-
81 go on shank's pony
tabanvayla gitmek, yayan gitmek, yürüyerek gitmek -
82 skitter
v. su sıçratarak gitmek, suda sıçrayarak gitmek, sekerek gitmek, sıçramak, ok gibi fırlamak -
83 go on shank's pony
tabanvayla gitmek, yayan gitmek, yürüyerek gitmek -
84 skitter
v. su sıçratarak gitmek, suda sıçrayarak gitmek, sekerek gitmek, sıçramak, ok gibi fırlamak -
85 Bahn
1) ( Weg) yol;freie \Bahn haben yolu açık olmak;etw verläuft in gewohnten \Bahnen bir şey yolunda gitmek;etw in die richtigen \Bahnen lenken bir şeyi yoluna koymak;auf die schiefe \Bahn geraten kötü yola düşmek, doğru yoldan ayrılmak;\Bahn frei! yol ver(in) !2) ( Zug) tren; (Eisen\Bahn) demir yolu; (Straßen\Bahn) tramvay;mit der \Bahn fahren trenle gitmek, tramvayla gitmek3) ( aus Stoff) yol4) sport kulvar; (Reit\Bahn) parkur; (Renn\Bahn) pist6) ( einer Rakete) izlediği yol -
86 laufen
laufen <läuft, lief, gelaufen> ['laʊfən]1) ( rennen) koşmak;frei \laufende Hühner serbest dolaşan tavuklar2) ( fließen) akmak;der Wasserhahn läuft musluk akıyor;mir läuft die Nase burnum akıyorjdm über den Weg \laufen birine rastgelmekdas Radio lief radyo çalıyorduder Film läuft in allen Kinos film bütün sinemalarda oynuyorder Wagen läuft auf seinen Namen araba onun üstüne tescilli;die Sache ist ge\laufen ( fam) iş olduauf Rollen \laufen paten kaymak;auf Schienen \laufen ray üzerinde gitmekII vtSki/Rollschuh/Schlittschuh \laufen kayak/paten/buz pateni kaymak;er ist Weltrekord ge\laufen dünya rekoru koştu;einen Umweg \laufen yolu uzatmak, dolaşmak2) haben;ich habe mir Blasen ge\laufen ayaklarım su topladıin den Schuhen läuft es sich gut bu ayakkabılarla iyi yürünüyor -
87 vorgehen
vor|gehen2) ( vorausgehen) önden gitmek3) ( Uhr) ileri olmakgegen etw \vorgehen bir şeye karşı harekete geçmek;gegen jdn gerichtlich \vorgehen birine dava açmak, birini mahkemeye vermek5) ( geschehen) olmak;6) ( Vorrang haben) önce gelmek -
88 weggehen
-
89 ziehen
ziehen <zieht, zog, gezogen> ['tsi:ən]I vt1) ( allgemein) çekmek (an -den); ( zerren) çekmek, sürüklemek; ( Anhänger) çekmek; ( dehnen) uzatmak;jdn am Ärmel \ziehen birini kolundan çekmek;jdn auf seine Seite \ziehen birini kendinden yana çekmek;alle Blicke/die Aufmerksamkeit auf sich \ziehen herkesin bakışını/dikkatini üstüne çekmek;etw ins Komische/Lächerliche \ziehen bir şeyi komikleştirmek/gülünçleştirmek;Saiten auf ein Instrument \ziehen bir çalgıya tel takmak;der Honig zieht Fäden bal iplik iplik oluyorZigaretten \ziehen (otomattan) sigara çekmek;Fäden \ziehen iplikleri çekmek [o almak];einen Vorteil aus etw \ziehen dat, bir şeyden çıkar sağlamak3) (heran\ziehen) çekmek (an/auf -e/-e);das Boot ans Ufer \ziehen tekneyi kıyıya çekmek;mich zieht überhaupt nichts nach Schweden İsveç beni hiç çekmiyor;es zieht mich nach Hause/in die Ferne canım eve/uzaklara gitmek istiyor4) ( Linie) çekmek;7) math almak;die Wurzel aus einer Zahl \ziehen bir sayının karekökünü almak8) ( im Kartenspiel) çekmekein gezogener Wechsel keşide edilmiş bir poliçeWein auf Flaschen \ziehen şarabı şişelere doldurmakII vi1) a. auto çekmek;das Auto/der Kamin zieht gut ( fam) araba/baca iyi çekiyor;er zog an seiner Pfeife piposunu tüttürdü;lass mich mal \ziehen ( an der Zigarette) bırak bir fırt çekeyimich ziehe nach Aachen Aachen'e taşınıyorum;sie \ziehen aufs Land şehrin dışına taşınıyor3) sein ( gehen, wandern) gitmek (zu/nach -e/-e); ( durchqueren) geçmek ( durch -den); ( Vögel) göç etmek;in den Krieg \ziehen savaşa gitmek;die Jahre zogen ins Land aradan yıllar geçti;4) ( im Spiel) sürmek, hamle yapmak;mit dem Turm \ziehen kaleyi sürmek5) ( Tee) demlenmek;den Tee zwei bis drei Minuten \ziehen lassen çayı iki üç dakika demlemek [o demlendirmek]das zieht bei mir nicht bu bana sökmez;dieser Trick zieht immer bu oyun her zaman söker7) ( schmerzen) sızlamakIII vrsich \ziehendieses Thema zieht sich durch das ganze Buch bu konu bütün kitap boyunca uzar gider2) (sich ver\ziehen) çekilmekes zieht! cereyan [o kurander] yapıyor! -
90 suivre
v t1 venir derrière izlemek2 accompagner biriyle gitmek◊Veuillez me suivre s'il vous plaît. — Lütfen benimle geliniz.
3 suivre qqn, qqch des yeux / du regard birini, bir şeyi gözleriyle izlemek4 dans un texte sonraki◊C'est expliqué dans le paragraphe qui suit. — Bu, sonraki paragrafta açıklanmıştır.
5 dans le temps izlemek◊Un débat suivra la projection du film. — Bir tartışma film gösterisini izleyecektir.
6 une direction izlemek, takibetmek7 fréquenter -(y)e gitmek8 faire suivre son courrier mektuplarını yeni adresine göndertmek9 imiter -i izlemek10 respecter uymak◊Il faut suivre les indications. — İşaretlere uymak gerek.
11 s'intéresser à -i izlemek12 anlamak◊Il n'arrive pas à suivre en classe. — Sınıfta söylenenleri anlayamıyor.
-
91 бежать
koşmak; akıp gitmek; akmak,taşmak* * *1) koşmak2) ( о времени) akıp gitmekбежа́ли дни, неде́ли... — günler haftalar birbirini kovalıyordu
3) ( течь) akmak; taşmak ( при кипении)4) несов., сов. ( спасаться бегством) kaçmakвраг / проти́вник бежа́л — düşman bozgun verdi
••ва́ши часы́ бегу́т — saatiniz ileri gidiyor
-
92 брать
almak,tutmak; ele geçirmek,zapt etmek; aşmak; sapmak,gitmek* * *несов.; сов. - взять1) врз almak; tutmakвзять ребёнка за́ руку — çocuğu elinden tutmak
не бери́ (рука́ми) — tutma
брать дете́й с собо́й — çocuklarını (beraber) almak
брать рабо́ту на́ дом — eve iş almak
возьми́ (с собо́й) зонт — yanına şemsiye al
в теа́тр его́ не взя́ли — onu tiyatroya almadılar
брать такси́ — taksi tutmak
брать что-л. в долг — eğreti almak
брать де́ньги взаймы́ — borç para almak
брать хлеб в бу́лочной — fırından ekmek almak
брать от жи́зни всё — перен. hayattan kâm almak
брать нало́ги — vergi almak
за э́то нало́гов не беру́т — bunun vergisi yoktur
брать сло́во с кого-л. — перен. (birinden) söz almak; (birine) söz verdirmek
брать пле́нных — esir almak
престу́пника взя́ли но́чью — suçluyu gece tuttular
брать кре́пость шту́рмом — kaleyi hücumla almak
взять ферзя́ — шахм. veziri almak
2) ( делать вывод) çıkarmak, uydurmakотку́да ты взял, что мы уезжа́ем? — nereden çıkardın gideceğimizi?
3) перен. ( овладевать) almak; tutmak; işlemekменя́ смех берёт — gülesim geliyor
меня́ взял страх — beni bir korkudur aldı
тут меня́ взяло́ сомне́ние — derken şüpheye düştüm
4) ( преодолевать) aşmakбрать препя́тствие — engeli aşmak
по́езд брал подъём — tren rampayı çıkıyordu
5) в соч.он берёт прилежа́нием — ona başarı kazandıran çalışkanlığıdır
6) в соч.э́то стекло́ пу́ля не берёт — bu cama kurşun işlemez
меня́ и снотво́рное не берёт — uykum ilacı da tutmuyor
ружьё берёт на две́сти ме́тров — çiftenin atımı iki yüz metre
э́ту до́ску ножо́м не возьмёшь — bu tahtayı bıçakla kesemezsin
7) ( направляться) gitmek; sapmakбрать вле́во — sola sapmak
бери́ пря́мо — doğru git
8) ( о неожиданном действии) kalkmak, tutmakа он взял и / да уе́хал — tuttu gitti
9) с некоторыми сущ. образуют устойчивые сочетаниябрать в расчёт — hesaba almak / katmak
брать кого-л. под защи́ту — himayesine almak
брать нача́ло (восходить) — (kadar) inmek
брать направле́ние на... — yönünü tutmak
••брать в свиде́тели — tanık tutmak / göstermek
брать приме́р с кого-л. — örnek almak
брать на себя́ — üstlenmek, üstüne almak
брать на себя́ отве́тственность за что-л. — (bir şeyin) sorumluluğunu üstüne almak / üstlenmek
брать на себя́ расхо́ды по... —... giderlerini üstlenmek
брать (на себя́) обяза́тельство — taahhüt altına girmek
брать вину́ на себя́ — suçu üstüne almak
брать сло́во (на собрании) — söz almak
брать руково́дство в свои́ руки́ — yönetimi eline almak
брать себя́ в ру́ки — kendine hâkim olmak
брать верх над кем-чем-л. — (birine, bir şeye) üstün gelmek, galebe çalmak
пу́ля его́ не берёт — onun kurşun işlemezliği var, ona kurşun geçmiyor
да́же го́ды его́ не беру́т — onu yıllar bile alt edemiyor
взять / возьмём тако́й вопро́с:... — şu sorunu ele alalım:...
-
93 бывать
olmak: bulunmak,olmak; gitmek,uğramak; gelmek* * *1) (происходить, случаться) olmakбыва́ет и ху́же — beteri de olur
быва́ет (и так), что... —...dığı (da) oluyor / olur
все э́то быва́ло и ра́ньше — bütün bunlar önceleri de oluyordu
с кем не быва́ло! — kimin başından geçmemiş ki!
э́та боле́знь быва́ет и у дете́й — bu hastalık çocuklarda da olur / görülür
ле́гче / про́ще не быва́ет — daha kolayı can sağlığı
2) (находиться, быть) olmak, bulunmakпо утра́м я быва́ю до́ма — sabahları (hep) evdeyim
днём нас до́ма не быва́ет — gündüzleri evde yokuz
в го́роде он быва́ет ре́дко — şehre seyrek iner
••боле́зни как не быва́ло — hastalıktan eser kalmadı
смотрю́: сосе́да - как не быва́ло — bir de baktım ki yanımdaki sır olup gitmiş
как ни в чём не быва́ло — hiç bir şey olmamış gibi; bozuntuya vermeden, istifini bozmadan ( не смутившись)
-
94 вести
getirmek,götürmek; sürmek (araba),yönetmek (araba/uçak); gezdirmek; döşemek; gitmek (yol),çıkmak (yol); yol açmak,neden olmak; önde olmak; yönetmek; yürütmek,sürdürmek* * *1) getirmek; götürmekвести́ дете́й на прогулку — çocukları gezmeye götürmek
он ведёт сюда́ пять челове́к — ardına beş kişi takmış geliyor
куда́ ты нас ведёшь? — bizi nereye götürüyorsun?
вести́ ма́ссы за собо́й — yığınları peşinden sürüklemek
вести́ к побе́де — zafere götürmek
вести́ от побе́ды к побе́де — zaferden zafere koşturmak
2) sürmek; yönetmekвести́ маши́ну — arabayı sürmek / yönetmek
вести́ самолёт — uçağı yönetmek
3) gezdirmekвести́ утюго́м по тка́ни — ütüyü kumaşın üstünde gezdirmek
4) döşemekвести́ желе́зную дорогу — demiryolu döşemek
5) gitmek; açılmakдоро́га ведёт в лес — yol ormana gider / ulaştırır
у́лица ведёт к мо́рю — sokak denize çıkar
следы́ вели́ в лес — izin yönü ormanın içine gidiyordu
следы́ вели́ в... — перен. izler...a uzanıyordu
6) перен. yol açmak, neden olmak; vardırmakвести́ к во́йнам — savaşlara yol açmak
вести́ к непра́вильным вы́водам — sakat sonuçlara götürmek / neden olmak
7) önde olmak; önde götürmekвести́ го́нку — спорт. yarışı önde götürmek
"Дина́мо" ведёт со счётом 2-0 — Dinamo 2-0 öndedir
8) перен. yönetmekвести́ семина́р — semineri yönetmek
вести́ уро́ки хи́мии — kimya dersleri vermek
продолжа́ть вести́ уро́к — dersini sürdürmek
вести́ собра́ние — toplantıya başkanlık etmek
вести́ програ́мму (на телевидении) — programı sunmak
вести́ переда́чи на (радио) — yayın yapmak
9) yürütmek; sürdürmek; yapmakвести́ борьбу́ — savaşım / mücadele yürütmek / yapmak
вести́ войну́ — savaşı sürdürmek
вести́ перегово́ры — görüşmeler yapmak
вести́ перепи́ску — yazışmak
вести́ ого́нь — ateş etmek
вести́ приготовле́ния к чему-л. — bir şeye hazırlıklar yapmak
вести́ повседне́вную рабо́ту с ма́ссами — yığınlar arasında günlük çalışma yapmak / yürütmek
10) (протокол, дневник и т. п.) tutmak••вести́ мяч спорт. — top sürmek
вести́ жизнь, вести́ о́браз жи́зни — bir hayat sürmek
я к э́тому и веду́ (речь) — sözü oraya götürüyorum zaten
вести́ себя́ как... —... gibi davranmak
он вёл себя́ как шко́льник — okul öğrencisi gibi davrandı
-
95 вилять
sallamak,oynatmak; kıvrıla kıvrıla gitmek* * *1) sallamak; oynatmakвиля́ть хвосто́м — kuyruk sallamak
2) разг. ( о дороге) kıvrıla kıvrıla gitmek3) перен., разг. ( уклоняться от ответа) hık mık etmek -
96 виться
sarılmak,dolanmak; kıvrıla kıvrıla gitmek: dalgalanmak* * *1) ( обвиваться) sarılmak, dolanmakнад де́ревом вили́сь пти́цы — ağacın üstünde kuşlar fırdolayı dönüyordu
3) в соч.у неё во́лосы вьются — pürçeklidir, kıvırcık saçlıdır
4) ( о дороге реке) kıvrıla kıvrıla / yılankavi gitmek5) ( о флагах) dalgalanmak••из трубы́ вьётся дым — bacadan kıvrılarak duman çıkıyor
-
97 восходить
çıkmak; doğmak; kadar gitmek,kadar uzanmak* * *1) ( подниматься) çıkmak2) (о солнце, луне) doğmak3) ( иметь своим началом)...a kadar inmek / gitmek / uzanmak -
98 вставать
ayağa kalkmak; doğmak; sığmak,girmek; ortaya çıkmak; durmak (faaliyet/saat)* * *несов.; сов. - встава́ть1) врз (ayağa) kalkmak; çıkmak (на стул и т. п.)встава́ть на ковёр — halıya basmak
2) (о солнце, луне) doğmak3) ( умещаться) sığmak, girmek4) в соч.встава́ть на защи́ту ро́дины / оте́чества — vatan savunmasına koşmak
встава́ть перед глаза́ми — gözlerinin önüne gelmek
6) разг. durmakчасы́ вста́ли — saat durdu
заво́д встал — fabrika faaliyetini durdurdu
••встава́ть на путь социали́зма — sosyalizm yoluna girmek
встава́ть на путь обма́на — hile yoluna gitmek
встава́ть на оши́бочный путь — yanlış bir yola gitmek
они́ вста́ли на путь злоупотребле́ний — onlar suiistimal yolunu tuttu
встава́ть на сто́рону кого-л. — birinin tarafını tutmak; birinde yana çıkmak
лежа́ть не встава́я (о больном) — yataklara döşenmek
-
99 галопировать
-
100 гибнуть
ölmek,can vermek,yasanımı yitirmek; yıkılmak,batmak* * *несов.; сов. - поги́бнуть1) ölmek; can vermek; yaşamını yitirmek; hayatını kaybetmek; gitmek; kırılmakги́бнуть от го́лода и боле́зней — açlıktan hastalıktan kırılmak
он поги́б от пу́ли — kurşun ile öldü
там уже поги́бло не́сколько альпини́стов — orada birkaç dağcı hayatını kaybetmişti
они́ реши́ли поги́бнуть, но не сдава́ться — ölmek var, teslim yok demişlerdi
ни за что поги́б па́рень! — güme gitti çocuk!
2) в соч.посе́вы поги́бли от за́морозков — ekinler dondan yandı
3) перен. yıkılmak; batmak; batıp gitmek
См. также в других словарях:
gitmek — e, der 1) Bir yere doğru yönelmek 2) den Bir yerden veya bir işten ayrılmak 3) Çıkmak, ulaşmak Bu yol nereye gider? 4) Belli bir amaçla bir yere devam etmek veya bir işle uğraşmak Her gün çalışmaya gidiyor. 5) nsz Sürmek, devam etmek Ama böyle… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kıçın kıçın gitmek — 1) geriye doğru gitmek, geri geri gitmek 2) henüz yürümeyen bebek kıçüstü gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
sılaya gitmek — 1) bir süre ayrı kaldığı evini, yurdunu görmeye gitmek Ara sıra memlekete, sılaya gitmek lazım. R. H. Karay 2) anne, baba ve diğer akrabalarını görmek için memlekete gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağır aksak yürümek (veya gitmek veya ilerlemek) — 1) yavaş olarak, istenilen hızda olmayarak yürümek (gitmek, ilerlemek) Hava ve su kirlenmesine karşı mücadele ağır aksak yürüdü. 2) düzensiz, aralıklı olarak yürümek (gitmek, ilerlemek) … Çağatay Osmanlı Sözlük
hacca gitmek — 1) Müslümanlıkta, hac amacıyla Mekke ye gitmek 2) Hristiyanlıkta, kutsal sayılan yerlere gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
basıp gitmek — birdenbire gitmek, aklına koyduğu şeyi yapmak üzere bulunduğu yerden uzaklaşmak, çekip gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ipe gitmek — ölüme gitmek Menfaatine dokunan adam, ipe gitmek için lazım gelen hükümleri giyer. F. R. Atay … Çağatay Osmanlı Sözlük
acayibine gitmek — yadırgamak, tuhafına gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
badi badi yürümek (veya gitmek veya koşmak) — ördek gibi iki yana sallanarak yürümek (gitmek, koşmak) Hani biz bir çayırda arabayla geçerken bir boğa çıkageldi, köylü korkudan nasıl badi badi koşmaya başlamıştı? A. Ş. Hisar … Çağatay Osmanlı Sözlük
deplasmana gitmek (veya çıkmak) — dış sahaya gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
dere tepe düz gitmek — engelleri aşarak gitmek Geceleyin ay aydınlığında yola düzüldüler. Dere tepe düz gittiler. Dağlar aştılar. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük