-
1 alelade
alelade [-ɑː-] gewöhnlich, normal; ordinär -
2 alelade
-
3 alelâde
а1.обы́чный, зауря́дныйalelâde ahvalde — в обы́чных усло́виях
2.о́чень про́сто, обыкнове́нно; норма́льно -
4 alelâde
1.обы́чный, зауря́дный; обыкнове́нный2.обыкнове́нно -
5 alelade
adj. ordinary, regular, common* * *commonplace -
6 alelade
heyidî -
7 alelâde
arapça علی العاده sıradan, bayağı. -
8 alelâde
سويطبيعيعاديمتوسطوسط -
9 alelâde
1. سوي [سَوِيّ]Anlamı: her zaman görülen, olağan2. طبيعي [طَبِيعِيّ]Anlamı: her zaman görülen, olağan3. عادي [عادِيّ]Anlamı: her zaman görülen, olağan4. متوسط [مُتَوَسِّط]Anlamı: her zaman görülen, olağan5. وسط [وَسَط]Anlamı: her zaman görülen, olağan -
10 alelade
ordinary, usual, common, commonplace -
11 alelade
1. ordinary, usual. 2. of mediocre quality, mediocre. -
12 معمول به طور معمول
alelade -
13 ординарный
alelade, sıradan -
14 متوسط
alelâde; alışılmış; aralıkta; averaj; ılıman; mutedil; sıradan; vasat -
15 وسط
alelâde; âlem; alışılmış; bel; böğür; dünya; evren; havali; ılıman; midi; muhit; mutedil; ortam; orta; santra; sıradan; vasatî -
16 blah
alelade, siradan -
17 commonplace
alelade, siradan, basit; beylik, basmakalip -
18 заурядный
sıradan,alelade* * *sıradan; sıra °; alelade ( обыкновенный)таки́е фа́кты ста́ли зауря́дными — bu olaylar sıradanlaşmış bulunuyor
-
19 commonplace
adj. sıradan, alelâde, olağan, adi, bayağı; basmakalıp————————n. sık söylenen söz; beylik lâf; klişe* * *1. alelade 2. basmakalıp söz* * *adjective (very ordinary and uninteresting: commonplace remarks.) sıradan -
20 как
nasıl* * *1) нареч. nasıl; neкак пройти́ на у́лицу Го́рького? — Gorki caddesine nereden gidilir?
как (чу́вствует себя́) больно́й? — hasta nasıl?
как пожива́ешь / дела́? — ne âlemdesin?
как (мне) не по́мнить! — hatırlamaz olur muyum hiç!
как тут не вспо́мнить... — gel(in) de... hatırlama(yın)
ну как тут не вспо́мнишь пре́жнего дире́ктора! — eski müdürü gel de arama!
ты рад? - как не ра́доваться?! — sevindin mi? - Sevinilmez mi?
как же по́сле э́того (мне) не зли́ться? — bundan sonra nasıl kızmam?
он поступа́ет (так), как вели́т со́весть — vicdanı ne emrediyorsa onu yapıyor
как бы мне побыстре́е зако́нчить э́ту рабо́ту — ne yapsam da şu işi bir an önce bitirsem
не зна́ю, как ты, а я... — seni bilmem ama ben...
2) нареч. ne (kadar)как стра́нно! — ne tuhaf!
как тру́дно бы́ло ждать! — ne zordu beklemek!
как мне хо́чется повида́ть его́! — onu görmeyi ne kadar isterim!
как мно́го он зна́ет! — ne çok şey biliyormuş!
а ведь как она́ его́ люби́ла! — oysa, ne severdi onu!
знал бы ты, как он волнова́лся! — ne heyecan içindeydi, bilsen!
ви́дели бы вы то́лько, как она́ испуга́лась! — ne kadar korktuğunu bir görseniz!
как я бу́ду сча́стлив, е́сли он сде́ржит своё сло́во! — sözünü tutarsa ne mutlu bana!
3) частица nasılкак! Ты ещё здесь / не уе́хал?! — nasıl? Sen hâlâ gitmedin mi?!
она́ как закричи́т! — bağırıvermesin mi?; birden bağırmasın mı?
4) союз gibi; kadarбе́лый как снег — kar gibi beyaz
бесшу́мно, как тень — gölge sessizliğiyle
он ну́жен нам как во́здух — ona hava kadar muhtacız
он э́того бои́тся как сме́рти — bundan, ölümden korkar gibi korkuyor
таки́е, как ты — senin gibiler
он не тако́й терпели́вый, как ты — senin kadar sabırlı değildir, sendeki sabır onda yok
то́чно так же, как и (его́) оте́ц — tıpkı babası gibi
как бы извиня́ясь — af diler gibi
ко́мната как ко́мната — alelade / bildiğimiz bir oda
де́лай / поступа́й, как я — yaptığım gibi yap / davran, ben nasıl yaptımsa sen de öyle yap / davran
в строи́тельных дела́х он разбира́лся, как хоро́ший инжене́р — yapı işlerinden iyi bir mühendis kadar anlardı
5) союз (в качестве кого-чего-л.) olarak, diyeмне его́ предста́вили как худо́жника — bana onu ressam diye tanıttılar
6) союз ( в составе вводных групп) gibiкак ста́ло изве́стно — öğrenildiğine göre; öğrenildiği gibi
мост, постро́енный, как предполага́ют, в пя́том ве́ке,... — beşinci yüzyılda kurulduğu sanılan köprü
7) союз ( когда)...dığı zaman / sırada,...dıkta; iken;...ır...maz,...dı mı ( как только);...dıktan sonra (после того, как); (her)...dıkça ( всякий раз как);...alı ( с тех пор как);...madan (önce) ( перед тем как); oysa ( между тем как)задо́лго до того́, как стемне́ло — karanlık basmadan çok önce
с того́ дня, как он прие́хал — geldiği günden beri
не прошло́ и неде́ли, как... — aradan bir hafta geçmemişti ki...
как поду́маю об э́той ава́рии,... — ben o kazayı düşündükçe...
вот уж бо́льше го́да, как... — bir yıldan fazla bir süredir...
вот уж мно́го лет, как... — yıllar var ki...
э́то не что ино́е, как... — bu...dan başka bir şey değildi
ина́че, как изме́ной, э́то не назовёшь — buna ihanetten başka isim verilemez
кому́ же им помо́чь, как не тебе́? — onlara sen yardım etmesen kim etsin?
ну кому́ ж пла́кать, как не мне! — ben ağlamayayım da kim ağlasın?
я ви́дел как он сел в авто́бус — otobüse bindiğini gördüm
••как бу́дто —...mış gibi;...mış ( кажется)
как оди́н (челове́к) — tek adammışçasına
как раз наоборо́т — tam tersine
э́ти сапоги́ мне как раз — bu çizme ayağıma tam / tastamam geliyor
не зна́ю, как вы, а я... — sizi bilmem ama ben...
что, никаки́х весте́й нет? - Как не быть, есть! — haber yok muymuş? - Var ya, olmaz olur mu?
как он ни сопротивля́лся — her ne kadar direndiyse de
как бы он ни сопротивля́лся — ne kadar direnirse dirensin
как мо́жно быстре́е — bir an önce, mümkün olduğu kadar çabuk
э́тот, как его́... — şey, neydi adı...
См. также в других словарях:
alelade — sf., Ar. ˁalā l ˁāde 1) Her zaman görülen, olağan Bu namaz, alelade bir ibadet değildi. R. E. Ünaydın 2) Bayağı, sıradan Aslında yılbaşı da her gün gibi alelade bir gündür. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
alelâde — (A.) [ ﻩدﺎﻌﻝا ﯽﻠﻋ ] sıradan, bayağı … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
ÜSLUB-U ÂDÎ — Alelâde ifade tarzı. İfadesinde hiçbir üstünlük bulunmayan tarz … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
aleladelik — is., ği Alelade olma durumu … Çağatay Osmanlı Sözlük
beribenzer — sf., hlk. Sıradan, bayağı, alelade … Çağatay Osmanlı Sözlük
gripli — sf. Grip hastalığına yakalanmış (kimse) Belki onu alelade bir gripli sanıyordu, aceleye lüzum görmüyordu. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
kapkaççı — is. 1) Kapıp kaçmak yoluyla hırsızlık yapan kimse 2) sf., mec. Üstünkörü, gereken önem verilmeyen, baştan savma, alelade O köşklerin, yalıların çoğunun yerinde bugün yeller esmektedir. Hemen hepsi kapkaççı yapılarla yok edilmiştir. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
merbutiyet — is., esk., Ar. merbūṭiyyet Bağlılık Birkaç günlük yol arkadaşına hatta alelade bir arkadaşa bu kadar merbutiyet göstermek tabii değildi. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
sıradan — sf. Herhangi bir, bayağı, alelade Bu kabil angaryalar sıradan bir memurun yaşamına hiç değilse bir renk ve canlılık katabilir. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
tedariksiz — sf. 1) Önceden gereken şeyleri sağlamamış olan, hazırlıksız 2) zf. Önceden gereken şeyleri sağlamadan, hazırlıksız Ya doktor alelade bir dâhilî hasta zanneder de tedariksiz gelirse? P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
mecnun olmak — 1) sevda sebebiyle kendini kaybetmek 2) delirmek, çıldırmak Alelade, herkesteki gibi beş on kuruşluk bir maldı, buna kıymet verebilmek için insan mecnun olmalı. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük