Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

alelâde

  • 1 alelade

    alelade [-ɑː-] gewöhnlich, normal; ordinär

    Türkçe-Almanca sözlük > alelade

  • 2 alelade

    alelade [ale'la:de] adj
    olağan gewöhnlich

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > alelade

  • 3 alelâde

    а
    1.
    обы́чный, зауря́дный

    alelâde ahvalde — в обы́чных усло́виях

    2.
    о́чень про́сто, обыкнове́нно; норма́льно

    Büyük Türk-Rus Sözlük > alelâde

  • 4 alelâde

    1.
    обы́чный, зауря́дный; обыкнове́нный
    2.
    обыкнове́нно

    Türkçe-rusça sözlük > alelâde

  • 5 alelade

    adj. ordinary, regular, common
    * * *
    commonplace

    Turkish-English dictionary > alelade

  • 6 alelade

    heyidî

    Türk-Kürt Sözlük > alelade

  • 7 alelâde

    arapça علی العاده sıradan, bayağı.

    Osmanlı Türkçesi Sözlüğü > alelâde

  • 8 alelâde

    سوي
    طبيعي
    عادي
    متوسط
    وسط

    Türkçe-Arapça Sözlük > alelâde

  • 9 alelâde

    1. سوي [سَوِيّ]
    Anlamı: her zaman görülen, olağan
    2. طبيعي [طَبِيعِيّ]
    Anlamı: her zaman görülen, olağan
    3. عادي [عادِيّ]
    Anlamı: her zaman görülen, olağan
    4. متوسط [مُتَوَسِّط]
    Anlamı: her zaman görülen, olağan
    5. وسط [وَسَط]
    Anlamı: her zaman görülen, olağan

    Türkçe-Arapça Sözlük > alelâde

  • 10 alelade

    ordinary, usual, common, commonplace

    İngilizce Sözlük Türkçe > alelade

  • 11 alelade

    1. ordinary, usual. 2. of mediocre quality, mediocre.

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > alelade

  • 12 معمول به طور معمول

    alelade

    Farsça-Türkçe sözlük > معمول به طور معمول

  • 13 ординарный

    alelade, sıradan

    Русско-турецкий словарь > ординарный

  • 14 متوسط

    alelâde; alışılmış; aralıkta; averaj; ılıman; mutedil; sıradan; vasat

    Arabic-Turkish dictionary > متوسط

  • 15 وسط

    alelâde; âlem; alışılmış; bel; böğür; dünya; evren; havali; ılıman; midi; muhit; mutedil; ortam; orta; santra; sıradan; vasatî

    Arabic-Turkish dictionary > وسط

  • 16 blah

    alelade, siradan

    English to Turkish dictionary > blah

  • 17 commonplace

    alelade, siradan, basit; beylik, basmakalip

    English to Turkish dictionary > commonplace

  • 18 заурядный

    sıradan,
    alelade
    * * *
    sıradan; sıra °; alelade ( обыкновенный)

    таки́е фа́кты ста́ли зауря́дными — bu olaylar sıradanlaşmış bulunuyor

    Русско-турецкий словарь > заурядный

  • 19 commonplace

    adj. sıradan, alelâde, olağan, adi, bayağı; basmakalıp
    ————————
    n. sık söylenen söz; beylik lâf; klişe
    * * *
    1. alelade 2. basmakalıp söz
    * * *
    adjective (very ordinary and uninteresting: commonplace remarks.) sıradan

    English-Turkish dictionary > commonplace

  • 20 как

    nasıl
    * * *
    1) нареч. nasıl; ne

    как пройти́ на у́лицу Го́рького? — Gorki caddesine nereden gidilir?

    как (чу́вствует себя́) больно́й? — hasta nasıl?

    как пожива́ешь / дела́? — ne âlemdesin?

    как (мне) не по́мнить! — hatırlamaz olur muyum hiç!

    как тут не вспо́мнить... — gel(in) de... hatırlama(yın)

    ну как тут не вспо́мнишь пре́жнего дире́ктора! — eski müdürü gel de arama!

    ты рад? - как не ра́доваться?! — sevindin mi? - Sevinilmez mi?

    как же по́сле э́того (мне) не зли́ться? — bundan sonra nasıl kızmam?

    он поступа́ет (так), как вели́т со́весть — vicdanı ne emrediyorsa onu yapıyor

    как бы мне побыстре́е зако́нчить э́ту рабо́ту — ne yapsam da şu işi bir an önce bitirsem

    не зна́ю, как ты, а я... — seni bilmem ama ben...

    2) нареч. ne (kadar)

    как стра́нно! — ne tuhaf!

    как тру́дно бы́ло ждать! — ne zordu beklemek!

    как мне хо́чется повида́ть его́! — onu görmeyi ne kadar isterim!

    как мно́го он зна́ет! — ne çok şey biliyormuş!

    а ведь как она́ его́ люби́ла! — oysa, ne severdi onu!

    знал бы ты, как он волнова́лся! — ne heyecan içindeydi, bilsen!

    ви́дели бы вы то́лько, как она́ испуга́лась! — ne kadar korktuğunu bir görseniz!

    как я бу́ду сча́стлив, е́сли он сде́ржит своё сло́во! — sözünü tutarsa ne mutlu bana!

    3) частица nasıl

    как! Ты ещё здесь / не уе́хал?! — nasıl? Sen hâlâ gitmedin mi?!

    она́ как закричи́т! — bağırıvermesin mi?; birden bağırmasın mı?

    4) союз gibi; kadar

    бе́лый как снег — kar gibi beyaz

    бесшу́мно, как тень — gölge sessizliğiyle

    он ну́жен нам как во́здух — ona hava kadar muhtacız

    он э́того бои́тся как сме́рти — bundan, ölümden korkar gibi korkuyor

    таки́е, как ты — senin gibiler

    он не тако́й терпели́вый, как ты — senin kadar sabırlı değildir, sendeki sabır onda yok

    то́чно так же, как и (его́) оте́ц — tıpkı babası gibi

    как бы извиня́ясь — af diler gibi

    ко́мната как ко́мната — alelade / bildiğimiz bir oda

    де́лай / поступа́й, как я — yaptığım gibi yap / davran, ben nasıl yaptımsa sen de öyle yap / davran

    в строи́тельных дела́х он разбира́лся, как хоро́ший инжене́р — yapı işlerinden iyi bir mühendis kadar anlardı

    5) союз (в качестве кого-чего-л.) olarak, diye

    мне его́ предста́вили как худо́жника — bana onu ressam diye tanıttılar

    как ста́ло изве́стно — öğrenildiğine göre; öğrenildiği gibi

    мост, постро́енный, как предполага́ют, в пя́том ве́ке,... — beşinci yüzyılda kurulduğu sanılan köprü

    7) союз ( когда)...dığı zaman / sırada,...dıkta; iken;...ır...maz,...dı mı ( как только);...dıktan sonra (после того, как); (her)...dıkça ( всякий раз как);...alı ( с тех пор как);...madan (önce) ( перед тем как); oysa ( между тем как)

    задо́лго до того́, как стемне́ло — karanlık basmadan çok önce

    с того́ дня, как он прие́хал — geldiği günden beri

    не прошло́ и неде́ли, как... — aradan bir hafta geçmemişti ki...

    как поду́маю об э́той ава́рии,... — ben o kazayı düşündükçe...

    вот уж бо́льше го́да, как... — bir yıldan fazla bir süredir...

    вот уж мно́го лет, как... — yıllar var ki...

    8) союз ( кроме) başka

    э́то не что ино́е, как... — bu...dan başka bir şey değildi

    ина́че, как изме́ной, э́то не назовёшь — buna ihanetten başka isim verilemez

    кому́ же им помо́чь, как не тебе́? — onlara sen yardım etmesen kim etsin?

    ну кому́ ж пла́кать, как не мне! — ben ağlamayayım da kim ağlasın?

    я ви́дел как он сел в авто́бус — otobüse bindiğini gördüm

    ••

    как бу́дто —...mış gibi;...mış ( кажется)

    как оди́н (челове́к) — tek adammışçasına

    как раз наоборо́т — tam tersine

    э́ти сапоги́ мне как раз — bu çizme ayağıma tam / tastamam geliyor

    не зна́ю, как вы, а я... — sizi bilmem ama ben...

    что, никаки́х весте́й нет? - Как не быть, есть! — haber yok muymuş? - Var ya, olmaz olur mu?

    как он ни сопротивля́лся — her ne kadar direndiyse de

    как бы он ни сопротивля́лся — ne kadar direnirse dirensin

    как мо́жно быстре́е — bir an önce, mümkün olduğu kadar çabuk

    э́тот, как его́... — şey, neydi adı...

    Русско-турецкий словарь > как

См. также в других словарях:

  • alelade — sf., Ar. ˁalā l ˁāde 1) Her zaman görülen, olağan Bu namaz, alelade bir ibadet değildi. R. E. Ünaydın 2) Bayağı, sıradan Aslında yılbaşı da her gün gibi alelade bir gündür. H. Taner …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • alelâde — (A.) [ ﻩدﺎﻌﻝا ﯽﻠﻋ ] sıradan, bayağı …   Osmanli Türkçesİ sözlüğü

  • ÜSLUB-U ÂDÎ — Alelâde ifade tarzı. İfadesinde hiçbir üstünlük bulunmayan tarz …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • aleladelik — is., ği Alelade olma durumu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • beribenzer — sf., hlk. Sıradan, bayağı, alelade …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gripli — sf. Grip hastalığına yakalanmış (kimse) Belki onu alelade bir gripli sanıyordu, aceleye lüzum görmüyordu. P. Safa …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kapkaççı — is. 1) Kapıp kaçmak yoluyla hırsızlık yapan kimse 2) sf., mec. Üstünkörü, gereken önem verilmeyen, baştan savma, alelade O köşklerin, yalıların çoğunun yerinde bugün yeller esmektedir. Hemen hepsi kapkaççı yapılarla yok edilmiştir. H. Taner …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • merbutiyet — is., esk., Ar. merbūṭiyyet Bağlılık Birkaç günlük yol arkadaşına hatta alelade bir arkadaşa bu kadar merbutiyet göstermek tabii değildi. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sıradan — sf. Herhangi bir, bayağı, alelade Bu kabil angaryalar sıradan bir memurun yaşamına hiç değilse bir renk ve canlılık katabilir. H. Taner …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • tedariksiz — sf. 1) Önceden gereken şeyleri sağlamamış olan, hazırlıksız 2) zf. Önceden gereken şeyleri sağlamadan, hazırlıksız Ya doktor alelade bir dâhilî hasta zanneder de tedariksiz gelirse? P. Safa …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • mecnun olmak — 1) sevda sebebiyle kendini kaybetmek 2) delirmek, çıldırmak Alelade, herkesteki gibi beş on kuruşluk bir maldı, buna kıymet verebilmek için insan mecnun olmalı. R. H. Karay …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»