Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

üst+baş

  • 1 өс-баш

    üst baş

    Татарча-Төрекчә сүзлек > өс-баш

  • 2 garb

    üst bas, kilik kiyafet

    English to Turkish dictionary > garb

  • 3 top

    tepe, doruk, üst; bas; örtü, kapak; en üstün yer, zirve, doruk; üste giyilen sey, üstlük; topaç; en üstün, en iyi, bas; en üst, en üstteki;

    English to Turkish dictionary > top

  • 4 clothes

    n. giysi, elbise, üst baş, çamaşır; yatak takımları, örtüler
    * * *
    giysi
    * * *
    [kləu‹, ]( American[) klouz]
    1) (things worn as coverings for various parts of the body: She wears beautiful clothes.) giysi, elbise
    2) (bedclothes: The child pulled the clothes up tightly.) yatak örtüleri

    English-Turkish dictionary > clothes

  • 5 dress

    n. elbise, giysi, kıyafet, kılık, giyim, üst baş
    ————————
    v. giymek, giydirmek, giydirip kuşatmak, süslemek, giyinmek, resmi giyinmek, gece elbisesi giymek, şekil vermek, pansuman yapmak, hizalanmak
    * * *
    1. giyin (v.) 2. elbise (n.)
    * * *
    [dres] 1. verb
    1) (to put clothes or a covering on: We dressed in a hurry and my wife dressed the children.) giyinmek
    2) (to prepare (food etc) to be eaten: She dressed a salad.) hazırlamak
    3) (to treat and bandage (wounds): He was sent home from hospital after his burns had been dressed.) sarmak
    2. noun
    1) (what one is wearing or dressed in: He has strange tastes in dress.) giysi, elbise, kıyafet
    2) (a piece of women's clothing with a top and skirt in one piece: Shall I wear a dress or a blouse and skirt?) elbise, entari
    - dresser
    - dressing
    - dressing-gown
    - dressing-room
    - dressing-table
    - dressmaker
    - dress rehearsal
    - dress up

    English-Turkish dictionary > dress

  • 6 fig

    n. incir, giyim kuşam, üst baş
    * * *
    incir
    * * *
    [fiɡ]
    (a type of soft pear-shaped fruit, often eaten dried.) incir

    English-Turkish dictionary > fig

  • 7 apparel

    n. kılık, kıyafet, giysi, elbise, üst baş, süs
    * * *
    elbise

    English-Turkish dictionary > apparel

  • 8 кием

    giyim, giysi, elbise, kılık, kıyafet, üst baş, giyecek

    Татарча-Төрекчә сүзлек > кием

  • 9 Klamotten

    Klamotten [kla'mɔtən]
    pl ( fam)
    1) ( Kleidung) üst baş, giyecekler pl, giysiler pl
    2) ( Zeug) öte beri

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Klamotten

  • 10 Kleidung

    Kleidung <- en> f
    giyim, giyim kuşam, üst baş, giysiler pl

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Kleidung

  • 11 attire

    giydirmek, süslemek, donatmak,elbise, giysi, üst bas, kiyafet

    English to Turkish dictionary > attire

  • 12 head

    bas, kafa; bas, bas taraf; akil, beyin, kafa; lider, baskan, bas; üst kisim, ön taraf, bas; metal paranin resimli yüzü, tura; su, buhar basinci, basinda olmak, basi çekmek; sorumlu olmak, yönetmek, bas olmak, bir yöne dogru hareket etmek ya da ettirmek; (

    English to Turkish dictionary > head

  • 13 forecastle

    bas kasarasi, ön üst güverte

    English to Turkish dictionary > forecastle

  • 14 top

    adj. üst, en yüksek, en iyi, tepe
    ————————
    n. üst, tepe, uç, doruk, tepe nokta, zirve, baş, üst parça, kapak, topaç
    ————————
    v. kapamak, üstünü kapamak, geçmek, aşmak, alt etmek, birinci olmak
    * * *
    1. en üstte 2. üst
    * * *
    I 1. [top] noun
    1) (the highest part of anything: the top of the hill; the top of her head; The book is on the top shelf.) tepe, zirve
    2) (the position of the cleverest in a class etc: He's at the top of the class.) en başarılı derece
    3) (the upper surface: the table-top.) üst
    4) (a lid: I've lost the top to this jar; a bottle-top.) kapak
    5) (a (woman's) garment for the upper half of the body; a blouse, sweater etc: I bought a new skirt and top.) elbise üstü
    2. adjective
    (having gained the most marks, points etc, eg in a school class: He's top (of the class) again.) üst düzey, en üst
    3. verb
    1) (to cover on the top: She topped the cake with cream.) üstünü kaplamak
    2) (to rise above; to surpass: Our exports have topped $100,000.) üstüne çıkmak, aşmak
    3) (to remove the top of.) (üst kısmını) çıkarıp/kesip atmak
    - topping
    - top hat
    - top-heavy
    - top-secret
    - at the top of one's voice
    - be/feel on top of the world
    - from top to bottom
    - the top of the ladder/tree
    - top up
    II [top] noun
    (a kind of toy that spins.) topaç

    English-Turkish dictionary > top

  • 15 رأس

    رَأْس
    1.
    Anlamı: bir şeyin tepesi, başı
    2. kafa
    Anlamı: baş, ser
    3. kelle
    Anlamı: baş, kafa
    4. ser
    Anlamı: baş, kafa
    5. zirve
    Anlamı: doruk, tepe, en üst aşama
    6. dil
    7. baş
    Anlamı: vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
    8. başlangıç
    9. doruk
    Anlamı: dağ, ulu ağaç gibi yüksek şeylerin tepesi

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > رأس

  • 16 head

    adj. baş, baş ile ilgili, baştaki
    ————————
    n. ana, baş, kafa, akıl, kelle, reis, başkan, şef, lider, müdür, yönetici, tepe, zirve, tura, köpük, kaymak, pınar başı, konu başlığı, konu, uç kısım, kişi, kişi başı, adam başı
    ————————
    v. başında olmak, başı çekmek, yönetmek, kullanmak, yönlendirmek, gitmek, yönelmek, baş vermek, olgunlaşmak
    * * *
    1. kafa 2. başı çek (v.) 3. baş (n.)
    * * *
    [hed] 1. noun
    1) (the top part of the human body, containing the eyes, mouth, brain etc; the same part of an animal's body: The stone hit him on the head; He scratched his head in amazement.) baş, kafa
    2) (a person's mind: An idea came into my head last night.) akıl
    3) (the height or length of a head: The horse won by a head.) kafa boyu
    4) (the chief or most important person (of an organization, country etc): Kings and presidents are heads of state; ( also adjective) a head waiter; the head office.) baş, şef, reis, hükümdar
    5) (anything that is like a head in shape or position: the head of a pin; The boy knocked the heads off the flowers.) baş, tepe
    6) (the place where a river, lake etc begins: the head of the Nile.) baş
    7) (the top, or the top part, of anything: Write your address at the head of the paper; the head of the table.) baş, en üst
    8) (the front part: He walked at the head of the procession.) ön, baş
    9) (a particular ability or tolerance: He has no head for heights; She has a good head for figures.) yetenek, kabiliyet
    10) (a headmaster or headmistress: You'd better ask the Head.) müdür, müdire
    11) ((for) one person: This dinner costs $10 a head.) kişi, adam
    12) (a headland: Beachy Head.) burun
    13) (the foam on the top of a glass of beer etc.) köpük
    2. verb
    1) (to go at the front of or at the top of (something): The procession was headed by the band; Whose name headed the list?) başta olmak, önde gitmek
    2) (to be in charge of; to be the leader of: He heads a team of scientists investigating cancer.) yönetmek, başında olmak
    3) ((often with for) to (cause to) move in a certain direction: The explorers headed south; The boys headed for home; You're heading for disaster!)...-e yönelmek
    4) (to put or write something at the beginning of: His report was headed `Ways of Preventing Industrial Accidents'.) başlık atmak
    5) ((in football) to hit the ball with the head: He headed the ball into the goal.) kafa vurmak
    - - headed
    - header
    - heading
    - heads
    - headache
    - headband
    - head-dress
    - headfirst
    - headgear
    - headlamp
    - headland
    - headlight
    - headline
    - headlines
    - headlong
    - head louse
    - headmaster
    - head-on
    - headphones
    - headquarters
    - headrest
    - headscarf, headsquare
    - headstone
    - headstrong
    - headwind
    - above someone's head
    - go to someone's head
    - head off
    - head over heels
    - heads or tails?
    - keep one's head
    - lose one's head
    - make head or tail of
    - make headway
    - off one's head

    English-Turkish dictionary > head

  • 17 старший

    1) büyük; yaşlı

    ста́рший брат — ağabey

    ста́ршая сестра́ — abla

    её ста́ршая дочь — büyük kızı

    ста́ршее поколе́ние — yaşlı kuşak

    писа́тели ста́ршего поколе́ния — eski kuşak yazarlar

    де́ти бо́лее ста́ршего во́зраста — daha ileri yaşlardaki çocuklar

    2) baş

    ста́ршая медици́нская сестра — başhemşire

    ста́рший офице́р — üssubay

    ста́рший помо́щник капита́на — ikinci kaptan

    ста́рший лейтена́нт — üsteğmen

    ста́рший тре́нер — baş antrenör / çalıştırıcı

    ста́рший официа́нт — şef garson

    3) (ста́ршие) → сущ., мн. ( взрослые) büyükler

    слу́шаться ста́рших — büyük sözü dinlemek

    4) → сущ., м (глава, начальник) üst; başkan

    подчине́ние ста́ршим — üstlere itaat

    ста́рший в семье́ — ailenin reisi / büyüğü

    кто у вас ста́рший? — başkanınız kim?

    5) son, üst

    ученики́ ста́ршего кла́сса — son sınıf öğrenciler

    Русско-турецкий словарь > старший

  • 18 chief

    adj. baş, ana, en üst rütbeli, belli başlı
    ————————
    n. şef, baş, reis, amir, armanın en üst kısmı
    * * *
    şef
    * * *
    [ i:f] 1. adjective
    (greatest in importance etc: the chief cause of disease.) başlıca, en önemli
    2. noun
    (the head of a clan or tribe, or a department, business etc.) şef, reis, lider
    - chief executive officer
    - chieftain

    English-Turkish dictionary > chief

  • 19 Deckblatt

    1) ( Titelblatt) baş sayfa
    2) bot gonca yaprağı
    3) ( von Zigarre) puronun en üst yaprağı
    4) ( Spielkarte) destenin en üst kâğıdı

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Deckblatt

  • 20 هامة

    هامَة
    1. kafa
    Anlamı: baş, ser
    2. kelle
    Anlamı: baş, kafa
    3. baş
    Anlamı: vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > هامة

См. также в других словарях:

  • üst-baş — is. Paltar, pal paltar, geyim. <Qumral:> Anacan, sən qapını aç, mən gedim, üst başımı qaydaya salım. S. Rəh.. Tofiqin üst başı islanmışdı, özü də yaman qorxmuşdu. M. Rz …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • üst baş — is. Giyecekler, giysiler Mendilimle üstümü başımı sildim. Ö. Seyfettin Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller üstü başı dökülmek üstüne başına etmek üstünden başından akmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • üst — is. 1) Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor. H. E. Adıvar 2) Bir şeyin görülen yanı, yüzü Bu sefer taşın üstünden… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • üst — sif. və zərf 1. Bir şeyin ən yuxarı səthi, üzü; üzər (alt ziddi). Şkafın üstünü təmizləmək. – Sona kağızı mizin üstünə qoymuşdu. N. N.. Dildarın hirsi xeyli soyumuş, köpü bir az alınmışdı. Könülsüz könülsüz gedib, kuşetkanın üstündə oturdu. Ə.… …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • baş — is. 1. İnsan bədəninin kəllə və sifətdən ibarət olan yuxarı hissəsi. İri baş. Onun başı ilə bədəni arasında tənasüb yoxdur. – Baş bədənin tacıdır, gözlər onun daş qaşı. (Ata. sözü). // Heyvan bədəninin beyin olan yuxarı və ya ön hissəsi. Toğlular …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • baş-göz — bax baş 1 ci mənada. <Azad bəy:> Səfərqulu bəy həqiqəti bilib başgözünü əzdikdə, mən həkimin üstə yüyürməyəsiniz. S. S. A.. ◊ Baş göz eləmək dan. – evləndirmək …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • əyin-baş — is. Paltar, üst baş. Özünə bir yaxşı əyin baş düzəltdi. – <Hafizə xanım:> Əynin başın bir az düzəlibdir, elə bilirsən bir şeysən? Ə. H.. Bir iyirmi manat da uşaqların və Mehribanın əyin başı götürər. S. H.. Mən dedim: – Üşüyərsən! Sən dedin …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • Liste des gares des Pays-Bas — Cette liste des gares des Pays Bas a pour objectif d énumérer les gares ferroviaires existantes des Pays Bas, ainsi que les futures gares en projet ou en cours de réalisation (avec la date estimée d ouverture). Les gares fermées et désaffectées… …   Wikipédia en Français

  • göz — is. 1. İnsan və heyvanda görmə orqanı. Qara gözlər. Ala gözlər. İri göz. – Xumar xumar baxmaq göz qaydasıdır; Lalə tək qızarmaq üz qaydasıdır. M. P. V.. Arvad . . yaşarmış gözlərini silib ərinin qabağında döyükə döyükə qaldı. S. Rəh.. Göz ağı… …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • qurban — is. <ər.> 1. Dini adətlərə görə, Allah yolunda kəsilən qoyun və ya başqa bir heyvan. Qurban bayramı – hicri ilin sonuncu ayında müsəlmanların qurban kəsdikləri dini bayram. Qurban kəsmək – həmin mərasimi icra etmək. Bugünkü qonaqlıq –… …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»