Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

kastetmek

  • 1 qəsd etmək

    kastetmek

    Azərbaycanca-Türkcə Lüğət > qəsd etmək

  • 2 qəsd etmək

    kastetmek

    Azərbaycan-Türkiyə lüğət > qəsd etmək

  • 3 подразумевать

    что вы подразумева́ете под э́тим? — bundan neyi kastediyorsunuz?

    Русско-турецкий словарь > подразумевать

  • 4 drive at

    kastetmek, demek istemek
    * * *
    atıl

    English-Turkish dictionary > drive at

  • 5 покушаться

    несов.; сов. - покуси́ться
    kastetmek; teşebbüsünde bulunmak; el uzatmak, tecavüz etmek ( посягать)

    покуша́ться на чью-л. жизнь — birinin canına / hayatına kastetmek

    покуша́ться на самоуби́йство — intihar teşebbüsünde bulunmak

    покуша́ться на чужу́ю со́бственность — başkasının malına el uzatmak

    Русско-турецкий словарь > покушаться

  • 6 attempt smb.'s life

    v. canına kastetmek, hayatına kastetmek

    English-Turkish dictionary > attempt smb.'s life

  • 7 attempt smb.'s life

    v. canına kastetmek, hayatına kastetmek

    English-Turkish dictionary > attempt smb.'s life

  • 8 abzielen

    ab|zielen
    vi
    1) ( anstreben) amaçlamak;
    \abzielen auf etw bir şeyi amaçlamak [o hedef almak]
    2) ( fig) ( Bemerkung) kastetmek, amaçlamak;
    \abzielen auf etw bir şeyi kastetmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > abzielen

  • 9 meinen

    meinen ['maınən]
    vt
    1) demek; ( denken) düşünmek;
    was meinst du dazu? sen buna ne diyorsun?;
    \meinen Sie nicht? değil mi?;
    wenn Sie \meinen öyle diyorsanız;
    ( ganz) wie Sie \meinen! nasıl diyorsanız öyle olsun!, Siz bilirsiniz!
    2) ( sich beziehen auf) kastetmek;
    du warst nicht gemeint seni kastetmediler;
    ja, dich meine ich damit evet, onunla seni kastediyorum
    3) ( sagen) demek, söylemek;
    was meinten Sie? ne dediniz?;
    meinst du das im Ernst? bunu ciddi mi söylüyorsun?
    4) ( sagen wollen) demek istemek, kastetmek;
    was meinst du damit? bununla ne demek istiyorsun?, bununla neyi kastediyorsun?
    wohl gemeint iyi niyetli;
    so war es nicht gemeint öyle denilmek istenmedi;
    ein gut gemeinter Rat iyi niyetli bir öğüt

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > meinen

  • 10 вид

    görünüş,
    biçim; tavır,
    kılık kıyafet; hal; görünüm,
    manzara; tip,
    tür,
    çeşit
    * * *
    I м
    1) ( внешность) görünüş; tavır (- vrı), eda ( выражение); biçim ( форма)

    вне́шний вид — (dış) görünüş; kılık (kıyafet) ( одежда)

    с видом победи́теля — galip tavrı ile

    у неё жа́лкий вид — acıklı / acınacak bir hali var

    у него́ был расте́рянный вид — şaşırmış görünüyordu

    в пья́ном виде — sarhoşken, sarhoş olduğu halde

    в тако́м виде тебе́ идти́ нельзя́ — bu halinle gidemezsin

    их едя́т и в све́жем виде — bunlar taze iken de yenir

    3) (пейзаж, перспектива) görünüş, manzara

    о́бщий вид — genel görünüş

    вид сбо́ку — yandan görünüş

    кварти́ра с видом на́ мо́ре — deniz manzaralı daire

    4) ( поле зрения) в соч.

    на вид у́ у кого-л.birinin gözü önünde

    скры́ться и́з виду — gözden kaybolmak

    при виде опа́сности — bir tehlike görünce / görününce, tehlike karşısında

    5) (ви́ды) мн. ( предположения) tahminler

    виды на урожа́и — ürün / rekolte tahminleri

    ••

    на вид ей со́рок (лет) — kırk yaşında görünüyor / gösteriyor

    на вид ей лет со́рок — görünüşe göre kırklık var

    на вид он моего́ во́зраста — benim yaşımda gösteriyor

    э́то был симпати́чный на вид мужчи́на — sempatik görünüşlü bir erkekti o

    с виду я́блоко хоро́шее — görünüşe göre / görünürde elma iyidir

    в виде ша́ра — yuvarlak biçiminde

    изда́ть в виде отдельной кни́ги — ayrı bir kitap halinde yayımlamak

    у нас все на виду́ — gizlimiz saklımız yok

    не пода́ть / не показа́ть виду — renk vermemek, belli etmemek

    он вида́л виды — görmüş geçirmiş bir adamdır

    име́ть в виду́ — ( подразумевать) kastetmek; ( учитывать) hesaba katmak, aklından çıkarmamak

    под видом корреспонде́нта — kendisine muhabir süsü vererek, muhabir kılığına girerek

    под видом кри́тики оши́бок — hataların eleştirisi kisvesi altında

    под видом обеспе́чения / наведе́ния поря́дка — asayişi sağlama paravanası altında

    под видом экономи́ческой по́мощи — ekonomik yardam görünüşü altında

    под видом торго́вого су́дна — ticaret gemisi kisvesi altında

    он сде́лал вид, что пове́рил — inanmış göründü

    мы сде́лали вид, что не слы́шим — duymaz göründük

    я сде́лал вид, что не по́нял — anlamazlığa vurdum

    (в таки́х слу́чаях) он де́лал вид, что за́нят де́лом — iş yapıyor görünürdü

    он сде́лал вид, что не узнал меня́ — beni tanımamazlıktan geldi

    я то́лько де́лал вид, что пишу́ — yazmıyordum, yazarmış gibi yapıyordum

    он смути́лся, но не по́дал виду — bozulduysa da belli etmedi

    ни под каки́м видом — asla

    упустить и́з виду — gözden kaçırmak

    II м
    1) tip, tür, çeşit (-di)

    но́вые виды тка́ней — yeni kumaş tipleri

    не́которые виды проду́кции — bazı ürün türleri

    зи́мние виды спо́рта — kış sporları

    виды люби́тельского спо́рта — amatör spor dalları

    разли́чные виды спо́рта — çeşitli sporlar

    оди́н из видов спо́рта — spor dallarından biri

    стать национа́льным видом спо́рта — ülkenin ulusal sporu olmak

    состяза́ния проводи́лись по десяти́ видам спо́рта — yarışmalar on dalda yapıldı

    таки́е виды изобрази́тельного иску́сства, как жи́вопись и скульпту́ра — resim ve heykelcilik gibi sanatlar

    2) биол. tür

    Русско-турецкий словарь > вид

  • 11 aim

    n. hedefleme, nişan alma, hedef, ideal, amaç, gaye, maksat, erek, niyet
    ————————
    v. hedeflemek, nişan almak, kastetmek, niyet etmek, yöneltmek, doğrultmak, çalışmak ( e), fırlatmak (füze)
    * * *
    1. hedefle (v.) 2. amaç (n.)
    * * *
    [eim] 1. verb
    1) ((usually with at, for) to point or direct something at; to try to hit or reach etc: He picked up the rifle and aimed it at the target.) nişan almak, çevirmek, yöneltmek
    2) ((with to, at) to plan, intend or to have as one's purpose: He aims at finishing tomorrow; We aim to please our customers.) amaçlamak, niyet etmek
    2. noun
    1) (the act of or skill at aiming: His aim is excellent.) nişan alma
    2) (what a person intends to do: My aim is to become prime minister.) amaç, hedef, gaye
    - aimlessly
    - aimlessness
    - take aim

    English-Turkish dictionary > aim

  • 12 allude

    v. kastetmek, üstü kapalı söylemek, taş atmak
    * * *
    ima et
    * * *
    [ə'lu:d]
    ((with to) to mention: He did not allude to the remarks made by the previous speaker.) değinmek, ima etmek

    English-Turkish dictionary > allude

  • 13 be driving at

    (to be trying to say or suggest: I don't know what you're driving at.) bir şey söylemeye çalışmak, kastetmek

    English-Turkish dictionary > be driving at

  • 14 design

    n. dizayn, tasarı, taslak; model; proje, plan; amaç, niyet, komplo
    ————————
    v. dizayn etmek, tasarlamak, modelini çizmek, stilize etmek; planlamak, komplo kurmak; kastetmek
    * * *
    1. tasarla (v.) 2. tasarım (n.)
    * * *
    1. verb
    (to invent and prepare a plan of (something) before it is built or made: A famous architect designed this building.) tasarımlamak
    2. noun
    1) (a sketch or plan produced before something is made: a design for a dress.) plan, taslak
    2) (style; the way in which something has been made or put together: It is very modern in design; I don't like the design of that building.) model, tasarım
    3) (a pattern etc: The curtains have a flower design on them.) desen, süs
    4) (a plan formed in the mind; (an) intention: Our holidays coincided by design and not by accident.) kasıt, niyet
    - designing

    English-Turkish dictionary > design

  • 15 imply

    v. içermek, anlamına gelmek, demeye gelmek, demek olmak, kastetmek, ima etmek, gerektirmek
    * * *
    ima et
    * * *
    (to suggest or hint without actually stating: Are you implying that I am a liar?) ima etmek

    English-Turkish dictionary > imply

  • 16 intend

    v. kastetmek, niyet etmek, niyeti olmak, niyetlenmek, düşünmek, amaçlamak, azmetmek, hedeflemek, istemek, seçmek
    * * *
    1. niyet et 2. planla (v.) 3. eğilim (n.)
    * * *
    [in'tend] 1. verb
    1) (to mean or plan (to do something or that someone else should do something): Do you still intend to go?; Do you intend them to go?; Do you intend that they should go too?) niyet etmek
    2) (to mean (something) to be understood in a particular way: His remarks were intended to be a compliment.) kasdetmek, demek, istemek
    3) ((with for) to direct at: That letter/bullet was intended for me.)...-e yönelik olmak
    2. noun
    (purpose; what a person means to do: He broke into the house with intent to steal.) amaç, maksat, kasıt
    - intentional
    - intentionally
    - intently

    English-Turkish dictionary > intend

  • 17 mean

    adj. adi, aşağılık, eli sıkı, cimri, hasis, kılıksız, keyifsiz, huysuz, utangaç, ahlaksız, zor, orta, ortalama, orantılı, vasati
    ————————
    n. orta, ortalama, ılımlılık
    ————————
    v. niyet etmek, kastetmek, demek istemek, demek olmak, anlamına gelmek, demeye gelmek, ifade etmek, tasarlamak
    * * *
    1. anlam (n.) 2. anlamına gel (v.) 3. ortalama (n.)
    * * *
    [mi:n] I adjective
    1) (not generous (with money etc): He's very mean (with his money / over pay).) cimri
    2) (likely or intending to cause harm or annoyance: It is mean to tell lies.) terbiyesizlik
    3) ((especially American) bad-tempered, vicious or cruel: a mean mood.) huysuz, kötü huylu
    4) ((of a house etc) of poor quality; humble: a mean dwelling.) yoksul, fakir
    - meanness
    - meanie
    II 1. adjective
    1) ((of a statistic) having the middle position between two points, quantities etc: the mean value on a graph.) orta
    2) (average: the mean annual rainfall.) ortalama
    2. noun
    (something that is midway between two opposite ends or extremes: Three is the mean of the series one to five.) ortalama (değer)
    III 1. past tense, past participle - meant; verb
    1) (to (intend to) express, show or indicate: `Vacation' means `holiday'; What do you mean by (saying/doing) that?) demek, anlamına gelmek
    2) (to intend: I meant to go to the exhibition but forgot; For whom was that letter meant?; He means (= is determined) to be a rich man some day.) niyeti olmak, niyet etmek
    2. adjective
    ((of a look, glance etc) showing a certain feeling or giving a certain message: The teacher gave the boy a meaning look when he arrived late.) anlamlı
    - meaningless
    - be meant to
    - mean well

    English-Turkish dictionary > mean

  • 18 purpose

    n. amaç, maksat, niyet, gaye, kasıt, azim, mesaj (hikâye), verilmek istenen mesaj
    ————————
    v. niyet etmek, tasarlamak, kastetmek, amaçlamak
    * * *
    amaç
    * * *
    ['pə:pəs]
    1) (the reason for doing something; the aim to which an action etc is directed: What is the purpose of your visit?) amaç, gaye
    2) (the use or function of an object: The purpose of this lever is to stop the machine in an emergency.) yarar, fayda
    3) (determination: a man of purpose.) azim, karar
    - purposefully
    - purposeless
    - purposely
    - purpose-built
    - on purpose
    - serve a purpose
    - to no purpose

    English-Turkish dictionary > purpose

  • 19 refer

    v. göndermek, sevketmek, ait olmak, ilgili olmak, atfetmek, kastetmek, ima etmek, ait saymak, başvurmak, bakmak, yararlanmak, bahsetmek, değinmek
    * * *
    başvur
    * * *
    [rə'fə:] 1. past tense, past participle - referred; verb
    1) (to talk or write (about something); to mention: He doesn't like anyone referring to his wooden leg; I referred to your theories in my last book.)...-den söz etmek,...-e ilişkin olmak
    2) (to relate to, concern, or apply to: My remarks refer to your last letter.) olmak
    3) (to send or pass on to someone else for discussion, information, a decision etc: The case was referred to a higher law-court; I'll refer you to the managing director.)...-e göndermek
    4) (to look for information (in something): If I'm not sure how to spell a word, I refer to a dictionary.)...-e bakmak
    2. verb
    (to act as a referee for a match: I've been asked to referee (a football match) on Saturday.) hakemlik yapmak
    - reference book
    - reference library

    English-Turkish dictionary > refer

  • 20 aim at

    hedeflemek, kastetmek, amaçlamak, niyetlenmek, çalışmak ( e)
    * * *
    niyet et

    English-Turkish dictionary > aim at

См. также в других словарях:

  • kastetmek — i, der, Ar. ḳaṣd + T. etmek 1) Amaçlamak, amaç olarak almak ... ev deyince kasabada dört beş tane zengin evini kastediyorum. S. F. Abasıyanık 2) Demek istemek 3) e Kötülük etmek, kıymak, zarar vermeyi istemek İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • canına kastetmek — 1) intihara kalkışmak 2) birini öldürmeye hazırlanmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • can — is., Far. cān 1) İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık 2) Yaşama, hayat Bir kedi yavrusunu kurtarmak için ipe sarılıp kuyuya iner, canımı tehlikeye koyardım. R. N. Güntekin 3) Güç, dirilik Her şeyde… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kasıt — is., stı, Ar. ḳaṣd 1) Amaç, istek, maksat Benim kastım bu değildi. 2) Öldürme, yaralama veya zarar vermek isteme, kötü niyet Birleşik Sözler kastetmek suikast Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller kastı olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kastetme — is. Kastetmek işi …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • TASMİM — Bir şeyi önceden iyice kararlaştırmak. Azimet i sadıka ile kastetmek. * Muhkem kılmak. * İnkâr etmek. * Endişe edip kaçınmamak …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»