-
1 acınacak
بئيستعستعيسشقيمتعوسمسكين -
2 acınacak
1. بئيس [بَئِيس]Anlamı: üzüntü duyulacak, merhamet edilecek2. تعس [تَعِس]Anlamı: üzüntü duyulacak, merhamet edilecek3. تعيس [تَعِيس]Anlamı: üzüntü duyulacak, merhamet edilecek4. شقي [شَقِيّ]Anlamı: üzüntü duyulacak, merhamet edilecek5. متعوس [مَتْعُوس]Anlamı: üzüntü duyulacak, merhamet edilecek6. مسكين [مِسْكِين]Anlamı: üzüntü duyulacak, merhamet edilecek -
3 elim
1. بائس [بائِس]Anlamı: acınacak, acıklı2. تعس [تَعِس]Anlamı: acınacak, acıklı3. جريض [جَرِيض]Anlamı: acınacak, acıklı4. حزنان [حَزْنَان]Anlamı: acınacak, acıklı5. حزين [حَزين]Anlamı: acınacak, acıklı6. غام [غامّ]Anlamı: acınacak, acıklı7. فاجع [فاجِع]Anlamı: acınacak, acıklı8. فجوع [فَجُوع]Anlamı: acınacak, acıklı9. كئيب [كَئِيب]Anlamı: acınacak, acıklı10. كارث [كارِث]Anlamı: acınacak, acıklı11. كاسف [كاسِف]Anlamı: acınacak, acıklı12. كامد [كامِد]Anlamı: acınacak, acıklı13. كمد [كَمِد]Anlamı: acınacak, acıklı14. مأساوي [مَأْسَاوِيّ]Anlamı: acınacak, acıklı15. محزن [مُحْزِن]Anlamı: acınacak, acıklı16. مسيطر [مُسَيْطِر]Anlamı: acınacak, acıklı17. مشج [مُشْجٍ]Anlamı: acınacak, acıklı18. مغم [مغم]Anlamı: acınacak, acıklı19. مفجع [مُفْجِع]Anlamı: acınacak, acıklı20. مهموم [مَهْمُوم]Anlamı: acınacak, acıklı21. موحش [مُوحِش]Anlamı: acınacak, acıklı -
4 zavallı
1. بئيس [بَئِيس]Anlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz2. ترح [تَرِح]Anlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz3. تعس [تَعِس]Anlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz4. جريض [جَرِيض]Anlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz5. حزن [حَزِن]Anlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz6. شقي [شَقِيّ]Anlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz7. كئيب [كَئِيب]Anlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz8. متعوس [مَتْعُوس]Anlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz9. محزون [مَحْزُون]Anlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz10. مسكين [مِسْكِين]Anlamı: acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz -
5 perişan
1. تائه [تائِه]Anlamı: acınacak hâlde olan2. تاله [تَالِه]Anlamı: acınacak hâlde olan3. ذاهل [ذاهِل]Anlamı: acınacak hâlde olan4. مبعثر [مُبَعْثَر]Anlamı: dağınık olma durumu, dağınık5. مبعزق [مُبَعْزَق]Anlamı: dağınık olma durumu, dağınık6. مبلبل [مُبَلْبَل]Anlamı: acınacak hâlde olan7. متبلبل [مُتَبَلْبِل]Anlamı: acınacak hâlde olan8. متشتت [مُتَشَتِّت]Anlamı: dağınık olma durumu, dağınık9. مختلط [مُخْتَلِط]Anlamı: acınacak hâlde olan10. مذهول [مَذْهُول]Anlamı: acınacak hâlde olan11. مضطرب [مُضْطَرِب]Anlamı: acınacak hâlde olan
См. также в других словарях:
acelecilik — is., ği Aceleci olma durumu, ivecenlik Yaya geçidinin yeşilleri yanınca acınacak bir acelecilikle, karşı kaldırımdakilere doğru atıldık. N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
bebecik — is., ği 1) Küçük veya acınacak durumda olan bebek 2) Yaşına yakışmayacak davranışlarda bulunan kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
boynu bükük — sf., ğü 1) Zavallı, boynu eğri 2) zf. Üzgün, kırılmış, kimsesiz, acınacak ve yardım bekler durumda, zavallı bir biçimde Umudu kırılınca boynu bükük, ahıra, ineği sağmaya indi. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
bunalım — is. 1) Doğal bir süreçte birdenbire oluşan aykırılık, bunluk, buhran, kriz 2) Tehlikeli sonuç doğurabilecek gerginlik, buhran, kriz Bunalım anlarında insanın yüreğini, en ürkütücü olasılıklar yoklamaz mı? A. İlhan 3) ruh b. Uyaranlara karşı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
elim — sf., esk., Ar. elīm Acınacak, acıklı Geçirmiş olduğum elim sergüzeştin ve sefaletin nihayete ermiş olduğu bir gündü. Y. K. Beyatlı … Çağatay Osmanlı Sözlük
kol — is., anat. 1) İnsan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm 2) Vücudunun bu bölümünü saran bölümü Kara yağız oğlan yalandan gözlerinin yaşını pembe mintanının kollarına siliyordu. O. C. Kaygılı 3) Makinelerde tutup çevirmeye,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ortakçı — is. 1) Başkasının tarlasında çalışarak veya sürüsüne bakarak belli bir anlaşmaya göre ürününe ortak olan kimse, maraba Tarlada ortakçısıyla her gün çalışabilen Şaban, Zeyno nun hâlini acınacak buluyordu. H. E. Adıvar 2) hay. b. Konakçının… … Çağatay Osmanlı Sözlük
perişan — sf., Far. perīşān 1) Dağınık, düzensiz, karmakarışık Ne kadar toplasan perişandır / Toplanır saçlarım dağılmak için. C. Şehabettin 2) Acınacak durumda olan, zavallı Omuzlarındaki çamurlu tüfeklerin altında iki büklüm olmuş, yorgun ve perişan ağır … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüreği katı — sf. Acınacak durumlar karşısında duygusuz kalabilen (kimse) … Çağatay Osmanlı Sözlük
zavallı — sf. 1) Acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz Zavallıyı saatlerce kendine getiremediler. H. Taner 2) mec. Gücü bir şeye yetmeyen, âciz Bunu idrak etmekten o kadar zavallı ve biçareydi ki. A. H. Tanpınar … Çağatay Osmanlı Sözlük
perişan etmek — 1) dağıtmak, düzenini bozmak 2) acınacak duruma getirmek Sonra, fena ruhlu güzel yüzün de insanı perişan eden sihrini de inkâr etmeyeceğim. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük