-
1 ölçüsünde
suff. sized, size -
2 dünya ölçüsünde
дөньякүләм -
3 bir kısa bir uzun hece ölçüsünde
adj. iambicTurkish-English dictionary > bir kısa bir uzun hece ölçüsünde
-
4 doğal ölçüsünde
adj. life size -
5 kadar
1. حتى [حتَّى]Anlamı: dek, değin2. حوالي [حوالي]Anlamı: ölçüsünde, derecesinde, büyüklüğünde vs3. درجة [دَرَجَة]Anlamı: ölçüsünde, derecesinde, büyüklüğünde vs4. عديل [عَدِيل]Anlamı: gibi (bir şeye benzer)5. مثال [مِثَال]Anlamı: gibi (bir şeye benzer)6. مثل [مِثْل]Anlamı: gibi (bir şeye benzer)7. مثيل [مَثِيل]Anlamı: gibi (bir şeye benzer)8. نموذج [نَمُوذَج]Anlamı: gibi (bir şeye benzer) -
6 масштаб
ölçek* * *м1) ölçek (-ği)ка́рта сре́днего масшта́ба — orta ölçekli harita
2) перен. ölçü; çap; boyutlarв масшта́бе всей страны́ — bütün yurt çapında / ölçüsünde
масшта́бы инциде́нта — olayın boyutları
-
7 общегородской
tüm şehir ölçüsünde yapılan; şehir ° -
8 size
n. boyut, ölçü, tutkal, boy, büyüklük, beden, numara, önemli miktar, çiriş, apre, şapka astar tutkalı————————suff. ölçülü, ölçüsünde————————v. büyüklüğüne göre ayırmak, çirişlemek, tutkallamak, sertleştirmek (şapka)* * *boyut* * *1) (largeness: an area the size of a football pitch; The size of the problem alarmed us.) büyüklük, hacim2) (one of a number of classes in which shoes, dresses etc are grouped according to measurements: I take size 5 in shoes.) ölçü, numara•- sizeable- size up -
9 iambic
adj. bir kısa bir uzun hece ölçüsünde————————n. bir kısa bir uzun hece ölçüsü -
10 life size
doğal ölçüsünde, doğal boyutlarında -
11 sized
adj. numaralı————————suff. ölçülü, ölçüsünde -
12 iambic
adj. bir kısa bir uzun hece ölçüsünde————————n. bir kısa bir uzun hece ölçüsü -
13 life size
doğal ölçüsünde, doğal boyutlarında -
14 sized
adj. numaralı————————suff. ölçülü, ölçüsünde -
15 Möglichkeit
Möglichkeit f <Möglichkeit; Möglichkeiten> olanak, imkân; ihtimal; (Gelegenheit) fırsat; (Aussicht) şans;nach Möglichkeit olanaklar ölçüsünde, imkân dairesinde;ich sehe keine Möglichkeit zu … imkânı göremiyorum;ist das die Möglichkeit! hiç olur mu böyle şey! -
16 olanak
-
17 дөньякүләм
dünya çapında, dünya ölçeğinde, dünya ölçüsünde -
18 kadar
I part1) ( dek) bisoraya \kadar bis dahinsaat üçe \kadar bekledim bis drei Uhr habe ich gewartetsaat 9'dan 11'e \kadar von 9 bis 11 Uhrson damlasına \kadar bis auf den letzten Tropfenşimdiye \kadar bis jetzt, bisher, bislang2) ( gibi) wiematematiğe olduğu \kadar dillere de istidadı olmak ebenso sehr für Sprachen wie für Mathematik begabt seinmümkün olduğu \kadar çabuk/erken so schnell/früh wie möglichne dereceye \kadar inwiefern, inwieweito da benim \kadar uzun konuştu sie sprach ebenso lang(e) wie ich3) ( büyüklügünde) so groß wieHasan benim \kadarken... als Hasan so groß wie ich war,...onların evi bizimki \kadar ihr Haus ist so groß wie unsers4) ne \kadar erken gelirsen... je eher du kommst,...ne \kadar erken olursa o \kadar iyi olur je eher, desto besser5) ( kesinlikle belli olmayan bir nitelik için) etwa, (so) umyüz \kadar öğrenci gelmişti (so) um die hundert Schüler waren gekommen6) (\kadarıyla) soweit, sovielbildiğim \kadar soviel ich weiß...görebildiğim \kadar... soweit ich (über) sehen kann,...göz görebildiği \kadar soweit das Auge reichthatırlayabildiğim \kadar ich mich erinnern kann soweit ich mich erinnern kannne \kadar haklısın wie sehr du Recht hasto \kadar çok konuştu ki er hat so viel gesprocheno \kadar sevindi ki er hat sich dermaßen [o so] gefreut; s. a. bu kadar -
19 حوالي
1. kadarAnlamı: ölçüsünde, derecesinde, büyüklüğünde vs2. civarındaAnlamı: yaklaşık olarak, yakınında3. görünürlerdeAnlamı: ortalıkta, meydanda -
20 درجة
دَرَجَة1. numaraAnlamı: ölçü, derece2. kerteAnlamı: derece, radde3. notAnlamı: okullarda öğrencilerin derecesi, numara4. çağAnlamı: hayatın dönemlerinden her biri5. tabakaAnlamı: makam, derece6. kademeAnlamı: aşama, basamak7. kariyerAnlamı: meslek8. etapAnlamı: aşama, merhale9. hadAnlamı: aşama, derece, sınır10. kadarAnlamı: ölçüsünde, derecesinde, büyüklüğünde vs11. mertebeAnlamı: aşama, derece12. merhaleAnlamı: derece, aşama13. numaraAnlamı: öğrenciye verilen not14. aşamaAnlamı: rütbe, mertebe, derece, paye15. dereceAnlamı: bir süreç içindeki durumlardan her biri, mertebe
- 1
- 2
См. также в других словарях:
MEL'EM (MİL'EM) — Ölçüsünde cimrilik yapan … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
aksak — sf., ğı 1) Aksayan, hafifçe topallayan 2) mec. İyi gitmeyen, iyi işlemeyen İşin aksak yönü. 3) is., müz. Türk müziğinde kıvrak bir usul 4) is., ed. Eski Yunan ve Latin şiir ölçüsünde, sondan bir önceki hecesi kısa olacak yerde uzun olan dize… … Çağatay Osmanlı Sözlük
âlemşümul — sf., lü, esk., Ar. ˁālem + şumūl Dünya ölçüsünde, evrensel, üniversal … Çağatay Osmanlı Sözlük
arşınlık — sf., ğı Arşın ölçüsünde, arşın kadar Üç arşınlık bez … Çağatay Osmanlı Sözlük
dispeç — is., ci, den., İng. dispatch 1) Bir ortak avaryada deniz kazasından sonra gemi, yük ve navlunla ilgili kimselerin uğradıkları zararların ve bunlar tarafından yapılmış olan masrafların nasıl, kimler tarafından ve ne oranda karşılanacağını… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dönümlük — sf., ğü 1) Dönüm ölçüsünde olan Evin arkasında üç dört dönümlük bir bahçemiz vardı. S. F. Abasıyanık 2) Dönüme yetecek ölçüde olan İki dönümlük tohum kaldı … Çağatay Osmanlı Sözlük
evrensel — sf. 1) Evrenle ilgili 2) Bütün insanlığı ilgilendiren, âlemşümul, cihanşümul, üniversal Çağımızın evrensel bir yaşantısıdır yalnızlık, çünkü bütün insanlar yalnızdır. S. Hilav 3) Dünya ölçüsünde, dünya çapında … Çağatay Osmanlı Sözlük
fincan fincan — zf. 1) Fincanı andırarak, fincan biçiminde Sen hep böyle fincan fincan mı çiçek açarsın ayva ağacı? B. R. Eyuboğlu 2) Birçok fincan ölçüsünde Yine de fincan fincan çaylar içilmiş, yan gelip oturulmuştu. S. İleri … Çağatay Osmanlı Sözlük
gelir vergisi — is. Kişilerin gelirlerinden, bir oran ölçüsünde devlete ödedikleri dolaysız vergi … Çağatay Osmanlı Sözlük
gönlü zengin — sf. Para ve malını imkânları ölçüsünde esirgemeden veren (kimse) … Çağatay Osmanlı Sözlük
grostonluk — sf., ğu Herhangi bir groston ölçüsünde olan … Çağatay Osmanlı Sözlük