-
21 can
ко́локол (м)* * *1.1) душа́canın isteği kadar — ско́лько твое́й душе́ уго́дно
2) жизнь, существова́ниеcan pahasına — цено́ю жи́зни
can ve mal emniyeti — безопа́сность жи́зни и сохра́нность иму́щества
3) жи́зненная си́ла, си́ла ду́хаsende hiç can yokmuş — в тебе́, ока́зывается, нет никако́й си́лы
4) употр. как счётное слово душа́; челове́кsekiz can besliyor — он ко́рмит во́семь душ
5) рел. мюри́д ( последователь учения Бекташи и Мевлеви)2.1) душе́вный, чу́ткий, отзы́вчивыйne kadar can adamdır! — како́й душе́вный челове́к!
2) прия́тный, ми́лыйne can çocuk! — како́й ми́лый ребёнок!
••can çıkmayınca huy çıkmaz — посл. горба́того моги́ла испра́вит
can boğazdan gelir — погов. душа́ жива́ го́рлом (чтобы жить, надо есть)
can maldan tatlıdır — погов. жизнь доро́же бога́тства
- canım!- canını acıtmak
- canı ağzına gelmek
- can alacak yer
- can alıp can vermek
- canını almak
- can atmak
- canını bağışlamak
- can baş üstüne
- can beslemek
- canı boğaza gelmek
- can borcunu ödemek
- canı burnuna gelmek
- canı canına sığmamak
- canı cehenneme!
- canı çekilmek
- can çekişmek
- canı çekmek
- canı çıkmak
- can dayanmamak
- canına değmek
- babanın canına değsin
- canını dişine almak
- canını dişine takmak
- candan geçmek
- canı gelip gitmek
- canı içine sığmamak
- canı istemek
- canı isterse
- canı kalmamak
- canına kâr etmek
- canına kıymak
- can kulağı ile dinlemek
- canına minnet
- canına okumak
- canı sağ olsun!
- canı sıkılmak
- canını sıkmak
- canımı sokakta bulmadım
- canına susamak
- canına tak demek
- canından usanmak bezmek
- canından usanmak bıkmak
- can vermek
- canını vermek
- canını yakmak
- canı yanmak
- canı yerine gelmek
- canı yok mu? -
22 kan
кровь (ж)* * *kan gelmek — кровото́чить
kan gitmek — а) кровото́чить ( о прямой кишке); б) быть оби́льной ( о менструации)
kan kaybetmek — теря́ть кровь
kan oturmak — образова́ться (о синяке, гематоме)
kan tükürmek — ха́ркать кро́вью
kan zehirlenmesi — зараже́ние кро́ви
••- kan akıtmakkanı kanla yumazlar, kanı suy ile yurlar — посл. кровь кро́вью не смыва́ют, кровь отмыва́ют водо́й
- kan akmak
- kan alacak damarı bilmek
- kan başına
- kan beynine beynine sıçramak
- kan başına çıkmak
- kan boğmak
- kana boyamak
- kan çanağı gibi
- kan çekmek
- kan çıkmak
- kanına dokunmak
- kanı donmak
- kan dökmek
- kanına ekmek doğramak
- kanını emmek
- kanına girmek
- kan gövdeyi götürmek
- cephelerde kan gövdeyi götürürken...
- kan gütmek
- kanı ısınmak
- kan istemek
- kanını içine akıtmak
- kanı kaynamak
- kanını kaynatmak
- kanı kurumak
- kanını kurutmak
- kan kusturmak
- kan olmak
- aralarında kan olmak
- kanıyle ödemek
- kanı pahasına
- kan revan içinde
- kan a susamak
- kan ına susamak
- kanı temizlenmek
- kan tere batmak
- kan tere içinde
- kan ter içinde kalmak
- kan tutmak
- kanını yerde koymak -
23 ağız
ağız < ağzı> Mund m; hayvan a Maul n; kap, torba Öffnung f; körfez, galeri Einfahrt f; mağara Eingang m; volkan Krater m; yol Abzweigung f, Kreuzung f; GR Mundart f, Dialekt m; Ton m, Art f des Sprechers; MUS Art zu singen; bıçak Schneide f;ağız açmamak den Mund nicht aufmachen (fam aufkriegen), schweigen;ağız ağza konuşmak unter vier Augen sprechen;ağız ağza vermek tuscheln;-e ağız etmek jemandem etwas weismachen wollen;ağız kavgası Schimpferei f;ağız kokusu üble(r) Mundgeruch;yumuşak usw bir ağız kullanmak einen sanften usw Ton einsetzen;ağız ağız prahlen;ağız tadı Genuss m, Behaglichkeit f;ağız tadıyla genießend, in aller Ruhe;ağız tütünü Kautabak m;ağız yapmak heucheln;ağza alınmaz ungenießbar; unanständig (Worte);ağz(ın)a almamak verschweigen, übergehen;ağza düşmek ins Gerede kommen;ağza koyacak bir şey etwas Essbares;ilk ağızda auf Anhieb;ağızdan MED oral; vom Hörensagen;ağızdan ağza von Mund zu Mund; -auf den Zahn fühlen;-in ağzı açık kalmak Mund und Nase aufsperren;ağzı bozuk adj Schandmaul n;ağzı büyük adj Aufschneider m;ağzı gevşek Schwätzer m;ağzı kara adj Schwarzseher m; Lästermaul n;-e ağzı varmamak sich nicht trauen zu sagen;-in ağzına bakmak nach dem Mund reden;ağzına burnuna bulaştırmak verpatzen;b-ne ağzına geleni söylemek jemanden ausschimpfen;ağzına kadar dolu bis zum Rand gefüllt;b-nin ağzına lâyık jemandem sehr zu empfehlen (zu essen, trinken);birbirinin ağzına tükürmek einander heruntermachen;-in ağzında bakla ıslanmamak kein Geheimnis für sich behalten können;-in ağzından çıkmak Wort jemandem entschlüpfen;bş-i b-nin ağzından kapmak jemandem (mit Worten) zuvorkommen; fam so rausfahren;-in ağzından laf almak jemanden aushorchen;ağzından (laf) kaçırmak sich verplappern;ağzını açmak den Mund aufmachen (a zum Sprechen); losschimpfen; dumm gucken;ağzını havaya oder poyraza açmak das Nachsehen haben;-in ağzını açtırmamak jemanden nicht zu Worte kommen lassen;-in ağzını aramak jemanden ausfragen, aushorchen;ağzını bozmak fluchen (und wettern);ağzını kiraya mı verdin? hast du die Sprache verloren?;ağzını tutmak verschwiegen sein;-in ağzının içine bakmak an jemandes Mund hängen;-in ağzının kâhyası olmak jemandem vorschreiben, was er sagt;-in ağzının kokusunu çekmek jemanden ertragen müssen;-in ağzının suyu akıyor das Wasser läuft jemandem im Munde zusammen;-den ağzının tadını almak böse Erfahrungen machen mit;b-nin ağzının tadını kaçırmak jemandem etwas verderben -
24 dert
(-di)п1) страда́ние; муче́ние, му́ка; [душе́вная] боль; скорбьdert çekmek — страда́ть, терпе́ть муче́ния; печа́литься (продолжительное время)
derti derun — душе́вная боль
derti deşmek — береди́ть ра́ны
dertine düşmek — растра́иваться из-за чего
dert(ini) yanmak — а) се́товать (жа́ловаться) на свою́ судьбу́; ныть; б) Д пла́каться кому
içine dert olmak — причиня́ть душе́вные беспоко́йства, си́льно беспоко́ить
2) го́ре, беда́ -
25 astar
astar skutunun içine \astar geçirmek die Schachtel von Innen auskleiden2) Grundierung f\astar sürmek/vurmak/çekmek grundieren (-e) -
26 el
el s1. 1) Hand f\el \ele Hand in Hand\el çırpmak in die Hände klatschenbir şeye \el koymak etw beschlagnahmen [o einziehen], etw sicherstellenbir şeyi \el altından satmak etw unter der Hand verkaufen\elde etmek ( bir şeyi) erlangen/erreichen/bekommen; ( bir kimseyi) (für sich) gewinnen, erobern; ( kendi hizmetine almak) abwerbenbirini bir şey için \elde etmek jdn für etw gewinnenbir şeyi \elde tutmak etw besitzen\elden ağıza yaşamak von der Hand in den Mund leben\elden çıkmak abhandenkommenbir şeyi \ele almak ( fig) etw in die Hand nehmen, etw anpacken, etw ergreifen; ( konuyu, sorunu) behandelnbirini/kendini \ele vermek jdn/sich verraten\elimde değil es liegt nicht in meiner Hand, ich kann nichts dafür\elinde olmak/olmamak etwas/nichts dafürkönnen\elinden geleni yapmak sein Bestes [o Bestmögliches] tun, sein Äußerstes tun, alles Menschenmögliche tun\elinden gelmek können\elinden gelmemek nicht anders können\elinden gelmiyormuş gibi yapma! stell dich nicht so ungeschickt an!\elinden iyi iş gelmek geschickt seinbir şeyi \eline almak etw in [o auf] die Hand nehmenbirinin \eline su dökemez olmak ( fig) jdm nicht das Wasser reichen könnenbir şeyde \elini çabuk tutmak ( fam) mit etw schnell bei der Hand sein\elini kolunu sallaya sallaya mit leeren Händenbirinin \elini sıkmak jdm die Hand schütteln [o drücken]bir şeyden \elini ayağını çekmek sich zurückziehen von etw\elini ayağını öpeyim ich flehe dich anbirine \elini uzatmak jdm die Hand reichenbir \el bir \eli yıkar, iki \el bir yüzü yıkar ( prov) eine Hand wäscht die anderebirinci/ikinci \elden aus erster/zweiter Handçek \elini! Hände weg!sol/sağ \el(de) linke(r) /rechte(r) Hand\elle tutulur gözle görülür greifbar, handgreiflich; ( çok belirgin) deutlich erkennbarbu \el das liegt auf der Hand\elinden geleni yapmak alles tun, was in seiner Macht steht, sein Bestes geben\elinden gelmek können\elinden gelmemek nicht anders können3) ( iskambilde)iyi bir \eli olmak ein gutes Blatt (auf der Hand) haben2. s\el için çukur [o kuyu] kazan, kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hinein\el kazanıyla aş kaynatmak ( fig) sich mit fremden Federn schmücken -
27 can
"1. soul. 2. life. 3. person, individual. 4. energy, zeal, vigor; vitality, strength. 5. dervish orders brother, friend; disciple. 6. dear, lovable. -ım 1. darling, honey, my dear. 2. my dear fellow; my dear lady (often used in reproach or objection). 3. precious, lovely. -ı acımak to feel pain. -ına acımamak to live without thinking of one´s own comfort. - acısı acute pain. -ını acıtmak /ın/ to cause (someone) acute pain. -ı ağzına gelmek to be frightened to death. - alacak nokta/yer the crucial point. - alıp can vermek to be in agony; to be in great distress. -ını almak /ın/ to kill. - arkadaşı close companion, intimate friend. - atmak /a/ to desire strongly, want badly. -ını bağışlamak /ın/ to spare (someone´s) life. - baş üstüne! I´ll do it gladly!/Gladly! -la başla çalışmak to put one´s heart into a job, work with determination and enthusiasm. - benim canım, çıksın elin canı. colloq. I´ll look out for number one. - beslemek to feed oneself well. -ından bezmek/bıkmak/usanmak to be tired of living. - boğazdan gelir/geçer. proverb One cannot live without food. - borcunu ödemek to die. -ı burnuna gelmek 1. to be overwhelmed with trouble. 2. to be fed up. -ı burnunda olmak to be worn out, be exhausted. - cana, baş başa everyone for himself. -a can katmak to delight greatly, increase one´s pleasure. -ı cehenneme! To hell with him! -ını cehenneme göndermek /ın/ colloq. to kill. -ım ciğerim my darling. - çabası the struggle to support oneself. -ı çekilmek to feel exhausted. - çekişmek to be dying in agony. -ı/gönlü çekmek /ı/ to long (for). -ını çıkarmak /ın/ 1. to wear out, tire. 2. to wear (something) out. -ı çıkasıca/çıksın! May the devil take him! -ı çıkmak 1. to die. 2. to get very tired. 3. to get worn out. - çıkmayınca/çıkmadıkça/çıkar huy çıkmaz. proverb People never change. - damarı vital point, most sensitive spot. - damarına basmak /ın/ to touch on the most sensitive spot of (someone, something). -ını (bir yere) dar atmak just barely to make it to (a safe place). - dayanmamak /a/ to be intolerable. -ına değmek /ın/ 1. to please greatly. 2. to cause joy to the spirit (of a deceased person). - derdine düşmek to struggle for one´s life. -ım dese canın çıksın diyor sanmak to hear darling and understand damn you. - direği sound post (of a violin). -ını dişine takmak to make a great effort, put one´s back into it, go all out, give it one´s all. - dostu dear friend. -ına düşkün (one) who takes good care of himself. - düşmanı mortal enemy. - evi 1. the upper part of the belly. 2. heart. 3. the vital spot. - evinden vurmak /ı/ to attack (a person) where he is most sensitive and vulnerable. -ına ezan okumak /ın/ slang to kill, destroy. - feda! Wonderful!/Superb! -dan geçmek to give up the ghost. -ına geçmek/ işlemek/kâr etmek /ın/ to touch (someone) to the quick. - gelmek /a/ to be refreshed, revive. -ı gelip gitmek to have fainting spells. -ı gitmek to worry about the safety and well-being of someone or something. - halatı naut. life line. - havliyle in a desperate attempt to save one´s life. -ımın içi my darling. -ının içine sokacağı gelmek /ı/ to feel a strong wave of love (for). -ı ile oynamak to do dangerous things. -ı istemek /ı/ to desire. -ın isterse. If you like./I don´t care. - kalmamak /da/ to have all the life drained out (of). -a kasıt law intent to murder. -ına kastetmek /ın/ to plot against (someone´s) life. - kaygısına düşmek to fight for one´s life. -ına kıymak 1. /ın/ to kill without pity. 2. to commit suicide. 3. to wear oneself out. - korkusu fear of death. - kulağı ile dinlemek to be all ears; /ı/ to listen intently (to). - kurban! colloq. How wonderful! -ını kurtarmak 1. to save one´s life. 2. /ın/ to save (someone´s) life. - kurtaran yok mu! Help!/Save me! -ına/-ıma minnet! colloq. What more could one want!/So much the better! -ına okumak /ın/ 1. to harass. 2. to destroy, ruin. - pahasına at the risk of one´s life, a
- 1
- 2
См. также в других словарях:
içine çekmek — 1) soluk almak 2) mec. bilincine varmak, anlamak Bu barut kokulu alçaklık ve zorbalık havasını uzun uzun, derin derin içine çekti. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
çekmek — i, e, er 1) Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı. R. N. Güntekin 2) Taşıtı bir yere bırakmak, koymak 3) Germek İpi çekmek. 4) İçine almak, emmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
nefes çekmek — 1) sigara veya başka bir şeyin dumanını içine çekmek Ramazan sigarasının izmaritinden birkaç nefes çekti. Ç. Altan 2) esrar içmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kürek çekmek — deniz teknesini yürütmek için küreği kullanmak Sandalın içine hızla atıldıktan sonra kürekleri var kuvvetiyle çekerek meskûn adanın kömür iskelesine yanaştı. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
su çekmek — 1) içine su almak 2) alçak bir yerden tulumba vb. ile su çıkarmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
höpletmek — içine çekmek … Beypazari ağzindan sözcükler
iç — is. 1) Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir. Ç. Altan 2) Oyuk şeylerin boşluğu 3) Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta Tahtanın içi… … Çağatay Osmanlı Sözlük
almak — i, ır 1) Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) i, den Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak Çocuğu okuldan aldı. 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
emmek — i, er 1) Dudak, dil ve soluk yardımıyla bir şeyi içine çekmek, somurmak Çanağımdaki köpüklü sütü emer gibi içeceğim. S. F. Abasıyanık 2) Tükürük yardımıyla eriterek içine çekmek Yengemin verdiği karanfili dişlerimle ezip emerek odaya giriyorum. Y … Çağatay Osmanlı Sözlük
soğurmak — i 1) Bir madde, bir sıvıyı içine çekmek 2) fiz. Katı veya sıvı bir madde soğurma yoluyla bir gazı içine almak, emmek, massetmek, absorbe etmek Siyah yüzeyler ışık enerjisini soğurup ısıl enerji durumuna getirirler … Çağatay Osmanlı Sözlük
içmek — i, er 1) Bir sıvıyı ağza alıp yutmak Bir oluktan buz gibi bir su içtik. S. F. Abasıyanık 2) Sigara, nargile vb.nin dumanını içe çekmek Evinden pek seyrek zamanlarda içtiği nargilesini istedi. H. E. Adıvar 3) Bir şey, bir sıvıyı içine çekmek,… … Çağatay Osmanlı Sözlük