-
1 oturmuş
oturmuş etabliert, fest begründet -
2 oturmuş
-
3 oturmuş
established: oturmuş bir firma an established firm. -
4 oturmuş
разг.соли́дный (об учреждении, организации и т. п.) -
5 oturmuş
adj. seated, settled, fitted, steady, sedentary -
6 oturmuş
راسخ -
7 oturmuş
راسخ [راسِخ]Anlamı: yerleşik, yerleşmiş, güçlenmiş -
8 oturmuş
settled -
9 oturmuş
[اوتورموش]نشسته -
10 durmuş oturmuş
степе́нный, уравнове́шенный -
11 karaya oturmuş
adj. stranded, aground, wrecked* * *1. aground 2. aground (adj.) -
12 karaya oturmuş olarak
aground (adv.) -
13 karaya oturmuş şekilde
adv. aground -
14 sımsıkı oturmuş
adj. tight fit -
15 karaya oturmuş
aground, stranded -
16 aground
adj. karaya oturmuş————————adv. karaya oturmuş şekilde* * *1. karaya oturmuş olarak (adv.) 2. karaya oturmuş (adj.) 3. karaya oturmuş* * *adjective, adverb((of ships) (stuck) on the bed of the sea etc in shallow water: Our boat ran aground.) karaya oturmuş -
17 устойчивый
dayanıklı; istikrarlı,kararlı* * *1) oturaklıусто́йчивая маши́на — oturaklı araba
усто́йчивое равнове́сие — kararlı denge
2) kararlı, istikrarlı; oturmuşусто́йчивая валю́та — sabit para
усто́йчивый ры́нок — istikrarlı pazar
усто́йчивые дохо́ды — kararlı / oturmuş gelirler
усто́йчивые те́мпы разви́тия — kararlı bir gelişme hızı
усто́йчивое разви́тие отноше́ний — ilişkilerin istikrarlı bir şekilde gelişmesi
усто́йчивое прави́тельство — istikrarlı hükumet
расте́ния, усто́йчивые к боле́зням — hastalıklara dayanıklı bitkiler
-
18 durmak
стоя́ть* * *- ur1) стоя́ть; находи́ться / остава́ться без движе́нияsen biraz burada dur — ты немно́го посто́й здесь
2) остана́вливаться, прекраща́ть движе́ниеsaat durdu — часы́ останови́лись
3) прекраща́ться4) находи́тьсяelbise dolağta duruyor — оде́жда [нахо́дится] в шкафу́
İstanbulda çok durmadık — в Стамбу́ле мы бы́ли недо́лго
kitaplar masanın üzerinde duruyor — кни́ги лежа́т на столе́
şimdi burada mı duruyorsunuz? — вы сейча́с здесь прожива́ете?
tek başına bu evde nasıl duruyor? — как он оди́н живёт в э́том до́ме?
5) быть, находи́ться (в каком-л. состоянии)anneannen duruyor mu? — твоя́ ба́бушка жива́?
bu haberi duyunca durdu — узна́в э́ту но́вость, он оторопе́л
sabahtan beri aç duruyor — он с утра́ сиди́т голо́дным
6) с деепр. на -ip, -e основного глагола образует сложные глаголы, выражает продолжительность действияbaka durmak — при́стально смотре́ть
çalışa durmak — беспреры́вно рабо́тать
okuyup durmak — беспреста́нно чита́ть
söyleyip durmak — без у́молку говори́ть
yedurmak — без конца́ жева́ть / есть
7) форма невозможности в сочетании с глагольным именем в исходном падеже: не мочь не...sigara içmeden duramaz — он не мо́жет не кури́ть
••- dur ben sana gösteririm!durdu durdu, turnayı gözünden vurdu — посл. ждал-ждал и, наконе́ц, своего́ доби́лся
- dur durak yok
- dur dinlen yok
- dur otur yok
- durup dinlenmeden
- durup dururken
- durmuş oturmuş
- durduğu yerde
- toplantıda bu meselenin üstünde çok durdular
- fazla üstünde durma adamı bıktırırsın -
19 oturmak
сади́ть сади́ться сиде́ть* * *1) -e сади́ться, сесть на чтоbuyurunuz, oturunuz! — приса́живайтесь, пожа́луйста!
2) сиде́тьbir saatten beri oturuyorum — я сижу́ уже́ це́лый час
karşılıklı oturmak — сиде́ть визави́
3) -e подходи́ть по разме́рам, хорошо́ сиде́ть, быть впо́ру; быть прила́женным к чемуkapak tencereye oturdu — кры́шка подошла́ к кастрю́ле
4) - de жить, квартирова́тьYenişehirde otururken... — когда́ мы жи́ли в Енишехи́ре...
5) сиде́ть без де́ла; сиде́ть сложа́ ру́ки6) дать оса́дку, осе́сть ( о фундаменте)7) -e осажда́тьсяtortu şişenin dibine oturmuş — гу́ща осе́ла на дно буты́лки
8) -e разг. обойти́сь (в какую-л. цену), сто́итьbu bize pahalıya oturdu — э́то влете́ло нам в копе́ечку
9) -e сесть на мель ( о судне) -
20 вязать
См. также в других словарях:
oturmuş — sf. Yerleşik, yerleşmiş, güçlenmiş Oturmuş bir kurum. Birleşik Sözler durmuş oturmuş … Çağatay Osmanlı Sözlük
durmuş oturmuş — sf. 1) Olgun, davranışları tutarlı (kimse) Ona yetişemedi. Yetişse onu tuttuğu durmuş oturmuş bilge konuşmacılardan sanabilirdi. H. Taner 2) Aşırılığa kaçmamış Üstelik de tabirlerle dolu, zengin, durmuş oturmuş bir dili vardı. O. V. Kanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
gelin altın taht getirmiş, çıkmış kendisi oturmuş — toplum içine giren bir kimsenin kendi kullanacağı eşyasının değerli olup olmaması başkalarını ilgilendirmez anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
oturmak — e 1) Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu. S. F. Abasıyanık 2) nsz Bu biçimde yerleştiği yerde kalmak Bakın, hikâye zordur, acımasız ve… … Çağatay Osmanlı Sözlük
adaylık — is., ğı 1) Herhangi bir iş, bir görev için kendini ileri sürme veya başkaları tarafından ileri sürülme, namzetlik Seçimlerde adaylık hakkının yalnız muayyen bir seçim dairesinde oturmuş olanlara tahsisi teklif ediliyordu. Y. K. Karaosmanoğlu 2)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
anaç — is., cı 1) Yemiş verecek durumdaki ağaç Bir yıllanmış ağaca anaç derler, babaç demezler. B. Felek 2) Yavru yetiştirecek duruma gelmiş olan hayvan 3) sf. İri, kart Ön sıranın başına oturmuş, iki anaç kız, baş başa konuşuyorlar. M. Ş. Esendal 4) sf … Çağatay Osmanlı Sözlük
boliçe — is., hlk., İbr. Yahudi kadını Balat kapısından girdim içeri / Boliçeler oturmuş iki geçeli. Halk türküsü … Çağatay Osmanlı Sözlük
çatma — is. 1) Çatmak işi 2) Provada geçici olarak bir giysiye iliştirilmiş olan parça 3) Duvarları ağaç gövdesinden birbirine takılarak ve çivisiz olarak yapılan yayla evi, Yörük çadırı 4) Bir çeşit döşemelik kumaş Sonra o çatma örtülü minderin üstüne… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dantel — is., Fr. dentelle Her türlü iplikle örülen veya bir kumaşın kenarına işlenen türlü biçimde ince ve ağ görünümünde örgü, tentene Gözlerini açıp Maviş Hanımı elinde tığ, pencerenin önüne oturmuş, sabırla dantel örüyor görmüyor mu? A. İlhan Birleşik … Çağatay Osmanlı Sözlük
divan — is., tar., Ar. dīvān 1) Yüksek düzeydeki devlet adamlarının kurduğu büyük meclis 2) ed. Divan edebiyatı şairlerinin şiirlerini topladıkları eser 3) Sedir Köşedeki divana oturmuş, ayaklarını karşısındaki koltuğa dayamıştı. Ö. Seyfettin 4) mec.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dizmek — i, e, er 1) Bazı nesneleri iplik, tel vb.ne geçirmek Ortada, hasırların üstünde yığılı tütün yapraklarının etrafında, ana, iki kız oturmuş tütün diziyorlardı. N. Cumalı 2) Yan yana veya üst üste sıralamak Odanın ortasına üç ayaklı masayı koymuş,… … Çağatay Osmanlı Sözlük