-
41 hal hatır sormak
to inquire after sb's health -
42 hatıra gelmemek
= hatır ve hayale gelmemek не прийти́ [да́же] в го́лову -
43 hatırşinas
1. لطيف [لَطِيف]Anlamı: hatır sayan, saygılı2. مؤدب [مُؤَدَّب]Anlamı: hatır sayan, saygılı3. متهذب [مُتَهَذِّب]Anlamı: hatır sayan, saygılı4. مربى [مُرَبَّى]Anlamı: hatır sayan, saygılı5. مهذب [مُهَذَّب]Anlamı: hatır sayan, saygılı -
44 hoşbeş
1. تحاور [تَحَاوُر]2. حوار [حِوَار]3. محادثة [مُحَادَثَة]4. محاورة [مُحَاوَرَة]5. مخاطبة [مُخَاطَبَة] -
45 hâl
- li1) состоя́ние; положе́ние, обстоя́тельстваhâlden anlamak / bulmak — входи́ть в чьё-л. положе́ние, сочу́вствовать кому
kimse hâlin nedir demedi — никто́ не сказа́л "что с тобо́й"
hâli neye varacak? — что ста́нет с ним?
sıhhî hâl — состоя́ние здоро́вья
onun her hâli iyidir — у него́ всё в поря́дке
2) вид; мане́ра; о́браз де́йствийhâlini almak — превраща́ться во что, принима́ть какой-л. вид
münakaşa gitgide kavga hâlini aldı — спор постепе́нно перешёл в ссо́ру
hâline gelmek — приня́ть вид кого-чего; стать похо́жим на кого-что
hâli perişan — а) жа́лкое состоя́ние (кого-л.); б) несча́стный / жа́лкий вид
bir hâl takınmak — принима́ть какой-л. вид, прики́дываться
bu hâlde, bu hâl ile — а) в тако́м состоя́нии; б) в тако́м ви́де
bu ne hâl böyle? — а) что э́то за вид?; б) что с ва́ми?
heyecanlı olduğu her hâlinden belliydı — по всему́ бы́ло ви́дно, что он взволно́ван
kendi hâlini görsün — пусть [он] на себя́ посмо́трит
ne hâle geldi — до чего́ / до како́го состоя́ния он дошёл
onun her hâli sinirime dokunuyor — меня́ всё в нём раздража́ет
3) неприя́тности; затрудни́тельное положе́ниеbaşına hâl gelmek — попа́сть в беду́, претерпева́ть затрудне́ния / неприя́тности
zavalının başına ne hâller geldi — чего́ то́лько не перенёс бедня́га
hâli harap olmak — у него́ затрудни́тельное положе́ние
sınıfı geçmezse hâli harap — е́сли он не перейдёт в сле́дующий класс, то пло́хи его́ дела́
4) си́ла, мочьhâli kalmamak — не име́ть бо́льше сил (что-л. сделать); быть невмоготу́; о́чень уста́ть
hâlim yok — а) мне нездоро́вится; б) у меня́ нет сил, я не в состоя́нии (что-л. делать)
bende kalkacak hâl yok — у меня́ нет сил подня́ться ( с места)
sokağa çıkmağa hâlin var mı? — ты в состоя́нии вы́йти на у́лицу?
güç hâl ile — с трудо́м
5) настоя́щее, настоя́щее вре́мяhâl dediğimiz şey yarından sonra mazı olacaktır — то, что мы называ́ем настоя́щим, с за́втрашнего дня ста́нет про́шлым
şimdiki hâlde — а) в настоя́щее вре́мя; б) при сложи́вшихся обстоя́тельствах
••- hâlde- ihtar ettiğim hâlde
- hasta olduğu hâlde- hâlinde- hâlden hâle girmek
- hâl hatır sormak
- hâline köpekler gülüyor
- hâli tavrı yerinde
- hâli vakti yerinde olmak
- hâle yola koymak
- kendi hâline bırakmak
- o hâlde -
46 hal
hal1 <- li>1. subst → durum; Zustand m, Lage f; Auftreten n, Benehmen n, Verhalten n einer Person; Gegenwart f; Kraft f (etwas zu tun); GR Indikativ m; Fall m, Kasus m (z.B. -i hali Akkusativ);hal hatır sormak nach dem Befinden fragen;… bir hal almak in ein … Stadium treten;hal olmak in Verzückung sein, im Trancezustand sein;-e (bir) hal olmak unp jemandem stößt etwas zu (= er stirbt);-i hal(e) yola koymak richtig stellen, in Ordnung bringen;hal(in)den anlamak (oder bilmek) Anteilnahme zeigen;hale bak! Donnerwetter! (positiv und negativ);-in hali duman olmak, -in hali harap olmak übel dran sein;hali olmamak nicht mehr die Kraft haben; sich nicht wohl fühlen;hali tavrı yerinde olmak anständig aussehen, sich anständig benehmen;hali vakti yerinde olmak begütert sein;benim halim ne olacak? was wird aus mir werden?;halim kalmadı ich bin ganz hinüber, fam ich bin geschafft;… halinde in Form (G); im Falle (G), bei (D);atom savaşı halinde im Falle eines Atomkrieges;gruplar halinde gruppenweise;öğüt halinde in Form eines Ratschlages;(kendi) haline bakmamak seine Kräfte überschätzen;… haline gelmek werden (N; zu D); (negativ) ausarten (in A);… haline getirmek auf den Stand (G) bringen, reif machen (für A);… halini almak werden (zu D); ausarten (in A); den Zustand (G) annehmen, erzeugen, sich entwickeln (zu D)hasta olduğu halde … obwohl sie krank ist, …;her halde, her halükârda auf jeden Fall; unter allen Umständen; (höchst) wahrscheinlich; → her (her halde);ihtar ettiğim halde … obwohl ich warnte, …;o halde, şu halde in diesem Fall, demnach, das heißt;yola çıktığı halde … während sie sich auf den Weg machtehal2 <- li> Markthalle fhal3 <- lli> Lösung f -
47 asude
п споко́йный, безмяте́жный, ти́хийasude hatır — споко́йный душо́й
-
48 gözetmek
1) В смотре́ть, присма́тривать, забо́титься, уха́живать2) наблюда́ть, надзира́ть, охраня́ть, карау́лить3) соблюда́ть, храни́ть, оберега́ть, уважа́ть (обычай и т. п.)hak gözetmek — защища́ть (уважа́ть) справедли́вость
hatır gözetmek — ока́зывать уваже́ние
disiplin gözetmek — соблюда́ть дисципли́ну
4) ожида́ть, выжида́ть, подстерега́ть; пресле́довать (цель и т. п.)5) замеча́ть, подмеча́ть, усма́тривать; учи́тывать, име́ть в виду́fark gözetmek — усма́тривать (подмеча́ть) ра́зницу; де́лать разли́чие
-
49 iğbirar
а недово́льство, неудово́льствие; раздраже́ние; дурно́е настрое́ние; оби́даiğbirarı hatır — недово́льство; негодова́ние
-
50 küşayiş
п ра́достьküşayişi hatır — ра́достное настрое́ние
-
51 renciş
п притесне́ние, гнёт; оскорбле́ние, оби́даrencişi hatır — оскорблённый, оби́женный
-
52 varit
(-di)о прибыва́ющий, поступа́ющий (о документах и т. п.)vekâletten varit evrak — докуме́нты из министе́рства
◊
variti hatırdır — [э́то] возмо́жно◊
variti hatır olmak — прийти́ на ум -
53 akıl
1) aklı almamak ( anlayamamak) nicht verstehen [o begreifen] können; ( olabileceğine inanmamak) nicht fassenaklı başında olmamak keinen klaren Gedanken fassen könnenaklı durmak ( fam) abschnallenaklın durur! ( fam) da schnallste ab!aklına gelmek draufkommenaklına estiği gibi konuşmak ( fam) frisch von der Leber weg redenaklından çıkmak entfallenbunu aklından çıkar! ( fig) das kannst du dir abschminken!bir şeyi aklından çıkarmak ( fig) sich etw abschminken2) Verstand m, Geist m; (us) Vernunft faklını başına almak [o toplamak] ( fig) Vernunft annehmenaklını kaçırmak/yitirmek ( fig) den Verstand verlierenbirinin aklını başına getirmek ( fig) jdn zur Vernunft bringenbirinin aklını başından almak ( fig) jdm den Kopf verdrehenaklını oynatmak wahnsinnig werdenbir şeyi \akıl etmek an etw denkenaklıma gelmiyor es fällt mir nicht ein, ich komme nicht draufbir şey aklına gelmek sich an etw erinnern, draufkommenbırak düşüneyim, aklıma gelecek lass mich nachdenken, dann komme ich drauf, lass mich nachdenken, dann fällt es mir (wieder) ein4) Rat mbirine \akıl vermek jdm einen Rat geben -
54 senet
-
55 sırf
bloß, nur\sırf meraktan aus bloßer Neugierbir şeyi \sırf hatır için yapmak etw aus reiner Gefälligkeit tunbir şeyi \sırf kötülük etmek için yapmak etw aus lauter Bosheit tun -
56 yarım
"1. (a) half: İki yarım bir bütün eder. Two halves make a whole. 2. half of a, half a: yarım elma half of an apple/half an apple. yarım ekmek half a loaf (of bread). yarım kilo half a kilo. 3. half past noon, twelve-thirty. 4. half past midnight, twelve-thirty. 5. incomplete, partial, halfway, unsatisfactory, make-shift: yarım iş job that´s been poorly done. yarım oda poor thing to call a room/unsatisfactory room. 6. physically disabled (person). -da at half past twelve, at twelve-thirty; at half past noon; at half past midnight. - ağız/ağızla 1. half-hearted; reluctant. 2. half-heartedly; reluctantly. - başağrısı migraine affecting one side of the head. - daire math. half circle, semicircle. - doğru math. half line, half ray. - elma, gönül/hatır alma. proverb A very small kindness can be enough to win someone´s favor or affection. - elmanın yarısı o, yarısı bu. colloq. They´re as like as two peas in a pod. - hekim candan eder, yarım hoca dinden eder. proverb If you take the advice of half-ignorant people, you´ll suffer for it. - kalmak to be left half-finished, be left half-done. - porsiyon 1. half portion. 2. slang small, pint-sized, shrimpy (person). - saat half an hour, a half hour. - yamalak poor, sorry, third-rate, two-bit, crummy."
См. также в других словарях:
hatir — var. hater n.2 Obs., clothing … Useful english dictionary
hatır — is., Ar. ḫāṭir 1) Düşünme, akılda tutma, hafıza, zihin, akıl, yâd 2) Gönül, kalp Sakın hatırını kıracak bir şey söyleme. 3) Birine karşı duyulan saygı, sevgi Hatırınız için bu işi yaptım. 4) Durum, keyif, hâl Hatırını sormak. Birleşik Sözler… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hâtır — (A.) [ ﺮﻃﺎﺧ ] hatır, gönül … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
HATIR-SAZ — Hatır yapan, gönül alan … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
hatır hatır — zf. Hatır hutur … Çağatay Osmanlı Sözlük
hatır hutur — zf. Değişik biçimlerde ses çıkararak (kesmek, yemek, koparmak, kaşımak vb.), hatır hatır … Çağatay Osmanlı Sözlük
hatır sormak — hâl hatır sormak Önce karşılıklı hatır sormakla başlayan konuşmaların ardından, tarlaların durumuna geçti. N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
hatır eylemek — hatırlamak Benim Orhan isminde bir tanıdığım olmadığından, başka bir nam altında bir nankörü hatır eylemiş olsan bile... P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
HATIR-AZAR — f. Hatır kıran … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
HATIR-ŞİKEN — f. Gönül inciten, kalb kıran, hatır kıran … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
HATIR-ŞİNAS — f. Gönül alıcı, hatır alıcı … Yeni Lügat Türkçe Sözlük