-
1 in the open
açıkta, açık havada* * *(outside; in the open air: It's very healthy for children to be able to play in the open.) açık havada, dışarda -
2 vif
I1 rapide canlı [ʤan'ɫɯ]2 intense kuvvetli [kuvvet'li]3 éclatant parlak [paɾ'ɫak]4 violent anı [a'nɯ]◊des paroles vives — acı, kırıcı
5 brûlé vif diri diri yakılanIIn m1 à vif eti açıkta2 avoir les nerfs à vif sinirleri çok gergin olmak3 le vif du sujet konunun canalıcı noktası -
3 bonfire
n. şenlik ateşi, açıkta yakılan ateş; yaprakları yakma* * *(a large fire in the open air, often built to celebrate something.) şenlik ateşi, açık hava ateşi, havayi fişek -
4 expose
n. gerçekleri açıklama, kirli çamaşırları açıklama, ortaya çıkarma, kirli çamaşırları açıklayan makale, gerçekleri açıklayan kitap————————v. bırakmak, ışıklandırmak, ortaya çıkarmak, terketmek, sergilemek, göstermek, teşhir etmek, açığa çıkarmak, ortada bırakmak, maruz bırakmak, karşı karşıya bırakmak, ışığa tutmak [fot.]* * *1. aç 2. maruz bırak (v.) 3. skandal (n.)* * *[ik'spəuz]1) (to uncover; to leave unprotected from (eg weather, danger, observation etc): Paintings should not be exposed to direct sunlight; Don't expose children to danger.) açıkta/meydanda/maruz bırakmak2) (to discover and make known (eg criminals or their activities): It was a newspaper that exposed his spying activities.) açığa çıkarmak3) (by releasing the camera shutter, to allow light to fall on (a photographic film).) ışığa tutmak, ışıklamak•- exposure -
5 exposure
n. bırakma, açıkta bırakma, ortada bırakma, maruz kalma, sergileme, teşhir, açığa çıkarma, ortaya çıkarma, poz, cephe* * *1. maruz kalma 2. ışığa tutma* * *[-ʒə]1) ((an) act of exposing or state of being exposed: Prolonged exposure of the skin to hot sun can be harmful.) maruz kalma2) (one frame of a photographic film etc: I have two exposures left.) poz -
6 out
adj. dış, dışarıdaki, uzaktaki, modası geçmiş, olanaksız, işe yaramaz, muhalefet————————adv. dışarı, dışarıya, dışarıda, uzakta, açıkta, bitmiş, kalmamış, çıkmış, yeni çıkmış, açığa çıkmış, yüksek sesle, sesli olarak, modası geçmiş, eskimiş, yıpranmış, pratiğini yitirmiş, sönmüş, bozulmuş, eksik, grevde, hatalı————————interj. dışarı, defol, çık dışarı————————n. atlanmış sözcük, aut, çizgi dışı, çözüm, kurtuluş, çıkar yol, çıkış————————prep. daha iyi, daha çok, fazla, büyük, aşkın————————v. dışarı çıkarmak, çıkarmak, dışarı atmak, kovmak, nakavt etmek* * *dışarı* * *1.1) (adverb, adjective not in a building etc; from inside a building etc; in(to) the open air: The children are out in the garden; They went out for a walk.) dışarı, dışarda, dışarıya2) ( adverb from inside (something): He opened the desk and took out a pencil.) dışarı, dışarıya3) (adverb, adjective away from home, an office etc: We had an evening out; The manager is out.) dışarı, dışarda, dışarı çıkmış4) (adverb, adjective far away: The ship was out at sea; He went out to India.) uzakta, uzağa5) ( adverb loudly and clearly: He shouted out the answer.) yüksek sesle, bağırarak?6) ( adverb completely: She was tired out.) tamamen, iyice7) (adverb, adjective not correct: My calculations seem to be out.) hatalı8) (adverb, adjective free, known, available etc: He let the cat out; The secret is out.) biliniyor, açığa çıkmış9) (adverb, adjective (in games) having been defeated: The batsman was (caught) out.) oyun dışı10) (adverb, adjective on strike: The men came out in protest.) grevde11) (adverb, adjective no longer in fashion: Long hair is definitely out.) modası geçmiş12) (adverb, adjective (of the tide) with the water at or going to its lowest level: The tide is (going) out.) alçalmış, alçalıyor13) ( adjective unacceptable: That suggestion is definitely out.) imkânsız2. as part of a word1) (not inside or near, as in out-lying.) içte ya da yakın değil2) (indicating outward movement, as in outburst.) dışa doğru hareket3) (indicating that the action goes further or beyond a normal action, as in outshine.) Not: işin olağan sınırları geçtiğini gösterir.•- outer- outermost
- outing
- outward
- outwardly
- outwards
- out-and-out
- out-of-date
- out-of-pocket
- be out of pocket
- out of print
- out of sight
- out of sight, out of mind
- out-of-the-way
- be out for
- be out to
- out of
- out of doors
- out of it
- out of order
- out of the way
- out of this world
- out of work -
7 draußen
draußen adv dışarıda; açıkta, açık havada;da draußen şurada dışarıda -
8 stellungslos
stellungslos adj işsiz, açıkta -
9 უაგგილო
s.1. yersiz, yurtsuz,2. işsiz, boş, açıkta -
10 Biwak
Biwak <-s, -so -e> ['bi:vak] ntmil ( Bergsteigen) açıkta kamp, açık ordugâh -
11 frei
\freier Mitarbeiter serbest eleman;das ist alles \frei erfunden bunların hepsi palavradır;jdm \freie Hand lassen birini hareketlerinde serbest bırakmak;aus \freien Stücken kendi isteğiyle;\frei sprechen serbest konuşmak, rahat konuşmak, sıkılmadan konuşmak;sie kann \frei wählen istediği gibi seçebilir;\frei laufende Hühner serbest dolaşan tavuklar;der Verbrecher läuft noch \frei herum cani hâlâ ortalıkta dolaşıyor, cani henüz yakalanmadı;\frei für Kinder ab 12 Jahren 12 yaşından büyük çocuklara serbesttir;2) ( befreit)sie ist \frei von Vorurteilen ön yargısı yoktur;jdn auf \freien Fuß setzen ( fig) birini serbest bırakmak;für etw \freie Fahrt geben ( fig) bir şey için yeşil ışık yakmak;den Dingen \freien Lauf lassen iş(ler) i oluruna bırakmak3) ( offen) açık;\freie Fahrt haben yolu açık olmak;unter \freiem Himmel açıkta, açık havada;\frei lassen ( nicht besetzen) boş bırakmak; ( nicht beschreiben) boş bırakmak;ist hier \frei? burası boş mu?;Zimmer \frei! boş odamız var!;einen Platz \frei machen bir yeri boşaltmakEintritt \frei giriş ücretsiz;\frei Haus eve teslim;\freie Marktwirtschaft serbest piyasa ekonomisi;\freier Mitarbeiter sözleşmesiz eleman\freie Elektronen serbest elektronlar7) ( Ansichten) serbest, hür, bağımsız8) ( verfügbar)\freie Zeit haben boş zamanı olmak;sind Sie \frei? boş musunuz?9) (\freimütig) açık sözlü;ich bin so \frei müsaadenizle -
12 peydâ
farsça پيدا ortada, açıkta. -
13 Reede
f.gemilerin açıkta demir atma yeri -
14 Reeden
gemilerin açıkta demir atma yeri -
15 طرد
Iطَرَدَ1. siktir etmekAnlamı: kovmak, başından defetmek2. kovmakAnlamı: bir yerden sürüp çıkarmak, kovalamak, uzaklaştırmak3. kovalamakAnlamı: kovmak4. uzaklaştırmakAnlamı: uzağa götürmek veya çıkarmak5. savmak6. sepetlemekIIطَرْد1. azilAnlamı: görevden alma2. azletmekAnlamı: bir görevliyi, işinden ayırıp açıkta bırakmak3. sepetlemek4. defAnlamı: savma -
16 barbecue
açik hava izgarasi, izgara, barbekü; açikta izgara yemeklerin yendigi toplanti,açik havada izgarada yemek pisirmek -
17 on location
stüdyo disinda, açikta, disarda, yerinde -
18 dériver
v iyoldan çıkmak◊Le bateau dérive au large. — Gemi açıkta rotasından çıktı.
См. также в других словарях:
açıkta bırakmak — 1) iş ve görev vermemek 2) yersiz yurtsuz bırakmak 3) birkaç kişiye birlikte sağlanan bir iyilikten içlerinden birini yararlandırmamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
açıkta kalmak (veya olmak) — 1) iş ve görev bulamamak 2) yersiz yurtsuz kalmak 3) birkaç kişinin birlikte eriştiği bir iyilikten yararlanamamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kurt ağzı bağlamak — açıkta kalan hayvanların kurt tarafından boğulmasını önleme inancıyla çeşitli uygulamalar yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ALÂNÎ — Açıkta, meydanda, herkesin gözü önünde … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
CEHRE — Açıkta ve belli olan şeyler. * Pamuk ve ipek sarılan masura … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
TECRİD — Açıkta bırakmak. * Yalnız başına bırakmak. Tek başına hapsetmek. * Dünya alâkalarını kalpten çıkarıp Allah a (C.C.) yönelmek. * Edb: Bir şairin kendini mücerred bir şahıs, yâni ayrı bir adam farzederek ona hitabetmesi. * Soyma, soyulma … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ay dedeye misafir olmak — gece açıkta yatmak, geceyi açıkta geçirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
açık — sf., ğı 1) Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik. R. N. Güntekin 2) Engelsiz Açık yol. 3) Örtüsüz, çıplak Açık baş. 4) Boş Kâğıtta açık yer kalmadı. 5) Görevlisi olmayan, boş (iş, görev) … Çağatay Osmanlı Sözlük
çekmek — i, e, er 1) Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı. R. N. Güntekin 2) Taşıtı bir yere bırakmak, koymak 3) Germek İpi çekmek. 4) İçine almak, emmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
işporta — is., İt. sporta 1) Gezici satıcıların mallarını koymaya yarayan yayvan sepet veya bu işi gören, ona benzer araç, sergi 2) Açıkta yapılan satış Birleşik Sözler işporta malı Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller işportaya düşmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kotra — 1. is., den., Fr. cotre Çoğunlukla bir direkli, randası olan, ince gövdeli yelkenli Açıkta demir atmış kotrayı görüyor musun? F. R. Atay 2. is. Irmak ve göl ağızlarında kurulan ve ince kazıklarla kamışlardan yapılma dalyan … Çağatay Osmanlı Sözlük