-
21 regular
adj. olağan, sıradan, herzamanki, kurallı, normal, düzenli, düzgün, muntazam, devamlı, değişmez, inişleri ve çıkışları olmayan, mazbut, dürüst, güvenilir, kadrolu, meslekten, uzman————————n. devamlı müşteri, müdavim, gedikli, keşiş, muvazzaf asker, meslekten olan asker, partisine bağlı üye* * *düzenli* * *['reɡjulə] 1. adjective1) (usual: Saturday is his regular day for shopping; That isn't our regular postman, is it?) olağan, alışılmış2) ((American) normal: He's too handicapped to attend a regular school.) normal3) (occurring, acting etc with equal amounts of space, time etc between: They placed guards at regular intervals round the camp; Is his pulse regular?) düzenli, muntazam4) (involving doing the same things at the same time each day etc: a man of regular habits.) muntazam5) (frequent: He's a regular visitor; He's one of our regular customers.) devamlı, daimî6) (permanent; lasting: He's looking for a regular job.) düzenli, daimî7) ((of a noun, verb etc) following one of the usual grammatical patterns of the language: `Walk' is a regular verb, but `go' is an irregular verb.) düzenli, kurallı8) (the same on both or all sides or parts; neat; symmetrical: a girl with regular features; A square is a regular figure.) düzgün, muntazam9) (of ordinary size: I don't want the large size of packet - just give me the regular one.) normal10) ((of a soldier) employed full-time, professional; (of an army) composed of regular soldiers.) muvazzaf, profesyonel2. noun1) (a soldier in the regular army.) muvazzaf asker2) (a regular customer (eg at a bar).) devamlı müşteri•- regularly
- regulate
- regulation
- regulator -
22 usual
adj. her günkü, olağan, alışılmış, herzamanki, klasik* * *alışılagelmiş* * *['ju:ʒuəl](done, happening etc most often; customary: Are you going home by the usual route?; There are more people here than usual; Such behaviour is quite usual with children of that age; As usual, he was late.) her zamanki, alışılmış, olağan- usually -
23 gewöhnlich
gewöhnlich [gə'vø:nlıç]I adj1) ( gewohnt) alışılmış, mutat, olağan2) ( normal) normal, olağan;im \gewöhnlichen Leben normal yaşamda;unter \gewöhnlichen Umständen normal şartlar altında;ein \gewöhnlicher Lauf der Dinge işlerin normal yürümesier ist ein ziemlich \gewöhnlicher Mensch kendisi oldukça sıradan bir insandırwie \gewöhnlich her zamanki gibi -
24 سوي
سَوِيّ1. sağlıklıAnlamı: sağlam, esen, sıhhatli2. hatasızAnlamı: yanlışlığı bulunmayan3. sıhhatliAnlamı: sağlıklı4. salimAnlamı: esen, sağlam5. gürbüzAnlamı: sağlam, güçlü ve iyi gelişmiş6. ortaklaşaAnlamı: ortak olarak, el birliğiyle7. selimAnlamı: doğru, dürüst, kusursuz8. esenAnlamı: hiçbir hastalığı olmayan9. alışılmışAnlamı: tabiî, normal olan10. alelâdeAnlamı: her zaman görülen, olağan11. sıradanAnlamı: herhangi bir, bayağı12. normalAnlamı: düzgüye uygun, alışılagelene uyan13. adîAnlamı: hiç bir özelliği olmayan, sıradan14. tabiîAnlamı: olağan15. düzAnlamı: yatay durumda olan, eğik ve dik olmayan16. doğru -
25 عادي
عادِيّ1. mutatAnlamı: alışılmış2. tabiîAnlamı: tabiatta bulunan3. demodeAnlamı: modası geçmış olan4. harcıâlemAnlamı: herkesin kullanabileceği5. alışılmışAnlamı: tabiî, normal olan6. sıradanAnlamı: herhangi bir, bayağı7. alelâdeAnlamı: her zaman görülen, olağan8. ezelîAnlamı: başlangıcı olmayan, başlangıçsız9. olağanAnlamı: sık sık olan, olagelen, tabii10. normalAnlamı: düzgüye uygun, alışılagelene uyan11. adîAnlamı: hiç bir özelliği olmayan, sıradan12. bayatAnlamı: taze olmayan -
26 fabuleuse
-
27 fabuleux
-
28 normale
(pl normales)habituel, comme les autres olağan [oɫa'an] -
29 norme
-
30 ordinaire
1 habituel bayağı, adi, olağan [oɫa'an]2 d'ordinaire genellikle◊Il arrive d'ordinaire vers 9h. — Genellikle saat 9'a doğru gelir.
3 moyen kalitesiz -
31 təbii
doğal, olağan, tabiîdoğal, olağan, tabiî, yapmacıksız -
32 всегдашний
her zamanki,olağan* * *разг.mutat, her zamanki -
33 нередкий
sıkça görülen; seyrek olmayan; olağan ( обычный)нере́дко — sıkça
-
34 обыкновенный
1) ( постоянно встречающийся) olağan; mutat2) ( ничем не примечательный) bayağı; alelade; sıradanобыкнове́нное явле́ние — alışılagelmiş olgu
-
35 рядовой
1) sıradan, sıra °рядово́й чита́тель — sıradan okur
рядово́й фильм — sıra işi bir filim
э́то был рядово́й слу́жащий — sıradan bir memurdu, bir sıra memuruydu
рядово́е явле́ние — olağan / hergünkü bir olay
2) в соч.рядово́й бое́ц — er
рядово́й соста́в — erler
3) → сущ., м, воен. er -
36 обыкновенный
adi, olağanТурецко-русский словарь и русско-турецкий словарь по строительству и архитектуре > обыкновенный
-
37 текущий ремонт
periodik bakım, olağan bakımТурецко-русский словарь и русско-турецкий словарь по строительству и архитектуре > текущий ремонт
-
38 common
adj. ortak, müşterek, genel, yaygın; kaba saba, kaba, adi; sıradan, bilinen; bayağı, olağan, alışılagelmiş, alelâde————————n. halka açık yer, park, meydan* * *1. ortak 2. yaygın* * *['komən] 1. adjective1) (seen or happening often; quite normal or usual: a common occurrence; These birds are not so common nowadays.) yaygın, çokça/sıkça görülen2) (belonging equally to, or shared by, more than one: This knowledge is common to all of us; We share a common language.) ortak, müşterek3) (publicly owned: common property.) kamuya ait, umuma ait4) (coarse or impolite: She uses some very common expressions.) kaba, adî5) (of ordinary, not high, social rank: the common people.) sıradan, basit6) (of a noun, not beginning with a capital letter (except at the beginning of a sentence): The house is empty.) cins2. noun((a piece of) public land for everyone to use, with few or no buildings: the village common.) çimenlik, çayırlık- commoner- common knowledge
- common law
- common-law
- commonplace
- common-room
- common sense
- the Common Market
- the House of Commons
- the Commons
- in common -
39 commonplace
adj. sıradan, alelâde, olağan, adi, bayağı; basmakalıp————————n. sık söylenen söz; beylik lâf; klişe* * *1. alelade 2. basmakalıp söz* * *adjective (very ordinary and uninteresting: commonplace remarks.) sıradan -
40 extra
adj. ekstra, ek, fazla, üstün, olağanüstü, ilave edilen, ilave————————adv. ekstra olarak, ayrıca, ilaveten, fazladan————————n. ekstra şey, ek, ilave, ek iş, ekstra masraf, ilave (gazete), zam, figüran* * *ekstra* * *['ekstrə] 1. adjective(additional; more than usual or necessary: They demand an extra $10 a week; We need extra men for this job.) fazladan, ekstra2. adverb(unusually: an extra-large box of chocolates.) olağan dışı3. pronoun(an additional amount: The book costs $6.90 but we charge extra for postage.) ilâveten4. noun1) (something extra, or something for which an extra price is charged: The college fees cover teaching only - stationery and other equipment are extras.) ekstra2) (in cinema or television, an actor employed in a small part, eg as a person in a crowd.) figüran3) (a special edition of a newspaper containing later or special news.) ek baskı
См. также в других словарях:
olağan — sf. 1) Sık sık olan, olagelen, doğal, tabii, olmadık karşıtı Dilimizi doğru yazmak, doğru konuşmak olağan değil, ulusal bir görevdir. T. Buğra 2) Alışılmış olan, normal Mutluluğa, bolluğa alışmayacak, bunları olağan görmeyecek insan yoktur. H. E … Çağatay Osmanlı Sözlük
olağan dışı — sf. Sıra dışı … Çağatay Osmanlı Sözlük
çabuk parlayan çabuk söner — olağan sayılmayacak kadar kısa bir zamanda olan bir gelişmenin sürekli olamayacağını anlatan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
eceliyle ölmek — olağan sayılan herhangi bir biçimde ölmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
doğal — sf. 1) Doğada olan, doğada bulunan 2) Doğada rastlandığı gibi, doğaya uygun olan, doğa güçlerine, kurallarına uyan, tabii, natürel 3) Kendiliğinden olan, insan eliyle yapılmamış, yapay karşıtı Doğal liman. Doğal sınır. 4) Yapmacık olmayan 5)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
tabii — sf., Ar. ṭabīˁī 1) Doğada olan, doğada bulunan 2) Olağan, alışılmış, her zamanki gibi olan, beklenildiği gibi Sıcaklar arttıkça serin yerler aramak, âdeta tabii bir ihtiyaç hâline geliyor. A. Rasim 3) Sağduyuya, mantığa, olağan düzene uygun olan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Derya Bard Sarıaltın — Personal information Birth name Svana Bard[1] Nationality Turkish Born May 14, 1977 (1977 05 14) (age 34) … Wikipedia
Reşat Nuri Güntekin — Infobox Person name = Reşat Nuri Güntekin image size = 150px caption = birth date = 25 November 1889 birth place = Istanbul, Turkey flagicon|Ottoman Empire death date = 7 December 1956 death place = London, England flagicon|United Kingdom… … Wikipedia
Shibumi — means Effortless Perfection From Robert Hudson : In our striving to learn Jujitsu there is a spoken and unspoken truth that we all desire to perform a technique with graceand fluidity, perfect motion. To also have a state of mind in harmony and… … Wikipedia
Güntekin — Reşat Nuri Güntekin (* 1889 in Istanbul; † 7. Dezember 1956 in London) war ein türkischer Romanautor, Verfasser von Kurzgeschichten und Theaterstücken. Romane wie Çalıkuşu (1922) und Yaprak Dökümü (1939) wurden in der Türkei große Erfolge, zum… … Deutsch Wikipedia
Resat Nuri Güntekin — Reşat Nuri Güntekin (* 1889 in Istanbul; † 7. Dezember 1956 in London) war ein türkischer Romanautor, Verfasser von Kurzgeschichten und Theaterstücken. Romane wie Çalıkuşu (1922) und Yaprak Dökümü (1939) wurden in der Türkei große Erfolge, zum… … Deutsch Wikipedia