-
1 nüfuz etmek
v. penetrate, pass through, diffuse, indwell, pierce* * *penetrate -
2 nüfuz etmek
ыкIоцIы хэхьан, ыIорэр хэхьэ -
3 nüfuz etmek
to penetrate, to permeate, to sink in -
4 nüfuz
nüfuz s1) Einfluss mbir şeye \nüfuz etmek in etw einfließen2) Einfluss mbir kimseye/şeye \nüfuz etmek jdn/etw beeinflussen -
5 nüfuz
nüfuz [uː] Durchdringung f; Einfluss m (–in üzerinde auf A);nüfuz bölgesi Einflusssphäre f;nüfuz ticareti gute Beziehungen f/pl; Vetternwirtschaft f;nüfuzu altında tutmak jemanden (ständig) beeinflussen, gefügig machen;-e nüfuz etmek eindringen in A; Einfluss ausüben auf A;nüfuz yarışı POL Machtkampf m -
6 nufuz
влияние, авторитетnufuz altına almaq - подчинить влияниюnufuzı olmaq - иметь влияние (авторитет)nufuzı suistimal - злоупотребление властьюşahsiy nufuz - личное влияниеnufuz etmek - проникать, подчинять влияниюgaz er yerge nufuz ete - газ проникает всюду -
7 nüfuz
влия́ние; авторите́тnüfuz altına almak — подчиня́ть своему́ влия́нию
nüfuz etmek — проника́ть
gaz her yere nüfuz eder — а) газ проника́ет всю́ду; б) поня́ть, уясни́ть; в) влия́ть
-
8 nüfuz
arapça نفوذ 1.etki etme, işleme. 2.etki gücü. nüfuz etmek işlemek, etki etmek. -
9 nüfuz
"1. influence, power, weight. 2. penetration; permeation. - etmek /a/ 1. to penetrate; to permeate. 2. to influence. 3. to understand the real meaning of. - sahibi influential (person). - ticareti yapmak to engage in influence peddling, peddle one´s influence." -
10 გავლენა
i.tesir, nüfuzf.tesir etmek, nüfuz etmek -
11 проникать
несов.; сов. - прони́кнуть1) girmek; sızmakв дом прони́кли во́ры — eve hırsız girdi
со́лнечный свет туда́ не проника́ет — oraya güneş ışığı girmez, orası güneş görmez
на глу́бине, куда́ не проника́ет со́лнечный свет — gün ışığının nüfuz edemediği derinlikte
из щеле́й проника́л свет — yarıklardan ışık sızıyordu
ве́тер сюда́ не проника́ет — rüzgar buraya vurmuyor
2) nüfuz etmek; sızmakрекла́ма прони́кла во мно́гие сфе́ры жи́зни — reklam hayatın birçok alanına nüfuz etti
в их ряды́ прони́кли посторо́нние элеме́нты — saflarına yabancı unsurlar sızdı
по прони́кшим в печа́ть све́дениям — basına sızan haberlere göre
3) yayılmakэ́ти иде́и все глу́бже проника́ли в ма́ссы — bu düşünceler yığınlar arasında gittikçe geniş ölçüde yayılmaktaydı
-
12 durchdringen
durch|dringen1) ( Flüssigkeit) içine geçmek, sızmak; ( Kälte) iliğine işlemek; ( Gerücht) duyulmak, kulağına gelmek, kulağına çalınmak; ( Stimme) duyulmak, işitilmek; ( Sonne) çıkmak;die Nachricht ist bis zu uns durchgedrungen haber kulağımıza geldi;ein \durchdringener Schmerz/Geruch/Verstand keskin bir ağrı/koku/zekâ2) ( innerlich erfüllen) nüfuz etmek;diese Idee hat ihn völlig durchdrungen bu fikir onun tamamıyla içine işlemişti, bu fikir bütün varlığına nüfuz etti -
13 indwell
v. yerleştirmek, oturtmak, oturmak, yerleşmek, ikamet etmek, nüfuz etmek, işlemek -
14 indwell
v. yerleştirmek, oturtmak, oturmak, yerleşmek, ikamet etmek, nüfuz etmek, işlemek -
15 soak
iyice islatmak, sirilsiklam etmek; suda islatmak; islanmak; (çay) demlemek; kaziklamak; (up ile) emmek, nüfuz etmek; islatma, islanma; ayyas -
16 пора
I п`ораж1) gözenek (-ği)2) перен. hücreII пор`аглубоко́ проника́ть во все по́ры о́бщества — toplumun her hücresine derinlemesine nüfuz etmek
жпора мо́лодости — gençlik çağı
сеноко́сная пора — ot biçme vakti
в ночну́ю по́ру — gece vakti
дождли́вая пора — yağmur mevsimi
счастли́вая пора жи́зни — yaşamın mutlu dönemi
2) → сказ. zamanı geldiдавно́ пора рассмотре́ть э́тот вопро́с — bu sorunu ele almanın zamanı çoktan geldi
••с каки́х пор? — ne zamandan beri?
до неда́вних пор — yakın zamanlara kadar
я до сих по́р удивля́юсь — halâ şaşarım
покра́сь вот до сих по́р — burasına kadar boya
с да́вних пор — eski zamanlardan beri
в ту по́ру — o zamanlar, o sıralar(da)
на пе́рвых пора́х — ilkten, önceleri
до каки́х пор? — ne zamana kadar?
и с тех пор его́ бо́льше не ви́дели — o gün bugündür onu gören olmadı
с тех пор как я его́ не ви́дел... — ben onu görmeyeli...
с тех пор как постро́ен заво́д... — fabrika kurulduğundan bu yana...
-
17 diffuse
adj. dağınık, dağılmış, yaygın; ayrıntılı, gereksiz ayrıntılı————————v. yaymak, dağıtmak, dağılmak, yayılmak; dökmek; karıştırmak; nüfuz etmek* * *1. dağıl 2. yay (v.) 3. dağınık (adj.)* * *[di'fju:z](to (cause to) spread in all directions.) yaymak -
18 penetrate
v. içine girmek, arasından geçmek, sokulmak, işlemek, içyüzünü anlamak, nüfuz etmek* * *içine işle* * *['penitreit](to move, go or make a way into, past, or through (something): The bullet penetrated his shoulder; Their minds could not penetrate the mystery.) girmek; yarıp geçmek- penetratingly
- penetration -
19 pierce
v. delik açmak, delip geçmek, içinden geçmek, delmek, işlemek, nüfuz etmek* * *del* * *[piəs]1) ((of pointed objects) to go into or through (something): The arrow pierced his arm; A sudden light pierced the darkness.) yarıp içine girmek2) (to make a hole in or through (something) with a pointed object: Pierce the lid before removing it from the jar.) delmek•- piercing- piercingly
- piercingness -
20 pass through
çekmek, başından geçmek, içinden geçmek, arasından geçmek, içine işlemek, nüfuz etmek* * *1. düzgeçiş 2. içinden geçir
- 1
- 2
См. также в других словарях:
nüfuz etmek — 1) bir şeyin içine işlemek, geçmek Tatlı bir duman, bütün varlığını sararak en derin yerlerine kadar nüfuz ediyordu. P. Safa 2) inceliğine varmak, anlamak 3) etkili olmak Ecnebiler ona değil, o ecnebilere nüfuz ediyordu. Y. K. Beyatlı … Çağatay Osmanlı Sözlük
nüfuz — (A.) [ ذﻮﻔﻥ ] 1. etki etme, işleme. 2. etki gücü. ♦ nüfuz etmek işlemek, etki etmek … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
nüfuz — is., Ar. nufūẕ 1) İçine geçme 2) mec. Söz geçirme, güçlü olma, erk Birbirlerinin servetlerini, nüfuzlarını, rütbelerini, kabiliyetlerini bilirlerdi. A. Ş. Hisar Birleşik Sözler nüfuz ticareti Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller nüfuzu altında… … Çağatay Osmanlı Sözlük
SARD — Nüfuz etmek, sözü geçer olmak. * Katıksız, saf, hâlis. * Soğuk … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
işlemek — i 1) Bir şeye emek vererek onu daha elverişli bir duruma getirmek 2) nsz İnce ve süslü şeyler yapmak, nakışlamak Para için işlemediğini iddia eden bu fakir ihtiyar, şüphesiz, sanatının âşığıydı. M. Ş. Esendal 3) e İçine girmek, etkilemek, nüfuz… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sinmek — nsz, e, er 1) Kendini göstermemek için büzülmek, saklanmak, pusmak Salonda bulunan yirmiyi aşkın insan ürkmüş, sinmişti. T. Buğra 2) Korku, yılgınlık vb. sebeplerle konuşmamak, hareket etmemek veya tepki göstermemek Artık Emine nin takdirine,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
HÜKM — (Hüküm) Karar. Emir. Kuvvet. Hâkimlik. Amirlik. * İrade. Kumanda. Nüfuz. * Kadılık etmek. * Tesir. Cari olmak. * Makam. * Bir dâvanın veya bir meselenin tedkik edilmesinden sonra varılan karar. * Man: Fikirler ve tasavvurlar arasındaki râbıtayı… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük