-
21 под
1) (ниже кого-чего-л.) altına (на вопрос "куда?"); altında (на вопрос "где?")по́д во́ду — su(yun) altına
под водо́й — su(yun) altında
по́д го́ру — yokuş aşağı
стоя́ть под окно́м — pencere dibinde durmak
2) (под воздействием или в зоне действия чего-л.)...a; altındaпопа́сть под дождь — yağmura tutulmak
под огнём проти́вника — düşman ateşi altında
иссле́дование тка́ней под микроско́пом — dolguların mikroskop muayenesi
3) (при обозначении положения, в которое ставят кого-что-л. при указании условий, которые создаются для кого-чего-л.)...a, altına;...da, altındaвзять под свою́ защи́ту — himayesine almak
взять что-л. под контро́ль — kontrol altına / kontrole almak
отда́ть кого-л. под суд — mahkemeye vermek
под управле́нием кого-л. — birinin yönetimi altında
креди́т под ни́зкий проце́нт — düşük faizli kredi
под определённым накло́ном — belli bir eğimde
под давле́нием обще́ственного мне́ния — kamuoyunun baskısı altında / baskısıyla
находи́ться под угро́зой — tehlikede olmak
4) (при указании места, к которому направляется или около которого находится кто-что-л.) yakın, yöresindeпод Москво́й — Moskova'ya yakın (bir yerde), Moskova yakınında / yöresinde
би́тва под Ку́рском — Kursk meydan muharebesi
5) (накануне чего-л.) yakın; arifesindeпод у́тро — sabaha karşı
ка́к-то под ве́чер — bir akşam üzeri
под Но́вый год — yılbaşına yakın, yılbaşı arefesinde
ей под со́рок — yaşı kırka yakın / yaklaşıyor, kırka merdiven dayadı
6) (при указании на звуки, сопровождающие действие) ile; arasındaпод аплодисме́нты зри́телей — seyircilerin alkışları arasında
под аккомпанеме́нт роя́ля — piyano eşliğinde
7) ( при указании на назначение или характер использования предмета) için;...lıkбуты́лка под молоко́ — süt şişesi
посевна́я пло́щадь под зерновы́ми — tahıl ekim sahası
пло́щадь под леса́ми и куста́рниками — ormanlık ve çalılık alanlar
увели́чивать пло́щадь под леса́ми — orman alanını artırmak
ско́лько ты́сяч гекта́ров за́нято под овоща́ми? — sebzelikler kaç bin hektar?
8) (при указании на сходство с кем-чем-л.) taklidiсде́ланное под бро́нзу — bronz taklidi
9) (при указании на то, что служит ручательством) ile; karşılığındaпод зало́г (иму́щества) — rehin karşılığında / mukabili
освобожде́ние под зало́г — kefaletle tahliye
10) (при указании на отличительный признак или на особые условия совершения действия)...lıсу́дно под туре́цким фла́гом — Türk bandıralı gemi
дом под черепи́чной кры́шей — kiremit damlı ev
статья́ под заголо́вком... —... başlıklı yazı
под псевдони́мом — takma adla
опубликова́ть что-л. под свое́й фами́лией — kendi adıyla yayınlamak
он зарегистри́рован под друго́й фами́лией — başka isimle kayıtlıdır
под разли́чными назва́ниями — değişik adlarla
11) (вследствие чего-л.) ileпод де́йствием тепла́ — ısı etkisiyle
••что вы понима́ете под надстро́йкой? — üstyapıdan / üst yapı denince ne anlarsınız?
-
22 ближайший
en yakın; dolaysız* * *1) ( самый близкий) en yakınближа́йший ро́дственник — en yakın akraba
в ближа́йшем бу́дущем — pek yakın gelecekte, pek yakında
в тече́ние ближа́йших двух-трёх ме́сяцев — önümüzdeki iki üç ay içinde
ближа́йшая зада́ча — öncelikli görev
2) ( непосредственный) dolaysızближа́йший нача́льник — ilk amir
при ближа́йшем рассмотре́нии — daha yakından bakılsa / incelenince
яви́ться ближа́йшим сле́дствием чего-л. — (bir şeyin) dolaysız sonucu olmak
-
23 eng
eng [ɛŋ]I adj1) ( Straße) dar2) ( Kleidung) dar;\eng anliegend ( Kleid) dar gelmek;im \engeren Sinne dar anlamda;in die \engere Wahl kommen son adaylar arasına girmek\eng befreundet sein yakın dost olmak, sıkı fıkı olmakII adv;die Hose sitzt sehr \eng pantolon çok dar geliyor;sie sitzen \eng beieinander dirsek dirseğe oturuyorlar;sieh das doch nicht so \eng ( fam) bunu hoşgörüyle karşılaman gerekir -
24 располагать
I несов.; сов. - расположи́ть1) yerleştirmek; sıralamakрасполага́ть кни́ги в определённом поря́дке — kitapları sıralamak
дере́вня располо́жена в киломе́тре южне́е го́рода — köy kentin bir kilometre güneyindedir
зда́ния, располо́женные на пло́щади — meydanda bulunan / kain binalar, meydandaki binalar
2) ( вызывать симпатию) sempatisini kazanmakпа́рень о́чень располага́ет к себе́ — çocuk cana yakın bir çocuktur
IIрасположи́ть к себе́ обще́ственное мне́ние — kamuoyunu kazanmak
1) sahip olmak; emrinde olmak ( иметь в своем распоряжении)располага́ть то́чными све́дениями — kesin bilgilere sahip olmak
располага́ть вое́нными ба́зами — askeri üslere sahip olmak
вы располага́ете вре́менем? — vaktiniz müsait mi?
я не располага́ю свобо́дным вре́менем — boş vaktim yoktur
вы располага́ете конкре́тными приме́рами? — elinizde somut örnekler var mı?
2) в соч.кли́мат тех мест располага́ет к разли́чным боле́зням — oranın iklimi insanı çeşitli hastalıklara anık kılar
пого́да так и располага́ет к прогу́лке — hava çık gez diyor insana
-
25 an
an [an]I präp1) ( nahe bei)\an der Ecke köşede;\an der gleichen Stelle aynı yerde;am Fenster sitzen pencerede oturmak;er geht \an mir vorbei benim yanımdan geçiyor;bis \an den Rand ağzına kadar2) ( geographisch gelegen)Frankfurt \an der Oder/am Main Oder/Main Irmağı üzerindeki Frankfurt3) ( zeitlich)\an diesem Abend bu [o o] akşam;am Abend akşamleyin;es ist \an der Zeit zaman [o vakit] geldi;am Anfang başlangıçta;am 29. November 1991 29 Kasım 1991'de4) ( weitere Verwendungen)jdn \an etw erkennen birini bir şeyden tanımak;was haben Sie \an Weinen da? Sizde hangi şaraplar var?;\an etw schuld sein bir şeyde suçu olmak;ich habe eine Bitte \an Sie Sizden bir ricam var;das Entscheidende \an der Sache ist, dass... işin esası...;das gefällt mir nicht \an ihm onda bu hoşuma gitmiyor;es ist \an dir, etw zu tun bir şey yapmak sana bağlı;reich \an Phosphaten/Stickstoffen fosfat/azot bakımından zenginII präp1) ( in Richtung auf)sich \an die Wand lehnen duvara yaslanmak;sie ging \ans Fenster pencereye gitti;\ans Telefon gehen telefona gitmek [o cevap vermek];\an die Arbeit! haydi iş başına!2) ( für)ein Brief \an seinen Sohn oğluna bir mektup;ich habe eine Frage \an dich sana bir sorum var;sie verdient \an die 4.000 Euro aşağı yukarı 4.000 euro kazanıyor;\an die 500 Schüler 500'e yakın öğrenci1) ( beginnend)von... \an...den itibaren;von hier \an buradan sonra;von Anfang \an başından beri/itibaren, başlangıçtan beriStuttgart \an 16.25 Stuttgart'a varış 16.253) ( eingeschaltet) -
26 eng
2. adv: eng befreundet sein mit -in yakın arkadaşı olmak;das darf man nicht so eng sehen! bunu o kadar katı görmemek lazım! -
27 intime
-
28 ras
I1 court kısa kesilmiş2 plein ağzına kadar dolu♦ à ras bord silme3 au ras de qqch yüzüne yakınII1 çok kısa2 en avoir ras le bol fam sabrı taşmak -
29 rase
-
30 chum
n. ahbap, arkadaş, canciğer dost; oda arkadaşı; yem olarak kullanılan balık parçaları————————v. oda arkadaşı olmak, yakın arkadaş olmak* * *arkadaş* * *(a close friend: a school chum.) arkadaş, ahbap -
31 be great chums
v. ahbap olmak, yakın arkadaş olmak -
32 be great chums
v. ahbap olmak, yakın arkadaş olmak -
33 befreundet
miteinander \befreundet sein birbiriyle dost [o arkadaş] olmak;gut \befreundet sein yakın dost [o arkadaş] olmak -
34 knapp
knapp [knap]I adj\knapp bei Kasse sein darda bulunmak, eli darda olmak, para sıkıntısı içinde olmak;die Zeit ist \knapp zaman az;das Wasser wurde \knapp su kıtlaştı;mit \knapper Mehrheit az bir farkla çoğunluk;mit \knapper Not güç bela, dar darına2) ( Kleidung) darvor einer \knappen Stunde neredeyse bir saat önce;eine \knappe Stunde bir saate yakın4) ( Stil) lakonik;in \knappen Worten birkaç kelimeyleII advmit etw \knapp auskommen bir şeyle kıt kanaat geçinmek2) ( gerade so)das Auto fuhr \knapp an mir vorbei araba yanımdan teğet geçti3) ( kurz) kısaca -
35 letzte
letzte(r, s) adjL\letzter werden sonuncu olmak;als L\letzter ankommen/weggehen/fertig werden sonuncu olarak gelmek/gitmek/bitirmek;auf dem \letzten Platz liegen sonuncu olmak;der L\letzte des Monats ayın sonu;den L\letzten beißen die Hunde ( prov) sona kalan dona kalır\letzten Endes sonuç olarak, netice itibarıyla, üst tarafı;in \letzter Zeit son [o yakın] zamanlarda;der \letzte Schrei ( fig) son moda;bis aufs L\letzte tamamen;bis ins L\letzte derinlemesine;etw bis ins L\letzte kennen bir şeyin daniskasını bilmek3) ( schlecht) rezalet;diese Show war wirklich das L\letzte bu şov gerçekten rezaletti;das ist doch das L\letzte! ( fam) bu, rezaletin dik âlâsı -
36 عشق
Iعَشِقَ1. sevdalanmakAnlamı: sevdaya tutulmak2. vurulmakAnlamı: aşık olmak, sevdalanmak3. yanmakAnlamı: aşık olmakIIعِشْق1. tutkunlukAnlamı: tutkun olma durumu2. muhabbetAnlamı: sevgi3. kara sevdaAnlamı: umutsuz ve güçlü aşk4. sevdaAnlamı: güçlü sevgi, aşk5. seviAnlamı: aşk6. aşık7. sevgiAnlamı: insanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi göstermeye yönelten duygu8. aşkAnlamı: aşırı sevgi ve bağlılık duygusu -
37 род
м1) soy; kuşak (-ğı) ( поколение)вести́ свой род от кого-л. — birinin soyundan olmak
из ро́да в род — kuşaktan kuşağa
у них в роду́ все бы́ли моряка́ми — onların bütün soyu sopu denizciydi
2) биол. cins3) sınıfвойска́ всех родо́в ору́жия — bütün sınıflar
вспомога́тельные рода́ войск — yardımcı sınıflar
4) bir türэ́та шко́ла - род интерна́та — bu okul bir tür yatılı okuldur
5) tür, çeşit (-di), cinsобвине́ния тако́го ро́да — bu tür / bu çeşit suçlamalar
тру́дности ино́го ро́да — başka türden / çeşitten güçlükler
6) грам. cinslikприлага́тельные сре́днего ро́да — cinsliksiz sıfatlar
••род людско́й — insan soyu cinsi
без роду, без пле́мени — ne idüğü belirsiz
так уж, ви́дно, ему́ на роду́ напи́сано — alnına böyle yazılmış
ему́ год о́т роду — bir yaşındadır
э́то бы́ло своего́ рода предисло́вие — bu bir tür / çeşit girişti
что́-нибудь в э́том роде — buna / ona yakın bir şey
-
38 complain
v. şikâyet etmek, söylenmek, yakınmak, şikâyetçi olmak, sızlanmak; ihbar etmek; dava açmak* * *yakın* * *[kəm'plein]1) (to state one's displeasure, dissatisfaction etc: I'm going to complain to the police about the noise.) şikâyet etmek2) ((with of) to state that one has (pain, discomfort etc): He's complaining of difficulty in breathing.) şikâyet etmek• -
39 impending
adj. olmak üzere, eli kulağında* * *olması yakın -
40 bevorstehen
bevorstehen v/i <unreg, -ge-, h> yakında söz konusu olmak; Gefahr yaklaşmak;jemandem bevorstehen b-ni (yakın gelecekte) beklemek
См. также в других словарях:
günleri sayılı olmak — 1) ölümü yakın olmak 2) bir yerde kalmak için ancak birkaç günü bulunmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
el iyisi olmak — yakın çevresine değil, yabancılara yardımcı olmayı sevmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
canciğer olmak — birbiriyle çok yakın arkadaş olmak Birbirinizin yüzüne karşı canciğer olursunuz fakat sekiz on adım ayrıldığınız gibi başka birine mükemmel çekiştirirsiniz. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
istim üstünde olmak — 1) buharla işleyen araçlar kalkmaya hazır duruma gelmek Gemi istim üstünde, kalkması yakın. Demir almak için süvari bekleniyordu. Z. Selimoğlu 2) mec. hemen gidecek durumda bulunmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
KEVD — Yakın olmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
KÜNU' — Yakın olmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
TEDENNÜ' — Yakın olmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
TEDNİK — Yakın olmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
DENAVET — Yakın olmak, yakınlık … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
HAYNUNET — Yakın olmak, yaklaşmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
MEKAD(E) — Yakın olmak, yakınlık … Yeni Lügat Türkçe Sözlük