-
81 погибать
несов.; сов. - поги́бнутьölmek, can vermek, (ölüp) gitmek; kırılmak; mahvolmakпоги́бнуть на войне́ — savaşta ölmek / şehit düşmek
поги́бнуть в авиацио́нной катастро́фе — uçak kazasında ölmek / yaşamını yitirmek / can vermek
во вре́мя падежа́ поги́бло мно́го ове́ц — kıranda çok koyun gitti
-
82 подбадривать
несов.; сов. - подбодри́тьcan vermek, gayret / cesaret vermek -
83 подсказывать
несов.; сов. - подсказа́ть1) ( başkasına duyurmadan) fısıldamak; kopya vermek (на экзамене и т. п.) перен., buldurmakего сове́т подска́за́л пра́вильный вы́ход — tavsiyesi doğru çıkar yolu buldurdu
2) прост. ( советовать) akıl öğretmek / vermekподскажи́, как нам поступи́ть — nasıl davransak, bir akıl ver
-
84 подставлять
несов.; сов. - подста́вить1) (подо что-л.) altına koymak / yerleştirmek2) ( придвигать) çekmekк на́шему сто́лику подста́вили еще оди́н — masamıza bir masa daha eklediler
официа́нт подста́вил ей стул — garson oturacağı sandalyeyi altına sürdü
3) vermek; uzatmakподставля́ть кому-л. плечо́ — birine omuz vermek
подставля́ть щёку — yanağını uzatmak
4) ( лишать всякой защиты) açık / savunmasız bırakmak5) ( заменять чем-либо) yerine koymak••подста́вить но́жку кому-л. — birine çelme takmak; перен. birinin ayağının altına karpuz kabuğu koymak
-
85 подчинять
несов.; сов. - подчини́ть1) tabi kılmak °; egemenliği altına almak; itaat altına / itaate almak; boyun eğdirmekподчини́ть что-л. своему́ госпо́дству — kendi egemenliğine tabi kılmak
все бы́ло подчинено́ еди́ной це́ли — herşey bir tek amaca tabi kılınmıştı / idi
2) emri / buyruğu altına vermek / sokmak, emrine vermekподчинённые ему́ войска́ — komutası altındaki kuvvetler
министе́рство, кото́рому подчинены́ э́ти предприя́тия — bu işletmelerin bağlı olduğu bakanlık
-
86 позировать
1) poz vermekпози́ровать перед телека́мерами / кинока́мерами — kameralara poz vermek
2) ( рисоваться) poz kesmek / atmak -
87 полюбить
сов.sevmek, gönül vermekполюби́ть спорт — spora gönül vermek
-
88 поручать
несов.; сов. - поручи́ть1) görevlendirmek, görev vermek, görevli kılmak, memur etmekему́ пору́чено формирова́ние но́вого прави́тельства — yeni hükumeti kurmakla görevlendirildi
ма́стер хо́чет поручи́ть это де́ло тебе́ — ustabaşı bu işi sana vermek istiyor
2) ısmarlamak, emanet etmekуезжая, он поручи́л ребёнка бра́ту — giderken çocuğunu kardeşine ısmarlamıştı / emanet etmişti
-
89 постановлять
-
90 поступаться
несов.; сов. - поступи́тьсяödün vermek, feragat etmekпоступа́ться свои́ми при́нципами — ilkelerinden ödün vermek
поступа́ться свои́м пра́вом — hakkından feragat etmek
-
91 потрудиться
сов.1) ( поработать) çalışmak, emek(ler) vermek2) ( взять на себя труд) zahmetine katlanmak / girmekон да́же не потруди́лся отве́тить — cevap vermek zahmetine bile katlanmadı
-
92 предаваться
несов.; сов. - преда́тьсяkendini vermek / koyvermek, kapılmak, dalmakпредава́ться мечта́м — hayallere kapılmak
предава́ться пья́нству — kendini içkiye vermek
она́ не предала́сь отча́янию — kendini umutsuzluğa koyvermemişti
-
93 предсказывать
несов.; сов. - предсказа́тьönceden haber vermek; önceden kestirmek; kehanette bulunmakпредска́зывать бу́дущее — gelecekten / olacaktan haber vermek
э́то тру́дно предсказа́ть — onu önceden kestirmek zor
-
94 предупреждать
1) ( заранее извещать) (önceden) haber vermek, ihbar etmek; uyarmak, uyarıda bulunmak ( предостерегать)предупрежда́ть за неде́лю — bir hafta önceden haber vermek
предупрежда́ть кого-л. об опа́сности — birini tehlike var diye uyarmak
2) ( предотвращать) önlemek, önüne geçmekпредупреди́ть ава́рию — kazayı önlemek
3) (опережать кого-л.) önce davranmak••предупрежда́ть чьи-л. жела́ния — birinin arzularını bilerek / anlayarak yerine getirmek
-
95 премировать
несов., сов.1) ( выдавать премию) prim vermek2) ( присуждать премию) ödül vermek, ödüllendirmekпремиро́ванные произведе́ния — ödüllendirilen / ödül alan yapıtlar
-
96 преподать
-
97 прерывать
несов.; сов. - прерва́тьkesmek; yanda bırakmak, ara vermek, tatil etmekтелефо́нная связь пре́рвана — telefon bağlantısı kesildi
она́ прервала́ свой расска́з — anlattığını yarıda bıraktı
прерва́ть перегово́ры — görüşmeleri kesmek; görüşmelere ara vermek ( временно)
прерыва́ть дипломати́ческие отноше́ния — diplomatik ilişkileri kesmek
пре́рванная пози́ция — шахм. zarf hamlesinden önceki durum
судья́ прерва́л схва́тку (борцо́в) — hakem maçı / güreşi tatil etti / durdurdu
не прерыва́й докла́дчика! — konuşmacının sözünü kesme!
прерыва́ть тишину́ — sessizliği bozmak
-
98 пресекать
несов.; сов. - пресе́чьson vermek, önünü almakпресе́чь злоупотребле́ния — suiistimallere son vermek
пресе́чь эпиде́мию — salgının önünü almak
-
99 прибирать
несов.; сов. - прибра́ть1) (ortalığı) toplamak; çekidüzen vermekприбра́ть ко́мнату — odayı toplamak, odaya çekidüzen vermek
2) ( убирать) kaldırmak; kapamak••прибра́ть кого-л. к рука́м — avucunun içine almak
-
100 прибираться
несов.; сов. - прибра́ться1) (ortalığı) toplamak; çekidüzen vermek2) разг. kendine / üstüne başına çekidüzen vermek; giyinip kuşanmak ( принаряжаться)
См. также в других словарях:
vermek — i, e, ir 1) Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm. Ö. Seyfettin 2) Bırakmak veya bağışlamak Hırsımdan bazılarına bedava verdim, alın götürün,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
güvence vermek — 1) bir anlaşmada taraflardan biriyle ilgili olarak sorumluluğu yüklenmek, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek 2) bir sorumluluk karşılığı olarak para vb. ortaya koymak, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
güvenmelik vermek — bir kimseye pazarlığında anlaşılmış bir paranın küçük bir bölümünü önceden vermek, kapora vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
karşılık vermek — 1) küçük büyüğüne karşı gelmek 2) cevap vermek, yanıt vermek Haşarı oğlan bu ağzı bozuk kadına şöyle karşılık veriyordu. O. C. Kaygılı … Çağatay Osmanlı Sözlük
döl vermek — 1) yavru vermek, üremek 2) ürün vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kiraya vermek — kira karşılığında vermek, icara vermek Buradaki evimi de kiraya vermiştim. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
pay vermek — 1) hisse vermek, bölüşmede bulunan parçalardan ayırmak Batı, beynini sömürdüğü insanlara kendi uyruklarına sağladığı konfordan pay verip gönül alır. H. Taner 2) mec. küçük büyüğe karşılık vermek, saygısızca davranmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
fırsat vermek — bir işi yapmak için uygun, elverişli şartı sağlamak Bu çeşit yazılara cevap vermek hasma fırsat vermek olur. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yer vermek — 1) önemli saymak, saygı göstermek Etrafını zehirleye zehirleye yaşadıktan sonra hâlâ insanlar ona kendi aralarında bir yer veriyorlardı. M. Yesari 2) bir olaya yol açmak, imkân tanımak 3) önemli bir görev vermek 4) kendi yerini bir başkasına… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yol vermek — 1) geçmesine izin vermek Hafif sağ yapıp askerî bir kamyona yol verdi. A. İlhan 2) hızını artırmak 3) işten çıkarmak, işine son vermek Mademki bu işi yapamıyorsun, o hâlde başka işimiz yok derler, bana yol verirler. O. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
semere vermek — 1. meyva vermek. 2. sonuç vermek … Osmanli Türkçesİ sözlüğü