Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

açıkta

  • 1 in the open

    açıkta, açık havada
    * * *
    (outside; in the open air: It's very healthy for children to be able to play in the open.) açık havada, dışarda

    English-Turkish dictionary > in the open

  • 2 vif

    I
    1 rapide canlı [ʤan'ɫɯ]
    2 intense kuvvetli [kuvvet'li]
    3 éclatant parlak [paɾ'ɫak]
    4 violent anı [a'nɯ]

    des paroles vives — acı, kırıcı

    5 brûlé vif diri diri yakılan
    II
    n m
    1 à vif eti açıkta
    2 avoir les nerfs à vif sinirleri çok gergin olmak
    3 le vif du sujet konunun canalıcı noktası

    Dictionnaire Français-Turc > vif

  • 3 bonfire

    n. şenlik ateşi, açıkta yakılan ateş; yaprakları yakma
    * * *
    (a large fire in the open air, often built to celebrate something.) şenlik ateşi, açık hava ateşi, havayi fişek

    English-Turkish dictionary > bonfire

  • 4 expose

    n. gerçekleri açıklama, kirli çamaşırları açıklama, ortaya çıkarma, kirli çamaşırları açıklayan makale, gerçekleri açıklayan kitap
    ————————
    v. bırakmak, ışıklandırmak, ortaya çıkarmak, terketmek, sergilemek, göstermek, teşhir etmek, açığa çıkarmak, ortada bırakmak, maruz bırakmak, karşı karşıya bırakmak, ışığa tutmak [fot.]
    * * *
    1.2. maruz bırak (v.) 3. skandal (n.)
    * * *
    [ik'spəuz]
    1) (to uncover; to leave unprotected from (eg weather, danger, observation etc): Paintings should not be exposed to direct sunlight; Don't expose children to danger.) açıkta/meydanda/maruz bırakmak
    2) (to discover and make known (eg criminals or their activities): It was a newspaper that exposed his spying activities.) açığa çıkarmak
    3) (by releasing the camera shutter, to allow light to fall on (a photographic film).) ışığa tutmak, ışıklamak

    English-Turkish dictionary > expose

  • 5 exposure

    n. bırakma, açıkta bırakma, ortada bırakma, maruz kalma, sergileme, teşhir, açığa çıkarma, ortaya çıkarma, poz, cephe
    * * *
    1. maruz kalma 2. ışığa tutma
    * * *
    [-ʒə]
    1) ((an) act of exposing or state of being exposed: Prolonged exposure of the skin to hot sun can be harmful.) maruz kalma
    2) (one frame of a photographic film etc: I have two exposures left.) poz

    English-Turkish dictionary > exposure

  • 6 out

    adj. dış, dışarıdaki, uzaktaki, modası geçmiş, olanaksız, işe yaramaz, muhalefet
    ————————
    adv. dışarı, dışarıya, dışarıda, uzakta, açıkta, bitmiş, kalmamış, çıkmış, yeni çıkmış, açığa çıkmış, yüksek sesle, sesli olarak, modası geçmiş, eskimiş, yıpranmış, pratiğini yitirmiş, sönmüş, bozulmuş, eksik, grevde, hatalı
    ————————
    interj. dışarı, defol, çık dışarı
    ————————
    n. atlanmış sözcük, aut, çizgi dışı, çözüm, kurtuluş, çıkar yol, çıkış
    ————————
    prep. daha iyi, daha çok, fazla, büyük, aşkın
    ————————
    v. dışarı çıkarmak, çıkarmak, dışarı atmak, kovmak, nakavt etmek
    * * *
    dışarı
    * * *
    1.
    1) (adverb, adjective not in a building etc; from inside a building etc; in(to) the open air: The children are out in the garden; They went out for a walk.) dışarı, dışarda, dışarıya
    2) ( adverb from inside (something): He opened the desk and took out a pencil.) dışarı, dışarıya
    3) (adverb, adjective away from home, an office etc: We had an evening out; The manager is out.) dışarı, dışarda, dışarı çıkmış
    4) (adverb, adjective far away: The ship was out at sea; He went out to India.) uzakta, uzağa
    5) ( adverb loudly and clearly: He shouted out the answer.) yüksek sesle, bağırarak?
    6) ( adverb completely: She was tired out.) tamamen, iyice
    7) (adverb, adjective not correct: My calculations seem to be out.) hatalı
    8) (adverb, adjective free, known, available etc: He let the cat out; The secret is out.) biliniyor, açığa çıkmış
    9) (adverb, adjective (in games) having been defeated: The batsman was (caught) out.) oyun dışı
    10) (adverb, adjective on strike: The men came out in protest.) grevde
    11) (adverb, adjective no longer in fashion: Long hair is definitely out.) modası geçmiş
    12) (adverb, adjective (of the tide) with the water at or going to its lowest level: The tide is (going) out.) alçalmış, alçalıyor
    13) ( adjective unacceptable: That suggestion is definitely out.) imkânsız
    2. as part of a word
    1) (not inside or near, as in out-lying.) içte ya da yakın değil
    2) (indicating outward movement, as in outburst.) dışa doğru hareket
    3) (indicating that the action goes further or beyond a normal action, as in outshine.) Not: işin olağan sınırları geçtiğini gösterir.
    - outermost
    - outing
    - outward
    - outwardly
    - outwards
    - out-and-out
    - out-of-date
    - out-of-pocket
    - be out of pocket
    - out of print
    - out of sight
    - out of sight, out of mind
    - out-of-the-way
    - be out for
    - be out to
    - out of
    - out of doors
    - out of it
    - out of order
    - out of the way
    - out of this world
    - out of work

    English-Turkish dictionary > out

  • 7 draußen

    draußen adv dışarıda; açıkta, açık havada;
    da draußen şurada dışarıda

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > draußen

  • 8 stellungslos

    stellungslos adj işsiz, açıkta

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > stellungslos

  • 9 უაგგილო

    s.
    1. yersiz, yurtsuz,
    2. işsiz, boş, açıkta

    Georgian-Turkish dictionary > უაგგილო

  • 10 Biwak

    Biwak <-s, -so -e> ['bi:vak] nt
    mil ( Bergsteigen) açıkta kamp, açık ordugâh

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Biwak

  • 11 frei

    frei [fraı] adj
    1) ( unabhängig) serbest; ( in Freiheit) özgür, hür;
    \freier Mitarbeiter serbest eleman;
    das ist alles \frei erfunden bunların hepsi palavradır;
    jdm \freie Hand lassen birini hareketlerinde serbest bırakmak;
    aus \freien Stücken kendi isteğiyle;
    \frei sprechen serbest konuşmak, rahat konuşmak, sıkılmadan konuşmak;
    sie kann \frei wählen istediği gibi seçebilir;
    \frei laufende Hühner serbest dolaşan tavuklar;
    der Verbrecher läuft noch \frei herum cani hâlâ ortalıkta dolaşıyor, cani henüz yakalanmadı;
    \frei für Kinder ab 12 Jahren 12 yaşından büyük çocuklara serbesttir;
    sich dat einen Tag \frei nehmen bir gün için işten izin almak
    2) ( befreit)
    sie ist \frei von Vorurteilen ön yargısı yoktur;
    jdn auf \freien Fuß setzen ( fig) birini serbest bırakmak;
    für etw \freie Fahrt geben ( fig) bir şey için yeşil ışık yakmak;
    den Dingen \freien Lauf lassen iş(ler) i oluruna bırakmak
    3) ( offen) açık;
    \freie Fahrt haben yolu açık olmak;
    unter \freiem Himmel açıkta, açık havada;
    \frei lassen ( nicht besetzen) boş bırakmak; ( nicht beschreiben) boş bırakmak;
    \frei stehen ( Haus) müstakil olmak; ( Baum) tek başına durmak; ( Spieler) boşta durmak
    4) ( Stuhl) boş; ( Arbeitsstelle) boş;
    ist hier \frei? burası boş mu?;
    Zimmer \frei! boş odamız var!;
    einen Platz \frei machen bir yeri boşaltmak
    5) wirtsch ( unentgeltlich) ücretsiz; ( kostenlos) bedava;
    Eintritt \frei giriş ücretsiz;
    \frei Haus eve teslim;
    \freie Marktwirtschaft serbest piyasa ekonomisi;
    \freier Mitarbeiter sözleşmesiz eleman
    6) chem, phys serbest;
    \freie Elektronen serbest elektronlar
    7) ( Ansichten) serbest, hür, bağımsız
    8) ( verfügbar)
    \freie Zeit haben boş zamanı olmak;
    sind Sie \frei? boş musunuz?
    9) (\freimütig) açık sözlü;
    ich bin so \frei müsaadenizle

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > frei

  • 12 peydâ

    farsça پيدا ortada, açıkta.

    Osmanlı Türkçesi Sözlüğü > peydâ

  • 13 Reede

    f.
    gemilerin açıkta demir atma yeri

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > Reede

  • 14 Reeden

    gemilerin açıkta demir atma yeri

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > Reeden

  • 15 طرد

    I
    طَرَدَ
    1. siktir etmek
    Anlamı: kovmak, başından defetmek
    2. kovmak
    Anlamı: bir yerden sürüp çıkarmak, kovalamak, uzaklaştırmak
    3. kovalamak
    Anlamı: kovmak
    4. uzaklaştırmak
    5. savmak
    6. sepetlemek
    II
    طَرْد
    1. azil
    2. azletmek
    Anlamı: bir görevliyi, işinden ayırıp açıkta bırakmak
    3. sepetlemek
    4. def
    Anlamı: savma

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > طرد

  • 16 barbecue

    açik hava izgarasi, izgara, barbekü; açikta izgara yemeklerin yendigi toplanti,açik havada izgarada yemek pisirmek

    English to Turkish dictionary > barbecue

  • 17 on location

    stüdyo disinda, açikta, disarda, yerinde

    English to Turkish dictionary > on location

  • 18 dériver

    v i
    yoldan çıkmak

    Le bateau dérive au large. — Gemi açıkta rotasından çıktı.

    Dictionnaire Français-Turc > dériver

См. также в других словарях:

  • açıkta bırakmak — 1) iş ve görev vermemek 2) yersiz yurtsuz bırakmak 3) birkaç kişiye birlikte sağlanan bir iyilikten içlerinden birini yararlandırmamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • açıkta kalmak (veya olmak) — 1) iş ve görev bulamamak 2) yersiz yurtsuz kalmak 3) birkaç kişinin birlikte eriştiği bir iyilikten yararlanamamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kurt ağzı bağlamak — açıkta kalan hayvanların kurt tarafından boğulmasını önleme inancıyla çeşitli uygulamalar yapmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ALÂNÎ — Açıkta, meydanda, herkesin gözü önünde …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • CEHRE — Açıkta ve belli olan şeyler. * Pamuk ve ipek sarılan masura …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • TECRİD — Açıkta bırakmak. * Yalnız başına bırakmak. Tek başına hapsetmek. * Dünya alâkalarını kalpten çıkarıp Allah a (C.C.) yönelmek. * Edb: Bir şairin kendini mücerred bir şahıs, yâni ayrı bir adam farzederek ona hitabetmesi. * Soyma, soyulma …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • ay dedeye misafir olmak — gece açıkta yatmak, geceyi açıkta geçirmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • açık — sf., ğı 1) Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik. R. N. Güntekin 2) Engelsiz Açık yol. 3) Örtüsüz, çıplak Açık baş. 4) Boş Kâğıtta açık yer kalmadı. 5) Görevlisi olmayan, boş (iş, görev) …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çekmek — i, e, er 1) Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı. R. N. Güntekin 2) Taşıtı bir yere bırakmak, koymak 3) Germek İpi çekmek. 4) İçine almak, emmek… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • işporta — is., İt. sporta 1) Gezici satıcıların mallarını koymaya yarayan yayvan sepet veya bu işi gören, ona benzer araç, sergi 2) Açıkta yapılan satış Birleşik Sözler işporta malı Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller işportaya düşmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kotra — 1. is., den., Fr. cotre Çoğunlukla bir direkli, randası olan, ince gövdeli yelkenli Açıkta demir atmış kotrayı görüyor musun? F. R. Atay 2. is. Irmak ve göl ağızlarında kurulan ve ince kazıklarla kamışlardan yapılma dalyan …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»