Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

bir+türlü

  • 61 dayanmak

    Д
    1) опира́ться тж. перен.; прислоня́ться; облока́чиваться

    ağaca dayanmak — прислони́ться к де́реву

    değneğe dayanarak — опира́ясь на па́лку

    2) выде́рживать, противостоя́ть, не поддава́ться; ока́зывать сопротивле́ние

    bu kumaş çok dayandı — э́та ткань оказа́лась о́чень про́чной

    düşman hücuma dayanamadı — проти́вник не мог вы́держать ата́ки

    gemi fırtınaya iyi dayanıyor — су́дно хорошо́ выде́рживает шторм

    3) выде́рживать, переноси́ть, носи́ть, терпе́ть (боль, голод и т. п.)

    bu evde hizmetçi bir türlü dayanmıyor — в э́том до́ме прислу́га до́лго не заде́рживается

    bu kadar haksızlıklara kim olsa dayanamazdı — никто́ не смог бы терпе́ть таку́ю несправедли́вость

    4) налега́ть, нава́ливаться
    5) разг. налега́ть, нава́ливаться (напр. на еду)
    6) подступа́ть; подходи́ть
    7) разг. свали́ться на кого

    Büyük Türk-Rus Sözlük > dayanmak

  • 62 saydırmak

    В, Д
    1) заставля́ть счита́ть
    2) заставля́ть счита́ться с кем, заставля́ть уважа́ть

    bir türlü kendimi ona sıydıramıyorum — ника́к не могу́ заста́вить его́ счита́ться со мно́ю

    Büyük Türk-Rus Sözlük > saydırmak

  • 63 vazgeçmek

    Исх.
    1) отка́зываться (от прав на что-л.)

    ben bu paradan vazgeçtim — я отказа́лся от э́тих де́нег

    2) перестава́ть (делать что-л.), отка́зываться (от привычки и т. п.)

    bu huydan bir türlü vazgeçmiyor — он ника́к не отка́жется от э́той привы́чки

    cıgaradan vazgeçti — он бро́сил кури́ть

    3) переду́мывать, [из]меня́ть наме́рение

    Büyük Türk-Rus Sözlük > vazgeçmek

  • 64 einfach

    einfach ['aınfax]
    I adj
    1) ( nur einmal) tek; ( Knoten) basit;
    eine \einfache Fahrkarte (sadece) gidiş bileti
    2) ( leicht) kolay, basit;
    du machst es dir zu \einfach işin kolayına kaçıyorsun
    3) ( schlicht) sade, bayağı, basit
    II adv;
    das ist \einfach unmöglich bu düpedüz imkânsız;
    das wäre \einfach herrlich bu gerçekten şahane olur;
    es klappt \einfach nicht bir türlü olmuyor

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > einfach

  • 65 und

    und [ʊnt] konj
    1) ve; ( Steigerung) hem de;
    \und so weiter ve benzerleri, vesaire, falan (filân);
    \und so weiter \und so fort vesaire vesaire;
    na \und? ne olmuş [o yapalım] yani?;
    \und wenn schon! olmuşsa olmuş!;
    \und wie/ob! hem de nasıl!;
    der Wagen wurde schneller \und schneller araba hızlandıkça hızlandı;
    wir redeten \und redeten konuştukça konuştuk;
    ich konnte und konnte nicht aufhören bir türlü duramadım
    2) de;
    \und vor allem her şeyden önce de
    3) math daha;
    zwei und zwei sind vier iki, iki daha dört eder

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > und

  • 66 verhexen

    verhexen*
    vt büyülemek, afsunlamak;
    das ist wie verhext! ( fam) nedense bir türlü olmuyor!

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > verhexen

  • 67 verschleppen

    verschleppen*
    vt
    1) ( Personen) sürmek, sürüklemek; ( entführen) kaçırmak
    2) ( Krankheit) ihmal ederek bir türlü kurtulamamak (-den)
    3) ( hinauszögern) uzatmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > verschleppen

  • 68 Verschleppung

    1) ( von Personen) sür(ül) me, sürükle(n) me; ( Entführung) kaçır(ıl) ma
    2) ( von Krankheit) ihmal ederek bir türlü kurtulamama (-den)
    3) ( Verzögerung) uzat(ıl) ma

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Verschleppung

  • 69 zaudern

    zaudern ['tsaʊdɐn]
    vi tereddüt etmek, duraksamak, bir türlü karar verememek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > zaudern

  • 70 Zweig

    Zweig <-(e) s, -e> [tsvaık] m
    1) ( Ast) dal;
    auf keinen grünen \Zweig kommen ( fam) bir türlü işlerini yoluna koyamamak
    2) ( Sparte) dal, alan
    3) schule, univ ( Fachrichtung) dal, branş

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Zweig

  • 71 elusive

    yakalanmasi, bulunmasi zor; animsanmasi zor, bir türlü akla gelmeyen

    English to Turkish dictionary > elusive

  • 72 какой-либо

    bir; herhangi bir

    лишённый како́го-либо содержа́ния (об утверждении и т. п.) — her türlü muhtevadan / özden yoksun

    Русско-турецкий словарь > какой-либо

  • 73 Stammformen

    bir fiilin türlü çekimlerde aldığı biçimlerden her biri dilb.

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > Stammformen

  • 74 ayrı

    1. متباعد [مُتَبَاعِد]
    Anlamı: yerleri bir olmayan, başka, başka türlü
    2. متباين [مُتَبَايِن]
    Anlamı: yerleri bir olmayan, başka, başka türlü
    3. متضاد [مُتَضَادّ]
    Anlamı: yerleri bir olmayan, başka, başka türlü
    4. متضارب [مُتَضَارِب]
    Anlamı: yerleri bir olmayan, başka, başka türlü
    5. متعارض [مُتَعَارِض]
    Anlamı: yerleri bir olmayan, başka, başka türlü
    6. متغاير [مُتَغَايِر]
    Anlamı: yerleri bir olmayan, başka, başka türlü
    7. متفاوت [مُتَفَاوِت]
    Anlamı: yerleri bir olmayan, başka, başka türlü
    8. متناقض [مُتَنَاقِض]
    Anlamı: yerleri bir olmayan, başka, başka türlü
    9. مختلف [مُخْتَلِف]
    Anlamı: yerleri bir olmayan, başka, başka türlü
    10. مغاير [مُغَايِر]
    Anlamı: yerleri bir olmayan, başka, başka türlü

    Türkçe-Arapça Sözlük > ayrı

  • 75 ege

    1. رب [رَبّ]
    Anlamı: bir çocuğu koruyan, işlerine bakan ve her türlü davranışından sorumlu olan kişı
    2. سلطان [سلطان]
    Anlamı: bir çocuğu koruyan, işlerine bakan ve her türlü davranışından sorumlu olan kişı
    3. صاحب [صاحِب]
    Anlamı: bir çocuğu koruyan, işlerine bakan ve her türlü davranışından sorumlu olan kişı
    4. عاهل [عاهِل]
    Anlamı: bir çocuğu koruyan, işlerine bakan ve her türlü davranışından sorumlu olan kişı
    5. مسئول [مَسْئُول]
    Anlamı: bir çocuğu koruyan, işlerine bakan ve her türlü davranışından sorumlu olan kişı
    6. ملك [مَلِك]
    Anlamı: bir çocuğu koruyan, işlerine bakan ve her türlü davranışından sorumlu olan kişı
    7. مليك [مَلِيك]
    Anlamı: bir çocuğu koruyan, işlerine bakan ve her türlü davranışından sorumlu olan kişı
    8. ولي [وَلِيّ]
    Anlamı: bir çocuğu koruyan, işlerine bakan ve her türlü davranışından sorumlu olan kişı

    Türkçe-Arapça Sözlük > ege

  • 76 abluka

    1. إحاطة [إِحَاطَة]
    Anlamı: bir yerin dışarı ile olan her türlü bağlantısını kuvvet kullanarak kesme, kuşatma
    2. تطويق [تَطْوِيق]
    Anlamı: bir yerin dışarı ile olan her türlü bağlantısını kuvvet kullanarak kesme, kuşatma
    3. حصار [حِصَار]
    Anlamı: bir yerin dışarı ile olan her türlü bağlantısını kuvvet kullanarak kesme, kuşatma
    4. محاصرة [مُحَاصَرَة]
    Anlamı: bir yerin dışarı ile olan her türlü bağlantısını kuvvet kullanarak kesme, kuşatma

    Türkçe-Arapça Sözlük > abluka

  • 77 alkol

    1. سبرتو [سبِرْتُو]
    Anlamı: renksiz sıvı, ispirto ve etanol gibi bir madde, her türlü alkollü içki
    2. سبيرتو [سبِيرْتُو]
    Anlamı: renksiz sıvı, ispirto ve etanol gibi bir madde, her türlü alkollü içki
    3. غول [غَوْل]
    Anlamı: renksiz sıvı, ispirto ve etanol gibi bir madde, her türlü alkollü içki
    4. كحول [كُحُول]
    Anlamı: renksiz sıvı, ispirto ve etanol gibi bir madde, her türlü alkollü içki

    Türkçe-Arapça Sözlük > alkol

  • 78 anders

    anders ['andɐs] adv
    başka ( als -den), ayrı ( als -den); ( unterschiedlich) değişik ( als -den); ( im Gegensatz) farklı ( als -den);
    \anders ausgedrückt başka bir deyişle;
    \anders denkend farklı düşünen [o görüşe sahip olan];
    \anders Denkender farklı görüş sahibi;
    jemand \anders bir başkası, başka birisi;
    \anders ( als jd) gesinntRR sein (birinden) ayrı görüşte olmak;
    sie sieht \anders aus als ihre Schwester görünüşü kız kardeşinden farklıdır;
    ich habe es nicht \anders erwartet bunu [o onu] başka türlü beklemiyordum;
    es geht nicht \anders başka türlü olmaz;
    so und nicht \anders böyle olur da başka türlü olmaz;
    es war nicht \anders möglich başka türlü olamazdı [o olmadı];
    ich habe es mir \anders überlegt ben fikrimi değiştirdim;
    wie sollte es auch \anders sein? başka nasıl olabilirdi ki?;
    \anders als sein Bruder, ... erkek kardeşinden değişik olarak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > anders

  • 79 veli

    1. قيم [قَيِّم]
    2. وصي [وَصِيّ]
    3. ولي [وَلِيّ]
    4. ولي [وَلِيّ]
    Anlamı: ermiş, eren

    Türkçe-Arapça Sözlük > veli

  • 80 ولي

    وَلِيّ
    1. kafadar
    2. ermiş
    Anlamı: dinde bir veli, evliya
    3. eren
    Anlamı: evliya, veli, ermiş
    4. malik
    Anlamı: sahip, iye
    5. kayırıcı
    Anlamı: koruyan, kayıran
    6. sahip
    7. vasi
    8. veli
    9. ege
    Anlamı: bir çocuğu koruyan, işlerine bakan ve her türlü davranışından sorumlu olan kişı
    10. veli
    Anlamı: ermiş, eren
    11. arkadaş
    12. ehil
    Anlamı: sahip, malik olan
    13. yâr
    Anlamı: dost, tanıdık
    14. egemen
    Anlamı: bağımlı olmayan, hükümran, hakim
    15. dost
    Anlamı: sevilen, güvenilen yakın arkadaş

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > ولي

См. также в других словарях:

  • bir türlü — zf. 1) Tekrarlı kullanıldığında işin yapılmasının da yapılmamasının da aynı derecede kötü olduğunu belirten bir söz Gelsem bir türlü, gelmesem bir türlü. 2) Hiçbir biçimde, hiçbir yolla Deminki yirmi beşliği aradım, bir türlü bulamadım. S. F.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • türlü — sf. 1) Çok çeşitli özellikleri olan, çeşit çeşit, muhtelif 2) is. Çeşitli sebzelerle pişirilen yemek Birleşik Sözler bin türlü bir türlü bu türlü envaitürlü …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir ayak üstünde bin yalan söylemek (veya bir ayak üstünde kırk yalanın belini bükmek) — çok kısa sürede pek çok yalan söylemek Bir ayak üstünde kırk yalanın belini büktüğü hâlde para hesabına bir türlü akıl erdiremez, bakkala bozdurulan paranın gerisini daima eksik getirirdi. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir yemem diyenden kork, bir oturmam diyenden — oturmayacağını belirten konuk yatıya kalır, yemeyeceğini söyleyen de bir türlü doyurulamaz anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir şey sanmak — bir kimseyi, bir şeyi, bir yeri gerçeğinden, olduğundan başka türlü düşünerek hayal kırıklığına uğramak, değerlendirmede yanılmak Tüccar deyince biz de onu bir şey sandık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir tat, bin feryat — mutluluktan çok, sıkıntısı olan O zamana kadar kira köşelerinde sürünmekten bir tat, bin feryat, türlü sıkıntılara giriftar olmuşken... H. Z. Uşaklıgil …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • iki lakırtıyı bir araya getirmek — meramını kısaca, düzgün ve açık bir biçimde anlatmak Kız bir türlü iki lakırtıyı bir araya getirip kendini müdafaa edemediği için lalanın başı derde girmemiş oluyordu. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • iki yakası bir araya gelmemek — geçim sıkıntısından bir türlü kurtulamamak, borçtan kurtulamamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dünya bir, işi bin — bu dünyada insanın hatır ve hayaline gelmeyen türlü türlü durumlar ortaya çıkar anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bacak kadar boyu var, türlü türlü huyu var — yaşı küçük ancak herkesten farklı alışkanlıklar, huylar edinmiş anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»