-
21 سائغ
سائِغ1. lezizAnlamı: tadı güzel, lezzetli2. lezzetliAnlamı: tadı güzel3. meşruAnlamı: yasanın, dinin ve kamu vicdanının doğru bulduğu4. lâtifAnlamı: yumuşak, hoş, ince bir güzelliği olan -
22 قثاء
قِثَّاءacurAnlamı: kabakgillerden, kabuğu çizgili ve tüylü, sarımtrak, yeşil lekeli ince bir çeşit hıyar -
23 لطيف
لَطِيف1. şipşirinAnlamı: çok sevimli, çok şirin2. yumuşakAnlamı: hoşa giden3. nazik4. hatırşinasAnlamı: hatır sayan, saygılı5. dakikAnlamı: düzenli ışleyen6. iltifatlıAnlamı: gönül alan7. güzel8. kibarAnlamı: nazik olan (kimse)9. lâtifAnlamı: yumuşak, hoş, ince bir güzelliği olan10. zarifAnlamı: çekicilik, biçim, görünüş, durum ve davranışlarıyla hoşa giden, beğenilen olan11. şirinAnlamı: sevimli, cana yakın12. ciciAnlamı: sevimli, hoşa giden, güzel -
24 once
bir kez, bir kere; bir zamanlar, eskiden, -digi zaman; -dimi; -ince -
25 fein
1) ( zart) ince yapılı, inceden, narin; ( empfindlich) hassas; ( Strich, Gewebe) ince; ( Sieb) küçük deliklidieser Wein ist vom F\feinsten bu şarap en seçkinlerden biri\fein säuberlich inceden inceye, titizce, titizlikle;ein \feines Gehör haben hassas kulakları olmak;eine \feine Nase haben hassas bir burnu olmak\fein! şahane!, güzel!;\fein, dass du wieder da bist döndüğüne çok sevindim7) ( fam)wer damals in dieser Branche investiert hat, ist heute \fein raus o zamanlar bu dalda yatırım yapanlar bugün köşeyi döndü;ein ist wirklich ein \feiner Kerl kendisi gerçekten hoş bir adam -
26 мелкий
ufak* * *1) врз küçük; ufakме́лкие оре́хи — ufak fındık / ceviz
ме́лкие черты́ лица́ — ince yüz çizgileri
ме́лкие предприя́тия — küçük işletmeler
ме́лкая буржуази́я — küçük burjuvazi
ме́лкий чино́вник — küçük / ufak bir memur
ме́лкое воровство́ — ufak hırsızlık
ме́лкие подро́бности — ufak tefek / önemsiz ayrıntılar
2) inceме́лкий песо́к — ince kum
ме́лкий дождь — ahmakıslatan; çişe
3) sığме́лкое о́зеро — sığ göl
ме́лкая таре́лка — düz tabak
4) küçük; aşağılıkу него́ ме́лкая душо́нка — aşağılık bir adamdır
••ме́лкие де́ньги — ufak / bozuk para
-
27 لفافة
لِفَافَة1. cigaraAnlamı: sigara2. kabukAnlamı: bir şeyin üstünü kaplayan kısım, kışır3. kılıf4. bandajAnlamı: sargı, bağ5. sigara6. sargıAnlamı: esnek bir maddeden yapılmış uzun, dar ve ince şerit7. bantAnlamı: düzensiz yassı bağ, şerit -
28 fine
para cezasi, para cezasina çarptirmak,güzel, iyi, kaliteli; çok ince, incecik; ince, küçük, kirintilar halinde; (hava) güzel, açik, parlak; saglikli, rahat, keyfi yerinde; (is) dikkatli, iyi, ustaca yapilan; (maden) saf, som,ince ince; çok iyi, iyi bir se -
29 قطع
Iقَطَّعَ1. kıymak2. üleştirmekAnlamı: pay ederek dağıtmak, bölüştürmek3. bölmekIIقَطَعَ1. geçmekAnlamı: bir yerden başka bir yere gitmek2. kesmekAnlamı: bıçak, makas gibi bir araçla bir şeyi ikiye ayırmak3. katetmekAnlamı: kesmek, bölmek4. yontmakAnlamı: bir şeyi keskin bir şeyle kesmek5. durdurmakAnlamı: durmasını sağlamakقَطْع1. geçişAnlamı: herhangi bir durumdaki değişme, intikal2. fasonAnlamı: kesim3. mutlakaAnlamı: kaçınılmaz bir biçimde4. yontmaAnlamı: yontmak işi5. kesmeAnlamı: kesmek işi6. iptalAnlamı: kullanıştan kaldırma, bozma, silme7. kesimAnlamı: kesme işi -
30 سلك
Iسَلَكَ1. dizmekAnlamı: bazı nesneleri ipliğe tele vb. ye geçirmek2. davranmakIIسِلْك1. iplik2. endüstriAnlamı: sanayi3. tel4. zanaatAnlamı: öğrenimle birlikte tecrübe ve ustalık gerektiren ış, sınaatسَلَّكَgirmekAnlamı: dışarıdan içeriye geçmek -
31 عصابة
عِصَابَة1. külteAnlamı: demet2. şiraze3. hevenk4. grup5. ekipAnlamı: takım, zümre6. fırkaAnlamı: insan topluluğu7. bandajAnlamı: sargı, bağ8. sargıAnlamı: esnek bir maddeden yapılmış uzun, dar ve ince şerit9. takımAnlamı: topluluk10. bantAnlamı: düzensiz yassı bağ, şerit -
32 سل
Iسَلّ1. sepetAnlamı: saz, kamış veya ince dallardan örülerek yapılan kap2. zembilAnlamı: hasırdan örülmüş saplı torbaIIسَلَّsıyırmakAnlamı: çekerek çıkarmakسُلّ1. ince hastalıkAnlamı: akciğer veremi2. tüberkülozAnlamı: veremIVسُلَّveremliAnlamı: vereme tutulmuşVسِلّ1. ince hastalıkAnlamı: akciğer veremi2. tüberkülozAnlamı: verem3. veremAnlamı: ateşli ve bulaşıcı bir hastalık, tüberküloz -
33 hoch
hoch <höher, am höchsten> [ho:x]I adjdas ist drei Meter \hoch bunun yüksekliği üç metredir;ein hohes Amt yüksek bir makam;ein hoher Beamter yüksek mevkiide bir memur;im hohen Norden uzak kuzeyde;das hohe Haus yüksek ev;ein hohes Tier ( fam) önemli birisi;das ist mir zu \hoch ( fam) buna aklım ermez2) ( Ton) yüksek, incein hohem Alter sein ileri yaşta olmak; ( Geldstrafe) ağır;hohe Steuern ağır vergiler4) ( Bedeutung) önemli;hohe Ehre büyük şeref5) in hohem Maß büyük ölçüdeII adv1) ( nach oben) yukarı;Hände \hoch! eller yukarı!;\hoch hinauswollen ( fam) yükseklerde dolaşmak, gözü yükseklerde olmak;wenn es \hoch kommt ( fam) haydi haydi, olsa olsa2) ( in einiger Höhe) yüksek;\hoch am Himmel yükseklerde;\hoch oben yükseklerde;es geht \hoch her cümbüş var;\hoch pokern ( fig) yüksek oynamak;\hoch setzen yüksek bir yere oturtmaketw jdm \hoch anrechnen bir şeyden dolayı birini çok takdir etmek;etw \hoch und heilig versprechen ( fam) bir şeye yemin billâh ederek söz vermek4) math üs;drei \hoch sieben üç üssü yedi -
34 حاجز
حَاجِز1. köstekAnlamı: engel2. blokeAnlamı: el konulmuş3. paravan4. paravana5. bölme6. engel7. hailAnlamı: engel8. mânia9. mâni10. ketAnlamı: engel11. barikat -
35 دفق
Iدَفَقَ1. fışkırmak2. harıldamak3. akıtmakAnlamı: akmasını sağlamak, dökmek, akmasına yol açmak4. gelmekAnlamı: akmak, cereyan etmek5. akmakAnlamı: (sıvı veya ince taneli maddeler için) bir yerden başka bir yere doğru gitmek6. dökülmekAnlamı: dökmek işi yapılmak7. dökmekIIدَفْق1. seyelanAnlamı: akma, akıntı2. galebeAnlamı: üstünlük, çokluk3. bollukAnlamı: bol olma durumu -
36 душа
ruh,can,gönül; kişi* * *ж1) врз ruh; can; iç; gönülчелове́к то́нкой души́ — ince ruhlu bir adam
у него́ душа́ поэ́та — şair ruhludur
у меня́ на душе́ неспоко́йно — içim rahat değil
найти́ себе́ рабо́ту по душе́ — gönlüne göre bir iş bulmak
рабо́тать с душо́й — canla başla çalışmak
2) разг. can kişiу него́ на иждиве́нии пять душ — beş can geçindiriyor
там нет ни души́ — orada bir tek can kalmadı, orada cinler cirit oynuyor
на ду́шу — adam başına
на ду́шу населе́ния — nüfus / kişi başına
••душа́ моя́! — canımın içi!
э́то был поэ́т в душе́ — ruhan bir şairdi
он смея́лся от души́ — içinden gelerek gülüyordu
от всей души́ — candan yürekten
откры́ть кому-л. свою́ ду́шу — ruhunu açmak
отда́ть бо́гу ду́шу — ruhunu teslim etmek
ско́лько душе́ уго́дно — canının istediği kadar
пе́сня брала́ за́ душу — şarkı içine işliyordu insanın
-
37 حائل
حائِل1. blokeAnlamı: el konulmuş2. köstekAnlamı: engel3. hercaîAnlamı: hiçbir şeyde kararlı olmayan (kimse), gelgeç4. bölme5. yanardöner6. engel7. hailAnlamı: engel8. mânia9. mâni10. ketAnlamı: engel -
38 سجم
سَجَمَ1. gelmekAnlamı: akmak, cereyan etmek2. akıtmakAnlamı: akmasını sağlamak, dökmek, akmasına yol açmak3. akmakAnlamı: (sıvı veya ince taneli maddeler için) bir yerden başka bir yere doğru gitmek4. dökmek5. dökülmekAnlamı: dökmek işi yapılmak -
39 سد
Iسَدّ1. köstekAnlamı: engel2. bölme3. hailAnlamı: engel4. engel5. ketAnlamı: engel6. barajAnlamı: akar su üzerinde yapılan bent7. barikat8. bentIIسَدَّ1. kapamakAnlamı: tıkamak, içini doldurmak2. dayaklamakAnlamı: kapıyı bir destekle arkasından kapamak, sürgülemek3. kapatmakAnlamı: kapamak -
40 عائق
عائِق1. blokeAnlamı: el konulmuş2. köstekAnlamı: engel3. bölme4. hailAnlamı: engel5. engel6. ketAnlamı: engel7. mâni8. mânia
См. также в других словарях:
ince — sf. 1) Kendi cinsinden olanlara göre, dar ve kalınlığı az olan, kalın karşıtı İnce minare. İnce değnek. İnce kitap. 2) Zayıf Sarışın, kuru, ince bir kadındı. Y. K. Beyatlı 3) Taneleri ufak, iri karşıtı İnce un. İnce kum. 4) Aşırı özen gerektiren … Çağatay Osmanlı Sözlük
ince eleyip (veya eğirip) sık dokumak — bir şeyi en küçük ayrıntılarına kadar araştırmak, gözden veya elden geçirmek Annesinin bu meseleyi nasıl ince eleyip sık dokuyacağını biliyordu. O. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir tutam — sf. Çok az Bir tutam saçın kafa derisinden koptuğunu, ince, sıcak bir yanma olarak duydu. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
ince gül yağı — is. Su buharı dağıtmasıyla elde edilen soluk sarı renkli, gül kokulu bir sıvı … Çağatay Osmanlı Sözlük
ince düşünmek — çok detaylı bir biçimde düşünmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalın incelene kadar ince üzülür — bir hastalık, bir sıkıntı karşısında güçlü gücünden bir parçasını yitirirek zayıflar ama zayıf olan, ölecek duruma gelir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
boynu kıldan ince olmak — haksız olduğu anlaşıldığında verilecek her türlü cezaya razı olmak Eğer efendim, bir kelime yalanım varsa hükûmete karşı boynum kıldan incedir. Vurunuz. H. R. Gürpınar … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalp (veya kalbini) kazanmak (veya fethetmek) — ince bir davranış veya güzel bir sözle birinin sevgisini kazanmak, ilgisini çekmek Hele düzmece şehzadenin kadife pantolonuyla sivri güzel çehresi derhâl kadının kalbini kazandı. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
didirmek — ince bir delikten fışkırtmak … Beypazari ağzindan sözcükler
Dudu (album) — Dudu Studio album by Tarkan Released 1 July 2003 Recorded Recorded at Sari Ev and Imaj Studios ( … Wikipedia
dil — 1. is. 1) Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ, tat alma organı Ağzımı dolduran kocaman dil, kelimelere yer bırakmıyor ki... Y. Z. Ortaç 2) Birçok aletin uzun, yassı ve çoğu hareketli… … Çağatay Osmanlı Sözlük