Перевод: с турецкого на английский

с английского на турецкий

birdenbire

  • 1 birdenbire

    adv. suddenly, on a sudden, in a flash, out of clear sky, abruptly, all at once, at once, all of a sudden
    * * *
    1. all of a sudden 2. suddenly 3. with a rush

    Turkish-English dictionary > birdenbire

  • 2 birdenbire

    suddenly ansýzýn, aniden

    İngilizce Sözlük Türkçe > birdenbire

  • 3 birdenbire

    suddenly.

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > birdenbire

  • 4 birdenbire çek

    twitch

    Turkish-English dictionary > birdenbire çek

  • 5 birdenbire dur

    stop dead

    Turkish-English dictionary > birdenbire dur

  • 6 birdenbire düş

    slump (v.)

    Turkish-English dictionary > birdenbire düş

  • 7 birdenbire düşme

    slump (n.)

    Turkish-English dictionary > birdenbire düşme

  • 8 birdenbire görünmek

    v. crop up

    Turkish-English dictionary > birdenbire görünmek

  • 9 birdenbire olma

    n. suddenness

    Turkish-English dictionary > birdenbire olma

  • 10 atın birdenbire durması

    n. prop

    Turkish-English dictionary > atın birdenbire durması

  • 11 fücceten

    be,suddenly birdenbire, ansýzýn

    İngilizce Sözlük Türkçe > fücceten

  • 12 bir

    "1. one (as a number): Bir beyaz manolya yedi pembe manolyaya bedeldir. One white magnolia is worth seven pink magnolias. 2. a, an; a certain, a particular: Bursa´da güzel bir evi var. She has a lovely house in Bursa. Dünkü partide bir kadını gördüm; kim olduğunu sen anlarsın. At yesterday´s party I saw a certain woman; you know who I mean. 3. the same: Emellerimiz bir. Our goals are the same. 4. united; of one mind, of the same opinion: Bu konuda biriz. We´re of one mind on this subject. 5. shared, used in common: Yatak odalarımız ayrı, banyomuz bir. We have separate bedrooms but share a bathroom. 6. only: Bir o bunu yapabilir. Only she can do this. Bunu bir sen bir de ben biliyoruz. You and I are the only ones who know this. 7. used as an emphatic: O hayata bir alıştı ki sorma gitsin! He has really gotten accustomed to that way of life! Bir dene! Just try it! Birdenbire bir feryat! And suddenly there was such a yell! Ah, bir oraya gidebilsem! Ah, if I can just go there! 8. used to add a note of vagueness: Bir zamanlar Arnavutköy´de çilek yetiştirilirdi. There was a time when strawberries were grown in Arnavutköy. Sen bugün bir tuhafsın. You don´t seem quite yourself today. - ağızdan in unison, with one voice. - alan pişman, bir almayan. colloq. It´s the sort of thing that looks good and attracts a lot of interest but is actually of very little use. - alay a great quantity, a large number. - âlem something else, really something, a wonder, amazing: Orası bir âlem! That´s one amazing place! Cüneyt başlı başına bir âlem! Cüneyt is a wonder in his own right! - an at one point: Bir an bir şey söyleyecek gibi oldu. At one point she looked like she was going to say something. - an evvel/önce as soon as possible. - ara/aralık 1. at one point, for a while, for a short period. 2. when one has a free moment, when one has a chance: Bir ara bana uğrayıver. Drop by when you have a free moment. - araba 1. a wagonload of; a truckload of. 2. colloq. a lot of, a slew of. - arada together. - araya gelmek 1. (for people) to come together (in the same place and at the same time). 2. (for events) to happen at the same time, coincide. - araya getirmek /ı/ to bring (people, things) together (in the same place and at the same time). - aşağı bir yukarı (to come and go) aimlessly. - atımlık barutu kalmak/olmak to be almost at the end of one´s resources, be almost at the end of one´s rope; to have played almost all of one´s cards; to have very little energy left. - avuç 1. a handful (of). 2. a handful (of), a very small number or amount (of). - ayağı çukurda olmak to have one foot in the grave. - ayak evvel/önce immediately, at once. - ayak üstünde bin yalan söylemek 1. to tell a whole pack of lies at one go. 2. to be a big liar. - bakıma in one way, in one respect. - baltaya sap olmak to have a job, be employed. - bardak suda fırtına koparmak to raise a tempest in a teapot. - başına all alone, all by oneself. - baştan/uçtan bir başa/uca (traversing, looking at, surveying, filling a place) from one end to the other, from end to end. - ben, bir de Allah bilir. colloq. Only God knows what I´ve gone through. -e beş vermek to yield five times the seed, yield fivefold. -e bin katmak to exaggerate, make much of a trifle. - bir one by one. - boy 1. once. 2. used as an emphatic: Bir boy gidelim, görelim. Let´s just go and see! - boyda of the same height. - bu eksikti. colloq. Nothing but this was lacking!/This was all that was needed! (said sarcastically). - cihetten in one way, in a way. - çatı altında under the same roof, in the same building. - çırpıda at one stretch, without interruption, at once. - çift söz 1. a little advice, a piece of advice: Sana bir çift sözüm var. I have a piece of advice for you. 2. a brief exchange of conversation: Öyle meşguldüm ki kendisiyle bir çift söz bile edemedim. I was so busy that I couldn´t have even a brief conversation with her. - çuval inciri berbat etmek to foul things up but

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > bir

См. также в других словарях:

  • birdenbire — zf. Ansızın Birdenbire bulunduğumuz odanın kapısı açılıverdi. S. F. Abasıyanık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • FEC'ET — Birdenbire …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • damdan düşer gibi (veya düşercesine) — birdenbire ve yersiz olarak Damdan düşer gibi birdenbire söyleyecek, açacak olursam itiraz eder. M. Yesari …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yüreği yerinden oynamak — birdenbire heyecanlanmak veya korkmak Odanın içinde birdenbire kızılca kıyamet kopmasın mı zavallı halamın yüreği yerinden oynamış. A. Ş. Hisar …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • feveran etmek — birdenbire öfkelenmek, köpürmek, parlamak Beni dinlemeden öyle feveran etme ... hiddetlenme! E. E. Talu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gök delinmek — birdenbire çok ve hızlı yağmur yağmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kahkaha tufanı kopmak — birdenbire toplu olarak kahkaha atmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yağmur boşanmak — birdenbire çok yağmur yağmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • zemberek gibi — birdenbire, aniden Halim zemberek gibi boşanıyor, sağa bir omuz, sola bir omuz, kalabalığı yarıp Korkut un karşısına dikiliyor. A. İlhan …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • zınk diye durmak — birdenbire durmak Askerî bir cip, Camekân Sokağı nı sarsıla sarsıla geçti, apartmanın kapısı önünde zınk diye durdu. A. İlhan …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • alkış kopmak — birdenbire güçlü bir biçimde el çırpılmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»