Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

incitmek

  • 61 sprain

    n. burkulma, burkma
    ————————
    v. burkmak, incitmek
    * * *
    1. burk (v.) 2. burkulma (n.)
    * * *
    [sprein] 1. verb
    (to twist (a joint, especially the ankle or wrist) in such a way as to tear or stretch the ligaments: She sprained her ankle yesterday.) burkmak
    2. noun
    (a twisting of a joint in this way.) burkulma

    English-Turkish dictionary > sprain

  • 62 sting

    n. iğne (arı vs.), acı söz, ısırgan otu tüyü, batma, yakma, acı, azap, sızı, ızdırap, ısırma, zehir dişi, sokma yarası, şiddet, güç, iğne
    ————————
    v. sokmak (arı vs.), ısırmak, sızlatmak, acıtmak, canını yakmak, incitmek, kırmak, sokmak, kışkırtmak, tahrik etmek, kazıklamak, içine oturmak, koymak, sızlamak, acımak, yanmak, acı olmak, acı çekmek
    * * *
    1. sok (v.) 2. iğne (n.)
    * * *
    1. [stiŋ] noun
    1) (a part of some plants, insects etc, eg nettles and wasps, that can prick and inject an irritating or poisonous fluid into the wound.) iğne
    2) (an act of piercing with this part: Some spiders give a poisonous sting.) sokma, ısırma
    3) (the wound, swelling, or pain caused by this: You can soothe a wasp sting by putting vinegar on it.) sokma, ısırık
    2. verb
    1) (to wound or hurt by means of a sting: The child was badly stung by nettles/mosquitoes; Do those insects sting?) sokmak, ısırmak
    2) ((of a wound, or a part of the body) to smart or be painful: The salt water made his eyes sting.) acımak, yakmak

    English-Turkish dictionary > sting

  • 63 touch

    n. dokunuş, tuş, dokunma, temas, fırça darbesi, rötuş, zerre, üslup, iletişim, incelik, duyarlılık, iz, yaklaşım, işaret, deneme, taç [fut.], elim sende oyunu, yakalamaca, para sızdırma, yolunacak kaz
    ————————
    v. dokunmak, ellemek, değmek, teğet geçmek, bitişik olmak, yetmek, kırmak, incitmek, etkilemek, para sızdırmak, temas etmek
    * * *
    1. dokun 2. dokun (v.) 3. temas (n.)
    * * *
    1. verb
    1) (to be in, come into, or make, contact with something else: Their shoulders touched; He touched the water with his foot.) dokunmak
    2) (to feel (lightly) with the hand: He touched her cheek.) dokunmak, ellemek
    3) (to affect the feelings of; to make (someone) feel pity, sympathy etc: I was touched by her generosity.) etkilemek
    4) (to be concerned with; to have anything to do with: I wouldn't touch a job like that.) ilgilenmek
    2. noun
    1) (an act or sensation of touching: I felt a touch on my shoulder.) dokunma
    2) ((often with the) one of the five senses, the sense by which we feel things: the sense of touch; The stone felt cold to the touch.) dokunma (duyusu)
    3) (a mark or stroke etc to improve the appearance of something: The painting still needs a few finishing touches.) rötuş
    4) (skill or style: He hasn't lost his touch as a writer.) yetenek, ustalık
    5) ((in football) the ground outside the edges of the pitch (which are marked out with touchlines): He kicked the ball into touch.) taç
    - touchingly
    - touchy
    - touchily
    - touchiness
    - touch screen
    - in touch with
    - in touch
    - lose touch with
    - lose touch
    - out of touch with
    - out of touch
    - a touch
    - touch down
    - touch off
    - touch up
    - touch wood

    English-Turkish dictionary > touch

  • 64 twist

    n. büklüm, dönme, burkma, bükülme, burkulma, kıvırma, bükme, çarpıtma, kıvrım, düğüm, yeni çözüm, eğilim (kötü), sarma sigara, ibrişim, ip, girdap, viraj, dönemeç, tvist (dans)
    ————————
    v. bükmek, dolamak, kıvırmak, bükülmek, sarmak, burmak, burkmak, çarpıtmak, dönmek, kıvrılmak, kıvranmak, burkulmak, kıvrılarak akmak
    * * *
    1. bük (v.) 2. bükme (n.)
    * * *
    [twist] 1. verb
    1) (to turn round (and round): He twisted the knob; The road twisted through the mountains.) bükmek, kıvırmak
    2) (to wind around or together: He twisted the piece of string (together) to make a rope.) burmak
    3) (to force out of the correct shape or position: The heat of the fire twisted the metal; He twisted her arm painfully.) burkmak, incitmek, çarpıtmak
    2. noun
    1) (the act of twisting.) bükme
    2) (a twisted piece of something: He added a twist of lemon to her drink.) bükülmüş parça
    3) (a turn, coil etc: There's a twist in the rope.) büklüm, kıvrım
    4) (a change in direction (of a story etc): The story had a strange twist at the end.) değişiklik
    - twister

    English-Turkish dictionary > twist

  • 65 wound

    n. yara, bere
    ————————
    v. kâlbini kırmak, yaralamak, incitmek
    * * *
    1. yarala (v.) 2. yara (n.)
    * * *
    past tense, past participle; = wind II

    English-Turkish dictionary > wound

  • 66 aggrieve

    v. üzmek, incitmek, rencide etmek, mağdur etmek, kederlendirmek
    * * *
    incit

    English-Turkish dictionary > aggrieve

  • 67 cut up

    doğramak, biçmek, parçalamak, yok etmek, mahvetmek, acımasızca eleştirmek, yerden yere vurmak, incitmek, sarsmak, ölmek, davranmak
    * * *
    küçük parçalara ayır

    English-Turkish dictionary > cut up

  • 68 rive

    v. koparmak, yolmak, yırtmak, kırmak, incitmek, kırılmak
    * * *
    yar

    English-Turkish dictionary > rive

  • 69 ruffle smb.'s feelings

    v. duygularını incitmek, kırmak

    English-Turkish dictionary > ruffle smb.'s feelings

  • 70 scarify

    v. toprağı sürmek, deriyi kazımak, derisini soymak, acımasızca eleştirmek, incitmek, canını yakmak

    English-Turkish dictionary > scarify

  • 71 scathe

    n. zarar, hasar, ziyan, felâket
    ————————
    v. yakmak, incitmek, zarar vermek

    English-Turkish dictionary > scathe

  • 72 ruffle smb.'s feelings

    v. duygularını incitmek, kırmak

    English-Turkish dictionary > ruffle smb.'s feelings

  • 73 scarify

    v. toprağı sürmek, deriyi kazımak, derisini soymak, acımasızca eleştirmek, incitmek, canını yakmak

    English-Turkish dictionary > scarify

  • 74 scathe

    n. zarar, hasar, ziyan, felâket
    ————————
    v. yakmak, incitmek, zarar vermek

    English-Turkish dictionary > scathe

  • 75 آلم

    acıtmak; ağrıtmak; incitmek; sancımak; sızlamak; üzmek

    Arabic-Turkish dictionary > آلم

  • 76 ألم

    acılık; acıtmak; ağrı; ağrıtmak; çırpınmak; dert; gaile; incitmek; sancı; sancımak; sızı; üzmek; üzgü

    Arabic-Turkish dictionary > ألم

  • 77 أمض

    acıtmak; ağrıtmak; incitmek; sancımak; üzmek

    Arabic-Turkish dictionary > أمض

  • 78 ترح

    azap; bedbaht; depresif; depresyon; dertli; efkârlanmak; efkârlı; endişe; ezgi; gaile; gam; gamlı; hüzünlü; hüzün; incitmek; kahır; kahretmek; kasvetli; kasavet; kasavetli; kaygı; kaygılı; keder; korku; korkutmak; mahzun; mahzunluk; melül; merak; mutsuz; mutsuzluk; neşesiz; teessür; üzgünlük; üzmek; üzgü; üzüntülü; yaslı; zavallı; zehretmek

    Arabic-Turkish dictionary > ترح

  • 79 حزن

    azap; bedbaht; bunalmak; çırpınmak; depresyon; dertli; efkârlanmak; efkârlı; endişe; ezgi; gaile; gam; gamlanmak; gamlı; hüzünlenmek; hüzün; incitmek; kahır; kahırlanmak; kahretmek; kahrolmak; kasvet; kasavet; kaygı; kaygılanmak; keder; kederlenmek; kıvranmak; korku; korkmak; mahzun; mahzunlaşmak; mahzunluk; melül; merak; mutsuz; mutsuzluk; neşesiz; tasalanmak; teessür; üzgünlük; üzmek; üzülmek; üzgü; üzüntülü; zavallı; zehretmek; zehrolmak

    Arabic-Turkish dictionary > حزن

  • 80 شجن

    azap; branş; dal; depresyon; dertlenmek; efkârlanmak; endişe; ezgi; gaile; gam; hüzün; incitmek; kahır; kahretmek; kasvet; kasavet; kaygı; keder; kısım; kol; korku; mahzunluk; merak; mutsuzluk; seksiyon; tasa; teessür; üzmek; üzgü; zehretmek

    Arabic-Turkish dictionary > شجن

См. также в других словарях:

  • incitmek — i 1) İncinmesine yol açmak Sol ayağımı geçen gün biraz incitmiştim. A. Gündüz 2) mec. Kötü söz veya davranışla birini kırmak, üzmek Bu gibi işlerin halkı incitmeyeceğini söylediler. M. Ş. Esendal Birleşik Sözler karıncaincitmez …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • TA'NİYE — İncitmek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • rencide etmek — incitmek, kalbini kırmak Seni rencide ettiysem özür dilerim, ben sadece bizim hassasiyetimizi anlamanı istedim. A. Ümit …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gönlünü yaralamak — incitmek, kırmak, üzmek Onun gönlünü yaralayarak bir latife ederlerse hemen kaçıyor, sokulmuyor. M. Ş. Esendal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • samsıtmak — incitmek II, 336 …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • yunçıtmak — incitmek. II, 352bkz: yunçutmak, yünçitmek, yilnçiltmek …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • yunçutmak — incitmek II, 352bkz: yunç ıtmak, yünçitmek, yünçütmek …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • yünçitmek — incitmek II, 352bkz: yunçıtmak,yunçutmak, yünçütmek …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • yünçütmek — incitmek II, 352bkz: yunç ıtmak, yunçutmak, yünçitmek …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • HAŞM — İncitmek. * Gadaplandırmak, hiddetlendirmek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • TECŞİM — İncitmek. * Teklif etmek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»