-
1 дебет
-
2 debet
verecek adj -
3 حمد
Iحَمِدَ1. koltuklamakAnlamı: kıvanç verecek biçimde övmek2. methetmekAnlamı: övmek3. şükretmekAnlamı: tanrıya minnet duygusunu sunmak4. övmekIIحَمْد1. iltifatAnlamı: birine güler yüz gösterme2. methiye3. övmeAnlamı: övmek işi, sena, medh4. senaAnlamı: övme5. övgüAnlamı: methiye6. şükürحَمَّدَ1. koltuklamakAnlamı: kıvanç verecek biçimde övmek2. hamdetmekAnlamı: tanrı'ya şükretmek3. methetmekAnlamı: övmek4. övmek5. şükretmekAnlamı: tanrıya minnet duygusunu sunmak -
4 безнадёжно
umutsuzcasına; umutsuz umutsuzбезнадёжно отста́ть от кого-л. — birinden umutsuzluk verecek kadar geri kalmak
-
5 интересно
1) нареч. ilginç bir biçimde2) безл. → сказ. ilginç bir şeydirмне о́чень интере́сно, что он отве́тит — ne cevap verecek, çok merak ediyorum
••интере́сно, како́й он? — nasılmış acaba?
-
6 находиться
bulunmak* * *I несов.; сов. - найти́сь1) ( обнаруживаться в результате поисков) bulunmak2) çıkmakу тебя́ найдётся рубль? — sende bir ruble var mı?
найдётся и тебе́ рабо́та — sana da bir iş çıkar
хра́брых среди́ них не нашло́сь — içlerinden bir yiğit çıkmadı
3) в соч.он не нашёлся, что сказа́ть — söyleyecek bir şey bulamadı
он сразу нашёлся с отве́том / что отве́тить — verecek cevabı derhal buldu
4) тк. несов. bulunmakгде он нахо́дится? — nerede bulunuyor?, nerededir?
II сов., разг.здесь нахо́дится сто челове́к — burada yüz kişi bulunuyor / var
çok yürümek; taban tepmek ( много походить); yürümekten yorgun düşmek ( устать от ходьбы) -
7 оперативный
1) ( хирургический) cerrahiоперати́вное вмеша́тельство — cerrahi müdahale
2) воен. operatif, harekat °операти́вная разве́дка — operatif keşif
операти́вный резе́рв — harekat ihtiyatı
операти́вный отде́л (шта́ба) — harekat şubesi
3) ( эффективный) etkiliприня́ть операти́вные ме́ры — çabuk sonuç verecek etkili önlemler almak
-
8 придавать
несов.; сов. - прида́ть, врзvermek; katmak; kazandırmakпри́данная артилле́рия — воен. emre verilen / verilmiş topçu
придава́ть вкус чему-л. — tat vermek
э́то придаёт нам си́лы — bu bizlere güç katacak / verecek / kazandıracak
прида́ть тео́рии логи́ческую после́довательность — teoriyi mantıki bir tutarlığa kavuşturmak
прида́ть обуче́нию воспита́тельный хара́ктер — öğretime eğitici bir karakter kazandırmak
он не прида́л э́тому никако́го значе́ния — buna hiç önem vermedi
придава́ть лицу́ стро́гое выраже́ние — yüzüne seri bir ifade vermek
э́тот препара́т придаёт ко́же мя́гкость — bu müstahzar cilde yumuşaklık verir / sağlar
карти́ны прида́ли ко́мнате краси́вый вид — tablolar odaya güzel görünüm kazandırdı
коло́нны не прида́ли за́лу красоты́ — sütunlar salona güzellik vermedi / katmadı
-
9 томительно
в соч.томи́тельно до́лгий — sıkıntı verecek kadar uzun
нам ста́ло томи́тельно ску́чно — bunaltıcı bir can sıkıntısı duyduk
-
10 luridly
adverb dehşet verecek şekilde -
11 دين
bağım; akide; borç; din; dindar; dindarlık; diyanet; kült; mezhep; mütedeyyin; verecek; zimmet; züht -
12 Rechenschaft
Rechenschaft f <Rechenschaft; o pl>: (jemandem) Rechenschaft ablegen ( über A -e hakkında) hesap/rapor vermek;jemandem Rechenschaft schuldig sein b-ne hesap verecek olmak;zur Rechenschaft ziehen -den hesap sormak -
13 aufwirbeln
-
14 Rechenschaft
kein pl hesap;über etw \Rechenschaft ablegen bir şeyin hesabını vermek;jdm über etw \Rechenschaft schuldig sein birine hesap verecek olmak;jdn für etw zur \Rechenschaft ziehen birinden bir şeyin hesabını sormak -
15 sowie
1) ( sobald)\sowie er kommt gelir gelmez;er wird es dir geben, \sowie er damit fertig ist onu bitirir bitirmez sana verecek -
16 âne
farsça انه gibi anlamını verecek şekilde sıfat ve zarf yapan son ek. -
17 hem
farsça هم 1. -deş, -daş anlamını verecek şekilde kelimeye türetmeye yarayan ön ek. 2.hem, üstelik. -
18 quitt
alacak verecek kalmamışfit -
19 أطرى
-
20 أليم
أَلِيم1. eziyetliAnlamı: eziyet veren, üzgülü2. eziyetAnlamı: aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü3. acıklıAnlamı: acı verecek nitelikte olan
- 1
- 2
См. также в других словарях:
verecek — is., ği Birine verilmesi gereken para, borç, alacak karşıtı Birleşik Sözler alacak verecek … Çağatay Osmanlı Sözlük
alacak verecek — is., ği Alışveriş ilişkisi Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller … Çağatay Osmanlı Sözlük
alacakla verecek ödenmez — bir yerden alacağınız parayla başka bir yere olan borcunuzu kapatamazsınız anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
çiftçiye yağmur, yolcuya kurak; cümlenin muradını verecek Hak — kullar Tanrı dan kendilerine gerek olan şeyleri dilerler, bu dilekleri kabul edecek olan Tanrı dır anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
kem küm etmek — verecek cevap bulamayıp açık bir anlamı olmayan gelişigüzel söylenen sözler söylemek Mazeretin ne olursa olsun, İncir Han ından kendi ayağınla çıktıktan sonra artık kem küm etmemek, dilenciliği meslek olarak kabul etmek lazımdır. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
alacak — is., ğı 1) Bir hesap gereğince daha alınmamış olan para, mal vb. şey, matlup, verecek karşıtı Bütün alacaklarımı topladım. 2) Alınması gerekli şey Çarşıdan alacaklarım için bir liste yaptım. Birleşik Sözler alacak verecek Atasözü, Deyim ve… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Çorlu — (antiguamente Čorlu) es una ciudad del noroeste de Turquía, en la región de Tracia oriental, en la provincia de Tekirdağ, distrito de Çorlu.[1] La situación en el trayecto de la autopista principal entre Estambul (a 153 km), Grecia y Bulgaria la… … Wikipedia Español
acıklı — sf. 1) Acındıracak, acı verecek nitelikte olan, dokunaklı, üzücü, koygun İçeriden ince iniltilerle karışık acıklı bir uğultu çıkıyordu. Ö. Seyfettin 2) Acı görmüş, yaslı, kederli Kendimi bu acı ve acıklı kitlenin bir parçası gibi hissediyordum. H … Çağatay Osmanlı Sözlük
aklama belgesi — is., huk. Alacak verecek kalmadığını gösteren belge, ibraname … Çağatay Osmanlı Sözlük
aklıevvel — sf., Ar. ˁaḳl + evvel 1) Akıllı geçinen Bizde de bir aklıevvel çıksa şu son durumda yaraya şifa verecek neler söylerdi diye düşündüm. H. Taner 2) Densiz, münasebetsiz, sağduyu sahibi olmayan … Çağatay Osmanlı Sözlük
anaç — is., cı 1) Yemiş verecek durumdaki ağaç Bir yıllanmış ağaca anaç derler, babaç demezler. B. Felek 2) Yavru yetiştirecek duruma gelmiş olan hayvan 3) sf. İri, kart Ön sıranın başına oturmuş, iki anaç kız, baş başa konuşuyorlar. M. Ş. Esendal 4) sf … Çağatay Osmanlı Sözlük