-
1 возбуждение
heyecan; uyarma* * *1) ( действие) uyandırma; açmaвозбужде́ние пресле́дования юр. — kovuşturma açılması
2) ( волнение) heyecanне́рвное возбужде́ние — asabi heyecan
3) биол. uyarma -
2 увлечение
heyecan,coşkunluk* * *1) heyecan, coşkunlukговори́ть с увлече́нием — heyecanlı konuşmak
2) merak; düşkünlükувлече́ние футбо́лом — futbola meraklı olma / merak
чрезме́рное увлече́ние футбо́лом — futbol hastalığı
чрезме́рное увлече́ние рекла́мой — aşırı reklam düşkünlüğü
увлече́ние разведе́нием цвето́в — çiçek yetiştirme merakı
3) ( влюбленность) (geçici) vurgunluk -
3 эмоция
heyecan; duygusallık* * *жheyecan; duygusallıkэмо́ции ра́дости — sevincin verdiği duygular
не дава́я ме́ста эмо́циям — her türlü duygusallıktan uzakta kalarak
-
4 трепет
titreme; heyecan; korku* * *мтре́пет ли́стьев — yaprakların titreşmesi
тре́пет се́рдца — çarpıntı, yürek çarpıntısı
2) heyecanтре́пет ра́дости, ра́достный тре́пет — sevincin verdiği heyecan
3) перен. ( страх) korkuприводи́ть кого-л. в тре́пет — birini titretmek
испы́тывать тре́пет перед кем-л. — birinden titremek
с тре́петом в го́лосе — sesi titreyerek
-
5 волнение
dalgalanma,çalkantı; heyecan,endişe,telaş* * *с1) dalgalanma, çalkantıна мо́ре волне́ние — deniz çalkantılı, deniz var
2) heyecan ( возбуждение); endişe, telaş ( тревога)волне́ние на экза́менах — sınavda heyecanlanma
э́то письмо́ нельзя́ чита́ть без волне́ния — bu mektubu heyecanlanmadan okumak imkansız
3) (волне́ния) мн. ( беспорядки) çalkantılar, karışıklıklar -
6 волнующий
heyecanlı,heyecan verici,duygulandırıcı* * *heyecanlı, heyecan verici; duygulandırıcı ( трогательный) -
7 пафос
-
8 вдохновение
-
9 взволнованный
heyecanlı; endişeli* * *heyecanlı; heyecan dolu; endişeli ( встревоженный); duygulanmış ( растроганный)взволно́ванная речь — heyecanlı nutuk
взволно́ванный го́лос — heyecanlı ses
-
10 волновать
dalgalandırmak; heyecanlandırmak,coşturmak; endişelendirmek* * *1) (вызывать волны, колыхать) dalgalandırmak2) heyecanlandırmak; coşturmak ( возбуждать); endişelendirmek ( тревожить)э́тот фильм волну́ет — bu filim insana heyecan verir
-
11 волноваться
dalgalanmak,çalkanmak; heyecanlanmak,endişe etmek,merak etmek* * *1) ( колыхаться) dalgalanmak; çalkanmak ( о море)2) heyecanlanmak, heyecan içinde olmak; endişe etmek, merak etmek (тревожиться, беспокоиться)он зря волну́ется — telaşı boşuna
как ви́дите, я не волну́юсь — gördüğünüz gibi heyecanım yok
-
12 жар
sıcak,hararet; kor; ateş,hararet; coşkunluk* * *м1) ( зной) sıcak (-ğı); hararetполу́денный жар — öğle sıcağı
2) разг. ( горячие угли) kor3) ateş; hararetу больно́го жар — hastanın ateşi / harareti var
4) перен. hararet; coşkunluk; heyecanрабо́тать с жа́ром — şevk ve coşkunlukla çalışmak
спо́рить с жа́ром — hararetle tartışmak
-
13 как
nasıl* * *1) нареч. nasıl; neкак пройти́ на у́лицу Го́рького? — Gorki caddesine nereden gidilir?
как (чу́вствует себя́) больно́й? — hasta nasıl?
как пожива́ешь / дела́? — ne âlemdesin?
как (мне) не по́мнить! — hatırlamaz olur muyum hiç!
как тут не вспо́мнить... — gel(in) de... hatırlama(yın)
ну как тут не вспо́мнишь пре́жнего дире́ктора! — eski müdürü gel de arama!
ты рад? - как не ра́доваться?! — sevindin mi? - Sevinilmez mi?
как же по́сле э́того (мне) не зли́ться? — bundan sonra nasıl kızmam?
он поступа́ет (так), как вели́т со́весть — vicdanı ne emrediyorsa onu yapıyor
как бы мне побыстре́е зако́нчить э́ту рабо́ту — ne yapsam da şu işi bir an önce bitirsem
не зна́ю, как ты, а я... — seni bilmem ama ben...
2) нареч. ne (kadar)как стра́нно! — ne tuhaf!
как тру́дно бы́ло ждать! — ne zordu beklemek!
как мне хо́чется повида́ть его́! — onu görmeyi ne kadar isterim!
как мно́го он зна́ет! — ne çok şey biliyormuş!
а ведь как она́ его́ люби́ла! — oysa, ne severdi onu!
знал бы ты, как он волнова́лся! — ne heyecan içindeydi, bilsen!
ви́дели бы вы то́лько, как она́ испуга́лась! — ne kadar korktuğunu bir görseniz!
как я бу́ду сча́стлив, е́сли он сде́ржит своё сло́во! — sözünü tutarsa ne mutlu bana!
3) частица nasılкак! Ты ещё здесь / не уе́хал?! — nasıl? Sen hâlâ gitmedin mi?!
она́ как закричи́т! — bağırıvermesin mi?; birden bağırmasın mı?
4) союз gibi; kadarбе́лый как снег — kar gibi beyaz
бесшу́мно, как тень — gölge sessizliğiyle
он ну́жен нам как во́здух — ona hava kadar muhtacız
он э́того бои́тся как сме́рти — bundan, ölümden korkar gibi korkuyor
таки́е, как ты — senin gibiler
он не тако́й терпели́вый, как ты — senin kadar sabırlı değildir, sendeki sabır onda yok
то́чно так же, как и (его́) оте́ц — tıpkı babası gibi
как бы извиня́ясь — af diler gibi
ко́мната как ко́мната — alelade / bildiğimiz bir oda
де́лай / поступа́й, как я — yaptığım gibi yap / davran, ben nasıl yaptımsa sen de öyle yap / davran
в строи́тельных дела́х он разбира́лся, как хоро́ший инжене́р — yapı işlerinden iyi bir mühendis kadar anlardı
5) союз (в качестве кого-чего-л.) olarak, diyeмне его́ предста́вили как худо́жника — bana onu ressam diye tanıttılar
6) союз ( в составе вводных групп) gibiкак ста́ло изве́стно — öğrenildiğine göre; öğrenildiği gibi
мост, постро́енный, как предполага́ют, в пя́том ве́ке,... — beşinci yüzyılda kurulduğu sanılan köprü
7) союз ( когда)...dığı zaman / sırada,...dıkta; iken;...ır...maz,...dı mı ( как только);...dıktan sonra (после того, как); (her)...dıkça ( всякий раз как);...alı ( с тех пор как);...madan (önce) ( перед тем как); oysa ( между тем как)задо́лго до того́, как стемне́ло — karanlık basmadan çok önce
с того́ дня, как он прие́хал — geldiği günden beri
не прошло́ и неде́ли, как... — aradan bir hafta geçmemişti ki...
как поду́маю об э́той ава́рии,... — ben o kazayı düşündükçe...
вот уж бо́льше го́да, как... — bir yıldan fazla bir süredir...
вот уж мно́го лет, как... — yıllar var ki...
э́то не что ино́е, как... — bu...dan başka bir şey değildi
ина́че, как изме́ной, э́то не назовёшь — buna ihanetten başka isim verilemez
кому́ же им помо́чь, как не тебе́? — onlara sen yardım etmesen kim etsin?
ну кому́ ж пла́кать, как не мне! — ben ağlamayayım da kim ağlasın?
я ви́дел как он сел в авто́бус — otobüse bindiğini gördüm
••как бу́дто —...mış gibi;...mış ( кажется)
как оди́н (челове́к) — tek adammışçasına
как раз наоборо́т — tam tersine
э́ти сапоги́ мне как раз — bu çizme ayağıma tam / tastamam geliyor
не зна́ю, как вы, а я... — sizi bilmem ama ben...
что, никаки́х весте́й нет? - Как не быть, есть! — haber yok muymuş? - Var ya, olmaz olur mu?
как он ни сопротивля́лся — her ne kadar direndiyse de
как бы он ни сопротивля́лся — ne kadar direnirse dirensin
как мо́жно быстре́е — bir an önce, mümkün olduğu kadar çabuk
э́тот, как его́... — şey, neydi adı...
-
14 переживание
с -
15 поволноваться
сов.heyecan(lar) geçirmiş olmak / geçirmek -
16 предел
м1) ( граница) sınırв стране́ и за её преде́лами — ülke içinde ve dışında
за преде́лами на́ших грани́ц — sınırlarımızın dışında / ötesinde
вы́слать кого-л. за преде́лы страны́ — sınırdışı etmek
перенести́ заво́д за преде́лы го́рода — fabrikayı kent dışına nakletmek
вы́бить мяч за преде́лы по́ля — спорт. topu dışarı atmak
вы́йти за преде́лы (свое́й) доро́жки (о бегуне) — kulvarını aşmak
2) в соч. преде́лы мн. (промежуток времени)в преде́лах трёх ме́сяцев — en son / azami üç ay içinde, üç ayı geçmemek üzere
3) (границы, рамки дозволенного) had (- ddi); daireв разу́мных преде́лах — makul hadler dahilinde
в преде́лах прили́чия — edep dairesinde
4) (последняя степень чего-л.) had (- ddi), kerteволне́ние дости́гло преде́ла — heyecan son haddini buldu
не́рвы бы́ли напряжены́ до преде́ла — sinirler alabildiğine / koparcasına gergindi
у него́ (ка́ждый) день загру́жен / запо́лнен до преде́ла — her günü son kertesine kadar yüklü
довести́ что-л. до преде́ла — son hadde / haddine vardırmak
включи́ть радиоприёмник до преде́ла (гро́мкости) — radyoyu sonuna kadar açmak
наби́ть печь дрова́ми до преде́ла — sobayı ağzına kadar odun doldurmak
и у шу́ток есть свои́ преде́лы — şakanın da bir haddi / kararı vardır
э́то - преде́л наха́льства — bu küstahlığın son perdesidir
5) мат. limit -
17 улечься
yatışmak,dinmek,durulmak* * *сов.1) см. укладываться II2) перен. yatışmak, dinmek, durulmakволне́ние улегло́сь — heyecan yatıştı
волне́ние на мо́ре улегло́сь — deniz duruldu
стра́сти улегли́сь — tutkular dindi
когда́ улегло́сь пла́мя освободи́тельной войны́... — kurtuluş savaşı ateşi küllendikten sonra...
вне́шне собы́тия как бу́дто улегли́сь — olaylar yüzeyde durulmuş görünmektedir
-
18 чувствовать
duymak,hissetmek; sezinlemek; anlamak* * *несов.; сов. - почу́вствовать1) duymak, hissetmek; sezinlemekчу́вствовать го́лод — açlık duymak
чу́вствовать волне́ние — heyecan duymak
он не чу́вствует за́пахов — burnu koku almıyor
он чу́вствовал, что не суме́ет опрове́ргнуть э́того обвине́ния — bu suçlamayı çürütemeyeceğini sezinliyordu
2) ( понимать) anlamakчу́вствовать му́зыку — müzikten anlamak
он ещё не почу́вствовал свое́й отве́тственности — sorumluluğunun bilincine henüz varmadı
••она́ чу́вствовала себя́ счастли́вой — kadın kendini bahtiyar hissediyordu
чу́вствовать себя́ молоды́м — kendini genç hissetmek
как вы себя́ чу́вствуете? — nasılsınız?
больно́й чу́вствует себя́ уже дово́льно хорошо́ — hasta iyicedir artık
См. также в других словарях:
heyecan — is., Ar. heyecān 1) Sevinç, korku, kızgınlık, üzüntü, kıskançlık, sevgi vb. sebeplerle ortaya çıkan güçlü ve geçici duygu durumu 2) fel. Coşku Halk heyecan içinde. Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller heyecan duymak heyecan vermek heyecana düşürmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
heyecân — (A.) [ نﺎﺠﻴه ] 1. coşku. 2. heyecan … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
heyecan vermek — heyecan duymasına sebep olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
HEYECAN — Birden bire şiddetle hislenme. Ürperme. * Coşkunluk. Coşmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
heyecan duymak — heyecanlanmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
PÜR-HEYECÂN — f. Heyecan dolu. Çok heyecanlı … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
çarpıntısı tutmak — heyecan, korku veya üzüntüden çarpıntı nöbeti gelmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
nefesini tutup beklemek — heyecan, merak veya endişeyle sonucu izlemek Uzun süren ziyaretin sona ermesini, nefeslerini tutup beklemişlerdi. A. Kulin … Çağatay Osmanlı Sözlük
HEYC — Heyecan, telaş. * Galeyan, tahrik. * Kavga, harp, savaş, cenk … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
LİRİK — Heyecan ve ahenge fazla ehemmiyet verilen şiir. * Bu tarzda şiir yazan şair … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
NEFR — Heyecan verici bir emirden dolayı bir yerden bir yere fırlayıp çıkmaktır. Ürkmek demek olan Nüfur da bu mânâdandır. Fakat Nüfur tek başına kaçıp kurtulmak için menfi bir harekette kullanıldığı hâlde; nefr , düşmana karşı gaza için fırlayıp… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük