-
121 zustoßen
zu|stoßenI vifür den Fall, dass mir etwas zustößt başıma bir şey [o hâl] geldiği takdirde;ob ihm etwas zugestoßen sei? acaba başına bir şey [o hâl] mi geldi? -
122 بادئة
بادِئَة1. ön takı2. ön ek -
123 قط
IقَطْsadeceAnlamı: yalnızca, ancakIIقَطّ1. kat'iyenAnlamı: hiçbir zaman2. dünyadaAnlamı: hiçbir zaman, hiçbir biçimde3. hiç4. aslaAnlamı: hiçbir zaman, hiçbir biçimdeقَطَّbudamakIVقِطّ1. tekirAnlamı: kül renginde olan bir çeşit kedi2. kediAnlamı: kedigillerden, küçük memeli hayvan -
124 قوس
Iقَوْس1. tonoz2. kemerAnlamı: tonos bağlantı3. kavisAnlamı: eğmeç, yay4. parantez5. tak6. yayAnlamı: ok atmaya yarayan aletIIقَوَّسَ1. çarpıtmakAnlamı: gerçek anlamından saptırmak, çarpık duruma getirmek2. eğriltmekAnlamı: eğri duruma getirmek3. eğrilmekAnlamı: eğri duruma gelmek4. eğmekAnlamı: bir şeyi eğik duruma getirmek5. kamburlaşmakAnlamı: kambur duruma gelmek6. yamulmakAnlamı: yamuk duruma gelmek, eğrilmek -
125 baş
"1. head. 2. leader, chief, head. 3. beginning. 4. basis. 5. top, summit, crest. 6. end, either of two ends. 7. naut. bow. 8. clove (of garlic); cyme; (plant) bulb. 9. head (of a pin). 10. wrestling first class. 11. agio, exchange premium. 12. head: elli baş sığır fifty steers, fifty head of cattle. 13. main, head, chief, top. 14. in many idioms self, oneself. 15. side, near vicinity, presence: sofra başında at the table. ocak başında near the hearth. -ına for each, per, each: saat başına elli bin lira fifty thousand liras an hour. -ında 1. at, near, around: masa başında at the desk, around the table. 2. on his hands: Başında üç çocuk var. He has three children on his hands. He has to support three children. 3. at every: saat başında at the start of every hour. -ından 1. from its beginning: başından sonuna kadar from beginning to end. 2. away from: Başımdan git! Go away!/Get out!/Leave me alone! -ta first of all, most of all. -ı açık bareheaded. -ı açılmak to go bald. -ını açmak 1. to uncover one´s head (as a gesture initiating prayer or imprecation). 2. /ın/ to open up (a subject of talk), give an inkling (of). - ağrısı 1. headache. 2. trouble, nuisance. - ağrısı olmak /a/ to be a nuisance (to), cause worry (to). -ını ağrıtmak /ın/ to give a headache (to); to annoy (someone) by talking a lot. -ını alamamak /dan/ 1. to be too busy (with). 2. not to be able to escape (from some trouble). - alıp baş vermek to wage a bitter fight. -ını alıp gitmek to go away, leave. -ının altında under one´s pillow. -ının altından çıkmak /ın/ (for a plot) to be hatched out in (someone´s) head; to be caused (by). -ı araya gitmek to be caught between disagreeing people. - aşağı upside down, head down. -tan aşağı from top to bottom, from head to foot, from end to end, throughout. - aşağı gitmek to get worse. -ından aşağı kaynar sular dökülmek to have a terrible shock, meet with sudden excitement. (işi) -ından aşkın overburdened (by work). -ında ateş yanmak to be upset, be troubled, be distressed. -ından atmak /ı/ to get rid (of). -tan ayağa kadar colloq. from head to foot, altogether. - ayak, ayak baş oldu. colloq. The high and the low have changed places. -ı bacadan aşmadı ya. colloq. She is still young enough to find a husband. - bağı 1. head band, fillet. 2. naut. bow fast, head fast. - bağlamak 1. to cover or tie up one´s head (with a scarf). 2. (for grain) to form heads. 3. to take up a duty. -ını bağlamak /ın/ to marry (one) to another. -ı bağlı 1. fastened by the head; attached. 2. married. - başa tête-à-tête, face to face. -tan başa from end to end, entirely. - başa kalmak /la/ to stay alone (with). - başa vermek 1. to put our/your/their heads together, consult with each other. 2. to work together, help each other, collaborate. -ında beklemek/durmak /ın/ to stand watch over, watch carefully. - belası nuisance, troublesome person or thing. -ına bela getirmek/sarmak /ın/ to saddle (someone, oneself) with a big problem. -ı belaya girmek to get into trouble. -ı belada olmak to be in trouble. -ını belaya sokmak/uğratmak /ın/ to get (someone, oneself) into trouble. -ımla beraber with great pleasure, gladly. - bezi head scarf. - bilmez unbroken (horse). -ına bir hal gelmek to suffer a serious misfortune. -ını bir yere bağlamak /ın/ to find (a person) a good job and save him from idleness. -ına bitmek /ın/ suddenly to appear, suddenly to show up (said of a pestiferous person). -ını boş bırakmak /ın/ 1. to leave alone, leave untended. 2. to leave without supervision. - boy best quality. - bulmak to pay, leave a profit. -ta/-ında bulunmak /ın/ to be in charge. -ına buyruk independent. -ı bütün married (person). -ından büyük işlere girişmek/karışmak to undertake things that are beyond one´s powers, bite off more than one can chew. -ına çal! colloq. /ı/ Here it is. May it do you no good. -ının çaresine bakmak to take care of one´s own affairs oneself, not to leave things to others. -ı çatla -
126 coiffer
-
127 histoire
n f1 faits historiques tarih [taː'ɾih]2 récit öykü [œj'cy]3 aventure olay [o'ɫaj]◊Il lui est arrivé une drôle d'histoire. — Başına tuhaf bir olay geldi.
4 yalan [ja'ɫan] -
128 impossible
1 irréalisable olanaksız◊Il est impossible de lui parler. — Onunla konuşmak olanaksız.
2 çekilmek◊Cet enfant est impossible. — Bu çocuk çekilmez.
3 fam inanılmaz [inanɯɫ'maz]◊Il lui arrive toujours des histoires impossibles. — Başına hep inanılmaz şeyler gelir.
См. также в других словарях:
bir başına — zf. 1) Tek başına Bir başına yaşayan erkeklerin yüzde ellisi gibi temizliğe pek özen gösterdiği savunulamazdı. H. Taner 2) Başkasının yardımı olmaksızın … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir başınalık — is., ğı Bir başına olma durumu … Çağatay Osmanlı Sözlük
başına bela almak — bir sorunla karşılaşmak, kötü bir duruma düşmek Al başına belayı, bir de hasta bakıcılık edeceğiz. Z. Selimoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
başına oturmak — (bir işin veya şeyin) bir işi yapmaya başlamak, işe koyulmak Kendine güvenini tam bulduğu, oyununu yazabileceğine inandığı gün oturacaktı masanın başına. N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
başına dert etmek (veya açmak) — bir şeyi üzüntü konusu yapmak Giderayak başımıza yeni bir dert açmayasın! A. İlhan … Çağatay Osmanlı Sözlük
başına sarmak — (bir şeyi birinin) birine musallat etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — say. 1. 1 rəqəmi ilə işarə olunan sayın adı, miqdar saylarının ilk vahidi. Üçdən bir çıxmaq. Beşin üstünə bir gəlmək. // Miqdarca tək. Bir cilddən ibarət kitab. 2. Zərf mənasında. Bir yerdə, birgə, birlikdə. Çörəyi bir yedik. 3. Sif. mənasında.… … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
başına geçirmek — 1) başına giymek Şapkasını başına geçirdi. 2) bir şeyi öfke ile birisinin başına vurmak Şimdi tencereyi başına geçiririm! … Çağatay Osmanlı Sözlük
başına kalmak — (birinin) istemediği hâlde bir işi yapmak veya bir kimseye bakmak zorunluluğu ile karşılaşmak Adam yüzüstü bırakıp gidince böyle bir numara çevirip başına kalmayı deniyor anlaşılan. E. Bener … Çağatay Osmanlı Sözlük
başına bela açmak — kötü bir olay dolayısıyla dert sahibi olmak Şu Yaşar kaçakçılıkla başına bir bela açabilir. N. Araz … Çağatay Osmanlı Sözlük