-
1 hali kalmamak
v. be exhausted, feel faint, faint, droop, languish -
2 hali kalmamak
to have no strength left, to be tired out/worn-out -
3 ayakta duracak hali kalmamak
to feel fatigued -
4 be exhausted
hali kalmamak, canı çıkmak, tükenmek -
5 be exhausted
hali kalmamak, canı çıkmak, tükenmek -
6 hâl
- li1) состоя́ние; положе́ние, обстоя́тельстваhâlden anlamak / bulmak — входи́ть в чьё-л. положе́ние, сочу́вствовать кому
kimse hâlin nedir demedi — никто́ не сказа́л "что с тобо́й"
hâli neye varacak? — что ста́нет с ним?
sıhhî hâl — состоя́ние здоро́вья
onun her hâli iyidir — у него́ всё в поря́дке
2) вид; мане́ра; о́браз де́йствийhâlini almak — превраща́ться во что, принима́ть какой-л. вид
münakaşa gitgide kavga hâlini aldı — спор постепе́нно перешёл в ссо́ру
hâline gelmek — приня́ть вид кого-чего; стать похо́жим на кого-что
hâli perişan — а) жа́лкое состоя́ние (кого-л.); б) несча́стный / жа́лкий вид
bir hâl takınmak — принима́ть какой-л. вид, прики́дываться
bu hâlde, bu hâl ile — а) в тако́м состоя́нии; б) в тако́м ви́де
bu ne hâl böyle? — а) что э́то за вид?; б) что с ва́ми?
heyecanlı olduğu her hâlinden belliydı — по всему́ бы́ло ви́дно, что он взволно́ван
kendi hâlini görsün — пусть [он] на себя́ посмо́трит
ne hâle geldi — до чего́ / до како́го состоя́ния он дошёл
onun her hâli sinirime dokunuyor — меня́ всё в нём раздража́ет
3) неприя́тности; затрудни́тельное положе́ниеbaşına hâl gelmek — попа́сть в беду́, претерпева́ть затрудне́ния / неприя́тности
zavalının başına ne hâller geldi — чего́ то́лько не перенёс бедня́га
hâli harap olmak — у него́ затрудни́тельное положе́ние
sınıfı geçmezse hâli harap — е́сли он не перейдёт в сле́дующий класс, то пло́хи его́ дела́
4) си́ла, мочьhâli kalmamak — не име́ть бо́льше сил (что-л. сделать); быть невмоготу́; о́чень уста́ть
hâlim yok — а) мне нездоро́вится; б) у меня́ нет сил, я не в состоя́нии (что-л. делать)
bende kalkacak hâl yok — у меня́ нет сил подня́ться ( с места)
sokağa çıkmağa hâlin var mı? — ты в состоя́нии вы́йти на у́лицу?
güç hâl ile — с трудо́м
5) настоя́щее, настоя́щее вре́мяhâl dediğimiz şey yarından sonra mazı olacaktır — то, что мы называ́ем настоя́щим, с за́втрашнего дня ста́нет про́шлым
şimdiki hâlde — а) в настоя́щее вре́мя; б) при сложи́вшихся обстоя́тельствах
••- hâlde- ihtar ettiğim hâlde
- hasta olduğu hâlde- hâlinde- hâlden hâle girmek
- hâl hatır sormak
- hâline köpekler gülüyor
- hâli tavrı yerinde
- hâli vakti yerinde olmak
- hâle yola koymak
- kendi hâline bırakmak
- o hâlde -
7 валиться
düşmek,yıkılmak* * *несов.; сов. - свали́ться, повали́тьсяdüşmek ( падать); yıkılmak ( обрушиваться)вали́ться на́бок / на борт — yan yatmak ( о судне)
••вали́ться с ног (от усталости) — ayakta duracak hali kalmamak
-
8 измучиться
сов.bitmek; halsiz düşmek; hali kalmamak; canı burnuna gelmek; bunalmak (от жары и т. п.) -
9 droop
n. sarkma, eğilme, cesaretini kaybetme, ümidi kırılma————————v. sarkmak, eğilmek, hali kalmamak, kuvvetten düşmek, ümidini yitirmek, düşmek, solmak, sarkıtmak, eğmek* * *sarkıt* * *[dru:p]1) (to (cause to) hang down: The willows drooped over the pond.) eğ(il)mek, sark(ıt)mak2) ((of a plant) to flop from lack of water: a vase of drooping flowers.) sarkmak -
10 faint
adj. baygın, bitkin, halsiz, bir parça, zayıf, soluk, sönük, uçuk, belli belirsiz, ürkek, korkak, çekingen, cesaretsiz————————n. bayılma, baygınlık————————v. bayılmak, bitkin düşmek, hali kalmamak* * *1. bayıl (v.) 2. baygın (adj.)* * *[feint] 1. adjective1) (lacking in strength, brightness, courage etc: The sound grew faint; a faint light.) zayıf2) (physically weak and about to lose consciousness: Suddenly he felt faint.) baygınlık2. verb(to lose consciousness: She fainted on hearing the news.) bayılmak3. noun(loss of consciousness: His faint gave everybody a fright.) baygınlık, bayılma- faintly- faintness -
11 languish
v. gevşemek, hali kalmamak, cansızlaşmak, durgunlaşmak, üzülmek, dert etmek, sürünmek, çürümek* * *1. güçsüzleş 2. zayıf düş* * *['læŋɡwiʃ](to grow weak; to waste away.) zayıf düşmek, hâlsiz düşmek -
12 feel faint
bayılacak gibi olmak, hali kalmamak, bitkin hissetmek -
13 feel faint
bayılacak gibi olmak, hali kalmamak, bitkin hissetmek
См. также в других словарях:
hâli kalmamak — gücü, takati, eski durumu olmamak Ama nasıl kurtulacaktı? Kuvveti bitmiş, kımıldayacak hâli kalmamıştı. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
hayrı kalmamak — hali kalmayan … Beypazari ağzindan sözcükler
hâl — is., li, Ar. ḥāl 1) Bir şeyin içinde bulunduğu şartların veya taşıdığı niteliklerin bütünü, durum, vaziyet Herkes hâline göre bir hediye verdi. H. R. Gürpınar 2) Davranış, tutum, tavır Bambaşka bir hâliniz vardır sizin. Merhametli bir insan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
işi bitmek — 1) işi sona ermek 2) hâli, gücü kalmamak … Çağatay Osmanlı Sözlük