-
1 дитя
-
2 удочерять
-
3 пасынок
м1) üvey oğul / evlatбыть на положе́нии па́сынка — üvey evlat muamelesi görmek
оказа́ться в положе́нии па́сынка — üvey evlat durumuna düşmek
2) перен. üvey evlat / çocuk -
4 дарить
armağan etmek,hediye etmek,bağışlamak* * *несов.; сов. - подари́тьarmağan / hediye etmek; bağışlamak••она́ подари́ла ему́ сы́на — ona bir erkek evlat verdi
-
5 детище
-
6 детка
ж, разг.( в обращении) yavrum; evladım; evlat (-dı) -
7 дочка
-
8 дочь
-
9 относиться
1) davranmak; karşılamakкак он к тебе́ отно́сится? — sana (karşı) nasıl davranıyor?
к нему́ относи́лись как к па́сынку — ona üvey evlat muamelesi yapıyorlardı
как он отнёсся к э́тому предложе́нию? — bu öneriyi nasıl karşıladı?
2) тк. несов. ilgisi / ilgili olmak, ilgilendirmekэ́то и к вам отно́сится — bu sizleri de ilgilendirir
3) тк. несов....dan olmak, ait olmakза́мок отно́сится к пя́тому ве́ку — şato beşinci yüzyıla aittir
-
10 первенец
м( о ребёнке) ilk evlat, ilk göz ağrısı -
11 радовать
несов.; сов. - обра́довать, пора́доватьsevindirmek; yüzünü güldürmek; müjdelemek, muştalamak ( доброй вестью)почему́-то э́то меня́ не ра́дует — nedense sevinemiyorum buna
ты меня́ ра́дуешь, сыно́к — yüzümü güldürüyorsun, evlat
-
12 сын
-
13 сынок
-
14 так
1) нареч. ( таким образом) böyle; öyle; şöyle; böylece; öylece; şöyleceон (и́менно) так сказа́л — böyle söyledi
отве́чу так:... — şöyle cevap vereceğim...
так мы и сде́лал и / поступи́ли — öyle de yaptık
так (оно́) и произошло́ / случи́лось — nitekim öyle oldu
вот так он и око́нчил шко́лу — işte böylece okulu bitirdi
пиши́ так, что́бы бы́ло поня́тно — anlaşılacak tarzda yaz
он сел так, что́бы ви́деть нас — bizi görecek şekilde oturdu
хлеб так и оста́лся на поля́х — ekinler tarlada olduğu gibi kaldı
он э́то де́лал не так — bunu başka türlü yapardı
э́та кампа́ния зако́нчилась так же неожи́данно, как и начала́сь — bu kampanya başladığı gibi ani biçimde sona erdi
2) нареч. (до такой степени, настолько) o kadar, öylesine; böylesine; şöylesineго́род так измени́лся, что... — şehir öylesine değişmiş ki,...
раз уж ты так наста́иваешь,... — madem ki bu kadar ısrar ediyorsun...
он так похуде́л, что... — öyle zayıfladı ki,...
я так обра́довался! — bir sevindim ki!
я так соску́чился по тебе́! — seni bir göresim geldi ki sorma!
он так чита́ет Пу́шкина - заслу́шаешься! — bir Puşkin okuyuşu var ki, tadına doyulmaz!
она́ так испуга́лась, что... — öylesine / o kadar korktu ki,...
3) нареч., в соч.э́то тебе́ так не пройдёт! (будешь наказан) — senin yanına kalmaz bu!
4) нареч. ( без особого намерения) işteя про́сто так спроси́л — sordum işte...
5) союз (в таком случае, тогда) öyleyse, o haldeре́шил, так поезжа́й — karar verdinse git (öyleyse)
6) частица, разг. ( ничего особенного) hiç; şöyle böyleчто с тобо́й? - Так... — neyin var?- Hiç...
как карти́на? - Так, сре́дняя — filim nasıl? - Şöyle böyle olanlardan
7) частица demekтак ты его зна́ешь? — onu tanıyorsun ha?
так о чём я говори́л? — ne diyordum?
так вы придёте? — peki, gelir misiniz?
8) союз (но, да) amaя пое́хал бы, так де́нег нет — giderdim ama param yok
9) частица усил., в соч.а я так ду́маю, что он непра́в — bana sorsan haklı değil(dir) derim
вот э́то тра́ктор так тра́ктор! — traktör dediğin / dediğimiz böyle olur işle!
10) частица ( указывает на приблизительное количество) şöyle böyle, kadarлет так пять (уже́) бу́дет — şöyle böyle beş yıl var / oldu
11) частица (например, к примеру) söz gelişiтак, наприме́р — örneğin
••я и так уста́л — zaten yorgunum
раз / когда́ так — öyleyse
так бы и полете́л! — öyle geldi ki havalanıp uçayım!
вот так(-то), сыно́к! — işle böyle, evlat!
говорю́ ему́, что так и так (мол), что... — ona durum böyle böyle,... diyorum
он так себе́ челове́к — o şöyle böyle bir adam
так-то оно так, но... — см. оно
ра́зве не так? — öyle değil mi? yanlış mı?
мы так и́ли и́наче́ не оста́лись бы здесь — nasıl olsa burada kalmayacaktık
так как — çünkü,...dığından,...dığı için
-
15 усыновитель
-
16 усыновление
-
17 усыновлять
-
18 чадо
-
19 дитя
bala, evlât -
20 ребёнок
bala, evlât
- 1
- 2
См. также в других словарях:
evlat — is., dı, Ar. evlād 1) Bir kimsenin oğlu veya kızı, çocuk Zengin adamlarda evlat muhabbeti daha fazla mı oluyor? R. H. Karay 2) Soy, döl Yüksek bir tahsil görmedim ama ben de efendi evladıyım. P. Safa 3) ünl. Yaşlı kimselerin çocukları… … Çağatay Osmanlı Sözlük
evlat edinmek — yasayla belirtilmiş şartlar içinde bir kimseyi evlat olarak nüfusuna geçirmek Daha yüzünü görmeden o da seni kendine evlat edindi. H. R. Gürpınar … Çağatay Osmanlı Sözlük
evlat gibi (veya evladı gibi) — özenle, titizlikle Çiçekleri suluyor, evlat gibi büyütüyordu. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
üvey evlat — is., dı 1) Karı kocanın her birine göre öbürünün ayrı bir eşinden dünyaya gelmiş olan evlat, üvey çocuk Baban savaşta öldü, sizlere üvey evlat dedirtmemek için tekrar evlenmedim ben. A. Kulin 2) mec. Kötü davranılan kimse Atasözü, Deyim ve… … Çağatay Osmanlı Sözlük
emeksiz evlat — is., dı Üvey evlat … Çağatay Osmanlı Sözlük
manevi evlat — is., dı, huk. Bir kişinin kanunlara göre evlat edindiği kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
dört göz bir evlat için — anne ve babanın bütün emek ve didinmesi evlat içindir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
üvey evlat gibi tutmak (veya saymak) — horlanmak, haksızlık etmek, iyi davranmamak Sanatçıyı üvey evlat sayma huyumuz yine değişmedi. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
iyi evlat babayı vezir, kötü evlat rezil eder — babaya ün kazandıran da, el içine çıkamayacak bir duruma düşüren de çocuklarının tutumlarıdır anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
baba malı tez tükenir, evlat gerek kazana — kendini bilen, yaşama sorumluluğu duyan akıllı evladın gerçek malı, kendisinin kazandığı maldır anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir baba dokuz evladı besler, dokuz evlat bir babayı beslemez — çok çocuğu olan baba, her çocuk babasına bakılmasını ötekinden beklediği için sıkıntıda kalır anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük