-
1 etmek
1. v/t machen, tun; etwas Böses (an)tun (-e jemandem); jemandem wegnehmen (-den etwas);-e etmediğini bırakmamak an jemandem kein gutes Haar lassen;ettiğini bulmak (oder çekmek) büßen für seine Tat; (die) Strafe verdienen;ettiğini yanına bırakmamak jemandem etwas (A) heimzahlen;etmesine etmek, ama … zwar etwas tun, aber …;iyilik etmek Gutes tun;(ne) iyi ettiniz de geldiniz Sie haben gut daran getan zu kommen (… dass Sie gekommen sind);etme! lass das sein!2. v/i kosten; ohne Wasser usw leben, existieren3. Stützverb, z.B. alay etmek scherzen;berbat etmek verderben -
2 etmek
vt1) machen, tunbu ne kadar ediyor? wie viel macht das?sekiz bir daha dokuz eder acht und eins macht neun2) antunbirine kötülük \etmek jdm Böses antun3) (intihar \etmek) begehen, verüben -
3 etmek
(eder)1) де́лать, производи́ть; соверша́ть2) поступа́ть, вести́ себя́3) сто́ить4) жить, существова́ть5) твори́ть (соверша́ть) что́-либо плохо́е, вреди́ть7) вспом. глагол в сочет. с именами образует сложные глаголыalay etmek — шути́ть; насмеха́ться
ateş etmek — стреля́ть
bayram etmek — справля́ть пра́здник, пра́здновать
berbat etmek — уничтожа́ть, разруша́ть
pazarlık etmek — торгова́ться (о цене)
şüphe etmek — сомнева́ться, подозрева́ть; заподо́зрить
-
4 etmek
1) де́лать, сде́латьne edeceğini sana o bildirir — он [сам] сообщи́т тебе́ о том, что ты до́лжен [с]де́лать
ne etti eyledi — что то́лько он ни де́лал
2) сде́лать, де́лать, поступа́ть (хорошо, плохо и т. п.)iyi ettiniz de geldiniz — вы хорошо́ сде́лали, что пришли́
bunu söylemekle kötü ettiniz — вы пло́хо поступи́ли, сказа́в э́то
3) сто́итьbu kitap yüz lira eder — э́та кни́га сто́ит сто лир
4) -i, -den лиша́ть чего, оставля́ть без чегоevinden ettiler — его́ лиши́ли кро́ва
onu işinden ettiler — его́ лиши́ли рабо́ты
5) - den ( в форме невозможности) обходи́ться без кого-чего; не мочь не...çocuk oynamadan edemez — ребёнок не мо́жет не игра́ть
insan susuz edemez — челове́к не мо́жет обойти́сь без воды́
sensiz edemem — я не могу́ [жить] без тебя́
6) -i (со словами, передающими время) (делать что-л. до самого утра, вечера и т. п.)akşamı etmek — а) де́лать что-л. до са́мого ве́чера; б) находи́ться где-л. до са́мого ве́чера
konuşurken sabahı etmişiz — за разгово́рами мы просиде́ли до са́мого утра́
7) в роли вспом. гл. в сочет. с именами образует сложные глаголыateş etmek — стреля́ть
bayram etmek — пра́здновать
şüphe etmek — сомнева́ться
tesir etmek — влия́ть
8) со словами neler, çok, az де́лать / соверша́ть / причиня́ть зло и т. п.kaynanası ona çok etti — свекро́вь причини́ла ей мно́го зла
9) (со словами yatak, alt и т. п.) обмочи́ться, наде́лать в штаны́çocuk altına etti — ма́льчик наде́лал в штаны́, ма́льчик обмочи́лся
10) мат. равня́тьсяiki iki daha dört eder — два плюс два равно́ четырём
••- etmediğini komamak
- ettiğini bulmak
- ettiği ile kalmak
- ettiği yanına kalmak
- ettiği yanına kâr kalmak
- ettiğini yanına bırakmamak -
5 etmek
v. do, make, get, add up to, cost, have, pay, practice, practise, render, send, subject, take, tender--------etmek (dans)v. step--------etmek (dua)v. say--------etmek (toplam)v. total--------etmek (toplamı)v. aggregate* * *make -
6 etmek
kirin -
7 etmek
шIын, цIэн -
8 etmek
κάνω, ποιώ, συνάπτω -
9 etmek
Bread -
10 etmek
Bread -
11 etmek
اشتغلجعلعملفعل -
12 etmek
1. اشتغل [اِشْتَغَلَ]Anlamı: bir işi yapmak2. جعل [جَعَلَ]Anlamı: bir işi yapmak3. فعل [فَعَلَ]Anlamı: bir işi yapmak4. عمل [عَمِلَ]Anlamı: bir işi yapmak -
13 etmek
"to do, to make, to render; to cost; to amount to, to total; to be worth" -
14 etmek
",-der auxiliary verb 1. /ı/ to do, make. 2. /ı/ to do (well or wrong). 3. /ı/ to reach (a time). 4. /ı, dan/ to deprive (someone) of (something). 5. /ı/ math. to equal, make. 6. /ı/ to be worth. 7. /ı/ to amount to, make. 8. /a/ to wrong, treat (someone) unjustly. 9. /a/ to soil or wet (one´s underpants, bed, etc.). etmediğini bırakmamak/komamak to do all the harm one can. ettiğini bulmak/çekmek to get one´s deserts. Etme eyleme! Please don´t do it!/Come on now, stop it! ettiği hayır ürküttüğü kurbağaya değmemek to be more of a hindrance than a help; to cause more harm than good. ettiği ile kalmak to be left with nothing but the shame of it (when a design against another has not come off). Etme yahu! Is that so?/You must be kidding. ettiğini yanına bırakmamak /ın/ to get revenge on (someone), not to let (someone) get away with something. ettiği yanına (kâr) kalmak to get away with a bad deed." -
15 etmek
eləmək, etmək -
16 etmek yapmak
-
17 ifşa etmek
2) (duyurmak) ахэIон/ яхэIуэн; ахиIуагъ/ яхиIуащ: ifşa etmek etti; ахеIо/ яхеIуэр: ifşa etmek ediyor -
18 idare etmek
1) врз. управля́тьarabayı idare etmek — управля́ть маши́ной
orkestrayı idare etmek — дирижи́ровать
2) пра́вить, руководи́ть кем-чемaramızdan biri müzakereyi idare etmek etsin — кто́-нибудь из нас пусть ведёт обсужде́ние
müesseseyi idare etmek — возглавля́ть учрежде́ние
3) эконо́митьparanızı idare etmek edersiniz, kimseye muhtaç olmazsınız — е́сли вы бу́дете эконо́мить де́ньги, то ни в ком не бу́дете нужда́ться
4) быть доста́точным, хвата́тьbu ekmek idare etmek etmez, daha almalı — э́того хле́ба не хва́тит, на́до купи́ть ещё
5) ком. быть вы́годным, устра́ивать; окупи́тьсяbu kumaşı o fıyata veremem, idare etmek etmez — ткань за э́ту це́ну не могу́ прода́ть, не оку́пится
6) терпи́мо относи́ться; закрыва́ть глаза́ на что7) скрыва́ть, ута́ивать -
19 eşlik etmek
-
20 iade etmek
v. return, give back, restitute, restore, retrocede, turn in--------iade etmek (hak)v. rehabilitate--------iade etmek (suçlu)v. extradite--------iade etmek (tutuklu)v. remand
См. также в других словарях:
etmek — yenecek ekmek I, 102, 166,197, 202, 211, 247, 262, 329, 391; I I, 28, 30,98, 112, 138, 197, 235; II I, 93 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
etmek — nsz, der 1) Bir işi yapmak Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu. H. Taner 2) İyi, kötü zarflarıyla birlikte davranmak İyi ettiniz de geldiniz. 3) i Bulmak, erişmek Hemşerileri gelir, kemençe gibi bir çalgıyla sabahı ederlerdi. R. H … Çağatay Osmanlı Sözlük
eşlik etmek — 1) bir solist, bir çalgı veya orkestra ile birlikte müzik icra etmek, refakat etmek 2) beraberinde gitmek, arkadaşlık etmek, refakat etmek 3) beraberinde bulunmak Ona eşlik eden iyimserlik havası, yaşam sevinci bir an olsun bulutlanmasın… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ifşa etmek — gizli bir şeyi ortaya dökmek, açığa vurmak, yaymak, ilan etmek, afişe etmek, reklam etmek Sırrı ifşa etmediyse ne yapmışlar? R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
refakat etmek — 1) beraberinde gitmek, arkadaşlık etmek, eşlik etmek Fahri, Cağaloğlu na kadar onlara refakat etti. P. Safa 2) müz. eşlik etmek Sabih Hüsnü, kemanla bana refakat etti. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
reklam etmek — herhangi bir kimseyi veya olayı, durumu açığa vurmak, ilan etmek, afişe etmek, ifşa etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayırt etmek — i, den, der Birkaç şeyi birbirinden ayıran niteliği anlamak, tefrik etmek, temyiz etmek Sade akıcı ve temiz aksanı ile değil davranışları ile de Türk ten ayırt edemezsiniz. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
alan talan etmek — 1) darmadağınık bir duruma getirmek, altüst etmek 2) yağma etmek, yağmalamak Çapulcular bütün köyleri alan talan etmişler … Çağatay Osmanlı Sözlük
aracılık etmek — bir işin çözümünde araya girerek yardım etmek, tavassut etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
arkadaşlık etmek — 1) bir işte birlikte bulunmak 2) huyları ve düşünceleri birbirine uymak 3) bir süre beraber bulunmak, birlikte gitmek, eşlik etmek, refakat etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
babalık etmek — 1) baba gibi davranmak Ben üç çocuğa babalık etmiş, iki kız evlendirmiş, bir oğlan okutmuşum. T. Buğra 2) iyilik etmek, büyüklük etmek Bana bir babalık et, bir işe koy. E. Bener … Çağatay Osmanlı Sözlük