Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

parçalamak

  • 101 disrupt

    v. dağıtmak, parçalamak, dağılmak, parçalanmak, ayırmak; yarmak, bozmak, bozulmak; karışıklığa itmek
    * * *
    1. boz 2. dağıt
    * * *
    (to break up or put into a state of disorder: Rioters disrupted the meeting; Traffic was disrupted by floods.) sekte vurmak, engellemek
    - disruptive

    English-Turkish dictionary > disrupt

  • 102 dissect

    v. kesip parçalara ayırmak, parçalayıp incelemek, kadavrayı incelemek, incelemek
    * * *
    1. ayır 2. parçalara ayır
    * * *
    [di'sekt]
    (to cut (eg an animal's body) into parts for (scientific) examination.) kesmek, parçalamak

    English-Turkish dictionary > dissect

  • 103 hack

    n. vuruş, darbe, çentik, kertik, tekme, tekme yarası, kesici alet, at, beygir, at arabası, taksi, taksici, yazar bozuntusu, sıradan, alelâde
    ————————
    v. doğramak, kıymak, kesmek, vurarak kesmek, yontmak, çentmek, kuru kuru öksürmek, tekme atmak [spor.], sert oynamak, atla gezmek, taksi tutmak, taksiye atlamak, taksi kullanmak, sipariş üzerine yazı yazmak
    * * *
    1. kes (v.) 2. kira beygiri (n.)
    * * *
    [hæk] 1. verb
    1) (to cut or chop up roughly: The butcher hacked the beef into large pieces.) parçalamak
    2) (to cut (a path etc) roughly: He hacked his way through the jungle; He hacked (out) a path through the jungle.) zorlukla kendine yol açmak
    2. noun
    1) (a rough cut made in something: He marked the tree by making a few hacks on the trunk.) çentik, kertik
    2) (a horse, or in the United States, a car, for hire.) kiralık at/araba
    - hacking
    - hacksaw

    English-Turkish dictionary > hack

  • 104 mangle

    n. çamaşır mengenesi, sıkma silindiri
    ————————
    v. mengeneden geçirmek, silindirden geçirmek, ezmek, bozmak
    * * *
    1. merdane 2. ez (v.) 3. pres makinası (n.)
    * * *
    ['mæŋɡl] 1. verb
    1) (to crush to pieces: The car was badly mangled in the accident.) parçalamak
    2) (to spoil (eg a piece of music) by bad mistakes etc: He mangled the music by his terrible playing.) berbat etmek
    3) (to put (clothing etc) through a mangle.) presten/merdaneden geçirmek
    2. noun
    (a machine with rollers for squeezing water out of wet clothes etc.) çamaşır sıkma makinesi

    English-Turkish dictionary > mangle

  • 105 scrap

    n. parça, kırıntı, hurda, kırpıntı, bozuntu, paçavra, kupür, döküntü, kavga, dövüş
    ————————
    v. kavga etmek, dövüşmek, çatışmak, hurda olarak kullanmak, hurdaya ayırmak, ıskartaya çıkarmak, çürüğe çıkarmak, ıskartaya ayırmak, parçalamak, ufalamak
    * * *
    1. hurda 2. bir yana at (v.) 3. parça (n.)
    * * *
    I 1. [skræp] noun
    1) (a small piece or fragment: a scrap of paper.) parça
    2) ((usually in plural) a piece of food left over after a meal: They gave the scraps to the dog.) yemek artıkları
    3) (waste articles that are only valuable for the material they contain: The old car was sold as scrap; ( also adjective) scrap metal.) hurda
    4) (a picture etc for sticking into a scrapbook.) yapıştırılacak şey
    2. verb
    (to discard: They scapped the old television set; She decided to scrap the whole plan.) ıskartaya çıkarmak, atmak
    - scrappily
    - scrappiness
    - scrapbook
    - scrap heap
    II 1. [skræp] noun
    (a fight: He tore his jacket in a scrap with another boy.) dövüş, kavga
    2. verb
    (to fight: The dogs were scrapping over a bone.) dövüşmek, kavga etmek

    English-Turkish dictionary > scrap

  • 106 shatter

    v. parçalamak, kırmak, harap etmek, yok etmek, zarar vermek, yıkmak, bozmak, parçalanmak, kırılmak
    * * *
    kır
    * * *
    ['ʃætə]
    1) (to break in small pieces, usually suddenly or forcefully: The stone shattered the window; The window shattered.) paramparça etmek
    2) (to upset greatly: She was shattered by the news of his death.) çok sarsmak

    English-Turkish dictionary > shatter

  • 107 shiver

    n. parçacık, yonga, talaş, kıymık, titreme, ürperti, heyecan
    ————————
    v. parça parça olmak, parçalanmak, parçalamak, titremek, ürpermek, rüzgârdan kıpırdamak, dalgalanmak
    * * *
    titre
    * * *
    ['ʃivə] 1. verb
    (to quiver or tremble (with cold, fear etc).) titremek, ürpermek
    2. noun
    (an act of shivering.) titreme, ürperme
    - the shivers

    English-Turkish dictionary > shiver

  • 108 shred

    n. parça, dilim, paçavra, en küçük parça
    ————————
    v. parçalamak, dilimlemek, lime lime etmek, doğramak, küçük küçük kesmek, parçalanmak
    * * *
    1. parçala (v.) 2. parça (n.)
    * * *
    [ʃred] 1. noun
    (a long, narrow strip (especially very small) torn or cut off: The lion tore his coat to shreds; a tiny shred of material.) parça, lime
    2. verb
    (to cut or tear into shreds: to shred paper.) lime lime etmek

    English-Turkish dictionary > shred

  • 109 smash

    adv. gürültüyle, şangır şungur, şangırtı ile
    ————————
    interj. şangır şungur, şangır
    ————————
    n. şangırtı, çatırtı, parçalanma, kırılma, çarpışma, kaza, iflas, başarı, buzlu konyak
    ————————
    v. parçalamak, mahvetmek, yenmek, ezmek, vurmak, sert vurmak, paramparça olmak, parçalanmak, çarpmak, çakılmak, iflas etmek, mahvolmak, bozguna uğramak
    * * *
    1. parça parça et (v.) 2. kırılma (n.)
    * * *
    [smæʃ] 1. verb
    1) ((sometimes with up) to (cause to) break in pieces or be ruined: The plate dropped on the floor and smashed into little pieces; This unexpected news had smashed all his hopes; He had an accident and smashed up his car.) parça parça olmak/etmek
    2) (to strike with great force; to crash: The car smashed into a lamp-post.) şiddetle vurmak/çarpmak
    2. noun
    1) ((the sound of) a breakage; a crash: A plate fell to the ground with a smash; There has been a bad car smash.) kırılma
    2) (a strong blow: He gave his opponent a smash on the jaw.) şiddetli darbe
    3) (in tennis etc, a hard downward shot.) küt inme
    - smash hit

    English-Turkish dictionary > smash

  • 110 splinter

    n. kıymık
    ————————
    v. yarmak (uzun), parçalamak, parçalanmak, dağılmak
    * * *
    1. küçük parçalara ayır (v.) 2. kıymık (n.)
    * * *
    noun (a small sharp broken piece of wood etc: The rough plank gave her a splinter in her finger.) kıymık

    English-Turkish dictionary > splinter

  • 111 total

    adj. toplam, tüm, bütün, toptan, hepten
    ————————
    n. toplam, tutar, adet, mevcut, topu, hepsi
    ————————
    v. toplamak, toplamını bulmak, tutmak (toplam), etmek (toplam), parçalamak (araba)
    * * *
    1. toplam 2. ulaş (v.) 3. toplam (n.)
    * * *
    ['təutəl] 1. adjective
    (whole; complete: What is the total cost of the holiday?; The car was a total wreck.) toplam
    2. noun
    (the whole amount, ie of various sums added together: The total came to / was $10.) toplam, yekûn
    3. verb
    (to add up or amount to: The doctor's fees totalled $200.) tutmak, etmek, varmak
    - total up

    English-Turkish dictionary > total

  • 112 break into pieces

    v. parçalamak, parçalara ayırmak
    * * *
    parçalarına ayır

    English-Turkish dictionary > break into pieces

  • 113 comminute

    v. ufalamak, parçalamak, ezmek
    * * *
    ez

    English-Turkish dictionary > comminute

  • 114 cut up

    doğramak, biçmek, parçalamak, yok etmek, mahvetmek, acımasızca eleştirmek, yerden yere vurmak, incitmek, sarsmak, ölmek, davranmak
    * * *
    küçük parçalara ayır

    English-Turkish dictionary > cut up

  • 115 disjoint

    v. ek yerlerinden ayırmak, eklem yerinden ayırmak, dağıtmak, parçalamak, sökmek
    * * *
    ayrık

    English-Turkish dictionary > disjoint

  • 116 dismember

    v. parçalamak, organlarını ayırmak
    * * *
    parçala

    English-Turkish dictionary > dismember

  • 117 harrow

    n. harrow
    ————————
    n. tırmık, sürgü
    ————————
    v. tırmıklamak, sürgü geçirmek, üzmek, yüreğini parçalamak, acı vermek
    * * *
    1. tırmıkla (v.) 2. tırmık (n.)

    English-Turkish dictionary > harrow

  • 118 lacerate

    v. yırtmak, yaralamak, parçalamak, kırmak, üzmek
    * * *
    yırt

    English-Turkish dictionary > lacerate

  • 119 rend

    v. yırtmak, koparmak, parçalamak, paralamak, bölmek, yarmak, yırtılmak, parçalanmak
    * * *
    yırt

    English-Turkish dictionary > rend

  • 120 tear to pieces

    paramparça etmek, parçalamak, yırtmak, paralamak
    * * *
    parçala

    English-Turkish dictionary > tear to pieces

См. также в других словарях:

  • parçalamak — i 1) Parçalara ayırmak, bütünlüğünü bozmak, parça parça etmek Biraz iyi bakınca gördüm ki kuş, yılanı parçalayıp yiyor. M. Ş. Esendal 2) mec. Birliği bozmak amacıyla bölmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • içini parçalamak (veya parça parça etmek) — çok üzülmek, aşırı derecede sıkılıp harap olmak İçini parça parça etmekle beraber Azize nin feryadı ona tabii gelmeye başlamıştı. H. E. Adıvar …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dideçlemek — parçalamak …   Beypazari ağzindan sözcükler

  • doramak — parçalamak, kesmek …   Beypazari ağzindan sözcükler

  • kırmak — i, ar 1) Sert şeyleri vurarak veya ezerek parçalamak Taşları kırmak. Bardağı kırmak. 2) İri parçalara ayırmak 3) nsz Belirli bir biçimde katlamak Forma kırmak. 4) Öldürmek, yok olmasına neden olmak Bu yıl soğuk hayvanları kırdı. 5) Bir şeyin… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bölmek — i, er 1) Bir bütünü iki veya daha çok parçaya ayırmak, taksim etmek Bir domates aldı, çakıyla dörde böldü. N. Cumalı 2) mec. Birliğin bozulmasına yol açmak, parçalamak 3) mat. Bir niceliği iki veya daha çok eşit parçaya ayırmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • didiklemek — i 1) Çekiştirerek veya ısırarak parçalamak, gagalamak Kuş, sanki öfkesini alamamış gibi gagasıyla yılanı didikliyor sanılırdı. M. Ş. Esendal 2) Bir yerin veya bir şeyin içindeki eşyayı karıştırarak aramak, araştırmak Manzumenin yazılı olduğu… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • doğramak — i Keserek parçalamak veya elle küçük parçalara ayırmak Ekmeği, bir sütçü dükkânının köpürmüş inek sütüyle dolu kâsesine doğrayacağım. S. F. Abasıyanık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kapmak — i, ar 1) Birdenbire yakalayarak, çekerek almak Bir hamlede atıldım. Evvela tabibin elinden defteri kaparak fırlattım. H. Z. Uşaklıgil 2) Isırıp parçalamak 3) Koparmak, kıstırmak Makine parmağını kapmış. 4) İşitir işitmez veya görür görmez… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kesmek — i, er 1) Bıçak, makas vb. bir araçla bir şeyi ikiye ayırmak, parçalamak, doğramak İpi kesmek. 2) Dibinden ayırmak Ağaçları kesmek. Dalları kesmek. 3) Düzgün parçalara ayırmak Eti kesmek. Patatesi kesmek. 4) Kesici bir araçla yaralamak Nasıl sol… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • paralamak — i 1) Parçalamak Aslan geyiği paraladı. 2) Yıpratıp eskitmek Yepyeni ayakkabıları bir ayda paraladı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»