-
1 düzine
1. دستة [دَسْتَة]2. دوزينة [دُوزِينَة] -
2 doğrultmaç
مقوم [مُقَوِّم]Anlamı: iki yönlü bir dalgalı akımı, bir yönlü doğru akıma çevirmeye yarayan aygıt, redresör -
3 bölmek
1. اجتزأ [اِجْتَزَأَ]2. جزأ [جَزَأَ]3. جزأ [جَزَّأَ]4. ذر [ذَرَّ]5. رش [رَشَّ]6. فصل [فَصَلَ]7. قسط [قَسَّطَ]8. قسم [قَسَّمَ]9. قسم [قَسَمَ]10. قطع [قَطَّعَ]11. مذر [مَذَّرَ]12. وزع [وَزَّعَ] -
4 antlaşma
1. إصر [إِصْر]2. اتفاق [اِتِّفاق]3. اتفاقية [اِتِّفاقِيَّة]4. تعاقد [تَعَاقُد]5. معاهدة [مُعَاهَدَة]6. عهد [عَهْد] -
5 bileşmek
1. استجم [اِسْتَجَمَّ]2. تألف [تَأَلَّفَ]3. تجمع [تَجَمَّعَ]4. تركب [تَرَكَّبَ] -
6 burmak
1. برم [بَرَمَ]2. شبك [شَبَكَ]3. ضفر [ضَفَّرَ]4. فتل [فَتَلَ]5. عقص [عَقَصَ] -
7 kat
1. تأطير [تَأْطِير]2. ثني [ثَنْي]3. ثني [ثِنْي]4. ثنية [ثَنْيَة]5. دور [دَوْر]6. دور [دَوْر]7. طابق [طابَق]8. طابق [طابَق]9. طبقة [طَبَقَة]10. طبقة [طَبَقَة]11. طي [طَيّ]12. طية [طَيَّة]13. عطف [عَطْف]14. غر [غَرّ]15. لي [لَيّ]16. لية [لَيَّة] -
8 ağız
1. ثغر [ثَغْر]Anlamı: yüzde, avurtlarla iki çene arasında ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri almaya yarayan boşluk2. شفرة [شَفْرَة]Anlamı: kesici âletlerin keskin yanı3. عجمة [عُجْمَة]Anlamı: bir dilin sınırları içinde, bölgelere göre değişen söyleyiş özelliği4. فاه [فاه]Anlamı: yüzde, avurtlarla iki çene arasında ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri almaya yarayan boşluk5. فم [فَم]Anlamı: yüzde, avurtlarla iki çene arasında ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri almaya yarayan boşluk6. فو [فُو]Anlamı: yüzde, avurtlarla iki çene arasında ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri almaya yarayan boşluk7. فوه [فُوه]Anlamı: yüzde, avurtlarla iki çene arasında ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri almaya yarayan boşluk8. فيه [فِيه]Anlamı: yüzde, avurtlarla iki çene arasında ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri almaya yarayan boşluk9. لكنة [لُكْنَة]Anlamı: bir dilin sınırları içinde, bölgelere göre değişen söyleyiş özelliği10. لهجة [لَهْجَة]Anlamı: bir dilin sınırları içinde, bölgelere göre değişen söyleyiş özelliği11. مبسم [مَبْسِم]Anlamı: yüzde, avurtlarla iki çene arasında ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri almaya yarayan boşluk -
9 sifon
1. سحارة [سَحَّارَة]Anlamı: bir sıvıyı bir kaptan başka bir kaba aktarmaya yarayan, değişik uzunlukta iki kolu olan bükülmüş boru2. سيفون [سِيفون]Anlamı: bir sıvıyı bir kaptan başka bir kaba aktarmaya yarayan, değişik uzunlukta iki kolu olan bükülmüş boru3. مثعب [مَثْعَب]Anlamı: bir sıvıyı bir kaptan başka bir kaba aktarmaya yarayan, değişik uzunlukta iki kolu olan bükülmüş boru -
10 bileşim
1. تأليف [تَأْلِيف]2. تركيب [تَرْكِيب]3. ضم [ضَمّ] -
11 karışmak
1. امتزج [اِمْتَزَجَ]2. تخالط [تَخَالَطَ]3. تمازج [تَمَازَجَ] -
12 davul
1. دبداب [دَبْداب]Anlamı: büyük ve enlice bir kasnağın iki yanına deri geçirilerek yapılan ve değnekle çalınan çalgı2. طبل [طَبْل]Anlamı: büyük ve enlice bir kasnağın iki yanına deri geçirilerek yapılan ve değnekle çalınan çalgı -
13 deve
1. بعير [بعير]Anlamı: memelilerden, sırtınde bir veya iki hörgücü olan hayvan2. جمل [جَمَل]Anlamı: memelilerden, sırtınde bir veya iki hörgücü olan hayvan -
14 hangi
1. أي [أَيّ]Anlamı: iki veya daha çok şeyden bir tanesini belirtmek için kullanılan soru sıfatı2. أية [أَيَّة]Anlamı: iki veya daha çok şeyden bir tanesini belirtmek için kullanılan soru sıfatı -
15 köprü
1. جسر [جِسْر]2. كوبري [كُوبْرِي] -
16 sıkacak
1. عصارة [عَصَّارَة]2. معصرة [مِعْصَرَة] -
17 gergedan
كركدن [كَرْكَدَّن] -
18 gitar
جيتار [جِيتَار]Anlamı: genellikle altı telli, telleri iki parmak arasında çalınan bir çalgı -
19 kahkaha çiçeği
لبلاب [لَبْلاب]Anlamı: iki çeneklilerden, tırmanıcı ve otsu bir süs bitkisi, gündüz sefası -
20 koka
كوكة [كُوكَة]Anlamı: iki çeneklilerden çicekleri küçük ve sarımtırak yapraklarından kokain çıkarılan bir bitki
- 1
- 2
См. также в других словарях:
iki baş bir kazanda kaynamaz — iki at bir kazığa bağlanmaz … Çağatay Osmanlı Sözlük
iki at bir kazığa bağlanmaz — ayrı ayrı düşünceleri ve kişilikleri bulunan iki kişi bir arada yaşayamaz, bir işi birlikte yapamazlar anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
iki gönül bir olunca samanlık seyran olur — birbirini sevenler için zenginlik önemli değildir anlamında kullanılan bir söz Tutardık bir göz oda, yerleşirdik, bitti, gitti. İki gönül bir olduktan sonra, samanlık seyran olurdu. O. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
iki lakırtıyı bir araya getirmek — meramını kısaca, düzgün ve açık bir biçimde anlatmak Kız bir türlü iki lakırtıyı bir araya getirip kendini müdafaa edemediği için lalanın başı derde girmemiş oluyordu. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
iki ayağını bir pabuca sokmak — birini bir işi hemen yapması için çok sıkıştırmak Nerelerdesiniz, İhsan Bey? Hem sabah sabah iki ayağımı bir pabuca sokuyorsunuz hem ortalarda görünmüyorsunuz. A. İlhan … Çağatay Osmanlı Sözlük
iki hırtı, bir pırtı — aşırı yoksulluğu anlatan bir söz Getirdiğimiz iki hırtı, bir pırtıyla bu ev döşenmez. H. R. Gürpınar … Çağatay Osmanlı Sözlük
İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK — Mc: Pek süslü yerine kullanılır bir tabirdir. Osmanlı altını iki dirhem bir çekirdek ağırlığında olduğu için bu tâbir meydana gelmiştir … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
iki dirhem bir çekirdek — çok güzel ve özenli giyinmiş İki dirhem bir çekirdek kadınların başlarında şemsiye, ellerinde de yelpaze. S. Birsel … Çağatay Osmanlı Sözlük
iki yakasını bir araya getirememek — maddi sıkıntıdan kurtulup rahata erememek Burada kızlar çok pahalıdır. Evlenen adam kolay kolay iki yakasını bir araya getiremez. Kızın bütün sülalesine hatırı sayılır hediyeler sunmak şarttır. B. R. Eyuboğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
iki arslan bir posta sığmaz — bir ülkede iki baş egemen olamaz anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
iki kaptan bir gemiyi batırır — bir işi, iki kişi yürütemez anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük