-
1 kalmak
1. v/i bleiben (z.B. Kind bleiben); übrig bleiben; Angelegenheit, Arbeit liegen bleiben; Auto stecken bleiben; Beziehungen bestehen;-mekle kalmamak sich nicht darauf beschränken, zu … (… de sondern auch …);kaldı ki dazu kommt noch, dass …; außerdem;az kaldı, az kalsın fast, beinahe;kalır yeri yok unterschiedslos2. (-de) bei jemandem wohnen (vorübergehend); im Hotel wohnen; irgendwo bleiben, fam stecken; in einem Land leben;(sınıfta) kalmak Schüler sitzen bleiben;… içinde kalmak gehüllt sein (in D, z.B. Rauch);nerede kaldınız? wo haben Sie gesteckt?3. (-e) jemandem zufallen, bei jemandem liegen; Abfahrt, Besuch usw verschoben werden (auf A); Zeit, Stunden verbleiben (bis A); auskommen müssen mit; fertig werden (mit D), meistern (können) A;(gece yatısına) kalmak über Nacht bleiben;yemeğe kalmak zum Essen bleiben;bir saate kalmadan in weniger als einer Stunde;bana kalırsa (oder kalsa) meines Erachtens; wenn es mir möglich wäre, wenn ich könnte4. (-den) Erbschaft, Haus übergehen (-e auf A); Wind sich legen; Abstand nehmen (von D); ohne … (z.B. Arbeit) sein; seine Stellung verlieren -
2 hayret
I s Erstaunen nt, Verwunderung f\hayret etmek erstaunen (-e über), sich (ver) wundern (-e über)\hayretler içinde kalmak sehr erstaunt seinbirini \hayrette bırakmak jdn in Erstaunen setzen, jdn erstaunen\hayrette kalmak erstaunt seinII interj\hayret! erstaunlich! -
3 su
su <- yu> Wasser n; Saft m;su baskını Überschwemmung f; Hochwasser n;su etmek leck sein;su geçirmez wasserdicht;su gibi akmak wie im Flug vergehen; viel trinken, fam saufen;su gibi bilmek aus dem Effeff wissen;su gibi gitmek Geld dahinschmelzen;su gibi konuşmak (okumak) fließend sprechen (lesen);su götürmemek fig auf der Hand liegen;su götürmez unumstritten, offenbar;-in su götürür yeri olmamak unumstritten sein;su ısıtıcı Warmwasserbereiter m;su içinde mindestens;su içinde kalmak in Schweiß gebadet sein;su işleri Bewässerungsarbeiten f/pl;su katılmamış fig reinsten Wassers;su kayağı Wasserski n;su kayağı yapmak Wasserski fahren;su koyuvermek Saft ausscheiden; fig die Flinte ins Korn werfen; einen Lachanfall bekommen;su seviyesi Wasserspiegel m;su yüzüne çıkmak offenbar werden;su yatağı Wasserbett n;sudan ucuz spottbillig;suya düşmek fig ins Wasser fallen;suya sabuna dokunmamak fig heikle Dinge vermeiden;suyun başı Quelle f;-in suyuna gitmek, suyunca gitmek jemandem nicht widersprechen;suyunu çekmek Wasser absorbieren; fig Geld usw verbraucht werden;çamaşır suyu (chlorhaltiges) Bleichmittel n;maden suyu Mineralwasser n;mide suyu Magensaft m -
4 kan
kan s\kan dökmek Blut vergießen\kan revan içinde blutüberströmt\kan ter içinde ( kalmak) völlig durchgeschwitzt (sein)\kan vermek Blut spendenbirine \kan kusturmak ( fig) jdn bis aufs Blut peinigenbirinin \kanı donmak ( fig) jdm gefriert das Blut in den Adern\kanını içine akıtmak ruhig Blut bewahrenyüreği/m \kan ağlıyor ( fig) mir/ihm blutet das Herz -
5 üzüntü
üzüntü Sorge f, Trauer f; Unruhe f;üzüntü çekmek besorgt sein; fam viel durchmachen;üzüntü içinde kalmak in Sorge sein;-e üzüntü vermek jemandem Sorge machen; jemanden beunruhigen -
6 ter
-
7 aciz
acz içinde olmak machtlos seinacze düşmek ( çaresiz kalmak) in eine ausweglose Lage geraten; ( elinden bir şey gelmemek) nichts machen können, hilflos seinacz içinde olmak unfähig sein, nicht in der Lage sein -
8 ukde
ukde: -e ukde olmak jemandem Sorgen machen;-in içinde ukde kalmak ungelöst bleiben
См. также в других словарях:
kan ter içinde kalmak — çok terli, yorgun ve perişan bir durumda kalmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kan revan içinde kalmak — her yanı kana bulanmak Çıplak ayağım kan revan içinde kaldıkça öbürüne bakıp şükredeceğim. S. Çokum … Çağatay Osmanlı Sözlük
su içinde kalmak — çok terlemek, su gibi ıslanmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
hevesi kursağında (veya boğazında veya içinde) kalmak — istediği, imrendiği şeyi elde edememek Bütün hevesim boğazımda kaldı. Küstüm oturdum. N. Meriç Gazetenin yayını kesildi; çaresiz İzmir e döndüm fakat hevesim kursağımda kalmıştı. A. İlhan … Çağatay Osmanlı Sözlük
hayrette (veya hayretler içinde) kalmak — şaşakalmak, şaşırmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalmak — nsz, ır 1) Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı. T. Buğra 2) Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı. O. C. Kaygılı 3) de Konaklamak, konmak Hemen… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ettiğiyle kalmak — 1) yapmak istediği kötülüğü başarıya ulaştıramayan kimse, başarısızlığın üzüntüsü ve utancı içinde kalmak 2) yapmak istenilen kötülük amacına ulaşamamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
aç açık kalmak — yoksulluk içinde, evsiz barksız kalmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
apışıp kalmak — şaşırmak Bu sonsuzluğun içinde işte besbelli sen de kendini kaybederek apışıp kalmışsın. H. R. Gürpınar … Çağatay Osmanlı Sözlük
seyirci kalmak — bir olay karşısında hiçbir tepki göstermeyerek işe karışmak Ciğerparesi, bir tanesi içeride alevler içinde can verirken, Fasarya buna seyirci mi kalacaktı? H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
merakta kalmak — kaygı içinde olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük