-
1 gerçek
acı \gerçek budur das ist die bittere Wahrheit1) wirklich, real\gerçek değerler/dünya reale Werte/Welt\gerçek yaşamdaki gibi wie im richtigen Leben2) wahr\gerçek hikâye eine wahre Geschichte\gerçek yüzünü göstermek sein wahres Gesicht zeigen -
2 gerçek
gerçek <- ği> wirklich, tatsächlich; real; echt; eigentlich (Bedeutung); wahr, echt, richtig (z.B. Gelehrter); Wahrheit f; Wirklichkeit f, Tatsache f; Grund; Geschichte wahr;gerçekler (die) Fakten, Tatsachen;gerçeğini söylemek die Wahrheit sagen -
3 gerçek
(-ği)1.1) и́стинный, реа́льный, действи́тельныйolayların gerçek yüzü — по́длинное (настоя́щее) лицо́ фа́ктов (собы́тий)
2) настоя́щий, натура́льныйgerçek bilgin — настоя́щий учёный
gerçek elmas — настоя́щий алма́з (бриллиа́нт)
3) правди́вый, по́длинный, достове́рныйgerçek hikâye — невы́думанный расска́з, правди́вая исто́рия
2.1) пра́вда, и́стинаgerçeki saklamak — скрыва́ть и́стину (пра́вду)
gerçeki(ni) söylemek — сказа́ть пра́вду о чём
şüphe götürmez bir gerçek, tartışılmaz gerçek — непрело́жный факт, неоспори́мая и́стина
2) действи́тельность; реа́льность, фактgerçekler — фа́кты; действи́тельность
gerçeki inkâr etmek — отрица́ть (опроверга́ть) фа́кты
gerçeke uymak или gerçeke uygun или gerçeke olmak — соотве́тствовать действи́тельности
gerçeke uymayan söylentiler — слу́хи, не соотве́тствующие действи́тельности
sözler ve gerçek — слова́ и действи́тельность
-
4 gerçek
действи́тельность (ж) действи́тельный пра́вда (ж) реа́льность (ж) реа́льный су́щий явь (ж)* * *1. озвонч. -ği1) и́стинный, реа́льный, действи́тельныйgerçek hayat — реа́льная жизнь
olayların gerçek yüzü — по́длинное лицо́ собы́тий
2) настоя́щий, натура́льныйgerçek altın — настоя́щее зо́лото
3) правди́вый, достове́рный2. озвонч. -ğigerçek hikaye — невы́думанный расска́з
1) пра́вда, и́стинаgerçeği saklamak — скрыва́ть пра́вду
2) действи́тельность, реа́льностьgerçekleri inkâr etmek — отрица́ть фа́кты
gerçeğe uymak — соотве́тствовать действи́тельности
-
5 gercek
[T gercek, OT *kärtü]: realA Concise Gagauz Dictionary with etymologies and Turkish, Azerbaijani and Turkmen cognates > gercek
-
6 gerçek
чын; хак; хакыйкат; хакыйкый; ясалма түгел -
7 gerçek
действительный, подлинныйİnşaat Mühendisliği ve Mimarlık Türkçe-Rusça Sözlük ve Rus-Türkçe Sözlük > gerçek
-
8 gerçek
adj. true, real, factual, original, actual, authentic, genuine, rightful, truthful, right, exact, proper, literal, bona fide, dinkum, earnest, honest to god, honest to goodness, intrinsic, pucka, pukka, sincere, sterling, straight-out, substantial--------adv. for real--------n. truth, fact, reality, the real, the true, verity, veracity, low down, right, sooth, troth, actualities* * *1. actual 2. fact 3. genuine 4. issue of fact 5. real 6. reality 7. truth 8. veritable 9. virtual -
9 gerçek şu ki
adv. as a matter of fact -
10 gerçek
rast--------rasteqîn--------rastî -
11 gerçek
Həqiqi; etibarlı; gerçək -
12 gerçek
fakt; prawdziwy; rzeczywistość; rzeczywisty; szczery -
13 gerçek
-
14 gerçek
шъыпкъэ -
15 gerçek
αληθινός, πραγματικός -
16 gerçek
أساسحقيقيصحيحفعليقاعدةقواعدقواممبادئمبدأواقعي -
17 gerçek
1. أساس [أَسَاس]Anlamı: temel, başlıca, asıl2. حقيقي [حَقِيقِيّ]Anlamı: varlığı inkâr edilemeyen, olgun durumunda olan, hakikat3. صحيح [صَحِيح]Anlamı: varlığı inkâr edilemeyen, olgun durumunda olan, hakikat4. فعلي [فِعْلِيّ]Anlamı: varlığı inkâr edilemeyen, olgun durumunda olan, hakikat5. قاعدة [قاعِدَة]Anlamı: temel, başlıca, asıl6. قواعد [قَوَاعِد]Anlamı: temel, başlıca, asıl7. قوام [قِوَام]Anlamı: temel, başlıca, asıl8. مبادئ [مَبَادِئ]Anlamı: temel, başlıca, asıl9. مبدأ [مَبْدَأ]Anlamı: temel, başlıca, asıl10. واقعي [واقِعِيّ]Anlamı: varlığı inkâr edilemeyen, olgun durumunda olan, hakikat -
18 gerçek
"real; genuine, true, authentic; factual; actual; reality; truth; fact; actuality" -
19 gerçek
1. real, true, genuine, authentic. 2. reality, truth. 3. fact. 4. really, in truth. -leri görmek to acknowledge the facts. -leri kabul etmek to face or accept the facts. - kişi law natural person. - sayı math. real number. -
20 gerçek
gərçək, həqiqət, real
См. также в других словарях:
gerçek — sf., ği 1) Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, hakiki Kâğıt paranın saymaca değeri varsa da gerçek değeri yoktur. 2) is. Yalan olmayan, doğru olan şey, hakikat 3) Aslına uygun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
gerçek dışı — sf. Gerçeğin dışında olan, gerçek olmayan, gerçeğe aykırı, hilafıhakikat … Çağatay Osmanlı Sözlük
gerçek dışılık — is., ğı Gerçek dışı olma durumu … Çağatay Osmanlı Sözlük
gerçek kişi — is. Hakiki şahıs Anayasa mahkemesi kararları idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Anayasa … Çağatay Osmanlı Sözlük
gerçek mantarlar — is., ç., bit. b. Bağlarda mildiyu hastalığını yapan, emeçleri iyi gelişmiş mantarlar (Peronospora viticola) … Çağatay Osmanlı Sözlük
gerçek sayı — is., mat. Bir eksen üzerindeki bir noktanın yerini belirlemeye yarayan sayı … Çağatay Osmanlı Sözlük
gerçek kişi — İnsanlar … Hukuk Sözlüğü
acı gerçek — is., ği Üzüntü, sıkıntı ve rahatsızlık veren olay … Çağatay Osmanlı Sözlük
sana yalan, bana gerçek — söylediğim şeyi sen bilmiyorsun ancak doğrudur, ben biliyorum anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
aslı çıkmak — gerçek olduğu anlaşılmak, gerçek olduğu ortaya çıkmak Söylenenlerin aslı çıkarsa güç duruma düşecek … Çağatay Osmanlı Sözlük
aslı astarı (veya aslı faslı) olmamak — gerçek olmamak … Çağatay Osmanlı Sözlük