-
1 fena değil
непло́хо -
2 fena değil
interj. not bad, good deal, so so, all right -
3 fena değil
not bad, all right, okay -
4 hiç fena değil
adj. not half bad -
5 fena
fena [-ɑː] schlecht (z.B. Wetter, Nachrichten); böse (z.B. Lage, Dinge); Mensch schlecht, böse, übel;fena değil! nicht übel!;-i fena etmek jemandem Übelkeit verursachen; vor den Kopf stoßen;-e fena gelmek jemandem schlecht, übel erscheinen; Essen jemandem nicht bekommen;fena gitmek Geschäfte schlecht gehen;fenasına gitmek jemanden verdrießen, ärgern; es tut jemandem leid;fena halde sehr, furchtbar;fena kalpli böse, bösartig;fena kokulu übel riechend;fena olmak sich schlecht fühlen; aufgeregt werden;-i fenaya çekmek Wort usw übel auslegen -
6 fena
fena [fena:]I adj1) ( kötü) übel, schlecht2) ( üzücü) schlimm\fena bir haber eine schlimme NachrichtII adv1) ( kötü) übel, schlecht\fena değil/sayılmaz nicht übel [o schlecht]\fena oldum/oluyorum mir ist/wird übel2) ( çok) sehr, ganz schön, ganz schlimm\fena hâlde soğuk aldım ich habe mich ganz schlimm erkältetçok \fena sıkıştım ( fam) ich muss mal dringend -
7 değil
1) nicht\değil mi? nicht (wahr) ?bu, ben \değilim das bin ich nichtbir şey \değil! nichts zu danken!, keine Ursache!fena \değil nicht schlechtöyle \değil mi? ist es nicht so?sorun \değil! kein Problem!ağaç \değil a, ot bile yok es gibt nicht einmal einen Baum, geschweige denn Gras2) (-inde \değil)ben parasında \değilim mir liegt nichts an dem Geldelimde \değil es liegt nicht in meiner Hand, ich kann nichts dafür -
8 fena
ду́рно* * *1.плохо́й, скве́рный2.fena hava — плоха́я пого́да
пло́хо, скве́рно3.fena korkmak — си́льно испуга́ться
плохо́еfenaya yormak — а) истолкова́ть в плохо́м смы́сле; б) истолкова́ть к плохо́му
••fena gelmeyince iyiliğin kadri bilinmez — посл. не позна́в плохо́го, не оце́нишь хоро́шего
- fena etmek - fenasına gitmekfena haber tez duyulur — посл. плохи́е ве́сти не стоя́т на ме́сте
- fena gözle bakmak
- fena olmak
- fenaya sarmak
- fena yapmak
- yerine vurmak -
9 fena
"1. bad; evil. 2. ill, sick. 3. terrible, miserable. 4. badly, poorly. 5. extremely, terribly. - bakmak /a/ to glare angrily (at). -ya çekmek /ı/ to take (something) in a bad sense. - değil/sayılmaz. Not bad!/Pretty good! - etmek 1. to behave badly, act wrongly. 2. /ı/ to harm, injure; to teach (someone) a lesson. 3. /ı/ to make (someone) feel sick. - gitmek to go badly. -sına gitmek 1. (for an action or word) to pain, upset (someone). 2. to irritate, exasperate (someone). - gözle bakmak /a/ 1. to harbor evil intentions (towards). 2. to look daggers (at). 3. to look at (someone) with a lustful eye. - halde in the worst way, extremely, excessively, badly. - kalpli wicked. - muamele law ill-treatment. - olmak 1. to feel sick, feel faint. 2. to feel anguish, be upset. -ya sarmak to take a turn for the worse. -ya varmak to get worse; to end up badly. - yakalanmak to be caught red-handed. - yapmak /ı/ to harm, injure; to teach (someone) a lesson. - yerine vurmak /ın/ to hit (someone) in a vulnerable spot. -ya yormak /ı/ to interpret (a gesture, word, or piece of news) as unfavorable." -
10 hiç
I adv1) ohne\hiç tereddüt etmeden ohne zu zögern\hiç yoktan ohne jeden Grund2) nie\hiç orada bulunmadım ich war nie dort3) \hiç sözünü etmemek kein Wort darüber verlieren(bu) \hiç yoktan iyi( dir) (das ist) besser als gar nichts4) überhaupt, garbir şeye \hiç dikkat etmemek etw überhaupt nicht beachten, auf etw überhaupt nicht aufpassen, etw außer aller Acht lassenbugün \hiç vaktim yok heute habe ich überhaupt [o gar] keine Zeitçocuk tıpkı babasına benziyor — \hiç (de) das Kind sieht genauso aus wie sein Vater — überhauptya hep ya \hiç entweder ganz oder gar nicht5) ( soruda) jemals\hiç böyle bir şey görülmüş müdür? hat man jemals so etwas gesehen?\hiç orada bulundunuz mu? waren Sie jemals dort?6) nichtsne gördün? — \hiç was hast du gesehen? — nichts7) (\hiç de) durchaus, absolut\hiç de değil durchaus [o absolut] nichtbu \hiç de fena değil das ist gar nicht schlechtbu \hiç de öyle kolay değil das ist durchaus [o gar] nicht leicht8) benim için \hiç fark etmez ( fam) mir ist das ganz egal, das macht mir überhaupt nichts aus9) \hiç değilse [o olmazsa] zumindest, wenigstenso benim gözümde \hiçtir in meinen Augen ist er ein Nichts -
11 órası
- nı1) то ме́стоórası hiç de fena değil — там совсе́м непло́хо
órası neresi? — а) э́то что? ( вопрос по телефону снявшему трубку); б) како́е э́то ме́сто? ( уточняющий вопрос собеседнику)
órasını görmedim — я не ви́дел тех мест
órası Izmir değil mi? — там Изми́р, не так ли?
órası evin olduğunu bilmiyordu — он не знал, что э́то твой дом
órasını sel basmış — там наводне́ние
odanın órasına burasına yerleştirilmiş kutular — коро́бки, раста́вленные по ко́мнате там и сям
órası ülkenin en güzel yerlerinden biridir — э́то ме́сто одно́ из краси́вейших мест стра́ны
2) э́та / та сторона́ дела́, э́то / то обстоя́тельствоórasını Allah bilir — э́то изве́стно одному́ Бо́гу
órasını bilmem — я э́того не зна́ю
işin órasını kurcalamayın — вы не затра́гиваете э́ту сто́рону де́ла
••- burası benim dolaşmak / gezmek
- órası öyle -
12 haricen
а1.вне́шне, снаружи́; с вне́шней стороны́; извне́; внеevin haricen görünüşü fena değil — вне́шний вид до́ма неплохо́й
2.фарм. нару́жное -
13 görünüşe göre
= görünüşüne göre по [вне́шнему] ви́ду; с ви́дуgörünüşüne göre fakir bir adama benziyor — а) с ви́ду он похо́ж на бедняка́; б) су́дя по всему́; по-ви́димому
görünüşe göre fena bir adam değil — су́дя по всему́, он неплохо́й челове́к
-
14 sarfınazar
- denза исключением; кроме, помимоsarfınazar etmek — оставлять без внимания, не принимать во внимание
bu ufak tefek kusurlardan sarfınazar edilirse, fena adam değil — если не обращать внимания на эти мелкие недостатки, то он неплохой человек
См. также в других словарях:
fena değil (veya sayılmaz) — oldukça iyi … Çağatay Osmanlı Sözlük
Litotes — In rhetoric, litotes ( /ˈlaɪt … Wikipedia
eh — ünl. 1) Olur, peki veya fena değil anlamlarında kullanılan bir söz Eh! Bize gerekli olan da o; bütçemizi doğrultur, pansiyoner olmaktan vazgeçeriz. A. İlhan 2) Bezginlik anlatan bir söz Eh, dün geceki kafayla bu kadarı olacaktı elbet! N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
saraylı — sf. Osmanlı İmparatorluğu nda padişah sarayında bulunmuş olan (kadın) Fena değil, saraya gidecek, saraylı olacak. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
iç güveyisinden hâllice — şaka nasılsın sorusuna eh işte, fena değil anlamında verilen karşılık … Çağatay Osmanlı Sözlük
hava — is., Ar. hevā 1) Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı 2) Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu. M. Ş. Esendal 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yemek — 1. is., ği 1) Yemek yeme, karın doyurma işi Yemekten sonra gocuğuna sarar yatırırdı beni. N. Cumalı 2) Yenmek için pişirilip hazırlanmış yiyecek, aş, taam 3) Günün belli saatlerinde yenilen besin Yemek ya kahvaltıda ya da yemekte yenir. Arada bir … Çağatay Osmanlı Sözlük
adı çıkmak — 1) kötü bir ün kazanmak Onun adı çıkmış yoksa fena adam değil. 2) hakkı olmayan bir ün kazanmak … Çağatay Osmanlı Sözlük