-
21 kläglich
kläglich ['klɛ:klıç]I adj1) ( mitleiderregend) acınacak, perişan;sich in einem \kläglichen Zustand befinden acınacak [o perişan] bir durumda bulunmak2) ( jämmerlich) acıkliII adv (in \kläglicher Weise) acınacak [o acıklı] bir biçimde;er hat \kläglich versagt acınacak [o acıklı] bir biçimde başarısızlığa uğradı -
22 pitiable
-
23 تعس
Iتَعِس1. mutsuzAnlamı: mutlu olmayan, bedbaht2. kademsizAnlamı: uğursuz3. mahzunAnlamı: üzgün, üzüntülü4. efkârlıAnlamı: tasalanmış, tasalı, kaygılı5. depresifAnlamı: ruhî çöküntüsü olan kimse6. elimAnlamı: acınacak, acıklı7. garibanAnlamı: kimsesiz, zavallı, garip olan kimse8. kısmetsizAnlamı: kısmeti iyi olmayan9. melülAnlamı: üzgün10. garipAnlamı: kimsesiz, zavallı11. gamlıAnlamı: kaygılı, tasalı12. hüzünlüAnlamı: gönle üzüntü veren13. acınacakAnlamı: üzüntü duyulacak, merhamet edilecek14. kasavetliAnlamı: üzüntülü, tasalı15. zavallıAnlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz16. üzüntülüAnlamı: acılı, üzüntüsü olan, müteessir17. dertliAnlamı: derdi olan kimse18. bedbahtAnlamı: mutsuz, bahtsız, talihsizIIتَعْس1. mutsuzlukAnlamı: mutsuz olma durumu2. bahtsızlıkAnlamı: mutsuzluk3. bedbahtlıkAnlamı: mutsuzluk, bahtsızlık -
24 горестный
acıklı,acılı; acınacak* * *1) acıklı; acılıго́рестное изве́стие — acıklı haber
го́рестное лицо́ — acılı yüz
2) ( жалкий) acınacak -
25 несчастный
1) mutsuz; bedbaht; talihsiz ( неудачливый)несча́стная жизнь — talihsiz hayat
2) разг. ( злополучный) uğursuz3) ( о виде) acınacakу него́ был несча́стный вид — acınacak / perişan bir hali vardı
4) feciнесча́стная у́часть — feci akıbet
несча́стный слу́чай — kaza; iş kazası
5) → сущ., м zavallı; biçare; herifçeğiz -
26 deplorable
adj. acınacak halde, acınacak, acıklı, içler acısı* * *acıklı* * *adjective (very bad: deplorable behaviour.) esef verici, çok kötü -
27 pathetically
-
28 piteous
-
29 pitiful
-
30 sorry
adj. üzgün, üzüntülü, pişman, zavallı, acınacak halde, saçma, sudan————————interj. afedersin, özür dilerim, afedersiniz, maalesef, üzgünüm* * *üzgün* * *['sori] 1. adjective1) (used when apologizing or expressing regret: I'm sorry (that) I forgot to return your book; Did I give you a fright? I'm sorry.) üzgünüm, özür dilerim2) (apologetic or full of regret: I think he's really sorry for his bad behaviour; I'm sure you were sorry to hear about his death.) üzgün3) (unsatisfactory; poor; wretched: a sorry state of affairs.) berbat, acınacak2. interjection1) (used when apologizing: Did I tread on your toe? Sorry!) affedersiniz2) ((used when asking a person to repeat what he has said) I beg your pardon?: Sorry (, what did you say)?) pardon• -
31 arm
\arm an etw sein bir şey bakımından fakir olmak;das Land ist \arm an Bodenschätzen yer altı kaynakları bakımından ülke fakirdir;die Armen yoksullar, fakir fukara2) ( bedauernswert) acınacak, zavallı;ein \armer Irrer zavallı bir deli;\armes Schwein ( fam) vah zavallı;er ist \arm dran ( fam) acınacak durumda -
32 بئيس
بَئِيس1. mutsuzAnlamı: mutlu olmayan, bedbaht2. neşesizAnlamı: üzgün, düşünceli3. kısmetsizAnlamı: kısmeti iyi olmayan4. garibanAnlamı: kimsesiz, zavallı, garip olan kimse5. garipAnlamı: kimsesiz, zavallı6. acınacakAnlamı: üzüntü duyulacak, merhamet edilecek7. zavallıAnlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz8. bedbahtAnlamı: mutsuz, bahtsız, talihsiz -
33 جريض
جَرِيض1. mutsuzAnlamı: mutlu olmayan, bedbaht2. depresifAnlamı: ruhî çöküntüsü olan kimse3. mahzunAnlamı: üzgün, üzüntülü4. efkârlıAnlamı: tasalanmış, tasalı, kaygılı5. neşesizAnlamı: üzgün, düşünceli6. elimAnlamı: acınacak, acıklı7. melülAnlamı: üzgün8. gamlıAnlamı: kaygılı, tasalı9. hüzünlüAnlamı: gönle üzüntü veren10. kaygılıAnlamı: kaygısı olan11. kasavetliAnlamı: üzüntülü, tasalı12. zavallıAnlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz13. üzüntülüAnlamı: acılı, üzüntüsü olan, müteessir14. dertliAnlamı: derdi olan kimse15. bedbahtAnlamı: mutsuz, bahtsız, talihsiz -
34 شقي
IشَقِيَmendeburAnlamı: pis, iğrençIIشَقِيّ1. dürzü2. kademsizAnlamı: uğursuz3. mutsuzAnlamı: mutlu olmayan, bedbaht4. kaknemAnlamı: çirkin, huysuz5. meyusAnlamı: üzüntülü, karamsar6. garibanAnlamı: kimsesiz, zavallı, garip olan kimse7. garipAnlamı: kimsesiz, zavallı8. haşarıAnlamı: çocuklar için çok yaramaz9. yumurcakAnlamı: yaramaz küçük çocuk10. acınacakAnlamı: üzüntü duyulacak, merhamet edilecek11. mücrimAnlamı: suçlu12. zavallıAnlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz13. üzüntülüAnlamı: acılı, üzüntüsü olan, müteessir14. bedbahtAnlamı: mutsuz, bahtsız, talihsiz -
35 كئيب
كَئِيب1. üzücüAnlamı: üzüntü veren2. mutsuzAnlamı: mutlu olmayan, bedbaht3. yaslıAnlamı: yas tutan4. efkârlıAnlamı: tasalanmış, tasalı, kaygılı5. depresifAnlamı: ruhî çöküntüsü olan kimse6. mahzunAnlamı: üzgün, üzüntülü7. kasvetliAnlamı: iç sıkıcı, sıkıntılı8. elimAnlamı: acınacak, acıklı9. melülAnlamı: üzgün10. gamlıAnlamı: kaygılı, tasalı11. matemliAnlamı: yaslı12. hazinAnlamı: acıklı, üzüntü veren13. hüzünlüAnlamı: gönle üzüntü veren14. kaygılıAnlamı: kaygısı olan15. kasavetliAnlamı: üzüntülü, tasalı16. müteessirAnlamı: üzülmüş, üzüntülü17. üzüntülüAnlamı: acılı, üzüntüsü olan, müteessir18. zavallıAnlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz19. bedbahtAnlamı: mutsuz, bahtsız, talihsiz20. dertliAnlamı: derdi olan kimse -
36 متعوس
مَتْعُوس1. mutsuzAnlamı: mutlu olmayan, bedbaht2. kademsizAnlamı: uğursuz3. meyusAnlamı: üzüntülü, karamsar4. garibanAnlamı: kimsesiz, zavallı, garip olan kimse5. garipAnlamı: kimsesiz, zavallı6. acınacakAnlamı: üzüntü duyulacak, merhamet edilecek7. üzüntülüAnlamı: acılı, üzüntüsü olan, müteessir8. zavallıAnlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz9. bedbahtAnlamı: mutsuz, bahtsız, talihsiz -
37 مسكين
مِسْكِين1. mutsuzAnlamı: mutlu olmayan, bedbaht2. garibanAnlamı: kimsesiz, zavallı, garip olan kimse3. garipAnlamı: kimsesiz, zavallı4. haybeciAnlamı: işsiz güçsüz, bedavadan geçinen (kimse)5. acınacakAnlamı: üzüntü duyulacak, merhamet edilecek6. sefilAnlamı: yoksul7. zelilAnlamı: hor görülen, aşağı tutulan, aşağılanan olan kimse8. zavallıAnlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz -
38 pitoyable
1 qui fait pitié acınacak2 très mauvais çok kötü -
39 вид
görünüş,biçim; tavır,kılık kıyafet; hal; görünüm,manzara; tip,tür,çeşit* * *I мвне́шний вид — (dış) görünüş; kılık (kıyafet) ( одежда)
с видом победи́теля — galip tavrı ile
у неё жа́лкий вид — acıklı / acınacak bir hali var
у него́ был расте́рянный вид — şaşırmış görünüyordu
2) ( состояние) halв пья́ном виде — sarhoşken, sarhoş olduğu halde
в тако́м виде тебе́ идти́ нельзя́ — bu halinle gidemezsin
их едя́т и в све́жем виде — bunlar taze iken de yenir
3) (пейзаж, перспектива) görünüş, manzaraо́бщий вид — genel görünüş
вид сбо́ку — yandan görünüş
кварти́ра с видом на́ мо́ре — deniz manzaralı daire
4) ( поле зрения) в соч.на вид у́ у кого-л. — birinin gözü önünde
скры́ться и́з виду — gözden kaybolmak
при виде опа́сности — bir tehlike görünce / görününce, tehlike karşısında
5) (ви́ды) мн. ( предположения) tahminlerвиды на урожа́и — ürün / rekolte tahminleri
••на вид ей со́рок (лет) — kırk yaşında görünüyor / gösteriyor
на вид ей лет со́рок — görünüşe göre kırklık var
на вид он моего́ во́зраста — benim yaşımda gösteriyor
э́то был симпати́чный на вид мужчи́на — sempatik görünüşlü bir erkekti o
с виду я́блоко хоро́шее — görünüşe göre / görünürde elma iyidir
в виде ша́ра — yuvarlak biçiminde
изда́ть в виде отдельной кни́ги — ayrı bir kitap halinde yayımlamak
у нас все на виду́ — gizlimiz saklımız yok
не пода́ть / не показа́ть виду — renk vermemek, belli etmemek
он вида́л виды — görmüş geçirmiş bir adamdır
име́ть в виду́ — ( подразумевать) kastetmek; ( учитывать) hesaba katmak, aklından çıkarmamak
под видом корреспонде́нта — kendisine muhabir süsü vererek, muhabir kılığına girerek
под видом кри́тики оши́бок — hataların eleştirisi kisvesi altında
под видом обеспе́чения / наведе́ния поря́дка — asayişi sağlama paravanası altında
под видом экономи́ческой по́мощи — ekonomik yardam görünüşü altında
под видом торго́вого су́дна — ticaret gemisi kisvesi altında
он сде́лал вид, что пове́рил — inanmış göründü
мы сде́лали вид, что не слы́шим — duymaz göründük
я сде́лал вид, что не по́нял — anlamazlığa vurdum
(в таки́х слу́чаях) он де́лал вид, что за́нят де́лом — iş yapıyor görünürdü
он сде́лал вид, что не узнал меня́ — beni tanımamazlıktan geldi
я то́лько де́лал вид, что пишу́ — yazmıyordum, yazarmış gibi yapıyordum
он смути́лся, но не по́дал виду — bozulduysa da belli etmedi
ни под каки́м видом — asla
II мупустить и́з виду — gözden kaçırmak
1) tip, tür, çeşit (-di)но́вые виды тка́ней — yeni kumaş tipleri
не́которые виды проду́кции — bazı ürün türleri
зи́мние виды спо́рта — kış sporları
виды люби́тельского спо́рта — amatör spor dalları
разли́чные виды спо́рта — çeşitli sporlar
оди́н из видов спо́рта — spor dallarından biri
стать национа́льным видом спо́рта — ülkenin ulusal sporu olmak
состяза́ния проводи́лись по десяти́ видам спо́рта — yarışmalar on dalda yapıldı
таки́е виды изобрази́тельного иску́сства, как жи́вопись и скульпту́ра — resim ve heykelcilik gibi sanatlar
2) биол. tür -
40 убогий
düşkün,âciz; yoksul,fakir* * *1) ( увечный) düşkün âciz malulубо́гий стари́к — düşkün / âciz bir ihtiyar
2) yoksul, fakir; yoksulcaубо́гая жизнь — yoksul hayat
убо́гое жили́ще — yoksulca barınak, evcik
у него́ был убо́гий вид — acınacak bir hali vardı
3) перен. kıt; renksizубо́гое воображе́ние — kıt hayal gücü
См. также в других словарях:
acelecilik — is., ği Aceleci olma durumu, ivecenlik Yaya geçidinin yeşilleri yanınca acınacak bir acelecilikle, karşı kaldırımdakilere doğru atıldık. N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
bebecik — is., ği 1) Küçük veya acınacak durumda olan bebek 2) Yaşına yakışmayacak davranışlarda bulunan kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
boynu bükük — sf., ğü 1) Zavallı, boynu eğri 2) zf. Üzgün, kırılmış, kimsesiz, acınacak ve yardım bekler durumda, zavallı bir biçimde Umudu kırılınca boynu bükük, ahıra, ineği sağmaya indi. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
bunalım — is. 1) Doğal bir süreçte birdenbire oluşan aykırılık, bunluk, buhran, kriz 2) Tehlikeli sonuç doğurabilecek gerginlik, buhran, kriz Bunalım anlarında insanın yüreğini, en ürkütücü olasılıklar yoklamaz mı? A. İlhan 3) ruh b. Uyaranlara karşı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
elim — sf., esk., Ar. elīm Acınacak, acıklı Geçirmiş olduğum elim sergüzeştin ve sefaletin nihayete ermiş olduğu bir gündü. Y. K. Beyatlı … Çağatay Osmanlı Sözlük
kol — is., anat. 1) İnsan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm 2) Vücudunun bu bölümünü saran bölümü Kara yağız oğlan yalandan gözlerinin yaşını pembe mintanının kollarına siliyordu. O. C. Kaygılı 3) Makinelerde tutup çevirmeye,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ortakçı — is. 1) Başkasının tarlasında çalışarak veya sürüsüne bakarak belli bir anlaşmaya göre ürününe ortak olan kimse, maraba Tarlada ortakçısıyla her gün çalışabilen Şaban, Zeyno nun hâlini acınacak buluyordu. H. E. Adıvar 2) hay. b. Konakçının… … Çağatay Osmanlı Sözlük
perişan — sf., Far. perīşān 1) Dağınık, düzensiz, karmakarışık Ne kadar toplasan perişandır / Toplanır saçlarım dağılmak için. C. Şehabettin 2) Acınacak durumda olan, zavallı Omuzlarındaki çamurlu tüfeklerin altında iki büklüm olmuş, yorgun ve perişan ağır … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüreği katı — sf. Acınacak durumlar karşısında duygusuz kalabilen (kimse) … Çağatay Osmanlı Sözlük
zavallı — sf. 1) Acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz Zavallıyı saatlerce kendine getiremediler. H. Taner 2) mec. Gücü bir şeye yetmeyen, âciz Bunu idrak etmekten o kadar zavallı ve biçareydi ki. A. H. Tanpınar … Çağatay Osmanlı Sözlük
perişan etmek — 1) dağıtmak, düzenini bozmak 2) acınacak duruma getirmek Sonra, fena ruhlu güzel yüzün de insanı perişan eden sihrini de inkâr etmeyeceğim. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük