-
1 sabit
oturaklı, sabit, tutarlı -
2 sabit
oturaklı, sabit, tutarlı -
3 устойчивый
dayanıklı; istikrarlı,kararlı* * *1) oturaklıусто́йчивая маши́на — oturaklı araba
усто́йчивое равнове́сие — kararlı denge
2) kararlı, istikrarlı; oturmuşусто́йчивая валю́та — sabit para
усто́йчивый ры́нок — istikrarlı pazar
усто́йчивые дохо́ды — kararlı / oturmuş gelirler
усто́йчивые те́мпы разви́тия — kararlı bir gelişme hızı
усто́йчивое разви́тие отноше́ний — ilişkilerin istikrarlı bir şekilde gelişmesi
усто́йчивое прави́тельство — istikrarlı hükumet
расте́ния, усто́йчивые к боле́зням — hastalıklara dayanıklı bitkiler
-
4 foursquare
adj. dört köşe, kare, sıkı, oturaklı, sağlam, metin————————adv. sıkı, oturaklı, sağlam, metin* * *dört köşeli -
5 seated
adj. kişilik (araba), oturmuş, oturaklı, kişilik————————suff. oturaklı -
6 seated
adj. kişilik (araba), oturmuş, oturaklı, kişilik————————suff. oturaklı -
7 solid
-
8 sedate
adj. sakin, ağırbaşlı, ciddi, uslu, oturaklı, aklı başında————————v. yatıştırmak, yatıştırıcı vermek, sakinleştirici ilaç vermek* * *1. yatıştır (v.) 2. sakin (adj.)* * *I [si'deit] adjective(calm, serious and dignified: a sedate, middle-aged woman.) ağır başlı, sakin- sedately- sedateness II [si'deit] verb(to give a sedative: The doctor sedated her with some pills.) sakinleştirmek- sedative -
9 sound
adj. sağlam, ses, sapasağlam, sağlıklı, bozulmamış, derin (uyku), deliksiz (uyku), emin, güvenilir, yerinde, iyi, yasal, geçerli, sert, kuvvetli, oturaklı————————adv. mışıl mışıl, deliksiz bir şekilde————————n. ses, melodi, gürültü, anlam, etki, sonda ile muayene, boğaz, haliç, koy, solungaç, yüzme kesesi————————v. ses vermek, ses çıkarmak, çalınmak, etki bırakmak, çalmak, belli etmek, söylemek, muayene etmek, iskandil etmek, araştırmak, sondayla bakmak, sonda ile yoklamak, derıne dalmak (balina), ağzını aramak* * *1. ses 2. duyul (v.) 3. ses (n.)* * *I adjective1) (strong or in good condition: The foundations of the house are not very sound; He's 87, but he's still sound in mind and body.) sağlam, sağlıklı2) ((of sleep) deep: She's a very sound sleeper.) derin, mışıl mışıl3) (full; thorough: a sound basic training.) tam, eksiksiz4) (accurate; free from mistakes: a sound piece of work.) doğru, hatasız5) (having or showing good judgement or good sense: His advice is always very sound.) yerinde, mantıklı•- soundly- soundness
- sound asleep II 1. noun1) (the impressions transmitted to the brain by the sense of hearing: a barrage of sound; ( also adjective) sound waves.) ses2) (something that is, or can be, heard: The sounds were coming from the garage.) ses3) (the impression created in the mind by a piece of news, a description etc: I didn't like the sound of her hairstyle at all!) izlenim, etki2. verb1) (to (cause something to) make a sound: Sound the bell!; The bell sounded.) çal(ın)mak, öt(tür)mek2) (to signal (something) by making a sound: Sound the alarm!) sesle işaret vermek3) ((of something heard or read) to make a particular impression; to seem; to appear: Your singing sounded very good; That sounds like a train.) kulağa... gelmek, sesi... gibi olmak4) (to pronounce: In the word `pneumonia', the letter p is not sounded.) sesletmek5) (to examine by tapping and listening carefully: She sounded the patient's chest.) ses dinleyerek muayene etmek•- soundlessly
- sound effects
- soundproof 3. verb(to make (walls, a room etc) soundproof.) ses geçirmez yapmakIII verb(to measure the depth of (water etc).) derinliğini ölçmek- sounding- sound out -
10 commode
n. komodin, şifoniyer, çekmeceli dolap; oturaklı iskemle* * *çekmeceli dolap -
11 rush bottomed
adj. hasır oturaklı (sandalye) -
12 seater
n. kişilik (araba)————————suff. oturaklı -
13 well settled
adj. oturaklı -
14 rush bottomed
adj. hasır oturaklı (sandalye) -
15 seater
n. kişilik (araba)————————suff. oturaklı -
16 well settled
adj. oturaklı -
17 رزين
hırlı; oturaklı -
18 رصين
ağır başlı; ayarlı; oturaklı; vakarlı; vakur -
19 ჯანსაღი
s.aklı başında, alim fikirli, oturaklı, ağlıklı -
20 ağır
ağır, ağır başlı, oturaklı
- 1
- 2
См. также в других словарях:
oturaklı — sf. 1) Sağlam, gösterişli Çoğu dört köşe, kalın, oturaklı olan Arap üslubu minareler o ruhaniliği vermez. R. H. Karay 2) Yerinde sağlam duran 3) Yerinde ve sırasında söylenen, çarpıcı (söz) 4) mec. Saygı uyandıran, ağırbaşlı (kimse) Seçmenleriniz … Çağatay Osmanlı Sözlük
hanım hanımcık — sf., ğı 1) Oturaklı davranışları olan (kadın veya kız) 2) zf. Oturaklı bir biçimde Kaynanam rahat vermiyor ki evimde hanım hanımcık oturayım. S. Birsel … Çağatay Osmanlı Sözlük
oturaklılık — is., ğı Oturaklı olma durumu … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağır durmak — ciddi, ağırbaşlı, oturaklı, soğukkanlı hareket etmek Devlet adamlarının ileri gelenleri böyle sözlere karışmaz, ağır dururlar. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
HADIYD — (Hazîz) Oturaklı, mütemekkin, yer. * Dağ eteği. Zir. Alçak yer. * Koz: Ayın veya başka bir seyyarenin mahreki üzerinde dünyaya en yakın bir mesafede bulunan nokta. Dünya ile diğer seyyarelerin güneşin merkezinden en uzak oldukları bir nokta … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
KADIRGA — Buharlı gemilerin icadından evvel kullanılan harp gemilerinden biri. Kürek ve yelkenle kullanılırdı. Kadırgalar 25 oturaklı idi ve her küreği dörder adam tarafından çekilirdi. (O.T.D.S … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
KARAR — Değişmez hâle gelmek. * Sabit ve sakin olmak. * Ne az ne çok olan tam ölçü. Ölçülülük. * Gitmeyip kalmak. * Oturaklı yer. Sâkin olacak yer. * Anlaşılan ve sabit hâle gelen son karar sözü. * Mahkemece verilen son söz ve neticeye bağlama. *… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük