-
1 kaza geçirmek
хъугъэ-шIагъэ къехъулIэн, зэрар къехъулIэн -
2 kaza geçirmek
to have an accident -
3 kaza
kaza etmek Gebet usw nachholen;kaza geçirmek einen Unfall haben;kaza ve kader Vorsehung f;kaza ile zufällig; unerwartet;kaza sigortası Unfallversicherung f;kaza yeri Unfallort m;kazaya kalmak (Gebets)Zeit versäumen;kazaya uğramak verunglücken -
4 kaza
-
5 kaza
а1) суде́бный проце́сс2) несча́стный слу́чай; круше́ние, ава́рия, катастро́фаkaza(yı) atlatmak — избежа́ть несча́стного слу́чая
kaza geçirmek — пережи́ть несча́стный слу́чай
kaza sigortası — страхова́ние от несча́стного слу́чая
kazaya uğramak — потерпе́ть ава́рию, попа́сть в катастро́фу
3) судьба́; слу́чайkaza ile — случа́йно; неожи́данно
kazaya rıza — необходи́мость смири́ться с несча́стьем; поко́рность судьбе́
kaza ve kader — предопределе́ние, судьба́
-
6 kaza
1. accident. 2. Islam late performance of an act of worship. - etmek /ı/ to perform (a prayer or fast) at a later time. - geçirmek to have an accident, for an accident to befall (someone). - geliyorum demez. proverb Accidents always happen when you´re not expecting them. - ile by accident. - kurşunu stray bullet. - olmak for an accident to happen/occur/take place. -ya rıza submission to one´s fate. - sigortası accident insurance, casualty insurance. -ya uğramak to have an accident, for an accident to befall (someone). - ve/vü kader destiny, fate, predestination. - yapmak (for the operator of a machine or vehicle, the rider or driver of an animal) to have an accident (for which he is to blame). - yaptırmak /a/ to cause (the operator of a machine or vehicle, the rider or driver of an animal) to have an accident. -
7 el
кисть (ж) рука́ (ж)* * *I1) рука́, ру́киel sıkmak — пожа́ть ру́ку
el sıkışma — рукопожа́тие
2) ру́чкаkapı eli — дверна́я ру́чка
3) ход ( в некоторых играх)şimdi el bende — сейча́с мой ход
4) счётное слово разhavaya üç el ateş etti — он сде́лал три вы́стрела в во́здух
••elini veren kolunu alamaz — посл. ему́ дай па́лец, он ру́ку отхва́тит
elinle ver ayağınla ara — погов. ему́ дай [в долг] рука́ми, а [обра́тно] проси́ нога́ми
- elde- eldeki- elde mi?- elden- elinde
- elinden- eliyle- el açmak- eline ağır
- ele alınmaz
- ele almak
- eline almak
- el altında
- elinin altında
- el altından
- el atmak
- ele avuca sığmamak
- eli ayağı bağlı
- eli ayağı buz kesilmek
- el ayak çekilmek
- eli ayağı düzgün
- eline ayağına kapanmak
- elini ayağını kesmek
- elini ayağını çekmek
- elini ayağını öpeyim!
- eli ayağı tutmak
- eli ayağı kesilmek
- eli ayağı tutmamak
- eline ayağına üşenmemek
- ele bakmak
- eline bakmak
- el basmak
- eli boş dönmek
- eli boş gelmek
- eli böğründe kalmak
- eli koynunda kalmak
- elini çabuk tutmak
- el çekmek
- elini çekmek
- elden çıkarmak
- elden çıkmak
- el çırpmak
- eli dar
- eli darda
- el değiştirmek
- el değmemiş
- eline doğmak
- eli dursa ayağı durmaz
- eline düşmek
- elden düşürmemek
- eli ekmek tutmak
- elden ele dolaşmak
- elden ele gezmek
- el elden üstün
- el ele vermek
- el ense etmek
- eli ermez gücü etmez
- elini eteğini çekmek
- eline eteğine doğru
- el etek öpmek
- eline eteğine sarılmak
- el etmek
- elde etmek
- elden geçirmek
- ele geçirmek
- ele geçmek
- eline geçmek
- elinden geleni ardına
- elinden geleni arkasına komamak
- elinden geleni bırakmamak
- elden geleni yapmak
- elinden geleni yapmak
- elden gelmek
- elinden gelmek
- elinden gelse...
- elden ne gelir?
- elden gelmemek
- elinden gelmemek
- eli genişlemek
- elde gezmek
- ellerde gezmek
- elinin hamuruyla erkek işine karışmak
- elinden hiç bir şey kurtulmaz
- elinden bir iş çıkmamak
- elinden kaza çıkmak
- elinden bir kaza çıkmak
- elinden iş gelmemek
- elinden bir iş gelmemek
- eli işe yatmak
- elini kalbine koyarak söylemek sürmek
- elini kalbine koyarak düşünmek sürmek
- elini kalbine koyarak hüküm sürmek
- elden kaçırmak
- el kaldırmak
- eli kalem tutmak
- elinde kalmak
- eline kalmak
- elinden kan çıkmak
- elini kana bulamak
- el katmak
- eli kırılmak
- elini kolunu bağlamak
- eli kolu bağlı kalmak
- elini kolunu sallaya sallaya gelmek
- elini kolunu sallaya sallaya gezmek
- el koymak
- eli koynunda - elinden hiç bir şey kurtulmamak
- eli kurusun!
- eli olmak
- elinde olmak
- elde olmamak
- elinde olmamak
- elini oynatmak
- eli para görmek
- eline sağlık!
- elinize sağlık!
- elini sallasa ellisi başını sallasa tellisi
- elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak
- eli silâh tutan
- eline su dökemez
- el sürmemek
- eli şakağında
- el tazelemek
- el tutmak
- elinde tutmak
- elinden tutmak
- elle tutulacak tarafı kalmamak
- elle tutulacak yanı kalmamak
- elle tutulur gözle görülür
- el uzatmak
- el üstünde tutmak
- eli varmamak
- eli gitmemek
- el vermek
- ele vermek
- el vurmamak
- eli yatmak
- bu işte eli yok
- eller yukarı!
- bir eli yağda bir eli balda II1) чужо́й, чужа́к2) страна́, крайyabancı ellerde — в чужи́х края́х, на чужби́не
3) наро́д, населе́ние4) пле́мя••elin ağzı torba değil ki büzesin — посл. на чужо́й рото́к не наки́нешь плато́к
el ile gelen düğün bayram — посл. ≈ на миру́ и смерть красна́
elin derdi ele masal gelir — посл. чужу́ю беду́ рука́ми разведу́
- el kapısında çalışmakel kazanıyla aş kaynatmak — погов. прийти́ на гото́венькое
См. также в других словарях:
kaza geçirmek — can ve mal kaybına veya zararına neden olan kötü bir olayla karşılaşmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaza — is., Ar. ḳażāˀ 1) Can veya mal kaybına, zararına neden olan kötü olay Tren kazası. 2) İlçe, kaymakamlık Kazada mektepli dişçi olmadığı için onu vilayete götürdüm. R. N. Güntekin 3) din b. Vaktinde kılınmayan namazı veya tutulmayan orucu sonradan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaza atlatmak — kaza tehlikesi geçirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kazaya uğramak — kaza geçirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sarsıntı — is. 1) Sarsılma işi, birden sallanma Bu sarsıntı ile başından fırlayıp yerde tekerlenen kasketini kovaladı, tekrar başına geçirdi. H. Taner 2) Titreme, titreyiş Başını sırasının üstüne saklamış, omuzları hafif sarsıntılarla titriyordu. R. N.… … Çağatay Osmanlı Sözlük