-
1 her hâlde
1) по всей вероя́тности, наве́рное, должно́ быть, по-ви́димомуher hâlde görmüşsünüzdür — вы, должно́ быть, ви́дели
2) непреме́нно, во что бы то ни ста́ло, в любо́м слу́чае, так и́ли и́на́чеher hâlde gelmelisiniz — вы непреме́нно должны́ прийти́
-
2 hâl
- li1) состоя́ние; положе́ние, обстоя́тельстваhâlden anlamak / bulmak — входи́ть в чьё-л. положе́ние, сочу́вствовать кому
kimse hâlin nedir demedi — никто́ не сказа́л "что с тобо́й"
hâli neye varacak? — что ста́нет с ним?
sıhhî hâl — состоя́ние здоро́вья
onun her hâli iyidir — у него́ всё в поря́дке
2) вид; мане́ра; о́браз де́йствийhâlini almak — превраща́ться во что, принима́ть какой-л. вид
münakaşa gitgide kavga hâlini aldı — спор постепе́нно перешёл в ссо́ру
hâline gelmek — приня́ть вид кого-чего; стать похо́жим на кого-что
hâli perişan — а) жа́лкое состоя́ние (кого-л.); б) несча́стный / жа́лкий вид
bir hâl takınmak — принима́ть какой-л. вид, прики́дываться
bu hâlde, bu hâl ile — а) в тако́м состоя́нии; б) в тако́м ви́де
bu ne hâl böyle? — а) что э́то за вид?; б) что с ва́ми?
heyecanlı olduğu her hâlinden belliydı — по всему́ бы́ло ви́дно, что он взволно́ван
kendi hâlini görsün — пусть [он] на себя́ посмо́трит
ne hâle geldi — до чего́ / до како́го состоя́ния он дошёл
onun her hâli sinirime dokunuyor — меня́ всё в нём раздража́ет
3) неприя́тности; затрудни́тельное положе́ниеbaşına hâl gelmek — попа́сть в беду́, претерпева́ть затрудне́ния / неприя́тности
zavalının başına ne hâller geldi — чего́ то́лько не перенёс бедня́га
hâli harap olmak — у него́ затрудни́тельное положе́ние
sınıfı geçmezse hâli harap — е́сли он не перейдёт в сле́дующий класс, то пло́хи его́ дела́
4) си́ла, мочьhâli kalmamak — не име́ть бо́льше сил (что-л. сделать); быть невмоготу́; о́чень уста́ть
hâlim yok — а) мне нездоро́вится; б) у меня́ нет сил, я не в состоя́нии (что-л. делать)
bende kalkacak hâl yok — у меня́ нет сил подня́ться ( с места)
sokağa çıkmağa hâlin var mı? — ты в состоя́нии вы́йти на у́лицу?
güç hâl ile — с трудо́м
5) настоя́щее, настоя́щее вре́мяhâl dediğimiz şey yarından sonra mazı olacaktır — то, что мы называ́ем настоя́щим, с за́втрашнего дня ста́нет про́шлым
şimdiki hâlde — а) в настоя́щее вре́мя; б) при сложи́вшихся обстоя́тельствах
••- hâlde- ihtar ettiğim hâlde
- hasta olduğu hâlde- hâlinde- hâlden hâle girmek
- hâl hatır sormak
- hâline köpekler gülüyor
- hâli tavrı yerinde
- hâli vakti yerinde olmak
- hâle yola koymak
- kendi hâline bırakmak
- o hâlde -
3 habersiz
1.не име́ющий изве́стий, сообще́ний, све́дений (о ком-чём-л.)her şeyden habersiz bir halde — ни о чём не зна́я
2.не оповеща́я, без уведомле́нияhabersiz geliverdiler — они́ [вдруг] яви́лись без вся́кого предупрежде́ния
См. также в других словарях:
her hâlde — zf. Kesinlikle Her hâlde gelmelisiniz … Çağatay Osmanlı Sözlük
her halde — 1. mutlaka, her durumda. ♦ her vakit her zaman, daima … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
her — sf., Far. her Teklik adlara tamlayan görevinde getirilerek birer birer olarak, ... in hepsi anlamını veren söz Bir hafta, her gece çalışmak suretiyle hikâyesini bitirdi. H. E. Adıvar Birleşik Sözler her bir her biri hercai her daim her dem … Çağatay Osmanlı Sözlük
Halde, die — Die Halde, plur. die n. 1) * Die jähe, abhängige Seite eines Berges, oder einer Anhöhe; eine nur noch im Oberdeutschen übliche Bedeutung, in welcher es auch als ein Beywort üblich ist. An halden und jähen Örtern, Matthes. Bey andern lautet dieses … Grammatisch-kritisches Wörterbuch der Hochdeutschen Mundart
her dem taze — sf. 1) Yaşlı olduğu hâlde genç görünen 2) bit. b. Yıl boyunca yeşil yapraklı olan (bitki) … Çağatay Osmanlı Sözlük
Fibonacci-Halde — In der Informatik ist ein Fibonacci Heap (engl. Heap: Halde) eine Datenstruktur, ähnlich zu einem Binomial Heap, die sich als Vorrangwarteschlange einsetzen lässt. Das heißt, dass Elemente mit festgelegter Priorität in beliebiger Reihenfolge… … Deutsch Wikipedia
malını yemesini bilmeyen zengin her gün züğürttür — züğürt, yokluk içinde bulunduğundan yiyemez, varlık içinde olduğu hâlde yiyemeyen de bunun gibidir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
varvak — her halde … Beypazari ağzindan sözcükler
hâl — is., li, Ar. ḥāl 1) Bir şeyin içinde bulunduğu şartların veya taşıdığı niteliklerin bütünü, durum, vaziyet Herkes hâline göre bir hediye verdi. H. R. Gürpınar 2) Davranış, tutum, tavır Bambaşka bir hâliniz vardır sizin. Merhametli bir insan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kesinlikle — zf. Kesin bir biçimde, kesin, kesin olarak, yüzde yüz, her hâlde, her hâlükârda, mutlak, mutlaka, katiyen … Çağatay Osmanlı Sözlük
VÂCİB — (Vücub. dan) (C.: Vâcibât) Lüzumlu, mecburi olan. * Fık: Yerine getirilmesi her müslüman için gerekli ve borç olup, yapılmadığı takdirde büyük günah olan Allah ın emirleri. Yapılması zannî delil ile belli olan. Terki câiz olmayan. Yapılması şer… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük