-
1 fırlamak
v. fly off, fly out, leap up, dart, boom, burst, soar (prices), bolt, bounce, break, dash, make a dash, dodge, fling, flirt, high tail, hurl oneself, hurtle, jump, shoot, shoot ahead, shoot off, shoot out, shoot up, skyrocket, spring, stand out--------fırlamak (göz)v. goggle -
2 fırlamak
"to rush out, to dash; to fly off, to jump; to protrude, to stand out, to stick out; (fiyat) to soar" -
3 fırlamak
1. /dan/ to pop out (of), jump out (of). 2. /dan/ to fly out (of), rush out (of), burst out (of). 3. /dan/ to jump up (from), pop up (from), leap up (from). 4. to protrude, bulge out, stick out. 5. (for prices) to soar, shoot up. -
4 ayağa fırlamak
v. start up -
5 dışarı fırlamak
v. tear out -
6 gözleri yuvalarından fırlamak
v. be pop eyed -
7 ok gibi fırlamak
v. shoot ahead, shoot off, skitter -
8 yay gibi fırlamak
v. spring -
9 yukarı fırlamak
v. tear up -
10 yuvasından fırlamak
v. pop out -
11 öfke ile fırlamak
v. flounce -
12 öne fırlamak
v. shin -
13 ayağa fırlamak
to spring to one's feet -
14 gözleri yuvalarından fırlamak
to smolder -
15 ok gibi fırlamak
to dart -
16 uzaya fırlamak
to blast off -
17 fırlamamak
v. (neg. form of fırlamak) fly off, fly out, leap up, dart, boom, burst, soar (prices), bolt, bounce, break, dash, make a dash, dodge, fling, flirt, high tail, hurl oneself, hurtle, jump, shoot, shoot ahead, shoot off, shoot out, shoot up, skyrocket, spring, stand out -
18 ayak
"1. foot. 2. leg. 3. base, pedestal, footing. 4. treadle (of a sewing machine). 5. shaft (of a loom). 6. tributary. 7. outlet (of a lake). 8. step (in stairs). 9. gait, pace. 10. folk poetry rhyme; rhyme word. 11. foot (measure). 12. intersection between two lines or between a line and a plane. -ta 1. standing, on one´s feet. 2. excited, aroused. 3. med. ambulatory. -tan (satış) (selling meat) on the hoof (as opposed to butchered meat). -ını alamamak 1. /dan/ to be unable to refrain (from). 2. to be unable to use one´s feet (because of pains or because they have gone asleep). -ı alışmak /a/ to make a habit of going to. -ını altına almak to sit on one´s leg. -ının altına almak /ı/ 1. to beat, give a beating (to), thrash. 2. to ignore, transgress, violate. 3. to push aside (something useful). -lar altına almak /ı/ to trample on, disregard. -ının altına karpuz kabuğu koymak /ın/ to scheme to get (someone) fired. -ının altında olmak (for a view) to be spread out beneath one. -ının/-larının altını öpeyim. colloq. For God´s sake. - atmak 1. /a/ to go (to) for the first time. 2. to take a step. - atmamak /a/ not to go to; to stay away from. - ayak üstüne atmak to cross one´s legs. - bağı 1. impediment, hindrance, hobble, fetter. 2. person who creates an obligation and responsibility. -ının bağını çözmek /ın/ 1. to divorce (one´s wife). 2. to free (someone) to act. -ına bağ olmak /ın/ to hinder (one). -ına bağ vurmak/-ını bağlamak /ın/ to hinder. - basmak /a/ 1. to arrive (at), enter. 2. to begin, enter, start (a job). - basmamak /a/ not to go to; to stay away from. -lar baş, başlar ayak oldu. colloq. The first have become last, the last first./The social order is reversed and upstarts are in charge. - bileği 1. ankle. 2. anat. tarsus. -ları birbirine dolaşmak to stumble over one´s own feet. -ına çabuk quick, quick to come and go. -ını çabuk tutmak to hurry, walk quickly. -ına çağırmak /ı/ to call (someone) into one´s presence. -ını çekmek /dan/ to stop going to (a place). -ına çelme takmak /ın/ 1. to trip up. 2. to prevent (another´s) success. -ını çıkarmak to take off one´s shoes. - değiştirmek to get into step by changing one´s foot (in marching). -ını denk/tetik almak to be on one´s guard. -ını denk basmak to be careful, be wary. - diremek to insist, put one´s foot down. -ına dolanmak/dolaşmak 1. to crowd around and create confusion. 2. /ın/ to obstruct. 3. to boomerang, recoil on oneself. -ı dolaşmak 1. to trip over one´s own feet. 2. to get flustered and do something wrong. -ları dolaşmak to trip on one´s feet, get one´s feet tangled up. -ında donu yok, fesleğen ister/takar başına. colloq. She likes to show off regardless of her poverty. -ta duramama astasia. -ta durmak to stand, remain standing. -a düşmek to have outsiders meddling in (a matter). -ı düşmek /a/ to drop in on (a place, a house), visit while passing by. -ına düşmek /ın/ to beg, implore. -ı düze basmak to get over the hard part of something. -a fırlamak to jump to one´s feet. - freni foot brake. -ına geçirmek /ı/ to pull on (one´s trousers). -ına (kadar) gelmek /ın/ 1. to make (someone) a personal visit (as an act of deference). 2. (for any desired thing) to come to (one) by itself. -ları geri geri gitmek to go reluctantly, drag one´s feet. -ına getirmek /ı/ to have (something or someone) brought to one. -ına gitmek /ın/ to make (someone) a personal visit (as an act of deference). -ını giymek to put on one´s shoes. (kendi) -ı ile gelmek 1. to come on one´s own initiative. 2. to fall into one´s lap. -ına ip takmak /ın/ to backbite. - işi errands and small deeds. - izi footprint. -a kaldırmak /ı/ 1. to upset, excite (a group). 2. to incite, stir up (a group) to rebellion. -a kalkmak 1. to stand up, get up, rise to one´s feet. 2. to recover and get out of bed. 3. to get excited, be aroused. -ta kalmak 1. to be left without a seat. 2. to remain standing; to have lasted. -ına/-larına kara su/ sular inme -
19 dışarı
"1. out. 2. the outside, exterior. 3. the space outside. 4. the provinces (as opposed to the capital); the country (as opposed to the town). 5. foreign lands, abroad. -da 1. outside, out of doors, outdoors. 2. abroad. -dan 1. from the outside. 2. from abroad. -sı outdoors, outside. -ya 1. outside, out, towards the outside. 2. abroad. - atmak /ı/ to get rid of, throw out. - çıkmak 1. to go out. 2. to defecate. -dan evlenme exogamy. -ya fırlamak 1. to (jump up and) rush out. 2. (for eyes) to protrude. -dan getirtmek /ı/ to import. - gitmek 1. to go out; to go into the provinces. 2. to go abroad. - satmak /ı/ to export. - uğramak 1. (for eyes) to protrude. 2. to rush out. - vurmak 1. /ı/ to show, manifest. 2. (for a spot) to show on the outside; (for an illness) to appear, become manifest." -
20 ok
",-ku 1. arrow. 2. tongue, pole (of a wagon). 3. shank (of a ship´s anchor). 4. (porcupine´s) quill. - atımı bowshot (the distance an arrow flies, roughly 300 meters). - atmak to shoot an arrow. -unu atmış, yayını asmış. colloq. He´s done his bit; now he´s taking it easy for the rest of his life. - gibi fırlamak /dan/ to rush out of (a place) with lightning speed. - kılıfı quiver. - meydanı archery ground. - meydanında buhurdan yakmak 1. to try to heat a big place with something that is woefully inadequate to the task. 2. to try to accomplish something big with means that are pitifully inadequate. -a tutmak /ı/ to rain arrows upon. - yaydan çıktı. colloq. What´s done is done; there´s no turning back./The die is cast. "
См. также в других словарях:
fırlamak — nsz 1) Hızla, birdenbire bulunduğu yerden çıkmak, ayrılmak Çöpçü beygiri, deli gibi rayın üzerine fırlamıştı. H. Taner 2) Yerinden oynayıp ileriye doğru çıkıntı yapmak Gözleri yerinden fırlamış. Omuz kemiği fırlamış. 3) Fiyatı birdenbire… … Çağatay Osmanlı Sözlük
fırlamak — bulunduğu yerden birden çıkmak … Beypazari ağzindan sözcükler
ok gibi (yerinden) fırlamak — çok hızlı gitmek Affedersiniz, beni burada görürse kızar, diye ok gibi fırladı. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayağa fırlamak — hızla ayağa kalkmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalbi yerinden oynamak (veya fırlamak) — yüreği yerinden oynamak En hafif bir hareketi kalbimizi yerinden oynatmaya yeterdi. A. Ş. Hisar … Çağatay Osmanlı Sözlük
yerinden fırlamak — oturulan yerden hızla kalkmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
gözleri evinden (veya yuvalarından) uğramak (veya fırlamak) — korku, öfke ve telaşı gözlerinden belli olmak Cüce rolünde halkı gülmekten katıltan sırıtış, Rakım ın bütün buruşuklarını kaplamış, ayrık gözleri evlerinden uğramış. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
zıplamak — nsz 1) Bir yere çarpıp yukarı fırlamak İhtiyar profesörün elinde tuttuğu silindir, canlı bir mahluk gibi zıpladı. F. R. Atay 2) Sevinçten veya oyun yapmak için bulunduğu yerde havaya doğru fırlamak Küçük köpek ince sevinç çığlıkları çıkarıyor,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak — is., ğı, anat. 1) Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü 2) Bacak 3) Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var. 4) Vücudun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıkmak — den, ar 1) İçeriden dışarıya varmak, gitmek Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık. F. R. Atay 2) nsz Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı. Atatürk 3) nsz Bir meslek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
fırlama — is. 1) Fırlamak işi 2) argo Piç 3) hlk. Arsız, terbiyesiz çocuk … Çağatay Osmanlı Sözlük