Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

oturaklı

  • 1 sabit

    oturaklı, sabit, tutarlı

    Azərbaycanca-Türkcə Lüğət > sabit

  • 2 sabit

    oturaklı, sabit, tutarlı

    Azərbaycan-Türkiyə lüğət > sabit

  • 3 устойчивый

    dayanıklı; istikrarlı,
    kararlı
    * * *

    усто́йчивая маши́на — oturaklı araba

    усто́йчивое равнове́сие — kararlı denge

    2) kararlı, istikrarlı; oturmuş

    усто́йчивая валю́та — sabit para

    усто́йчивый ры́нок — istikrarlı pazar

    усто́йчивые дохо́ды — kararlı / oturmuş gelirler

    усто́йчивые те́мпы разви́тия — kararlı bir gelişme hızı

    усто́йчивое разви́тие отноше́ний — ilişkilerin istikrarlı bir şekilde gelişmesi

    усто́йчивое прави́тельство — istikrarlı hükumet

    расте́ния, усто́йчивые к боле́зням — hastalıklara dayanıklı bitkiler

    Русско-турецкий словарь > устойчивый

  • 4 foursquare

    adj. dört köşe, kare, sıkı, oturaklı, sağlam, metin
    ————————
    adv. sıkı, oturaklı, sağlam, metin
    * * *
    dört köşeli

    English-Turkish dictionary > foursquare

  • 5 seated

    adj. kişilik (araba), oturmuş, oturaklı, kişilik
    ————————
    suff. oturaklı

    English-Turkish dictionary > seated

  • 6 seated

    adj. kişilik (araba), oturmuş, oturaklı, kişilik
    ————————
    suff. oturaklı

    English-Turkish dictionary > seated

  • 7 solid

    solid(e) [zo'li:t, zo'li:də] adj
    1) ( Bauweise) sağlam, oturaklı; ( Kenntnisse) sağlam
    2) ( Firma) güvenilir; ( Leben) istikrarlı; ( Person) oturaklı, ağırbaşlı

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > solid

  • 8 sedate

    adj. sakin, ağırbaşlı, ciddi, uslu, oturaklı, aklı başında
    ————————
    v. yatıştırmak, yatıştırıcı vermek, sakinleştirici ilaç vermek
    * * *
    1. yatıştır (v.) 2. sakin (adj.)
    * * *
    I [si'deit] adjective
    (calm, serious and dignified: a sedate, middle-aged woman.) ağır başlı, sakin
    - sedateness II [si'deit] verb
    (to give a sedative: The doctor sedated her with some pills.) sakinleştirmek

    English-Turkish dictionary > sedate

  • 9 sound

    adj. sağlam, ses, sapasağlam, sağlıklı, bozulmamış, derin (uyku), deliksiz (uyku), emin, güvenilir, yerinde, iyi, yasal, geçerli, sert, kuvvetli, oturaklı
    ————————
    adv. mışıl mışıl, deliksiz bir şekilde
    ————————
    n. ses, melodi, gürültü, anlam, etki, sonda ile muayene, boğaz, haliç, koy, solungaç, yüzme kesesi
    ————————
    v. ses vermek, ses çıkarmak, çalınmak, etki bırakmak, çalmak, belli etmek, söylemek, muayene etmek, iskandil etmek, araştırmak, sondayla bakmak, sonda ile yoklamak, derıne dalmak (balina), ağzını aramak
    * * *
    1. ses 2. duyul (v.) 3. ses (n.)
    * * *
    I adjective
    1) (strong or in good condition: The foundations of the house are not very sound; He's 87, but he's still sound in mind and body.) sağlam, sağlıklı
    2) ((of sleep) deep: She's a very sound sleeper.) derin, mışıl mışıl
    3) (full; thorough: a sound basic training.) tam, eksiksiz
    4) (accurate; free from mistakes: a sound piece of work.) doğru, hatasız
    5) (having or showing good judgement or good sense: His advice is always very sound.) yerinde, mantıklı
    - soundness
    - sound asleep
    II 1. noun
    1) (the impressions transmitted to the brain by the sense of hearing: a barrage of sound; ( also adjective) sound waves.) ses
    2) (something that is, or can be, heard: The sounds were coming from the garage.) ses
    3) (the impression created in the mind by a piece of news, a description etc: I didn't like the sound of her hairstyle at all!) izlenim, etki
    2. verb
    1) (to (cause something to) make a sound: Sound the bell!; The bell sounded.) çal(ın)mak, öt(tür)mek
    2) (to signal (something) by making a sound: Sound the alarm!) sesle işaret vermek
    3) ((of something heard or read) to make a particular impression; to seem; to appear: Your singing sounded very good; That sounds like a train.) kulağa... gelmek, sesi... gibi olmak
    4) (to pronounce: In the word `pneumonia', the letter p is not sounded.) sesletmek
    5) (to examine by tapping and listening carefully: She sounded the patient's chest.) ses dinleyerek muayene etmek
    - soundlessly
    - sound effects
    - soundproof
    3. verb
    (to make (walls, a room etc) soundproof.) ses geçirmez yapmak
    III verb
    (to measure the depth of (water etc).) derinliğini ölçmek
    - sound out

    English-Turkish dictionary > sound

  • 10 commode

    n. komodin, şifoniyer, çekmeceli dolap; oturaklı iskemle
    * * *
    çekmeceli dolap

    English-Turkish dictionary > commode

  • 11 rush bottomed

    adj. hasır oturaklı (sandalye)

    English-Turkish dictionary > rush bottomed

  • 12 seater

    n. kişilik (araba)
    ————————
    suff. oturaklı

    English-Turkish dictionary > seater

  • 13 well settled

    adj. oturaklı

    English-Turkish dictionary > well settled

  • 14 rush bottomed

    adj. hasır oturaklı (sandalye)

    English-Turkish dictionary > rush bottomed

  • 15 seater

    n. kişilik (araba)
    ————————
    suff. oturaklı

    English-Turkish dictionary > seater

  • 16 well settled

    adj. oturaklı

    English-Turkish dictionary > well settled

  • 17 رزين

    hırlı; oturaklı

    Arabic-Turkish dictionary > رزين

  • 18 رصين

    ağır başlı; ayarlı; oturaklı; vakarlı; vakur

    Arabic-Turkish dictionary > رصين

  • 19 ჯანსაღი

    s.
    aklı başında, alim fikirli, oturaklı, ağlıklı

    Georgian-Turkish dictionary > ჯანსაღი

  • 20 ağır

    ağır, ağır başlı, oturaklı

    Azərbaycanca-Türkcə Lüğət > ağır

См. также в других словарях:

  • oturaklı — sf. 1) Sağlam, gösterişli Çoğu dört köşe, kalın, oturaklı olan Arap üslubu minareler o ruhaniliği vermez. R. H. Karay 2) Yerinde sağlam duran 3) Yerinde ve sırasında söylenen, çarpıcı (söz) 4) mec. Saygı uyandıran, ağırbaşlı (kimse) Seçmenleriniz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hanım hanımcık — sf., ğı 1) Oturaklı davranışları olan (kadın veya kız) 2) zf. Oturaklı bir biçimde Kaynanam rahat vermiyor ki evimde hanım hanımcık oturayım. S. Birsel …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • oturaklılık — is., ğı Oturaklı olma durumu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ağır durmak — ciddi, ağırbaşlı, oturaklı, soğukkanlı hareket etmek Devlet adamlarının ileri gelenleri böyle sözlere karışmaz, ağır dururlar. M. Ş. Esendal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • HADIYD — (Hazîz) Oturaklı, mütemekkin, yer. * Dağ eteği. Zir. Alçak yer. * Koz: Ayın veya başka bir seyyarenin mahreki üzerinde dünyaya en yakın bir mesafede bulunan nokta. Dünya ile diğer seyyarelerin güneşin merkezinden en uzak oldukları bir nokta …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • KADIRGA — Buharlı gemilerin icadından evvel kullanılan harp gemilerinden biri. Kürek ve yelkenle kullanılırdı. Kadırgalar 25 oturaklı idi ve her küreği dörder adam tarafından çekilirdi. (O.T.D.S …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • KARAR — Değişmez hâle gelmek. * Sabit ve sakin olmak. * Ne az ne çok olan tam ölçü. Ölçülülük. * Gitmeyip kalmak. * Oturaklı yer. Sâkin olacak yer. * Anlaşılan ve sabit hâle gelen son karar sözü. * Mahkemece verilen son söz ve neticeye bağlama. *… …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»