-
1 düşmek
1. v/i fallen (-den von D; -e auf A); hinfallen; Flugzeug abstürzen; herunterkommen, verarmen; (-den durch, z.B. Krankheit) abnehmen; (-e in eine Lage, Angst) geraten; passen, wirken, sich machen (-e zu, z.B. einem Bild); verlieren (-den an, z.B. Vertrauen); Hitze zurückgehen; Wind, Wut sich legen; sich dem Spiel hingeben; Verhältnis entfallen (-e auf A); (-e) irgendwo auftauchen, herkommen; Leute strömen (-e auf, in A);arkasına (peşine) düşmek verfolgen (-in A);önüne düşmek vorausgehen (-in D);hastaneye düşmek ins Krankenhaus kommen;şüpheye düşmek Zweifel hegen;kar düştü es hat geschneit;dokuzdan iki düş(tü) neun minus zwei;bana düşer es obliegt mir, es ist meine Pflicht;bana düşmez es ist nicht meine Sache, es geht mich nichts an;bana (da) evet demek düşmüştü (und) mir war nur noch geblieben, ja zu sagen;fırsat düşerse wenn sich die Gelegenheit bietet;işim düşerse wenn ich … zu tun haben sollte;yolum (oraya) düşerse wenn es mich (dorthin) verschlägt;-le düşüp kalkmak (intensive) Beziehungen haben zu2. v/t abziehen;hesaptan düşmek von der Rechnung abziehen -
2 ön
ön1. adj und subst Raum m ( oder Platz m, Zeit f) davor; Vorder-; Vorderseite f; Vor-, vorläufig; Zeit bevorstehend, kommend;ön cam AUTO Windschutzscheibe f;ön tekerlek Vorderrad n;kağıdın önü Vorderseite f des Bogens;-in önünü kesmek jemandem den Weg abschneiden; Wasser eindämmen;önüne bakmak sich genieren;önüne gelen jede(r) beliebige;öne almak den Vorrang geben D, voranstellen;öne düşmek, -in önüne düşmek jemandem vorangehen; an die Spitze treten;-i öne sürmek v/t betonen, erklären; meinen; vorschlagen; Meinung vorbringen, unterbreiten;(-in) önü sıra (gleich) vor D her2. adv: önde vor; vorn; voran;önde gitmek vorangehen;öndeki vorangehend;önden von vorn;önden yürümek (anderen) voranmarschieren3. postp: önüne vor A;önünde vor D;-in önüne koymak jemandem etwas vorsetzen, auftischen;-in önüne geçmek verhindern A; jemandem den Weg versperren;önünden (vorn) an … vorbei;kapının önüne gelmiştik wir waren (bis) vor die Tür gekommen;pencerenin önünde kim var? wer steht vor dem Fenster?;bu evin önünden geçerdik an diesem Haus gingen wir gewöhnlich vorbei; → önümüzdeki
См. также в других словарях:
önüne düşmek — 1) birinin önünden yürümek Adam hemen geldi, önüne düştü, konuşmadan evine vardılar. Y. Kemal 2) birine kılavuzluk etmek Delikanlı Haydar ustanın önüne düştü, Hasip Bey in evine geldiler. Y. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
önüne düşmek — ağzından laf almak … Beypazari ağzindan sözcükler
düşmek — e, er 1) Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor. R. N. Güntekin 2) den Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ön — is. 1) Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı Beş on kişi, köşkün önünde toplandık. M. Ş. Esendal 2) Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı Altmış yaşında anamın önünde sigara içmek istemezdim. B. Felek 3) Bir kimsenin ilerisi Bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ak — is. 1) Kar, süt vb.nin rengi, beyaz, kara ve siyah karşıtı 2) sf. Bu renkte olan Ablak yüzlü, kısa kesilmiş ak sakallı bir adamdı. M. Ş. Esendal 3) Beyaz leke Bir gözünde ak var. 4) Bazı şeylerde beyaz bölüm Yumurta akı. Gözün akı. 5) sf., mec.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kedi — is., hay. b. Kedigillerden, köpek dişleri iyi gelişmiş, kasları çevik ve kuvvetli evcil veya yabani, küçük memeli hayvan, pisik (Felis domesticus) Evcil kedi. Ankara kedisi. Van kedisi. Birleşik Sözler kediayağı kedi balı kedi balığı kedibastı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
saç — is. Baş derisini kaplayan kıllar Muntazam taranmış, noksansız, sarı, genç saçlar... A. Haşim Birleşik Sözler saçkıran saç örgüsü sırma saç takma saç arapsaçı ci … Çağatay Osmanlı Sözlük
yığılmak — nsz 1) Yığma işine konu olmak veya yığma işi yapılmak 2) Çok sayıda birikmek, toplanmak Bütün köşk kapının önüne yığıldı. A. Gündüz 3) Düşmek, yıkılmak, kendini tutamayıp çökmek Boğazını yırtan hıçkırıklarla paşanın ayaklarına yığıldı. H. E.… … Çağatay Osmanlı Sözlük