще не быва́ет — daha kolayı can sağlığı
2) (находиться, быть) olmak, bulunmakпо утра́м я быва́ю до́ма — sabahları (hep) evdeyim
днём нас до́ма не быва́ет — gündüzleri evde yokuz
в го́роде он быва́ет ре́дко — şehre seyrek iner
••боле́зни как не быва́ло — hastalıktan eser kalmadı
смотрю́: сосе́да - как не быва́ло — bir de baktım ki yanımdaki sır olup gitmiş
как ни в чём не быва́ло — hiç bir şey olmamış gibi; bozuntuya vermeden, istifini bozmadan ( не смутившись)
-
4 есть
var,varlar; yemek,içmek; başına kakmak; baş üstüne!* * *I несов.; сов. - съесть1) yemek; içmek (суп, компот)мне хо́чется есть — karnım aç, acıktım
мя́са он не ест — et yemez
он (вообще́) ма́ло / пло́хо ест — boğazsızdır
он съел всё подчисту́ю — hepsini sömürdü
она́ не ест, не пьёт (с горя и т. п.) — yemekten içmekten kesildi
2) (о насекомых, грызунах, ржавчине, едких веществах) yemek3) тк. несов. ( раздражать) yakmakдым ел глаза́ — dumandan gözler yanıyordu
4) перен., прост. ( попрекать) başına kakmak••есть чей-л. хлеб — birinin ekmeğini yemek
II наст. вр. гл. бытьесть чужо́й хлеб — başkasının sırtından geçinmek
1) в соч. перев. аффиксами сказуемостиа кто ты (тако́й) есть?! — sen nesin ki!
есть о чём говори́ть! — lafı mı olur!
2) → сказ. ( имеется) varне зна́ю, есть ли у него́ вре́мя — vakti olup olmadığını bilmiyorum
III межд.вре́мя ещё есть (не упущено) — vakti geçmedi henüz
( ответ на команду) baş üstüne! -
5 исчезать
kaybolmak,yok olmak* * *несов.; сов. - исче́знуть1) ortadan kalkmak; yok olmak; yok olup gitmek; soyu tükenmek ( вымирать)колёсные парохо́ды исче́зли — çarklı vapurlar ortadan kalktı
2) (ortadan) kaybolmak; kalkmak; zail olmakисчеза́ть из прода́жи / с ры́нка — piyasadan kalkmak
кни́га исче́зла — kitap kayboldu / sır oldu
сомне́ния её исче́зли — şüphesi zail oldu
-
6 кануть
сов., в соч.ка́нуть в про́шлое — geçmişe karışmak
как в во́ду ка́нул — sırra kadem bastı; sır olup gitti
-
7 обзор
м1) ( поле зрения) görüş sahası / alanı2) özet; toplu bakış; panoramaобзо́р собы́тий — olaylara toplu bir bakış
дать о́бщий обзо́р собы́тий — olayların genel özetini vermek; olup bitenlere toplu bir bakış getirmek
-
8 отмирать
несов.; сов. - отмере́ть1) erimek; körelmek2) перен. ölmek, ölüp gitmek; ömrünü tüketerek yok olmak -
9 погибать
несов.; сов. - поги́бнутьölmek, can vermek, (ölüp) gitmek; kırılmak; mahvolmakпоги́бнуть на войне́ — savaşta ölmek / şehit düşmek
поги́бнуть в авиацио́нной катастро́фе — uçak kazasında ölmek / yaşamını yitirmek / can vermek
во вре́мя падежа́ поги́бло мно́го ове́ц — kıranda çok koyun gitti
-
10 позволять
1) müsaade etmek, izin vermek; cevaz vermekпозво́ль пройти́ — müsaade et de geçeyim
никому́ не позво́лено оскорбля́ть челове́ка — insana hakaret etmeye kimsenin yetkisi yoktur
2) ( давать возможность) olanaklı / mümkün kılmak;...mak olanağını / imkanını vermek, fırsat vermek; elvermek; müsaade etmekэ́то позво́лило увели́чить произво́дство — bu, üretimin artırılmasını olanaklı kıldı
э́то позволя́ет нам лу́чше поня́ть происходя́щее — bu, olup bitenleri daha iyi anlamamız için bize fırsat veriyor
э́то позволя́ет мне сказа́ть, что... — bu,... söylememi mümkün kılıyor
е́сли вре́мя позво́лит — zaman elverirse
отодви́нь телефо́н, наско́лько позволя́ет шнур — telinin müsaade ettiği kadar telefonu yana çek
боле́знь ребёнка не позво́лила ей уе́хать — çocuğunun hastalanması gitmesini engelledi
когда́ позво́лят усло́вия — ileride koşullar elverdiğinde
со́весть не позволя́ла ему́ лгать — yalan söylemeyi namusuna yediremiyordu
-
11 приводить
несов.; сов. - привести́1) getirmekкто привёл его́ сюда́? — onu buraya getiren kim?
2) götürmekтропи́нка приведёт вас к опу́шке — patika sizi orman kenarına götürür
3) врз götürmek, ulaştırmak, vardırmakэ́то приведёт нас к це́ли — bu bizi hedefimize götürecek / vardıracak
к чему́ э́то приведёт? — bunun sonu nereye varır?
привести́ ма́ссы в движе́ние — yığınları harekete geçirmek
привести́ кого-л. к вла́сти — iktidara getirmek
пока́занный спортсме́ном результа́т привёл его́ к побе́де — aldığı derece sporcuyu galibiyete ulaştırdı
привести́ кого-л. к понима́нию происходя́щего — birini olup bitenlerin anlayışına vardırtmak
э́то неизбе́жно приведёт вас к вопро́су о... — bu, kaçınılmaz olarak sizi...dığı /...ması konusuna ulaştırır
4) düşürmek; vermekприводи́ть кого-л. в у́жас — dehşete düşürmek, birini dehşet vermek
5) getirmekприводи́ть что-л. в гото́вность — hazır duruma getirmek
приводи́ть что-л. в исполне́ние — yerine getirmek, gerçekleştirmek
приводи́ть пригово́р в исполне́ние — hükmü infaz etmek
6) yol açmak, neden olmak; götürmekприводи́ть к негати́вным после́дствиям — olumsuz sonuçlara yol açmak
э́то привело́ его́ к заблужде́нию — bu onu yanılgıya götürdü
7) göstermek; vermek; aktarmakпривести́ цита́ту — bir alıntı vermek
привести́ пе́речень чего-л. — listesini vermek
приведем отры́вок из э́той главы́ — bu bölümden bir parça aktaralım / verelim
приво́дим по́лный перево́д э́той статьи́ — yazının tüm çevirisini veriyoruz
приво́дим за́пись бесе́ды на́шего корреспонде́нта с мини́стром — muhabirimizin Bakanla yaptığı mülakatı (aşağıda) sunuyoruz
выступа́вший не привел никаки́х цифр — konuşan hiç rakam vermedi
привести́ приме́ры — örnek vermek
приводи́ть кого-что-л. в ка́честве приме́ра — örnek (olarak) göstermek
он не привел ни еди́ного фа́кта — tek bir olay dahi göstermedi
привести́ до́вод / доказа́тельство — bir kanıt göstermek / getirmek
••привести́ кого-л. в себя́ — врз kendine getirmek
-
12 проваливаться
несов.; сов. - провали́ться1) ( падать) düşmek; batmakпровали́ться в я́му — çukura düşmek
провали́ться по по́яс в во́ду — yarı beline kadar suya batmak
мы шли, прова́ливаясь в снег — karlara bata çıka ilerliyorduk
2) çökmek, göçmekкры́ша провали́лась — dam göçtü / çöktü
у него́ щеки провали́лись — avurdu avurduna çöktü
3) (о плане и т. п.) suya düşmek4) ( на экзамене) çakmak, takmakпровали́ться по исто́рии — tarihten çakmak
5) ( исчезать) kaybolmak, sır olmak, sır olup gitmekне сквозь зе́млю же он провали́лся! — yer yarılıp da içine girmedi ya!
••от стыда́ я гото́в был сквозь зе́млю провали́ться — utancımdan yerin dibine / yere geçiyordum
-
13 происходить
несов.; сов. - произойти́1) ( случаться) olmak, olup bitmek; meydana gelmek; yer almakчто тут происхо́дит? — ne oluyor burada?
мы не зна́ем, что там происхо́дит — orada olan bitenden haberimiz yok
никаки́х измене́ний не произошло́ — bir değişme olmadı
произошла́ оши́бка — bir yanlışlık oldu
происше́дшие в го́роде инциде́нты — şehirde meydana gelen olaylar
он не мог пости́чь происходя́щее — olanları kavrayamıyordu
уви́дев, что происхо́дит... — olan biteni görünce...
ме́жду ни́ми произошёл тако́й разгово́р — aralarında şöyle bir konuşma geçti
расскажи́ о слу́чае, кото́рый произошёл с тобо́й — başından geçen olayı anlat
2) (возникать как следствие чего-л.) ileri gelmek; çıkmak; gelmekпожа́р произошёл от коро́ткого замыка́ния — yangın elektrik kontağından çıktı
3) чаще несов. (быть какого-л. происхождения) gelmekон происхо́дит из рабо́чих — işçi kökenlidir
он происхо́дит из бе́дной семьи́ — yoksul bir aileden gelmedir
пове́рье о том, что э́то пле́мя происхо́дит от ти́гра — kavmin kaplandan türediği inancı
-
14 происходящее
-
15 самобичевание
-
16 случившееся
сolan, olan biten, olup bitenя не знал о случи́вшемся — olandan (bitenden) haberim yoktu
-
17 событие
olay,hadise* * *ссобы́тия после́дних лет — son yılların olayları / gelişmeleri
происходя́щие в стране́ собы́тия — ülkede olup bitenler, ülkede yer alan olaylar
после́дующее разви́тие собы́тий — sonraki gelişmeler
э́то це́лое собы́тие — bu başlı başına bir olaydır
-
18 уследить
сов.не уследи́л ты за велосипе́дом - увели́ — mukayyet olamadın, kaçırttın bisikleti
да ра́зве за все́ми журна́лами уследи́шь! — tüm dergileri izlemek ne mümkün!
См. также в других словарях:
ölüp ölüp dirilmek — çok sıkıntı, acı çekmek veya çok ağır hastalık geçirmek Çünkü çiçek kokusu. Proust un tıknefes nöbetlerinde ölüp ölüp dirilmesine yol açarmış. S. Birsel … Çağatay Osmanlı Sözlük
olup olacağı — hepsi bu kadar anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
züğürt olup düşünmektense uyuz olup kaşınmak yeğdir — uyuz olup kaşınmak insanı çok rahatsız eder ama züğürtlükten dolayı ne yapacağını düşünmek daha çok rahatsız eder anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
olan (veya olup) biten — meydana gelen olaylar, ortaya çıkan durum veya oluşan her şey Kilisede olup bitenleri, papazın söylediklerini nihayetine kadar anlattı. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaynana pamuk ipliği olup raftan düşse gelinin başını yarar — kaynana ne kadar yumuşak huylu, ne kadar iyi davranışlı olursa olsun, her hâli gelini rahatsız eder anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
kırkından sonra at olup da kuyruk mu sallayacak — vakti geçmiş, artık işe yaramayacak durumda anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
malum değil — olup olmayacağı kesinlikle bilinmeyen konular için kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
toprağa düşmek — ölüp gömülmek Bu sabah hesap ettim, küçüğüm toprağa düşeli tam yetmiş üç gece olmuş. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
MACERA — Olup geçen şey. Baştan geçen hadise … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
İBN-İ UYEYNE — (Hi: 107 198) Ebu Muhammed Süfyan bin Uyeyne, ikinci derecede tâbiinden olup aslen Kufeli olduğu hâlde Mekke i Mükerreme de kalmıştır. Hadisde, tefsirde ve bilhassa Hadis i Şerifleri tefsir etmede derin âlim olup yedi bin Hadis i Şerif… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
olmak — nsz, ur 1) Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu. S. F. Abasıyanık 2) Gerçekleşmek veya yapılmak 3) Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından… … Çağatay Osmanlı Sözlük