-
1 بعض
بَعْض1. bazıAnlamı: birtakım, kimi, bazısı, ara sıra, arada bir, kimi vakit2. seksiyonAnlamı: bölüm3. hisseAnlamı: pay, nasip4. birtakımAnlamı: belirsiz olarak çokluğu anlatır5. belirliAnlamı: açık ve kesin olarak sınırlanmış6. bölüm7. cüz -
2 جلي
جَلِيّ1. apaçıkAnlamı: çok açık2. barizAnlamı: açık, göze çarpan, belirgin3. aşikârAnlamı: açık, apaçık, belli4. belirginAnlamı: açık, bariz5. netAnlamı: bütün çizgileri belirgin olan6. besbelliAnlamı: açık, apaçık7. belirliAnlamı: açık ve kesin olarak sınırlanmış -
3 محجوز
مَحْجُوز1. hacizliAnlamı: mahcuz, haczedilmiş2. limitetAnlamı: sınırlı olan3. mahkumAnlamı: hüküm giymiş, hükümlü4. tutukluAnlamı: kanun yoluyla tutuklanan kimse5. kısıtlayıcıAnlamı: kısıtlayan, kısıt altına alan6. kısıtlıAnlamı: sınırlanmış -
4 محدد
Iمُحَدَّد1. azimliAnlamı: kararında, tutumunda direnen, kararlı2. limitetAnlamı: sınırlı olan3. kısıtlayıcıAnlamı: kısıtlayan, kısıt altına alan4. sivriAnlamı: ucu keskin ve batıcı olan5. sınırlıAnlamı: bir sınırla ayrılmış olan6. kısıtlıAnlamı: sınırlanmışIIمُحَدِّد1. belirleyiciAnlamı: belirli kılan, tayin eden2. limitetAnlamı: sınırlı olan3. sınırlayıcıAnlamı: sınır içinde bırakan4. tikelAnlamı: birkaç bireye ilişkin olan5. kısıtlayıcıAnlamı: sınırlayan, daraltan -
5 مسمى
مُسَمًّى1. muayyenAnlamı: belirli, kesin2. malûmAnlamı: bilinen, belli3. mahutAnlamı: bilinen, adı geçen4. namAnlamı: ad5. adAnlamı: bir şeyi, bir kimseyi anlatmaya bildirmeye yarayan söz6. belirliAnlamı: açık ve kesin olarak sınırlanmış7. belliAnlamı: bilinmedik bir yanı olmayan, malûm8. bildikAnlamı: tanıdık -
6 معروف
مَعْرُوف1. marufAnlamı: herkesçe bilinen, şeriatın uygun gördüğü2. mahdutAnlamı: sınırlı3. adlıAnlamı: herkesin tanıdığı kimse, ünlü4. namlıAnlamı: ünlü, tanınmış5. iyilikAnlamı: lütuf, kerem, ihsan6. malûmAnlamı: bilinen, belli7. muayyenAnlamı: belirli, kesin8. mahutAnlamı: bilinen, adı geçen9. tanışAnlamı: tanıdık kimse10. tanınmışAnlamı: ün kazanmış11. tanıdıkAnlamı: tanışılmış, bildik kimse12. şanlıAnlamı: tanınmış, ünlü13. belirliAnlamı: açık ve kesin olarak sınırlanmış14. belliAnlamı: bilinmedik bir yanı olmayan, malûm15. bildikAnlamı: tanıdık -
7 معين
Iمَعِين1. membaAnlamı: kaynak, pınar2. asılAnlamı: bir şeyin kendisi, kök, kaynak, örnek ve kopya karşıtıIIمُعِين1. aveneAnlamı: yardakçılar2. muavinAnlamı: yardımcı, yardım eden3. yaverAnlamı: yardımcı4. yardımcıAnlamı: yardım eden5. dayanakAnlamı: güç verici ve yardımcı destekمُعَيَّن1. tahsisliAnlamı: bir yere veya kimseye ayrılmış2. bitimliAnlamı: sonu olan, sonlu3. mahdutAnlamı: sınırlı4. muayyenAnlamı: belirli, kesin5. tikelAnlamı: birkaç bireye ilişkin olan6. belirliAnlamı: açık ve kesin olarak sınırlanmışIVمُعَيِّن1. limitetAnlamı: sınırlı olan2. belirleyiciAnlamı: belirli kılan, tayin eden3. sınırlayıcıAnlamı: sınır içinde bırakan4. kısıtlayıcıAnlamı: sınırlayan, daraltan5. tikelAnlamı: birkaç bireye ilişkin olan -
8 موقوت
-
9 واضح
واضِح1. açıkAnlamı: kolay anlaşır veya vazıh2. belirginAnlamı: açık, bariz3. barizAnlamı: açık, göze çarpan, belirgin4. apaçıkAnlamı: çok açık5. vazıhAnlamı: açık6. sarihAnlamı: açık, kolay anlaşılır7. netAnlamı: bütün çizgileri belirgin olan8. zahirAnlamı: açık, belli9. aydınlıkAnlamı: açık olan, vazıh10. açıkAnlamı: kapalı ve engelli olmayan11. berrakAnlamı: duru, temiz, aydınlık, açık12. belliAnlamı: bilinmedik bir yanı olmayan, malûm13. besbelliAnlamı: açık, apaçık14. belirliAnlamı: açık ve kesin olarak sınırlanmış
См. также в других словарях:
mahdut — sınırlanmış; tahdit edilmiş … Hukuk Sözlüğü
bağlı — sf. 1) Bir bağ ile tutturulmuş olan Günlerden beri bağlı duran demir, sert bir hırıltıyla denize daldı. Halikarnas Balıkçısı 2) Gerçekleşmesi bir şartı gerektiren, vabeste Ekinlerin gürleşmesi yağmura bağlıdır, Sevincimiz üzüntümüz / Hep sana… … Çağatay Osmanlı Sözlük
belirli — sf. Açık ve kesin olarak sınırlanmış veya kararlaştırılmış olan, muayyen Öteki arkadaşımız da belirli saatte nöbetinin başında olacaktı. E. Bener Birleşik Sözler belirli belirsiz belirli geçmiş belirli nesne … Çağatay Osmanlı Sözlük
doğru parçası — is., mat. Doğru üzerinde iki nokta ile sınırlanmış parça … Çağatay Osmanlı Sözlük
havza — is., Ar. ḥavża 1) Bölge, mıntıka Zonguldak kömür havzası. 2) coğ. Dağ veya tepelerle sınırlanmış, suları aynı denize, göle veya ırmağa akan bölge Kızılırmak havzası. 3) coğ. Yer kabuğundaki kıvrımların çukur, alçak yeri, tekne 4) jeol. Tekne… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hudutlu — sf. Sınırlı, sınırlanmış … Çağatay Osmanlı Sözlük
kast — is., top. b., Fr. caste Ayrıcalıklar bakımından yukarıdan aşağıya doğru kesin ölçülerle sınırlanmış bulunan, en koyu biçimiyle Hindistan da görülen toplumsal sınıfların her biri … Çağatay Osmanlı Sözlük
kısıtlı — sf., huk. 1) Kısıtlanmış, kısıt altına alınmış, mahcur En az ilkokul mezunu olmayanlar, kısıtlılar... milletvekili seçilemezler. Anayasa 2) Sınırlanmış … Çağatay Osmanlı Sözlük
mahdut — sf., du, esk., Ar. maḥdūd 1) Çevrilmiş, sınırlanmış 2) Sayısı belli olan, sayılı, az Hükûmetler mahdut bir zaman içinde yaşar. O. S. Orhon 3) mec. Dar, basit Heyhat, dedi, siz de mahdut fikirli bir muharrirmişsiniz! Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
mercek — is., ği, fiz. İçinden geçen paralel ışınları düzenli bir biçimde birbirine yaklaştıran veya birbirinden uzaklaştıran, camdan veya ışık kırıcı herhangi bir maddeden yapılmış, genellikle küresel yüzeylerle sınırlanmış saydam cisim, adese, lens… … Çağatay Osmanlı Sözlük
münhasır — sf., Ar. munḥaṣir 1) Bir kimse veya bir şey için ayrılmış, mahsus Onu yalnız ince hastalığa münhasır zanneder, başka hastalıklara aldırmadığı hâlde, veremliden son derece çekinirdi. R. N. Güntekin 2) Sınırlanmış, sınırlı Harp yalnız Avrupa ya… … Çağatay Osmanlı Sözlük