-
1 Tasche
etwas aus der eigenen Tasche bezahlen bş-i kendi cebinden ödemek;den Gewinn in die eigene Tasche stecken kârı cebe indirmek;den Auftrag haben wir in der Tasche! bu sipariş çantada keklik!;tief in die Tasche greifen (müssen) bir hayli paradan çıkmak -
2 haushoch
( groß) büyük;jdm \haushoch überlegen sein birini cebinden çıkarmak, birinden çok [o kat kat] üsütn olmak;den Gegner \haushoch schlagen rakibini hezimete uğratmak -
3 Tasche
Tasche <-n> ['taʃə] f1) ( an Kleidung) cep;etw aus der eigenen \Tasche bezahlen ( fam) bir şeyi cepten vermek, bir şeyi kendi kesesinden ödemek;etw in die eigene \Tasche stecken ( fam) bir şeyi cebe indirmek [o atmak]2) (Hand\Tasche, Akten\Tasche, Schul\Tasche) çanta;in die eigene \Tasche wirtschaften ( fam) cebini doldurmak;jdm auf der \Tasche liegen ( fam) birinin sırtından geçinmek;3) a. zool (Backen\Tasche, Begattungs\Tasche) kese;
См. также в других словарях:
cebinden çıkarmak — (birini) ondan çok üstün olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
başını acemi berbere teslim eden, pamuğunu cebinden eksik etmez — iş başına deneyimsiz yönetici getirenler, ondan kaynaklanan sıkıntı ve zararları çekmeye hazır olmalıdırlar anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
altın — is., kim. 1) Atom sayısı 79, atom ağırlığı 196,9 olan, 1064 °C de eriyen, kolay işlenen, yüksek değerli, paslanmaz element, zer (simgesi Au) Altın çok eski zamanlardan beri para basımında kullanılmaktadır. 2) sf. Bu elementten yapılmış Müsteşar,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
arşınlamak — i 1) Arşınla ölçmek 2) Amaçsız, geniş adımlarla dolaşmak Şöyle bir arşınladı iskeleyi, sonra cebinden bir düdük çıkarıp öttürdü. Ç. Altan … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir tomar — sf. Pek çok, fazla Cebinden bir tomar para çıkarmış, sayıyordu. Ç. Altan … Çağatay Osmanlı Sözlük
cep — is., bi, Ar. ceyb 1) Genellikle bir şey koymaya yarayan, giysinin belli bir yeri açılarak içine yerleştirilen astardan yapılmış parça Elleri ceplerinde, kapıdan kapıya gidip geliyor. M. Ş. Esendal 2) Trafiği kolaylaştırmak, araçların… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıkarmak — den 1) Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak Cebinden maroken kaplı bir defter çıkardı. Ö. Seyfettin 2) i Sonunu getirmek Bu para ile ayı çıkarırız. 3) i Anlamak, ne olduğunu bilmek, sezmek 4) i Bulmak, ortaya koymak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ense — is., anat. Boynun arkası Cebinden küçücük siyah bir mendil çıkardı. Yüzünü, gözünü, ensesini, boynunu sildi. S. F. Abasıyanık Birleşik Sözler ense çukuru ense kökü ensesi kalın Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller ense kulak yerinde olmak ense… … Çağatay Osmanlı Sözlük
güderi — is., Far. gevderī 1) Genellikle geyik veya keçi derisinden yapılmış yumuşak ve mat meşin 2) sf. Bu meşinden yapılmış Arka cebinden büyük bir güderi tabaka çıkarmıştı. M. Yesari Birleşik Sözler güderihane … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaba — sf. 1) Özensiz, gelişigüzel yapılmış, zevksiz, sakil, ince karşıtı Cebinden kaba fil dişi saplı bir de çakı çıkardı. Ö. Seyfettin 2) Taneleri iri Kaba çakıl. 3) Terbiyesiz, görgüsü kıt, nezaketsiz (kimse) Kaba, hantal, şivesiz, bir sürü adamlar… … Çağatay Osmanlı Sözlük