-
1 انصرف
gitmek -
2 تمشى
gitmek -
3 زاح
gitmek -
4 زال
gitmek -
5 ارتحل
gitmek; taşınmak -
6 طاق
gitmek; katlanmak; kavis; kemer; sabretmek -
7 ارتحل
-
8 بش
Iبَشّ1. acısızAnlamı: üzüntü, sıkıntı olmayan, kedersiz2. memnunAnlamı: sevinç duyan, kıvançlı, mutlu3. kıvançlıAnlamı: sevinç duyan4. gailesizAnlamı: gailesi olmayan, dertsiz, dinç5. mesutAnlamı: mutlu, sevinçli, ongun6. kedersizAnlamı: acısız, üzüntüsüz7. bahtlıAnlamı: mutlu, talihli8. üzüntüsüzAnlamı: sıkıntısız, acısız, üzüntüsü olmayan kimse9. gamsızAnlamı: üzüntüsü olmayan10. hoşnutAnlamı: bir davranış, bir durum veya bir kimseden memnun olan11. mutluAnlamı: ongun, mesut12. keyifliAnlamı: keyfi yerinde, neşeli13. neşeliAnlamı: sevinçli, şen14. gönenmekAnlamı: mutlu, mesut olmak15. sevinçliAnlamı: sevinci olan16. şenAnlamı: sevinçli, neşeli17. bahtiyarAnlamı: mutlu, mesutIIبَشَّ1. ferahlanmakAnlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak2. hazzetmekAnlamı: hoşlanmak, hoşuna gitmek3. hoşlanmakAnlamı: hoşuna gitmek4. ferahlamakAnlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak5. kıvanmakAnlamı: iftihar etmek, memnun olmak6. hoşlaşmak7. açılmakAnlamı: biraz iyiyleşmek ve ferahlamak8. coşmak -
9 بهج
IبَهَجَşenlendirmekAnlamı: neşelendirmekIIبَهِج1. acısızAnlamı: üzüntü, sıkıntı olmayan, kedersiz2. memnunAnlamı: sevinç duyan, kıvançlı, mutlu3. zevkliAnlamı: beğenilen hoşa giden4. bahtlıAnlamı: mutlu, talihli5. kıvançlıAnlamı: sevinç duyan6. gailesizAnlamı: gailesi olmayan, dertsiz, dinç7. mesutAnlamı: mutlu, sevinçli, ongun8. kedersizAnlamı: acısız, üzüntüsüz9. gamsızAnlamı: üzüntüsü olmayan10. üzüntüsüzAnlamı: sıkıntısız, acısız, üzüntüsü olmayan kimse11. hoşnutAnlamı: bir davranış, bir durum veya bir kimseden memnun olan12. keyifliAnlamı: keyfi yerinde, neşeli13. mutluAnlamı: ongun, mesut14. neşeliAnlamı: sevinçli, şen15. ağrısızAnlamı: ağrısı olmayan, acısız16. sevinçliAnlamı: sevinci olan17. şenAnlamı: sevinçli, neşeli18. bahtiyarAnlamı: mutlu, mesutبَهِجَ1. ferahlanmakAnlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak2. hazzetmekAnlamı: hoşlanmak, hoşuna gitmek3. hoşlanmakAnlamı: hoşuna gitmek4. ferahlamakAnlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak5. kıvanmakAnlamı: iftihar etmek, memnun olmak6. hoşlaşmak7. coşmak -
10 جرى
IجَرَّىkoşturmakAnlamı: koşmak işini yaptırmakIIجَرَى1. koşmak2. gelmekAnlamı: akmak, cereyan etmek3. akmakAnlamı: (sıvı veya ince taneli maddeler için) bir yerden başka bir yere doğru gitmek4. dökülmekAnlamı: dökmek işi yapılmak -
11 حبر
IحَبَّرَbezemekAnlamı: süslemek, donatmakIIحَبَر1. kıvançAnlamı: sevinç2. neşeAnlamı: üzüntüsü olmamaktan doğan, dışa vuran sevinç3. mürüvvet4. ferahAnlamı: sıkıntısız, sevinçli olma durumu5. hazAnlamı: hoşa giden duygulanma, hoşlanma6. keyifAnlamı: canlılık, tasasızlık, hoş vakit geçirme7. mutlulukAnlamı: ongunluk, saadet8. memnuniyetAnlamı: sevinç, sevinme, kıvanç9. memnunlukAnlamı: sevinç, sevinme, kıvanç10. ferahlıkAnlamı: ferah olma durumu11. sevinç12. zevkAnlamı: hoşa giden ve çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duyguحَبَرَ1. ferahlanmakAnlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak2. hazzetmekAnlamı: hoşlanmak, hoşuna gitmek3. ferahlamakAnlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak4. hoşlanmakAnlamı: hoşuna gitmek5. kıvanmakAnlamı: iftihar etmek, memnun olmak6. hoşlaşmak7. açılmakAnlamı: biraz iyiyleşmek ve ferahlamak8. bezemekAnlamı: süslemek, donatmak9. coşmakIVحَبْر1. malumatlıAnlamı: bilgili2. arifAnlamı: çok anlayışlı ve sezgili kişi3. âlimAnlamı: bilginVحِبْر1. âlimAnlamı: bilgin2. malumatlıAnlamı: bilgili3. arifAnlamı: çok anlayışlı ve sezgili kişi4. mürekkep -
12 خرج
Iخَرَجَ1. gitmekAnlamı: yürümek, yol almak2. gelmekAnlamı: ortaya çıkmak, doğmak3. pırtlamakAnlamı: buluduğu yerden dışarı çıkmak4. belirmekAnlamı: ortaya çıkmak5. peydahlanmakAnlamı: çıkmak, oluşmak, ortaya çıkmak6. çıkmakAnlamı: dışarıya varmak, gitmekIIخَرْجharaçAnlamı: devlet için bir vergiخُرْج1. heybeAnlamı: iki gözlü torba2. hurç3. dağarcıkAnlamı: meşin torbaIVخَرَّجَ1. yorumlamakAnlamı: tefsir etmek2. tarif3. belirtmekAnlamı: açıklamak -
13 دل
Iدَلّ1. kırıtkanlıkAnlamı: kırıtkan olma durumu2. naz3. cilveAnlamı: hoşa gitmek için yapılan davranış, nazIIدَلَّ1. kırıştırmakAnlamı: flört etmek2. kırıtmak3. fıkırdamakAnlamı: cilvelenmek4. cilveAnlamı: hoşa gitmek için yapılan davranış, naz -
14 سار
IسارٍbulaşıcıAnlamı: birinden başkasına geçen, bulaşanIIسارَ1. gitmekAnlamı: yürümek, yol almak2. yürümekAnlamı: adım atarak ilerlemek, gitmek3. davranmakسارّ1. memnunAnlamı: sevinç duyan, kıvançlı, mutlu2. bahtlıAnlamı: mutlu, talihli3. gailesizAnlamı: gailesi olmayan, dertsiz, dinç4. gamsızAnlamı: üzüntüsü olmayan5. hoşnutAnlamı: bir davranış, bir durum veya bir kimseden memnun olan6. mutluAnlamı: ongun, mesut7. keyifliAnlamı: keyfi yerinde, neşeli8. sevinçliAnlamı: sevinci olan9. şenAnlamı: sevinçli, neşeli10. bahtiyarAnlamı: mutlu, mesut -
15 غرب
Iغَرَبَ1. gitmekAnlamı: bir yer doğru yönelmek2. göçmekAnlamı: yerleşmek için ülke değiştirmekIIغَرُبَalafrangaAnlamı: avrupa tarzında, alaturka karşıtıغَرْب1. gün batısıAnlamı: batı2. batıAnlamı: güneşin battığı yönIVغَرَّبَ1. siktir etmekAnlamı: kovmak, başından defetmek2. göçmekAnlamı: yerleşmek için ülke değiştirmek3. gitmekAnlamı: bir yer doğru yönelmek4. kovmakAnlamı: bir yerden sürüp çıkarmak, kovalamak, uzaklaştırmak5. kovalamakAnlamı: kovmak6. savmak -
16 مشى
IمَشَّىyürütmekAnlamı: yürümesini sağlamakIIمَشَى1. gitmekAnlamı: yürümek, yol almak2. adımlamak3. yürümekAnlamı: adım atarak ilerlemek, gitmek -
17 مضى
مَضَى1. gitmekAnlamı: bir yer doğru yönelmek2. dinmekAnlamı: sona ermek, bitmek3. çıkmakAnlamı: dışarıya varmak, gitmek -
18 أطاق
dayanmak; gitmek; katlanmak; sabretmek -
19 احتمل
dayanmak; gitmek; katlanmak; sabretmek -
20 بلغ
bildirmek; değmek; erişmek; ermek; gitmek; olgunlaşmak; ulaşmak; vermek; varmak
См. также в других словарях:
gitmek — e, der 1) Bir yere doğru yönelmek 2) den Bir yerden veya bir işten ayrılmak 3) Çıkmak, ulaşmak Bu yol nereye gider? 4) Belli bir amaçla bir yere devam etmek veya bir işle uğraşmak Her gün çalışmaya gidiyor. 5) nsz Sürmek, devam etmek Ama böyle… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kıçın kıçın gitmek — 1) geriye doğru gitmek, geri geri gitmek 2) henüz yürümeyen bebek kıçüstü gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
sılaya gitmek — 1) bir süre ayrı kaldığı evini, yurdunu görmeye gitmek Ara sıra memlekete, sılaya gitmek lazım. R. H. Karay 2) anne, baba ve diğer akrabalarını görmek için memlekete gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağır aksak yürümek (veya gitmek veya ilerlemek) — 1) yavaş olarak, istenilen hızda olmayarak yürümek (gitmek, ilerlemek) Hava ve su kirlenmesine karşı mücadele ağır aksak yürüdü. 2) düzensiz, aralıklı olarak yürümek (gitmek, ilerlemek) … Çağatay Osmanlı Sözlük
hacca gitmek — 1) Müslümanlıkta, hac amacıyla Mekke ye gitmek 2) Hristiyanlıkta, kutsal sayılan yerlere gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
basıp gitmek — birdenbire gitmek, aklına koyduğu şeyi yapmak üzere bulunduğu yerden uzaklaşmak, çekip gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ipe gitmek — ölüme gitmek Menfaatine dokunan adam, ipe gitmek için lazım gelen hükümleri giyer. F. R. Atay … Çağatay Osmanlı Sözlük
acayibine gitmek — yadırgamak, tuhafına gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
badi badi yürümek (veya gitmek veya koşmak) — ördek gibi iki yana sallanarak yürümek (gitmek, koşmak) Hani biz bir çayırda arabayla geçerken bir boğa çıkageldi, köylü korkudan nasıl badi badi koşmaya başlamıştı? A. Ş. Hisar … Çağatay Osmanlı Sözlük
deplasmana gitmek (veya çıkmak) — dış sahaya gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
dere tepe düz gitmek — engelleri aşarak gitmek Geceleyin ay aydınlığında yola düzüldüler. Dere tepe düz gittiler. Dağlar aştılar. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük