-
61 loiter
v. sürtmek, oyalanmak, sallanmak* * *yolda oyalan* * *['loitə](to proceed, work etc slowly or to stand doing nothing in particular: They were loitering outside the ship.) aylak aylak gezmek, dolanmak -
62 motor
adj. hareket ettirici, motor————————n. motor, makina, araba, otomobil————————v. otomobille gitmek, arabayla götürmek* * *motor* * *['məutə] 1. noun(a machine, usually a petrol engine or an electrical device, that gives motion or power: a washing-machine has an electric motor; ( also adjective) a motor boat/vehicle.) motor2. verb(to travel by car: We motored down to my mother's house at the weekend.) otomobille gezmek- motorist- motorize, motorise
- motorcade
- motorway
- motorbike, motorcycle
- motor car
- motorcyclist -
63 promenade
n. gezinti, gezi, mesire, gezinti yeri, okul balosu————————v. gezinmek, gezmek, gezdirmek* * *1. gezin (v.) 2. gezinme (n.)* * *(( abbreviation prom [prom]) a level road for the public to walk along, usually beside the sea: They went for a walk along the promenade.) gezinti yeri -
64 ramble
n. gezinme————————v. başıboş gezmek, boş boş dolaşmak, yayılmak, abuk sabuk konuşmak, ipsiz sapsız konuşmak, yayılıp büyümek (bitki), kıvrılarak uzanmak (nehir), konuyu dağıtmak* * *1. avare dolaş (v.) 2. gezinme (n.)* * *['ræmbl] 1. verb1) (to go for a long walk or walks, usually in the countryside, for pleasure.) yürüyüşe çıkmak2) (to speak in an aimless or confused way.) şaşkın şaşkın konuşmak, ipe sapa gelmez lâflar etmek2. noun(a long walk, usually in the countryside, taken for pleasure.) kırlarda dolaşma- rambler- rambling
- ramble on -
65 range
n. sıra, dizi, silsile, atış alanı, erim, menzil, alan, saha, otlak, açık alan, ocak, kuzine, çeşit, çeşitlilik————————v. dizmek, sıralamak, sıralanmak, sıralı olmak, sıra halinde olmak, dolaşmak, gezmek, turlamak, sürtmek, uzanmak, boyunca gitmek, akıp gitmek, tarafına çevirmek, doğrultmak, nişan almak, erimi olmak, erişmek, katılmak, bölgede yaşamak* * *1. değiş (v.) 2. menzil (n.)* * *[rein‹] 1. noun1) (a selection or variety: a wide range of books for sale; He has a very wide range of interests.) çeşit, tür2) (the distance over which an object can be sent or thrown, sound can be heard etc: What is the range of this missile?; We are within range of / beyond the range of / out of range of their guns.) menzil, erim, uzaklık3) (the amount between certain limits: I'm hoping for a salary within the range $30,000 to $34,000; the range of a person's voice between his highest and lowest notes.) kapsam4) (a row or series: a mountain range.) dizi, sıra, silsile5) (in the United States, land, usually without fences, on which cattle etc can graze.) otlak6) (a place where a person can practise shooting etc; a rifle-range.) atış alanı7) (a large kitchen stove with a flat top.) mutfak ocağı2. verb1) (to put in a row or rows: The two armies were ranged on opposite sides of the valley.) sıraya koymak, dizmek2) (to vary between certain limits: Weather conditions here range between bad and dreadful / from bad to dreadful.)... arasında değişmek, oynamak3) (to go, move, extend etc: His talk ranged over a number of topics.) uzanmak•- ranger -
66 ride
n. binme, gezinti, dolaşma, gezinti yolu————————v. binmek (at veya bisiklet), arabayla gezmek, arabaya binmek (sürmeden), süzülmek, kayar gibi görünmek (ay, bulut vb), yüzmek, havada kalmak, karara bağlanmamış olmak, sürüklenmek, üst üste binmek, taşımak (omuzunda vb), kullanmak, geçmek (yol), gırgıra almak, binmek, sataşmak, kafa bulmak* * *bin* * *1. past tense - rode; verb1) (to travel or be carried (in a car, train etc or on a bicycle, horse etc): He rides to work every day on an old bicycle; The horsemen rode past.) binip gitmek2) (to (be able to) ride on and control (a horse, bicycle etc): Can you ride a bicycle?) binmek3) (to take part (in a horse-race etc): He's riding in the first race.) katılmak, koşmak4) (to go out regularly on horseback (eg as a hobby): My daughter rides every Saturday morning.) ata binmek2. noun1) (a journey on horseback, on a bicycle etc: He likes to go for a long ride on a Sunday afternoon.) ata binme2) (a usually short period of riding on or in something: Can I have a ride on your bike?) binme•- rider- riding-school -
67 rove
-
68 saunter
n. aylak aylak dolaşma, gezinme————————v. aylak aylak dolaşmak, boş boş gezmek* * *1. başıboş gezin (v.) 2. başıboş gezinme (n.)* * *['so:ntə] 1. verb((often with along, off, past etc) to walk or stroll about without much purpose or hurry: I was working in the garden when he sauntered by.) dolaşmak2. noun(a walk or stroll.) dolaşma -
69 stalk
n. sap, yaprak sapı, tüy sapı, kadeh ayağı, gizlice sokulma, azametli yürüyüş————————v. sessizce yaklaşmak, gizlice sokulmak, kol gezmek, sinsice izlemek, ağır adımlarla yürümek, azametle yürümek, sarmak (hayaletler vb.)* * *1. sezdirmeden yaklaşıp yakala (v.) 2. gövde (n.)* * *I [sto:k] noun(the stem of a plant or of a leaf, flower or fruit: If the stalk is damaged, the plant may die.) sapII [sto:k] verb1) (to walk stiffly and proudly, eg in anger: He stalked out of the room in disgust.) azametle yürümek2) (to move menacingly through a place: Disease and famine stalk (through) the country.) tehlikeli biçimde yayılmak3) (in hunting, to move gradually as close as possible to game, eg deer, trying to remain hidden: Have you ever stalked deer / been deer-stalking?) avına sinsice yaklaşmak•- stalker -
70 tricycle
n. üç tekerlekli bisiklet————————v. üç tekerlekli bisikletle gezmek* * *üç tekerli araç* * *(a kind of cycle with three wheels.) üç tekerlekli bisiklet -
71 visit
n. ziyaret, misafirlik, vizite————————v. ziyaret etmek, ziyarete gitmek, gezmek, misafir olmak, teftiş etmek, çektirmek, musallat olmak, çene çalmak, laflamak, uğramak* * *1. ziyaret et (v.) 2. ziyaret (n.)* * *['vizit] 1. verb1) (to go to see (a person or place): We visited my parents at the weekend; They visited the ruins at Pompeii while they were on holiday.) ziyaret etmek2) (to stay in (a place) or with (a person) for a time: Many birds visit (Britain) only during the summer months.) bir yerde bir süre kalmak2. noun(an act of going to see someone or something for pleasure, socially, professionally etc, or going to stay for a time: We went on a visit to my aunt's; the children's visit to the museum.) ziyaret- visitor -
72 walk
n. yürüme, yürüyüş, gezinti, yol, yürüyüş yolu, yürünecek mesafe, yürünecek yer, devriye gezme, iş sahası, koyun çiftliği————————v. yürümek, yürüyerek gitmek, dolaşmak, gezdirmek, gezmek, adımlamak, adımla ölçmek, yürütmek, dolaştırmak, yürüyüşe çıkarmak, yürüterek yormak, eşlik etmek, taşımak (iterek)* * *1. yürü (v.) 2. yürüyüş (n.)* * *[wo:k] 1. verb1) ((of people or animals) to (cause to) move on foot at a pace slower than running, never having both or all the feet off the ground at once: He walked across the room and sat down; How long will it take to walk to the station?; She walks her dog in the park every morning.) yürümek2) (to travel on foot for pleasure: We're going walking in the hills for our holidays.) yürüyüş yapmak, yürüyerek dolaşmak3) (to move on foot along: It's dangerous to walk the streets of New York alone after dark.) yürümek, dolaşmak2. noun1) ((the distance covered during) an outing or journey on foot: She wants to go for / to take a walk; It's a long walk to the station.) yürüyüş, yürüme2) (a way or manner of walking: I recognised her walk.) yürüyüş biçimi/tarzı3) (a route for walking: There are many pleasant walks in this area.) yürüyüş/gezinti yolu•- walker- walkie-talkie
- walking-stick
- walkover
- walkway
- walk all over someone
- walk all over
- walk off with
- walk of life
- walk on air -
73 wander
n. sayıklama————————v. gezmek, dolaşmak, gezinmek, yolunu şaşırmak, kaybolmak, dalıp gitmek, sapmak, uzaklaşmak, sayıklamak, abuk sabuk konuşmak, kıvrıla kıvrıla gitmek* * *gez* * *['wondə] 1. verb1) (to go, move, walk etc (about, in or on) from place to place with no definite destination in mind: I'd like to spend a holiday wandering through France; The mother wandered the streets looking for her child.) dolaşmak, dolanıp durmak2) (to go astray or move away from the proper place or home: His mind wanders; My attention was wandering.) kaymak, dağılmak2. noun(an act of wandering: He's gone for a wander round the shops.) dolanma- wanderer- wanderlust -
74 knock about
kaba davranmak, sert davranmak, hırpalamak, dövmek, çıkmak, gezmek, göze çarpmamak* * *yalan söyle -
75 somnambulate
v. uykuda gezmek, uyurgezer olmak* * *uykuda gez -
76 be on one's beat
v. devriye gezmek -
77 be unemployed
v. boş gezmek -
78 browse around
v. gezmek, dolaşmak -
79 bus it
otobüsle gezmek -
80 do a town
v. şehri gezmek
См. также в других словарях:
gezmek — nsz, er 1) Hava alma, hoş vakit geçirme vb. amaçlarla bir yere gitmek, seyran etmek Tek başına buralarda gezdiği hâlde aradığını bulamıyordu. O. C. Kaygılı 2) Bir yerde dolaşmak, yürümek Kunduralarını çıkarır, satar, yalın ayak gezerdi. S. F.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
devriye gezmek — karakol gezmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
karakol gezmek — huzur ve güvenliği sağlamak amacıyla dolaşmak, devriye gezmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
tebdil gezmek — 1) tanınmamak için kılık değiştirerek gezmek 2) mec. değişik görüntüde olmak Anlayana sivrisinek saz düşüncesine dayanan ve tebdil gezen bir şiir yaygınlaştı. S. Hilav … Çağatay Osmanlı Sözlük
kapı kapı dolaşmak (veya gezmek) — 1) ev ev gezmek 2) iş aramak için her yere başvurmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
doktor doktor gezmek (veya dolaşmak) — tedavide çabuk ve kesin sonuç almak ümidiyle birçok doktora başvurmak Çare bulunsun diye az mı ebe kapısı çaldılar, doktor doktor gezdiler? A. İlhan … Çağatay Osmanlı Sözlük
kenar gezmek — bir şeyden uzaklaşmış olmak Kenar gezme dolan yâr gel içeri / Bize mihman olan yâr gel içeri. Halk türküsü … Çağatay Osmanlı Sözlük
kucaktan kucağa dolaşmak (veya gezmek) — kadın, pek çok kişiyle yasal olmayan ilişkide bulunmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
orası senin, burası benim dolaşmak (veya gezmek) — durmadan gezip dolaşmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
salma gezmek (veya dolaşmak) — başıboş hayvan gibi dolaşmak Ne olacak çobansız köyde kurtlar boş oturacak değil ya işte böyle salma dolaşırlar. R. Akyavaş Sokaklarda salma geziyor … Çağatay Osmanlı Sözlük
saya gezmek — çocuklar ramazanda ve özellikle bayramda çeşitli mâniler söyleyip kapı kapı dolaşarak ufak tefek hediye almak … Çağatay Osmanlı Sözlük