-
1 kendini bulmak
а) обрести́ челове́ческий о́бликб) оказа́ться, очути́ться (где-л.)в) прийти́ в себя́ -
2 kendini bir yerde bulmak
случа́йно очути́ться где́-то -
3 kendini içinde bulmak
v. tumble into -
4 kendi
1.kendin daha iyi bilirsin! — тебе́ видне́е!
bu işi kendin yapabilirsin — э́то ты мо́жешь сде́лать сам
kendi[si] — он сам
kendisine her şey anlatmalı — ну́жно всё объясни́ть ему́ самому́
kendine güveniyor — он наде́ется на [самого́] себя́
kendimiz — мы са́ми
kendimiz görmeliyiz — мы са́ми должны́ уви́деть
kendiniz — вы са́ми
kendiniz sebep oldunuz — вы са́ми ста́ли причи́ной
kendileri — они́ са́ми
2.kendiler evde yoklar mı? — что их сами́х нет до́ма?
свой, со́бственныйkendi evim — мой со́бственный дом
kendi işini kendisi yapsın — свою́ рабо́ту пусть он сам де́лает
••- kendini alamakkendi düşen ağlamaz — погов. упа́вший сам - не пла́чет
- kendini ateşe atmak
- kendini atmak
- kendini beğenmek
- kendini bırakmak
- kendini bilmek
- kendini bildim bileli
- kendini bir şey sanmak
- kendini bir yerde bulmak
- kendini bulmak
- kendini dar atmak
- kendi derdine düşmek
- kendini dinlemek
- kendini derhem derhem satmak
- kendinden geçmek
- kendine gelmek
- kendi göbeğini kendi kesmek
- kendi havasında gitmek
- kendi havasında olmak
- kendini kapıp koyvermek
- kendini kaptırmak
- kendini kaybetmek
- kendi kendine
- kendi kendine konuşmak
- kendi kendine yanma
- niçin böyle kendi kendine yürüyorsun?
- kendi kendini yemek
- kendi kuyusunu kendi kazamak
- kendini naza çekmek
- kendinde olmamak
- kendi payıma
- kendi payıma ben bu işi doğru bulmuyorum
- kendini sıkmak
- kendini tartmak
- kendini toparlamak
- kendini toplamak
- kendini tutmak
- kendini vermek
- kendi yağıyla kavrulmak
- kendine yedirememek
- kendine yontmak -
5 kendi
1. pron selbst, selber; er, sie, es;(ben) kendim ich (selbst), (sen) kendin du (selbst), kendi(si) er, sie, es (selbst), kendimiz wir (selbst), kendiniz ihr (selbst), Sie (selbst), kendileri sie (selbst);2. adj eigen;kendiminki mein, meins; der, die, das Meinige;kendi evim mein Haus, kendi evin dein Haus;kendi kitabı sein Buch, sein eigenes Buch;kendi oğlu ihr leiblicher Sohn;kendi başına selbstständig, auf eigene Faust;kendi derdine düşmek nur mit sich selbst beschäftigt sein;kendi dünyasında yaşamak weltfremd sein;kendi düşen ağlamaz wie man sich bettet, so liegt man;kendi göbeğini kesmek sich nur auf sich selbst verlassen;kendi yağıyla kavrulmak im eigenen Saft schmoren; allein zurechtkommen;kendi halinde, kendi havasında eigenbrötlerisch;kendi işini kendin yap Do-ityourself n3. refl pron sich;ben kendime güveniyorum ich verlasse mich auf mich selbst;kendimi iyi bulmuyorum ich fühle mich nicht wohl;belli ki, kendini çok üşütmüş es ist klar, dass sie sich sehr erkältet hat;kendine vor sich; mit sich selbst; ganz allein; selbst-;kendinden geçmek in Ohnmacht fallen;kendine güvenen selbstsicher;kendini atmak sich stürzen (-den aus D);kendini dev aynasında görmek sehr eingebildet sein;kendini beğenmek viel von sich (D) halten;kendini bırakmak sich gehen lassen; sich überlassen (-e D);kendini dirhem dirhem satmak zimperlich sein, fam sich anstellen;kendini bulmak wieder zu sich (D) kommen; eine Persönlichkeit werden;kendini göstermek sich zeigen, auftreten; sich hervortun;kendini ispat etmek sich behaupten;kendini ispat ihtiyacı Geltungsbedürfnis n;kendini tanıtmak sich vorstellen;kendini toparlamak sich zusammennehmen; Vernunft annehmen; zunehmen;-e kendini vermek sich hingeben D, sich aufopfern für;kendi(si)ne gelmek zu sich (D) kommen; Sache sich einrenken -
6 wiederfinden
wieder|findenII vrsich \wiederfinden kendini bulmak;er fand sich plötzlich im Gefängnis wieder kendini bir anda hapiste buldu -
7 попадать
I поп`адатьсов.II попад`ать1) isabet etmek, raslamak; bulmak; vurmak; isabet ettirmek, tutturmakпу́ля попа́ла в цель — kurşun hedefe isabet etti / hedefini buldu
он вы́стрелил, но не попа́л — attı ama isabet ettiremedi / tutturamadı
он це́лился в ру́ку, а попа́л в плечо́ — eline nişan alıp omuzunu vurdu
он попа́л (мячо́м) в шта́нгу — topu direğe çarptırdı
попа́сть ного́й в стре́мя — ayağını üzengiye geçirmek
2) (проникать, пробираться) girmek; sokulmakкак он суме́л попа́сть в дом? — eve nasıl girebildi?
дождь туда́ не попада́л — oraya yağmur işlemiyordu / vurmuyordu
3) (оказываться где-л.) gelmek; kendini bulmak, düşmekмы, наве́рно, не туда́ попа́ли — biz yanlış yere gelmişiz
мы (с ним) попа́ли в оди́н ваго́н — aynı vagona düştük
он попа́л в чёрные спи́ски — kara listeye alınmıştı
Вы не туда́ попа́ли (ответ по телефону) — yanlış açmışsınız efendim
4) (достигать какого-л. места) varmak; bulmakра́ньше трёх домо́й не попадём — üçten önce eve varamayız
как туда́ попа́сть? — oraya hangi yoldan gidilir?
письмо́ ему́ (в ру́ки) не попа́ло — mektup eline geçmedi
5) ( быть принятым) girmek; alınmakон не попа́л в институ́т — enstitüye / yüksek okula giremedi
6) kaçmakему́ в у́хо попа́ла вода́ — kulağına su kaçtı
7) basmakпопа́сть (ного́й) в грязь — çamura basmak
попа́сть ного́й в капка́н — ayağını kapana kaptırmak / tutturmak
8) düşmek;...lık olmakпопа́сть под суд — mahkemeye düşmek, mahkemelik olmak
попа́сть в больни́цу — hastaneye düşmek; hastanelik olmak
попа́сть под маши́ну — araba altında kalmak
попа́сть в плен — esir düşmek
попа́сть в беду́ — başı belaya girmek
попа́сть под дождь — yağmura tutulmak / yakalanmak, yağmur yemek
попа́сть в бу́рю — fırtınaya yakalanmak, fırtına yemek
попа́сть в тюрьму́ — hapse girmek
попа́сть в ру́ки поли́ции — polisin eline düşmek
9) безл., разг., в соч.••где попа́ло — rasgele yerde
куда́ попа́ло — rasgele yere
как попа́ло — gelişigüzel
чем (ни) по́падя — eline / ellerine ne geçerse... Onunla
-
8 оказываться
несов.; сов. - оказа́ться1) olmakсвобо́дных мест не оказа́лось — boş yer yokmuş
кни́га оказа́лась на ме́сте — kitap yerli yerindeymiş
что оказа́лось в чемода́не? — bavuldan neler çıktı?
у него́ оказа́лось сро́чное де́ло — acele bir işi çıktı
у нас места́ оказа́лись ря́дом — yerlerimiz yanyana düşmüştü
2) kendini bulmak; düşmekоказа́ться пе́ред диле́ммой — bir ikilemle karşı karşıya kalmak
оказа́ться в опа́сности — tehlikeye düşmek
оказа́ться на гра́ни гражда́нской войны́ — iç savaşın eşiğine gelmek
оказа́ться не в состоя́нии управля́ть страно́й — ülkeyi yönetemez hale gelmek
оказа́ться в смешно́м положе́нии — gülünç duruma düşmek
3) çıkmakарбу́з оказа́лся незре́лым — karpuz ham çıktı
я оказа́лся прав — benim haklı olduğum ortaya çıktı
за́втра мо́жет оказа́ться сли́шком по́здно — yarın çok geç olabilir
его́ уси́лия оказа́лись тще́тными — çabaları boşa gitti
4) безл. ( выясняться) anlaşılmakкак оказа́лось — anlaşıldığı gibi
5) тк. несов., в соч.ока́зывается — → вводн. сл. meğer
ока́зывается, портфе́ль пуст — meğer çanta boşmuş
-
9 выражаться
kendini göstermek; ifade etmek* * *несов.; сов. - вы́разиться1) ( проявляться) kendini göstermek; ifadesini bulmak2) ( высказываться) ifade etmekе́сли мо́жно так вы́разиться — deyim yerindeyse
••мя́гко выража́ясь — yumuşak bir deyimle
-
10 tumble into
kendini bırakmak, kendini içinde bulmak -
11 tumble into
kendini bırakmak, kendini içinde bulmak -
12 kendi
"1. self, oneself. 2. own. 3. he; she. 4. in person. -leri 1. themselves. 2. he; she. -m myself. -minki mine. -miz ourselves. -si 1. herself; himself. 2. he; she. -ni ağır satmak to agree to something only after repeated requests. - ağzıyla tutulmak to be proved a liar by one´s own words. -ni alamamak /dan/ not to be able to refrain from, be unable to stop oneself from. - âleminde olmak to keep to oneself; to live in a world of one´s own. -ni alıştırmak /a/ to make oneself get used to. -ni ateşe atmak to court trouble. -ni atmak /a/ to go immediately to, rush to (a place). -ne bağlamak /ı/ to captivate. - başına 1. of one´s own accord. 2. without anyone´s help, single-handedly. -ni beğenmek to be conceited. -ni beğenmiş conceited, arrogant. -ni bırakmak to neglect oneself, let oneself go. -ni bilen/bilir upright and honorable (person). -ni bilmek 1. to be in one´s right mind. 2. to comport oneself properly. 3. (for a person) to have grown up, have reached maturity. -ni bir şey sanmak to give oneself airs, think one is something. -ni (bir yerde) bulmak to find that one has arrived at (a place). -ni bulmak to develop a personality of one´s own. - çalıp kendi oynuyor. colloq. He makes a big fuss about something, but when people want to help him he spurns their aid. - çapında according to his own standards, according to his own way of thinking. -ne çeki düzen vermek 1. to tidy oneself up. 2. to put one´s life and affairs in order. - çıkarı için for his own benefit. -ni dar atmak /a/ to manage to reach (a place) in the nick of time. - derdine düşmek to be completely taken up with one´s own troubles. -ni dev aynasında görmek to overrate oneself vastly. -ni dinlemek to be a hypochondriac. -ni dirhem dirhem satmak to make a great show of reluctance. - düşen ağlamaz. proverb If you get yourself into trouble then you´ve no right to complain. - eliyle himself, with his own hand. -ne etmek to harm oneself. -ni fasulye gibi nimetten saymak to overrate oneself vastly. -nden geçme psych. trance. -nden geçmek 1. to be transported by joy, be ecstatic. 2. to faint. -ne gel. colloq. 1. Come to your senses! 2. Pull yourself together! - gelen that comes one´s way by chance. -ne gelmek 1. to regain consciousness, come to. 2. to pull oneself together, regain one´s self-control. - göbeğini kendi kesmek colloq. to do it all on one´s own, do it without getting help from anybody. -ni göstermek to prove one´s worth. - gözündeki merteği görmez, elin gözündeki çöpü görür. colloq. He doesn´t see the beam in his own eye, but he sees the mote in the eye of another person. -ne güvenme self-confidence, self-reliance. - halinde 1. quiet and innoffensive, innocuous (person). 2. simple-minded. - haline bırakmak /ı/ to leave (someone) to his own devices; to let (a thing) take care of itself. - havasına gitmek/- havasında olmak to do what strikes one´s fancy. -ni hissettirmek to make one´s/its presence felt. -ni iyice vermek /a/ to concentrate (on). -ni kapıp koyuvermek 1. to cease to take an interest in oneself, let oneself go. 2. /a/ to lose oneself in (a project). -ni kaptırmak /a/ 1. to let oneself get carried away (by). 2. to become wholly absorbed in. -ni kaybetmek 1. to lose consciousness. 2. to go into a towering rage. - kendine 1. on one´s own responsibility; of one´s own accord. 2. alone, by oneself, without help. 3. to oneself. 4. theat. as an aside. - kendine gelin güvey olmak to count one´s chickens before they´re hatched, build castles in Spain. - kendini yemek to eat one´s heart out, worry oneself to death. - kendine yeterli self-reliant and self-sufficient. -ne kıymak to commit suicide. - kuyusunu kendi kazmak to dig one´s own grave, be the cause of one´s own downfall. -si muhtac-ı himmet bir dede. (Nerde kaldı geriye himmet ede.) colloq. You can´t expect any help from him since he´s in need of help himself. -ni naza çekmek to make a great show of reluctance. -nde olmamak not to kno -
13 проявляться
несов.; сов. - прояви́ться1) kendini göstermek, kendini belli etmek, ortaya çıkmak, tezahür etmek, tecelli etmek; ifadesini bulmak ( находить выражение)2) фото develope edilmek -
14 halten
halten <hält, hielt, gehalten> ['haltən]I vi2) ( festsitzen) tutmak3) ( widerstandsfähig sein) dayanıklı olmak, sağlam olmak;Sport hält jung spor insanı genç tutarzu jdm \halten birini tutmakII vt1) (fest\halten) tutmak;die Beine ins Wasser \halten bacaklarını suya tutmak;etw offen \halten (a. fig) bir şeyi açık tutmak;halt den Mund! ( fam) çeneni tut!2) (zurück\halten) tutmak (auf\halten); durdurmak; sport tutmak3) ( besitzen) sahip olmak (-e)ein Land besetzt \halten bir ülkeyi işgal altında tutmaksein Wort \halten sözünü tutmak, sözünde durmak;was man verspricht, muss man auch \halten verilen söz tutulur6) ( gestalten)das Zimmer ganz in Weiß \halten odayı bembeyaz yapmak7) ( erachten)etw/jdn für etw \halten bir şeyi/kimseyi bir şey sanmak;jdn für blöd \halten birini enayi yerine koymak;etw für gut/richtig \halten bir şeyi iyi/doğru bulmak;ich halte ihn für ziemlich intelligent onun oldukça zeki olduğunu sanıyorum;viel/nichts von jdm \halten birini gözü çok tutmak/hiç tutmamak;wofür \halten Sie mich? beni ne sanıyorsunuz?;was \halten Sie davon? buna ne diyorsunuz?III vrsich \halten2) ( sich orientieren) tutmak (an -);\halten Sie sich links/Richtung Norden solu/kuzey yönünü tutunuz;sich an die Regeln \halten kurallara uymak3) (fest\halten) tutunmak; (sich aufrecht \halten) kendini dik tutmak;sich auf den Beinen \halten kendini ayakta tutmak -
15 очутиться
сов.kendini... de bulmak; düşmekочути́ться в затрудни́тельном положе́нии — güç bir duruma düşmek
-
16 применение
с1) uygulama; kullanmaнайти́ широ́кое примене́ние в чём-л. — geniş bir uygulama / tatbik sahası bulmak
сфе́ра примене́ния да́нного ме́тода — bu yöntemin uygulanım alanı
тво́рческое примене́ние тео́рии — teorinin yaratıcı uygulanması
примене́ние си́лы — zor kullanımı
2) intibak, kendini uydurmaпримене́ние к ме́стности — araziye intibak
-
17 end up
bitmek, sonuçlanmak, boylamak, düşmek, olup çıkmak=* * *bitir* * *1) (to reach or come to an end, usually unpleasant: I knew that he would end up in prison.) (sonunda) kendini (bir yerde/bir şey olarak) bulmak2) (to do something in the end: He refused to believe her but he ended up apologizing.) sonunda...-mek/mak -
18 console oneself
v. kendini avutmak, teselli bulmak, avunmak -
19 console oneself
v. kendini avutmak, teselli bulmak, avunmak -
20 identify with
(birisinin)... ile bir iliskisi, bagi oldugunu düsünmek, -e baglamak;... ile duygularini paylasmak, destek olmak, kendini -e yakin bulmak
- 1
- 2
См. также в других словарях:
kendini bulmak — 1) kişilik kazanmak 2) maddi ve manevi konularda durumunu düzeltmek 3) kendine gelmek Kendini, çiğ ve yakıcı ışık çerçevesi içinde bulur bulmaz, ter boğmasına uğradı. A. İlhan … Çağatay Osmanlı Sözlük
kendini bir yerde bulmak — farkında olmadan bir yere ulaşmış olmak Hacı Arif Efendi bu kıyametin içinde yarım saat boşluktan sonra kendini bir bostanın içinde buldu. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
kendini kapı dışında bulmak — kovulmak, işten atılmak, bir yerden istenmeden uzaklaştırılmak Bir gazeteci gelsin de bizden bir haber alsın... Haberi veren ertesi günü kendini kapının dışında bulurdu. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir kolayını bulmak — kolaylıkla yapabilmeyi sağlamak veya yapma yolunu bulmak Bu Şadi ne yapar yapar, İstanbul daki bütün yabancı konsoloslukların kokteyline, yemeğine kendini davet ettirmenin bir kolayını bulur. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
mazeret bulmak — içinde bulunulan durumu açıklayacak bir sebebi ortaya koymak Kendini gösterdiğine pişman olmuş gibi görünüyor, bir mazeret bulmaya çalışıyordu. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
kendi — zm. 1) İyelik ekleri alarak kişilerin öz varlığını anlatmaya yarayan dönüşlülük zamiri, zat Kendi ülkemizde kendimizi yok edeceklerdi. R. E. Ünaydın 2) Kişiler üzerinde direnilerek durulduğunu anlatan bir söz Kendisi gelsin. Kendimiz görmeliyiz.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
can — is., Far. cān 1) İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık 2) Yaşama, hayat Bir kedi yavrusunu kurtarmak için ipe sarılıp kuyuya iner, canımı tehlikeye koyardım. R. N. Güntekin 3) Güç, dirilik Her şeyde… … Çağatay Osmanlı Sözlük
didiklemek — i 1) Çekiştirerek veya ısırarak parçalamak, gagalamak Kuş, sanki öfkesini alamamış gibi gagasıyla yılanı didikliyor sanılırdı. M. Ş. Esendal 2) Bir yerin veya bir şeyin içindeki eşyayı karıştırarak aramak, araştırmak Manzumenin yazılı olduğu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bilmek — nsz, ir 1) Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak Bu adam, bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan, bildiğini bilen, bilmediğini de şıp diye sezen bambaşka bir insandır. H. Taner 2) i Bir bilim veya sanat dalında yeterli olmak Yani kısacası … Çağatay Osmanlı Sözlük
garipsemek — i 1) Kendini gurbette veya kimsesiz gibi düşünerek içlenmek İstanbul u özlediğimi anlıyor ama yabancılığımı da garipsiyordum. C. Uçuk 2) Bir şeyi garip, tuhaf ve uygunsuz bulmak, alışamamak, yadırgamak Hasılı vapuru kaçıran bir adam, iskeleden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
mazeret — is., Ar. maˁẕeret 1) Kendini veya başka birini özürlü göstermek için ileri sürülen sebep, özür, bahane Kabahatime mazeret, haklı sebep aramıyorum. A. Gündüz 2) Bir şeyden kurtulmak veya kaçınmak için ileri sürülen gerekçe, bahane Birleşik Sözler… … Çağatay Osmanlı Sözlük