-
41 таить
dışa vurmamak,saklamak; saklı olmak* * *1) dışa vurmamak; saklamakтаи́ть зло́бу — kinini dışa vurmamak
2) saklı olmakэ́то таи́т в себе́ опа́сность — bunda bir tehlike saklıdır
-
42 убирать
kaldırmak; toplamak; saklamak; atmak; süslemek,donatmak* * *несов.; сов. - убра́ть1) kaldırmak; toplamakубира́ть со стола́ — sofrayı toplamak / kaldırmak
убери́те отсю́да э́тот шкаф — bu dolabı kaldırın buradan
2) kaldırmak; çekmekурожа́й у́бран — ürün kaldırıldı / kalktı
убира́ть хлеб (с по́ля) — ekini tarladan çekmek
огоро́д они́ уже́ убра́ли — bostanı bozdular artık
3) (поместить куда-л.) kaldırmak; saklamakты э́ти де́ньги убери́ — bu parayı sakla sen
куда́ бы нам убра́ть кни́ги? — kitapları nereye kaldırsak?
4) (исключать, изымать) çıkarmak; kaldırmak; atmakс э́той рабо́ты его́ убра́ли — onu bu işten attılar
5) toplamakубира́ть ко́мнату — odayı toplamak
убира́ть в до́ме / в помеще́нии — ortalığı toplamak
раз в неде́лю она́ хо́дит к ним убира́ть (в до́ме) — kadın / kız onlara haftada bir ortalık işine gider
6) ( украшать) süslemek, donatmak7) ( убивать) temizlemek8) прост. ( съедать) temizlemek, yuvarlamak -
43 хлопать
çırpmak; şaklamak; şamarlamak* * *несов.; сов. - хло́пнуть, однокр., похло́пать1) çarpmak; çırpmak; şaklamakхло́пать в ладо́ши — el çırpmak, avuçlarını birbirine vurmak; alkışlamak, alkış tutmak ( аплодировать)
хло́пать кры́льями — kanat çırpmak
хло́пнуть бичо́м — kamçıyı şaklatmak
хло́пать дверьми́ — kapıları çarparak kapamak
не хло́пай две́рью! — kapıyı çarpma!
хло́пнула дверь — kapı çat diye kapandı
где-то хло́пнул вы́стрел — bir yerden pat diye silah sesi geldi
2) vurmak; şamarlamak; okşamakхло́пать себя́ по коле́ням — dizlerine pat pat vurmak
он дру́жески хло́пнул меня́ по плечу́ — omuzuma dostça bir şaplak indirdi
он похло́пал ло́шадь по ше́е — atın boynunu şamarladı
я похло́пал его́ по щеке́ — yanağını okşadım
••хло́пать уша́ми — прост. koyun kaval dinler gibi dinlemek
-
44 conceal
v. gizlemek, saklamak; örtbas etmek, örtmek* * *gizle* * *[kən'si:l](to hide or keep secret: He concealed his disappointment from his friends.) gizlemek, saklamak -
45 hide
n. deri, cilt, post, ortaçağ arazi ölçü birimi————————v. saklamak, gizlemek, saklı tutmak, saklanmak, derisini yüzmek, dayak atmak, dövmek, pataklamak* * *1. gizle 2. sakla* * *I 1. past tense - hid; verb(to put (a person, thing etc) in a place where it cannot be seen or easily found: I'll hide the children's presents; You hide, and I'll come and look for you; She hid from her father; He tries to hide his feelings.) saklamak, gizlemek2. noun(a small concealed hut etc from which birds etc can be watched, photographed etc.) saklama, gizleme- hidden- hide-and-seek
- hide-out- hidingII noun(the skin of an animal: He makes coats out of animal hides; cow-hide.) post, hayvan derisi- hiding -
46 hold back
tutmak, zaptetmek, durdurmak, saklamak, söylememek, çekinmek, tedbirli olmak, kendini tutmak* * *tut* * *1) (to refuse to tell someone (something): The police were convinced the man was holding something back.) saklamak, gizlemek2) (to prevent from happening, being seen etc, with an effort: The little girl succeeded in holding back her tears.) engellemek, tutmak3) (to prevent from making progress: I meant to finish cleaning the house but the children have held me back all morning.) engel olmak, tutmak -
47 keep a secret
sır tutmak, sır saklamak* * *(not to tell (something secret) to anyone else: You can't trust her to keep a secret.) sır saklamak, kimseye söylememek -
48 secrete
v. salgılamak, gizlemek, saklamak* * *gizle* * *[si'kri:t]1) ((of a gland or similar organ of the body) to separate (a fluid) from the blood, store it, and give it out: The liver secretes bile.) salgılamak2) (to hide: He secreted the money under his mattress.) saklamak• -
49 store
n. dükkân, mağaza, depo, ambar, bellek, hafıza, stok, mevcut, bolluk, hazine————————v. yüklemek, depolamak, doldurmak, hafızaya almak, akılda tutmak, içermek, ardiyeye koymak* * *1. depola 2. depola (v.) 3. dükkan (n.)* * *[sto:] 1. noun1) (a supply of eg goods from which things are taken when required: They took a store of dried and canned food on the expedition; The quartermaster is the officer in charge of stores.) stok2) (a (large) collected amount or quantity: He has a store of interesting facts in his head.) sayı, miktar3) (a place where a supply of goods etc is kept; a storehouse or storeroom: It's in the store(s).) ambar, depo4) (a shop: The post office here is also the village store; a department store.) mağaza, dükkân2. verb1) (to put into a place for keeping: We stored our furniture in the attic while the tenants used our house.) saklamak, tutmak2) (to stock (a place etc) with goods etc: The museum is stored with interesting exhibits.) depo etmek, saklamak•- storage- storehouse, storeroom
- in store
- set great store by
- set store by
- store up -
50 stow away
yerine kaldırmak, saklamak, gemide saklanmak, kaçak olarak binmek* * *kaçak yolculuk yap* * *1) (to hide oneself on a ship, aircraft etc before its departure, in order to travel on it without paying the fare: He stowed away on a cargo ship for New York.) kaçak binmek2) (to put or pack in a (secret) place until required: My jewellery is safely stowed away in the bank.) saklamak -
51 stash
v. saklamak, iyi bir yere saklamak, güvenli bir yere gizlemek, son vermek* * *emin yere gizle -
52 behalten
behalten*irr vt1) ( nicht wegwerfen) (elinde) tutmak, saklamakdie Nerven \behalten sinirlerine hâkim olmak3) ( sich merken) akılda tutmak, hatırında tutmak;im Auge \behalten göz önünde tutmak [o bulundurmak]der Kranke kann nichts bei sich \behalten hasta yanında hiçbir şey tutamaz [o bulunduramaz]etw für sich \behalten bir şeyi başkasına söylememek;\behalten Sie ( doch) Platz! kalkmayınız! -
53 geheim
gizli; ( vertraulich) gizli, mahrem;etw \geheim halten bir şeyi gizli tutmak, bir şeyi saklamak;etw vor jdm \geheim halten bir şeyi birinden gizli tutmak, bir şeyi birinden saklamak -
54 lagern
lagern ['la:gɐn]I vi1) ( kampieren) kamp yapmak3) ( vorkommen) bulunmak4) tech durmakII vt1) (aufbewahren: Waren) depolamak, depoya koymak, ambara koymak; ( Esswaren) saklamak;kühl \lagern soğuk bir yerde saklamak2) ( legen) koymak;das Bein hoch \lagern bacağını yüksek bir yere koyarak tutmak;dieser Fall ist anders gelagert bu olay diğerlerinden farklıdır -
55 verbergen
verbergen*I vt2) ( verheimlichen) saklamak, gizlemek, gizli tutmak;ich habe nichts zu \verbergen gizleyecek bir şeyim yokII vrsich \verbergen saklanmak, gizlenmek -
56 verhehlen
verhehlen* [fɛɐ'he:lən]vt ( geh) gizlemek, saklamak;jdm etw \verhehlen birinden bir şeyi gizlemek [o saklamak] -
57 أضمر
أَضْمَرَ1. gizlemekAnlamı: saklamak, görünmeyecek, bir yere koymak2. körelmeAnlamı: körelmek işi3. saklamakAnlamı: görünmesine engel olmak -
58 حجب
Iحَجَبَ1. perdelemekAnlamı: perde ile örtmek2. saklamakAnlamı: görünmesine engel olmakIIحَجْبkamuflajAnlamı: saklama, örtme, gizlemeحَجَّبَ1. perdelemekAnlamı: perde ile örtmek2. saklamakAnlamı: görünmesine engel olmak -
59 خزن
Iخَزَّنَ1. depolamakAnlamı: depo etmek, biriktirmek2. saklamakAnlamı: korumak, muhafaza etmek3. yedeklemekAnlamı: bir şeyin yedeğini sağlamakIIخَزَنَ1. depolamakAnlamı: depo etmek, biriktirmek2. saklamakAnlamı: korumak, muhafaza etmek -
60 كتم
IكَتَّمَgizlemekAnlamı: saklamak, görünmeyecek, bir yere koymakIIكَتَمَ1. kapamak2. gizlemekAnlamı: saklamak, görünmeyecek, bir yere koymakكَتْم1. ketumiyetAnlamı: açmazlık, ketumluk2. gizlilikAnlamı: gizli olma durumu3. ketumlukAnlamı: ketum olma durumu, ketumiyet
См. также в других словарях:
saklamak — i 1) Elinde bulundurmak, tutmak Okul kitaplarımı saklıyorum. 2) i, de Kaybolmaması, görünmemesi için gizli bir yere koymak Paralarını kasada saklıyor. 3) Görünmesine engel olmak, ortalıkta bulundurmamak 4) i, de Bozulmadan doğal durumları ile… … Çağatay Osmanlı Sözlük
şaklamak — nsz Şak diye ses çıkarmak Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı / Bir dakika araba yerinde durakladı. F. N. Çamlıbel … Çağatay Osmanlı Sözlük
şaklamak — uçuklama, patlamak … Beypazari ağzindan sözcükler
sır tutmak (veya saklamak) — bir sırrı açığa vurmamak, başkasına söylememek … Çağatay Osmanlı Sözlük
gözü gibi sakınmak (veya saklamak veya esirgemek) — (bir şeyi) bir şeye aşırı ilgi göstermek, önemle bakıp korumak Doğru, hakları vardı, koskoca sandalıyla da beraber gömemezdiler ama çok sevdiği, gözü gibi esirgediği ağlarıyla gömebilirlerdi. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
HIRS — Saklamak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
MUHAREZE — Saklamak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
bir köşeye koymak — saklamak, biriktirmek Yıllardan beri dişinden tırnağından artırdığı, çoluk çocuğunun nafakasından kestiği parayı günün birinde, ben de bu zilletten kurtulurum umuduyla bir köşeye koymuştu. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
toktamak — saklamak, bekletmek, ala komak … Çağatay Osmanlı Sözlük
baturmak — saklamak; batırmak; bağlatnnak II, 73; II I, 192 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
berklemek — saklamak, hapsetmek III, 445, 446bkz: beklemek … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini