-
1 pętla
ilmik -
2 бугалак
ilmik -
3 lus
ilmik s -
4 noose
ilmik -
5 smyčka
ilmik; ip -
6 looper
ilmik yapan aygit -
7 noose
n. ilmik, ilmek, kement, bağ, bağlantı, ilişki, tuzak————————v. ilmik yapmak, kementle yakalamak* * *ilmik* * *[nu:s]1) (a loop in rope, wire etc that becomes tighter when pulled.) ilmik2) (such a loop in a rope used for hanging a person.) kement -
8 петля
ж1) ilmik (-ği)пе́тля́ арка́на — kemendin ilmiği
два ряда́ пе́те́ль — iki sıra ilmik
верёвка с пе́тлёй на конце́ — ucu ilmikli ip
наки́нуть кому-л. пе́тлю на ше́ю — birinin boynuna ilmik geçirmek
2) ( движение по кривой) geniş kıvrım; lup, luping ав.; havada takla спорт.сде́лать пе́тлю в во́здухе — havada daire çizmek
3) ( для пуговицы) ilik (-ği); halka, dişi kopça ( для крючка)4) (дверная, оконная) menteşe, reze5) перен. ipпе́тли́ ему́ не минова́ть — ipten kurtulamaz
-
9 loop
n. ilmik, ilmek, ilik, düğüm, dönme, döngü [bilg.], kavis, takla, spiral————————v. iliklemek, düğümlemek, ilmik olmak* * *1. ilmek yap (v.) 2. döngü (n.) 3. ilmekle (v.) 4. çevrim (n.)* * *[lu:p] 1. noun1) (a doubled-over part of a piece of rope, chain etc: She made a loop in the string.) ilmik2) (a U-shaped bend in a river etc.) U biçimi kıvrım/dirsek3) (IUD; a contraceptive device used by women.) rahim kılıfı2. verb(to fasten with, or form into, a loop or loops: He looped the rope round a post.) ilmiklemek -
10 loop
ilmek, ilmik; halka; lup, çerçeve, ilmik yapmak; baglamak -
11 накидывать
1) almak; atmakнаки́нуть (на пле́чи) шаль — omuzlarına şal atmak
наки́нуть (на себя́) пальто́ — sırtına palto almak
наки́нуть кому-л. пе́тлю́ / верёвку на ше́ю — birinin boynuna ilmik atmak
на чужо́й рото́к не наки́нешь плато́к кому-л. — погов. elin ağzı torba değil ki çekip büzesin
2) разг. ( набавлять) çıkmak; zam yapmakон наки́нул ещё рубль — bir ruble daha çıktı
-
12 cast on
v. ipliğe ilmik atmak* * *(in knitting, to make the first row of stitches.) ilmek geçirmek -
13 eye
adj. göz————————n. göz, bakış, nazar, görüş, bakış açısı, kanı, ilmik, ilik, tomurcuk————————v. süzmek, izlemek, dikkatle bakmak, gözetlemek, kuşkuyla bakmak* * *1. gözle (v.) 2. göz (n.)* * *1. noun1) (the part of the body with which one sees: Open your eyes; She has blue eyes.) göz2) (anything like or suggesting an eye, eg the hole in a needle, the loop or ring into which a hook connects etc.) göz, delik3) (a talent for noticing and judging a particular type of thing: She has an eye for detail/colour/beauty.) görüş kabiliyeti2. verb(to look at, observe: The boys were eyeing the girls at the dance; The thief eyed the policeman warily.) dikkatle bakmak, süzmek- eyeball- eyebrow
- eye-catching
- eyelash
- eyelet
- eyelid
- eye-opener
- eye-piece
- eyeshadow
- eyesight
- eyesore
- eye-witness
- before/under one's very eyes
- be up to the eyes in
- close one's eyes to
- in the eyes of
- keep an eye on
- lay/set eyes on
- raise one's eyebrows
- see eye to eye
- with an eye to something
- with one's eyes open -
14 knot
n. düğüm, ilmek, ilmik, bağ, fiyonk, yumru, boğum, budak, sorun, topluluk, gemi sürat ölçüsü, kanut kuşu————————v. bağlamak, düğümlemek, dolaştırmak, karıştırmak, dolaşmak* * *1. düğüm 2. düğümle (v.) 3. düğüm (n.)* * *[not] 1. noun1) (a lump or join made in string, rope etc by twisting the ends together and drawing tight the loops formed: She fastened the string round the parcel, tying it with a knot.) düğüm2) (a lump in wood at the join between a branch and the trunk: This wood is full of knots.) budak3) (a group or gathering: a small knot of people) küme, grup, topluluk4) (a measure of speed for ships (about 1.85 km per hour).) deniz mili2. verb(to tie in a knot: He knotted the rope around the post.) düğümleyip bağlamak, düğüm atmak- knotty -
15 plain
adj. sade, süssüz, yalın, düz, desensiz, gösterişsiz, çirkin, açık, net, dürüst, su katılmamış, engebesiz————————adv. sade bir biçimde, yalın bir dille————————n. düzlük, ova* * *gösterişsiz* * *[plein] 1. adjective1) (simple or ordinary; without ornament or decoration: plain living; good, plain food.) sade2) (easy to understand; clear: His words were quite plain.) açık, basit3) (absolutely open or honest, with no attempt to be tactful: I'll be quite plain with you; plain speaking.) dürüst, açık4) (obvious: It's plain (to see) you haven't been practising your music.) açık, belirgin5) (not pretty: a rather plain girl.) sevimsiz, güzel değil2. noun1) (a large flat level piece of land: the plains of central Canada.) ova2) (a kind of knitting stitch.) basit esas ilmik•- plainly- plainness
- plain chocolate
- plain clothes
- plain sailing
- plain-spoken
- in plain English -
16 stitch
n. dikiş, ilmik, ilmek, giyecek, sancı, bıçak gibi saplanan acı————————v. dikiş yapmak, dikişle süslemek, ciltlemek* * *1. dik (v.) 2. dikiş (n.)* * *[sti ] 1. noun1) (a loop made in thread, wool etc by a needle in sewing or knitting: She sewed the hem with small, neat stitches; Bother! I've dropped a stitch.) dikiş2) (a type of stitch forming a particular pattern in sewing, knitting etc: The cloth was edged in blanket stitch; The jersey was knitted in stocking stitch.) dikiş biçimi3) (a sharp pain in a person's side caused by eg running: I've got a stitch.) böğür sancısı2. verb(to sew or put stitches into: She stitched the two pieces together; I stitched the button on.) dikmek- in stitches
- stitch up -
17 slipknot
n. ilmek, ilmik* * *ilmek -
18 bowknot
n. ilmik, ilmek -
19 bowknot
n. ilmik, ilmek -
20 auffassen
etwas als Scherz auffassen bş-i şakaya yormak
См. также в других словарях:
ilmik — is., ği İlmek (I) Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller ilmik atmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ilmik atmak — ilmik yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
dişindirik — is., ği, hlk. İpe ilmik atarak hayvanın ağzına takılan gem … Çağatay Osmanlı Sözlük
ilmek — 1. e, er, hlk. Değmek, dokunmak 2. is., ği Çözülmesi kolay düğüm, eğreti düğüm, ilmik 3. i, er 1) Hafif bir düğüm yaparak bağlamak 2) Halı dokurken düğümleri bağlamak Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller … Çağatay Osmanlı Sözlük
CELBİZ — f. Kement, ilmik. * Gammâz, koğucu, ara bozucu … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ÜNŞUTA — Düğüm, ilmik … Yeni Lügat Türkçe Sözlük