Перевод: с русского на все языки

со всех языков на русский

acınacak

  • 1 жалкий

    acınacak; perişan,
    sefil
    * * *

    оказа́ться в жа́лком положе́нии — acınacak bir duruma düşmek

    у него́ был ужа́сно жа́лкий вид — hali, yürekler acısı idi

    он мне жа́лок — ona acırım

    2) perişan; sefil

    жа́лкая лачу́га — sefil bir kulübe

    жа́лкая жизнь — perişan bir yaşam

    жа́лкая су́мма — pek cüzi bir meblağ, hiçten bir para

    вести́ жа́лкий о́браз жи́зни — perişan yaşamak

    жа́лкий трус — sefil korkak

    жа́лкие уси́лия — işe yaramaz çabalar

    жа́лкий челове́к (ничтожество)hiçten bir adam

    жа́лко — см. жаль

    Русско-турецкий словарь > жалкий

  • 2 плачевный

    он был в плаче́вном состоя́нии — acınacak bir durumdaydı

    Русско-турецкий словарь > плачевный

  • 3 горестный

    acıklı,
    acılı; acınacak
    * * *
    1) acıklı; acılı

    го́рестное изве́стие — acıklı haber

    го́рестное лицо́ — acılı yüz

    2) ( жалкий) acınacak

    Русско-турецкий словарь > горестный

  • 4 несчастный

    1) mutsuz; bedbaht; talihsiz ( неудачливый)

    несча́стная жизнь — talihsiz hayat

    2) разг. ( злополучный) uğursuz
    3) ( о виде) acınacak

    у него́ был несча́стный вид — acınacak / perişan bir hali vardı

    4) feci

    несча́стная у́часть — feci akıbet

    несча́стный слу́чай — kaza; iş kazası

    5) → сущ., м zavallı; biçare; herifçeğiz

    Русско-турецкий словарь > несчастный

  • 5 вид

    görünüş,
    biçim; tavır,
    kılık kıyafet; hal; görünüm,
    manzara; tip,
    tür,
    çeşit
    * * *
    I м
    1) ( внешность) görünüş; tavır (- vrı), eda ( выражение); biçim ( форма)

    вне́шний вид — (dış) görünüş; kılık (kıyafet) ( одежда)

    с видом победи́теля — galip tavrı ile

    у неё жа́лкий вид — acıklı / acınacak bir hali var

    у него́ был расте́рянный вид — şaşırmış görünüyordu

    в пья́ном виде — sarhoşken, sarhoş olduğu halde

    в тако́м виде тебе́ идти́ нельзя́ — bu halinle gidemezsin

    их едя́т и в све́жем виде — bunlar taze iken de yenir

    3) (пейзаж, перспектива) görünüş, manzara

    о́бщий вид — genel görünüş

    вид сбо́ку — yandan görünüş

    кварти́ра с видом на́ мо́ре — deniz manzaralı daire

    4) ( поле зрения) в соч.

    на вид у́ у кого-л.birinin gözü önünde

    скры́ться и́з виду — gözden kaybolmak

    при виде опа́сности — bir tehlike görünce / görününce, tehlike karşısında

    5) (ви́ды) мн. ( предположения) tahminler

    виды на урожа́и — ürün / rekolte tahminleri

    ••

    на вид ей со́рок (лет) — kırk yaşında görünüyor / gösteriyor

    на вид ей лет со́рок — görünüşe göre kırklık var

    на вид он моего́ во́зраста — benim yaşımda gösteriyor

    э́то был симпати́чный на вид мужчи́на — sempatik görünüşlü bir erkekti o

    с виду я́блоко хоро́шее — görünüşe göre / görünürde elma iyidir

    в виде ша́ра — yuvarlak biçiminde

    изда́ть в виде отдельной кни́ги — ayrı bir kitap halinde yayımlamak

    у нас все на виду́ — gizlimiz saklımız yok

    не пода́ть / не показа́ть виду — renk vermemek, belli etmemek

    он вида́л виды — görmüş geçirmiş bir adamdır

    име́ть в виду́ — ( подразумевать) kastetmek; ( учитывать) hesaba katmak, aklından çıkarmamak

    под видом корреспонде́нта — kendisine muhabir süsü vererek, muhabir kılığına girerek

    под видом кри́тики оши́бок — hataların eleştirisi kisvesi altında

    под видом обеспе́чения / наведе́ния поря́дка — asayişi sağlama paravanası altında

    под видом экономи́ческой по́мощи — ekonomik yardam görünüşü altında

    под видом торго́вого су́дна — ticaret gemisi kisvesi altında

    он сде́лал вид, что пове́рил — inanmış göründü

    мы сде́лали вид, что не слы́шим — duymaz göründük

    я сде́лал вид, что не по́нял — anlamazlığa vurdum

    (в таки́х слу́чаях) он де́лал вид, что за́нят де́лом — iş yapıyor görünürdü

    он сде́лал вид, что не узнал меня́ — beni tanımamazlıktan geldi

    я то́лько де́лал вид, что пишу́ — yazmıyordum, yazarmış gibi yapıyordum

    он смути́лся, но не по́дал виду — bozulduysa da belli etmedi

    ни под каки́м видом — asla

    упустить и́з виду — gözden kaçırmak

    II м
    1) tip, tür, çeşit (-di)

    но́вые виды тка́ней — yeni kumaş tipleri

    не́которые виды проду́кции — bazı ürün türleri

    зи́мние виды спо́рта — kış sporları

    виды люби́тельского спо́рта — amatör spor dalları

    разли́чные виды спо́рта — çeşitli sporlar

    оди́н из видов спо́рта — spor dallarından biri

    стать национа́льным видом спо́рта — ülkenin ulusal sporu olmak

    состяза́ния проводи́лись по десяти́ видам спо́рта — yarışmalar on dalda yapıldı

    таки́е виды изобрази́тельного иску́сства, как жи́вопись и скульпту́ра — resim ve heykelcilik gibi sanatlar

    2) биол. tür

    Русско-турецкий словарь > вид

  • 6 убогий

    düşkün,
    âciz; yoksul,
    fakir
    * * *
    1) ( увечный) düşkün âciz malul

    убо́гий стари́к — düşkün / âciz bir ihtiyar

    2) yoksul, fakir; yoksulca

    убо́гая жизнь — yoksul hayat

    убо́гое жили́ще — yoksulca barınak, evcik

    у него́ был убо́гий вид — acınacak bir hali vardı

    3) перен. kıt; renksiz

    убо́гое воображе́ние — kıt hayal gücü

    Русско-турецкий словарь > убогий

См. также в других словарях:

  • acelecilik — is., ği Aceleci olma durumu, ivecenlik Yaya geçidinin yeşilleri yanınca acınacak bir acelecilikle, karşı kaldırımdakilere doğru atıldık. N. Cumalı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bebecik — is., ği 1) Küçük veya acınacak durumda olan bebek 2) Yaşına yakışmayacak davranışlarda bulunan kimse …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • boynu bükük — sf., ğü 1) Zavallı, boynu eğri 2) zf. Üzgün, kırılmış, kimsesiz, acınacak ve yardım bekler durumda, zavallı bir biçimde Umudu kırılınca boynu bükük, ahıra, ineği sağmaya indi. H. E. Adıvar …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bunalım — is. 1) Doğal bir süreçte birdenbire oluşan aykırılık, bunluk, buhran, kriz 2) Tehlikeli sonuç doğurabilecek gerginlik, buhran, kriz Bunalım anlarında insanın yüreğini, en ürkütücü olasılıklar yoklamaz mı? A. İlhan 3) ruh b. Uyaranlara karşı… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • elim — sf., esk., Ar. elīm Acınacak, acıklı Geçirmiş olduğum elim sergüzeştin ve sefaletin nihayete ermiş olduğu bir gündü. Y. K. Beyatlı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kol — is., anat. 1) İnsan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm 2) Vücudunun bu bölümünü saran bölümü Kara yağız oğlan yalandan gözlerinin yaşını pembe mintanının kollarına siliyordu. O. C. Kaygılı 3) Makinelerde tutup çevirmeye,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ortakçı — is. 1) Başkasının tarlasında çalışarak veya sürüsüne bakarak belli bir anlaşmaya göre ürününe ortak olan kimse, maraba Tarlada ortakçısıyla her gün çalışabilen Şaban, Zeyno nun hâlini acınacak buluyordu. H. E. Adıvar 2) hay. b. Konakçının… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • perişan — sf., Far. perīşān 1) Dağınık, düzensiz, karmakarışık Ne kadar toplasan perişandır / Toplanır saçlarım dağılmak için. C. Şehabettin 2) Acınacak durumda olan, zavallı Omuzlarındaki çamurlu tüfeklerin altında iki büklüm olmuş, yorgun ve perişan ağır …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yüreği katı — sf. Acınacak durumlar karşısında duygusuz kalabilen (kimse) …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • zavallı — sf. 1) Acınacak kadar kötü durumda bulunan, mutsuz Zavallıyı saatlerce kendine getiremediler. H. Taner 2) mec. Gücü bir şeye yetmeyen, âciz Bunu idrak etmekten o kadar zavallı ve biçareydi ki. A. H. Tanpınar …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • perişan etmek — 1) dağıtmak, düzenini bozmak 2) acınacak duruma getirmek Sonra, fena ruhlu güzel yüzün de insanı perişan eden sihrini de inkâr etmeyeceğim. S. F. Abasıyanık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»