Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

harcamak

  • 121 pass away

    ölmek, vefat etmek, geçmek, geçirmek (vakit), boşa harcamak
    * * *
    öl
    * * *
    (to die: Her grandmother passed away last night.) ölmek

    English-Turkish dictionary > pass away

  • 122 push

    n. itme, itiş, zorlama, sıkıştırma, çaba, gayret, atak, hamle, sıkışık durum, zor durum, torpil, arka çıkan kimse, kitle, topluluk, grup, çete
    ————————
    v. itmek, itelemek, kakmak, sıkıştırmak, zorlamak, baskı yapmak, devam etmek, yürütmek, çaba harcamak, uğraşmak, zorla kabul ettirmek, reklâmla satmak, uyuşturucu satmak, merdiven dayamak, yaklaşmak (yaş)
    * * *
    it
    * * *
    [puʃ] 1. verb
    1) (to press against something, in order to (try to) move it further away: He pushed the door open; She pushed him away; He pushed against the door with his shoulder; The queue can't move any faster, so stop pushing!; I had a good view of the race till someone pushed in front of me.) itmek
    2) (to try to make (someone) do something; to urge on, especially foolishly: She pushed him into applying for the job.) zorlamak, sıkıştırmak
    3) (to sell (drugs) illegally.) piyasaya kaçak mal sürmek
    2. noun
    1) (a movement of pressure against something; a thrust: She gave him a push.) itme, itiş
    2) (energy and determination: He has enough push to do well in his job.) kararlılık
    - push-chair
    - pushover
    - be pushed for
    - push around
    - push off
    - push on
    - push over

    English-Turkish dictionary > push

  • 123 put forth

    ileri sürmek, iddia etmek, yayınlamak, ortaya koymak, göstermek, harcamak (çaba)
    * * *
    (of plants etc) to produce (leaves, shoots etc). sürmek, açmak

    English-Turkish dictionary > put forth

  • 124 rustle

    n. hışırtı
    ————————
    v. gıcırdamak, hışırdamak, hışırdatmak, çalmak (hayvan), gayret etmek, çaba harcamak, var gücüyle çalışmak
    * * *
    1. hışırda (v.) 2. hışırtı (n.)
    * * *
    1) (to (make something) make a soft, whispering sound: The wind rustled in the trees; She rustled her papers.) hışırda(t)mak
    2) ((American) to steal (cattle etc).) çalmak
    - rustle up

    English-Turkish dictionary > rustle

  • 125 sacrifice

    n. kurban, tanrıya sunma, feda etme, özveri, fedakârlık, zarar, kayıp
    ————————
    v. kurban etmek, kıymak, feda etmek, fedakârlıkta bulunmak, zararına satmak
    * * *
    1. maaşlı izin dönemi 2. kurban et (v.) 3. kurban (n.)
    * * *
    1. noun
    1) (the act of offering something (eg an animal that is specially killed) to a god: A lamb was offered in sacrifice.) kurban etme
    2) (the thing that is offered in this way.) kurban
    3) (something of value given away or up in order to gain something more important or to benefit another person: His parents made sacrifices to pay for his education.) fedakârlık, özveri
    2. verb
    1) (to offer as a sacrifice: He sacrificed a sheep in the temple.) kurban etmek
    2) (to give away etc for the sake of something or someone else: He sacrificed his life trying to save the children from the burning house.) feda etmek,... uğrunda harcamak
    - sacrificially

    English-Turkish dictionary > sacrifice

  • 126 save

    conj. başka, hariç, den başka, haricinde, dışında
    ————————
    n. kurtarma, sayıyı önleme, rakibin sayı yapmasını önleme
    ————————
    prep. başka, hariç, den başka, haricinde, dışında
    ————————
    v. kurtarmak, kayda geçirmek, korumak, tasarruf etmek, artırmak, biriktirmek, tutmak, idareli harcamak, bağışlamak, kusuruna bakmamak, engellemek, sayı yapmasını önlemek
    * * *
    1. kaydet 2. koru
    * * *
    I 1. [seiv] verb
    1) (to rescue or bring out of danger: He saved his friend from drowning; The house was burnt but he saved the pictures.) (tehlikeden) kurtarmak
    2) (to keep (money etc) for future use: He's saving (his money) to buy a bicycle; They're saving for a house.) biriktirmek
    3) (to prevent the using or wasting of (money, time, energy etc): Frozen foods save a lot of trouble; I'll telephone and that will save me writing a letter.) (israftan) kurtarmak
    4) (in football etc, to prevent the opposing team from scoring a goal: The goalkeeper saved six goals.) (sporda) kurtarmak
    5) (to free from the power of sin and evil.) (kötülükten) kurtarmak
    6) (to keep data in the computer.) bilgisayar hafızasına kaydetmek
    2. noun
    ((in football etc) an act of preventing the opposing team from scoring a goal.) kurtarma, kurtarış
    - saving
    - savings
    - saviour
    - saving grace
    - savings account
    - savings bank
    - save up
    II [seiv] preposition, conjunction
    (except: All save him had gone; We have no news save that the ship reached port safely.)...-den başka, dışında

    English-Turkish dictionary > save

  • 127 save, waste time

    (to avoid spending time; to spend time unnecessarily: Take my car instead of walking, if you want to save time; We mustn't waste time discussing unimportant matters.) vakit kazanmak/harcamak

    English-Turkish dictionary > save, waste time

  • 128 scatter

    v. saçmak, perişan etmek, saçıp savurmak, serpmek, dağıtmak, savurmak, boşa harcamak, dağılmak, saçılmak, yayılmak
    * * *
    1. saç 2. dağıt (v.) 3. dağınıklık (n.)
    * * *
    ['skætə]
    1) (to (make) go or rush in different directions: The sudden noise scattered the birds; The crowds scattered when the bomb exploded.) rastgele dağıtmak/dağılmak
    2) (to throw loosely in different directions: The load from the overturned lorry was scattered over the road.) saçmak
    - scattering
    - scatterbrain
    - scatterbrained

    English-Turkish dictionary > scatter

См. также в других словарях:

  • harcamak — i 1) Bir iş görmek veya bir şey satın almak için parayı elden çıkarmak, sarf etmek İki maaşımı hastalığına harcadığım talebe, sonbaharla beraber ölmüştü. S. F. Abasıyanık 2) Bir şey yapmak için kullanmak, tüketmek Bu yemek için bir saatimi… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bozuk para gibi harcamak — (birini) değerini düşürecek biçimde bir kimseden yararlanmaya kalkışmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çaba harcamak — bir işi yapabilmek için elinden geleni yapmak Tehlikeyi anlamış olacak ki seçimlerde oylarını dağıtmamaya çaba harcıyordu. T. Buğra …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • emek harcamak — çaba göstermek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • cepten harcamak — bir başkasının söylemediği bir sözü söylemiş gibi aktarmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • harcama yapmak — harcamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • İSRAF — Lüzumsuz yere harcamak. Malı ve parayı lüzumsuz yere sarf etmek. İhtiyacından fazla istihlâk etmek ve harcamak. * En lüzumlu aslî vazifeleri bırakıp en lüzumsuz veya zararlı şeylerle meşgul olarak ömrünü veya gençliğini boş yere harcamak.(Hâlik ı …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • çalışmak — nsz 1) Bir şeyi oluşturmak veya ortaya çıkarmak için emek harcamak Bu eser için üç yıl çalıştım. 2) Herhangi bir iş üzerinde olmak 3) İşi veya görevi olmak, bulunmak Kışları onun mandırasında çalışıyor. H. Taner 4) Makine veya aletler işe yarar… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yemek — 1. is., ği 1) Yemek yeme, karın doyurma işi Yemekten sonra gocuğuna sarar yatırırdı beni. N. Cumalı 2) Yenmek için pişirilip hazırlanmış yiyecek, aş, taam 3) Günün belli saatlerinde yenilen besin Yemek ya kahvaltıda ya da yemekte yenir. Arada bir …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • abur cubur — is. 1) Yararı gözetilmeksizin rastgele yenilen şeyler Çocuklara abur cubur yedirmekten sakınılmalıdır. 2) sf. İşe yaramayan, boş Olumlu, verimli bir işe adayacağı zamanını, abur cubur işlere harcamak ağırlarına gider. H. Taner 3) zf. Yararsız bir …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • adamak — i, e 1) Bir dileğin gerçekleşmesi amacıyla kutsal bir güce yönelik istekte bulunmak, nezretmek 2) mec. Kutsal saydığı bir şey uğruna kendini feda etmek, ant niteliğinde söz vermek 3) mec. Zaman ayırmak, tahsis etmek Olumlu, verimli bir işe… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»