-
1 münasip
bir şeyi \münasip bulmak etw für angebracht halten2) geeignetbir şeye \münasip görmek für etw geeignet finden -
2 münasip
münasip [ɑː] <- bi> passend (-e zu) geeignet (-e für) gebührend; Vorschlag, Einwand usw angebracht;-i münasip bulmak (oder görmek) für angebracht halten A -
3 münasip
соотве́тственный* * *озвонч. -biудо́бный, подходя́щий; соотве́тствующий (чему-л.)münasip bir zamanda — в удо́бное вре́мя
münasip bulmak — находи́ть / счита́ть подходя́щим / уме́стным
münasip fiyat — подходя́щая цена́
münasip görmek — находи́ть уме́стным
bu ev size münasip değil — э́тот дом не подхо́дит для вас
-
4 munasip
надлежащий, подобающий, подходящий, достойный, соответствующийср. lâyıqmunasip olmaq - быть достойнымmunasip körmek - считать достойным -
5 münasip
кулай -
6 münasip
adj. suitable, agreeable, proper, apposite, congruous, decorous, meet, pat, pertinent, tailormade* * *1. appropriate 2. comme il faut -
7 münasip
birêk -
8 münasip
Münasib -
9 münasip
а Д сообра́зный (с чем-л.); соотве́тствующий (чему-л.); надлежа́щий; подходя́щий, досто́йный; подоба́ющий -
10 münasip
екIу -
11 münasip
κατάλληλος, ταιριαστός -
12 münasip
كافكفيلازمملائممناسبواف -
13 münasip
1. كاف [كافٍ]Anlamı: uygun, yerinde2. كفي [كَفِيّ]Anlamı: uygun, yerinde3. لازم [لازِم]Anlamı: uygun, yerinde4. ملائم [مُلَائِم]Anlamı: uygun, yerinde5. مناسب [مُنَاسِب]Anlamı: uygun, yerinde6. واف [وافٍ]Anlamı: uygun, yerinde -
14 münasip
fit, suitable, proper, apt, appropriate -
15 münasip
"1. fit, suitable, proper; advisable. 2. opportune; convenient. - bulmak/görmek /ı/ 1. to think (something) proper, approve of (something); to consider (something) advisable. 2. to find (something) convenient or opportune." -
16 münasip
babat, münasib -
17 münasip görmek
birêk dîtin -
18 münasip olmak
екIу -
19 münasip olmayan
емыкIурэр, емыкIу, екIоу щымытын, зэмыкIуныгъ -
20 münasip görmek
to see fit, to approve
См. также в других словарях:
münasip — sf., bi, Ar. munāsib 1) Uygun, yerinde O şekilde yaşayacak olsam İstanbul daha münasiptir. S. F. Abasıyanık 2) Beğenilen, hoşa giden Yaşta küçük amma boyda münasip / Sallanıyor bir fidanca dal gibi. Dadaloğlu Birleşik Sözler lisanımünasip Atasözü … Çağatay Osmanlı Sözlük
münasip bulmak — uygun olduğunu, yerinde görüldüğünü kabul etmek Karısını affederek onunla barışmayı daha münasip bulduğunu bildiriyordu. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
münasip düşmek — uygun düşmek O makama daha gayur bir zat münasip düşüyordu. A. İlhan … Çağatay Osmanlı Sözlük
münasip görmek — uygun ve yerinde bulmak Kendi çocukları hep kız olduğu için yeğeni Bilâl i bu işe münasip gördü. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
münasıp — uygun olan, uygun düşen, yakışan … Beypazari ağzindan sözcükler
açmak — i, ar 1) Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek Kapıyı açan hizmetçi benim kadın olduğumu anlamadı. S. F. Abasıyanık 2) Bir şeyin kapağını veya örtüsünü kaldırmak Örtüyü açmaya mecburum. R. H. Karay 3) Engeli kaldırmak Karla kapanan yolu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
askı — is. 1) Üzerine herhangi bir şey asmaya yarar nesne Giysi askısı. 2) Pantolon veya giysilerin düşmesini önlemek için omuzdan aşırılan bağ 3) Artırma, eksiltme vb. resmî iş ilanlarının ilgili daire duvarında belli bir zaman süresince asılı durması… … Çağatay Osmanlı Sözlük
aşağı yukarı — zf. 1) Bir baştan bir başa 2) Tama yakın, yaklaşık olarak Bu heykeli açmak için aşağı yukarı bir seneden beri münasip bir fırsat kollanıyordu. R. N. Güntekin Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller aşağı yukarı yürümek … Çağatay Osmanlı Sözlük
gayur — sf., esk., Ar. ġayūr Gayreti olan, gayretli, çok çalışkan O makama daha gayur bir zat münasip düşüyordu. A. İlhan … Çağatay Osmanlı Sözlük
uymak — e, ar 1) Ölçüleri birbirini tutmak Ayakkabı ayağına iyi uydu. 2) Renk, biçim vb. yönünden birbirini tutmak, uygun düşmek Kravat ceketine uymuş. 3) Zevke, anlayışa uygun düşmek Sizin tutumunuz bizim görev anlayışımıza uyuyor. 4) Bir inanca, bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yakışmak — nsz 1) Güzel durmak, iyi gitmek, yaraşmak, uygun gelmek Önden yandan nasıl durduğunu, yakışıp yakışmadığını gözden geçirecek. M. Ş. Esendal 2) e Uygun olmak, iyi karşılanmak, münasip olmak Öyle şey küçüklerin ağzına yakışmaz. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük