Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

gitmek

  • 81 go on shank's pony

    tabanvayla gitmek, yayan gitmek, yürüyerek gitmek

    English-Turkish dictionary > go on shank's pony

  • 82 skitter

    v. su sıçratarak gitmek, suda sıçrayarak gitmek, sekerek gitmek, sıçramak, ok gibi fırlamak

    English-Turkish dictionary > skitter

  • 83 go on shank's pony

    tabanvayla gitmek, yayan gitmek, yürüyerek gitmek

    English-Turkish dictionary > go on shank's pony

  • 84 skitter

    v. su sıçratarak gitmek, suda sıçrayarak gitmek, sekerek gitmek, sıçramak, ok gibi fırlamak

    English-Turkish dictionary > skitter

  • 85 Bahn

    Bahn <- en> [ba:n] f
    1) ( Weg) yol;
    freie \Bahn haben yolu açık olmak;
    etw verläuft in gewohnten \Bahnen bir şey yolunda gitmek;
    etw in die richtigen \Bahnen lenken bir şeyi yoluna koymak;
    auf die schiefe \Bahn geraten kötü yola düşmek, doğru yoldan ayrılmak;
    \Bahn frei! yol ver(in) !
    2) ( Zug) tren; (Eisen\Bahn) demir yolu; (Straßen\Bahn) tramvay;
    mit der \Bahn fahren trenle gitmek, tramvayla gitmek
    3) ( aus Stoff) yol
    4) sport kulvar; (Reit\Bahn) parkur; (Renn\Bahn) pist
    5) astron ( von Planeten) yörünge
    6) ( einer Rakete) izlediği yol

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Bahn

  • 86 laufen

    laufen <läuft, lief, gelaufen> ['laʊfən]
    I vi sein
    1) ( rennen) koşmak;
    frei \laufende Hühner serbest dolaşan tavuklar
    2) ( fließen) akmak;
    der Wasserhahn läuft musluk akıyor;
    mir läuft die Nase burnum akıyor
    3) ( fam) ( gehen) yürümek;
    jdm über den Weg \laufen birine rastgelmek
    4) ( in Betrieb sein) işlemek; ( Motor) gitmek, çalışmak;
    das Radio lief radyo çalıyordu
    5) ( undicht sein) akmak; ( Kerze) damlamak
    6) film oynamak; ( Vorführung) sürmek;
    der Film läuft in allen Kinos film bütün sinemalarda oynuyor
    7) ( Prozess, Bewerbung); görülmek; ( fam) ( Geschäft) yürümek;
    der Wagen läuft auf seinen Namen araba onun üstüne tescilli;
    die Sache ist ge\laufen ( fam) iş oldu
    8) (ver\laufen) geçmek; ( Fluss) almak; ( Weg) gitmek;
    auf Rollen \laufen paten kaymak;
    auf Schienen \laufen ray üzerinde gitmek
    II vt
    1) sein ( Strecke) koşmak;
    Ski/Rollschuh/Schlittschuh \laufen kayak/paten/buz pateni kaymak;
    er ist Weltrekord ge\laufen dünya rekoru koştu;
    einen Umweg \laufen yolu uzatmak, dolaşmak
    2) haben;
    ich habe mir Blasen ge\laufen ayaklarım su topladı
    in den Schuhen läuft es sich gut bu ayakkabılarla iyi yürünüyor

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > laufen

  • 87 vorgehen

    vor|gehen
    irr vi sein
    1) ( nach vorne gehen) öne gitmek; ( vorrücken) ilerlemek; ( vorne gehen) önde gitmek
    2) ( vorausgehen) önden gitmek
    3) ( Uhr) ileri olmak
    4) ( handeln) davranmak, harekete geçmek; ( verfahren) hareket etmek, yol izlemek;
    gegen etw \vorgehen bir şeye karşı harekete geçmek;
    gegen jdn gerichtlich \vorgehen birine dava açmak, birini mahkemeye vermek
    5) ( geschehen) olmak;
    was geht ( nur) in dir vor? sana ne oluyor (ki) ?
    6) ( Vorrang haben) önce gelmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > vorgehen

  • 88 weggehen

    weg|gehen
    irr vi sein
    1) ( Person) gitmek, ayrılmak;
    geh weg! git!
    2) ( fam) ( verschwinden) kaybolmak; ( Fleck) çıkmak
    3) ( fam) ( sich verkaufen) gitmek, satılmak;
    \weggehen wie warme Semmeln ( fam) peynir ekmek gibi gitmek [o satılmak]
    4) ( fam) ( ignorieren)
    über etw \weggehen bir şeyi es geçmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > weggehen

  • 89 ziehen

    ziehen <zieht, zog, gezogen> ['tsi:ən]
    I vt
    1) ( allgemein) çekmek (an -den); ( zerren) çekmek, sürüklemek; ( Anhänger) çekmek; ( dehnen) uzatmak;
    jdn am Ärmel \ziehen birini kolundan çekmek;
    jdn auf seine Seite \ziehen birini kendinden yana çekmek;
    etw nach sich dat \ziehen ( fig) bir şeyi peşinden sürüklemek, bir şeye yol açmak;
    alle Blicke/die Aufmerksamkeit auf sich \ziehen herkesin bakışını/dikkatini üstüne çekmek;
    etw ins Komische/Lächerliche \ziehen bir şeyi komikleştirmek/gülünçleştirmek;
    Saiten auf ein Instrument \ziehen bir çalgıya tel takmak;
    der Honig zieht Fäden bal iplik iplik oluyor
    2) (heraus\ziehen) çekip çıkarmak ( aus -den); ( Wurzeln) çıkarmak ( aus -den);
    Zigaretten \ziehen (otomattan) sigara çekmek;
    Fäden \ziehen iplikleri çekmek [o almak];
    aus dem Verkehr \ziehen ( Auto) trafik kaydını silmek(-in); ( Geld) tedavülden kaldırmak;
    einen Vorteil aus etw \ziehen dat, bir şeyden çıkar sağlamak
    3) (heran\ziehen) çekmek (an/auf -e/-e);
    das Boot ans Ufer \ziehen tekneyi kıyıya çekmek;
    mich zieht überhaupt nichts nach Schweden İsveç beni hiç çekmiyor;
    es zieht mich nach Hause/in die Ferne canım eve/uzaklara gitmek istiyor
    4) ( Linie) çekmek;
    sich dat einen Scheitel \ziehen saçını ayırmak
    5) ( Graben, Grenze) çekmek; ( Mauer, Zaun) çekmek
    6) ( Pflanzen, Tiere) yetiştirmek; ( Kerzen) yapmak
    7) math almak;
    die Wurzel aus einer Zahl \ziehen bir sayının karekökünü almak
    8) ( im Kartenspiel) çekmek
    9) fin ( Wechsel) keşide etmek;
    ein gezogener Wechsel keşide edilmiş bir poliçe
    10) ( füllen) doldurmak;
    Wein auf Flaschen \ziehen şarabı şişelere doldurmak
    II vi
    1) a. auto çekmek;
    an etw dat \ziehen bir şeyi tutup çekmek;
    das Auto/der Kamin zieht gut ( fam) araba/baca iyi çekiyor;
    er zog an seiner Pfeife piposunu tüttürdü;
    lass mich mal \ziehen ( an der Zigarette) bırak bir fırt çekeyim
    2) sein (um\ziehen) taşınmak (nach/in/auf -e); ( zu jdm) -e (zu -e);
    ich ziehe nach Aachen Aachen'e taşınıyorum;
    sie \ziehen aufs Land şehrin dışına taşınıyor
    3) sein ( gehen, wandern) gitmek (zu/nach -e/-e); ( durchqueren) geçmek ( durch -den); ( Vögel) göç etmek;
    in den Krieg \ziehen savaşa gitmek;
    die Jahre zogen ins Land aradan yıllar geçti;
    einen \ziehen lassen ( fam) ( furzen) osurmak, yellenmek
    4) ( im Spiel) sürmek, hamle yapmak;
    mit dem Turm \ziehen kaleyi sürmek
    5) ( Tee) demlenmek;
    den Tee zwei bis drei Minuten \ziehen lassen çayı iki üç dakika demlemek [o demlendirmek]
    6) ( fig) o ( fam) ( Wirkung haben) sökmek, geçmek, etki yapmak;
    das zieht bei mir nicht bu bana sökmez;
    dieser Trick zieht immer bu oyun her zaman söker
    7) ( schmerzen) sızlamak
    III vr
    sich \ziehen
    1) ( sich erstrecken) uzanmak; ( vorhanden sein) olmak;
    dieses Thema zieht sich durch das ganze Buch bu konu bütün kitap boyunca uzar gider
    2) (sich ver\ziehen) çekilmek
    3) ( fam) ( dauern) uzamak, sürmek
    IV vi unpers ( Luftzug) cereyan [o kurander] yapmak;
    es zieht! cereyan [o kurander] yapıyor!

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > ziehen

  • 90 suivre

    v t
    1 venir derrière izlemek
    2 accompagner biriyle gitmek

    Veuillez me suivre s'il vous plaît. — Lütfen benimle geliniz.

    3 suivre qqn, qqch des yeux / du regard birini, bir şeyi gözleriyle izlemek
    4 dans un texte sonraki

    C'est expliqué dans le paragraphe qui suit. — Bu, sonraki paragrafta açıklanmıştır.

    5 dans le temps izlemek

    Un débat suivra la projection du film. — Bir tartışma film gösterisini izleyecektir.

    6 une direction izlemek, takibetmek
    7 fréquenter -(y)e gitmek
    8 faire suivre son courrier mektuplarını yeni adresine göndertmek
    9 imiter -i izlemek
    10 respecter uymak

    Il faut suivre les indications. — İşaretlere uymak gerek.

    11 s'intéresser à -i izlemek
    12 anlamak

    Il n'arrive pas à suivre en classe. — Sınıfta söylenenleri anlayamıyor.

    Dictionnaire Français-Turc > suivre

  • 91 бежать

    koşmak; akıp gitmek; akmak,
    taşmak
    * * *
    2) ( о времени) akıp gitmek

    бежа́ли дни, неде́ли... — günler haftalar birbirini kovalıyordu

    3) ( течь) akmak; taşmak ( при кипении)
    4) несов., сов. ( спасаться бегством) kaçmak

    враг / проти́вник бежа́л — düşman bozgun verdi

    ••

    ва́ши часы́ бегу́т — saatiniz ileri gidiyor

    Русско-турецкий словарь > бежать

  • 92 брать

    almak,
    tutmak; ele geçirmek,
    zapt etmek; aşmak; sapmak,
    gitmek
    * * *
    несов.; сов. - взять
    1) врз almak; tutmak

    взять ребёнка за́ руку — çocuğu elinden tutmak

    не бери́ (рука́ми) — tutma

    брать дете́й с собо́й — çocuklarını (beraber) almak

    брать рабо́ту на́ дом — eve iş almak

    возьми́ (с собо́й) зонт — yanına şemsiye al

    в теа́тр его́ не взя́ли — onu tiyatroya almadılar

    брать такси́ — taksi tutmak

    брать что-л. в долг — eğreti almak

    брать де́ньги взаймы́ — borç para almak

    брать хлеб в бу́лочной — fırından ekmek almak

    брать от жи́зни всё — перен. hayattan kâm almak

    брать нало́ги — vergi almak

    за э́то нало́гов не беру́т — bunun vergisi yoktur

    брать сло́во с кого-л.перен. (birinden) söz almak; (birine) söz verdirmek

    брать пле́нных — esir almak

    престу́пника взя́ли но́чью — suçluyu gece tuttular

    брать кре́пость шту́рмом — kaleyi hücumla almak

    взять ферзя́ — шахм. veziri almak

    2) ( делать вывод) çıkarmak, uydurmak

    отку́да ты взял, что мы уезжа́ем? — nereden çıkardın gideceğimizi?

    3) перен. ( овладевать) almak; tutmak; işlemek

    меня́ смех берёт — gülesim geliyor

    меня́ взял страх — beni bir korkudur aldı

    тут меня́ взяло́ сомне́ние — derken şüpheye düştüm

    брать препя́тствие — engeli aşmak

    по́езд брал подъём — tren rampayı çıkıyordu

    5) в соч.

    он берёт прилежа́нием — ona başarı kazandıran çalışkanlığıdır

    6) в соч.

    э́то стекло́ пу́ля не берёт — bu cama kurşun işlemez

    меня́ и снотво́рное не берёт — uykum ilacı da tutmuyor

    ружьё берёт на две́сти ме́тров — çiftenin atımı iki yüz metre

    э́ту до́ску ножо́м не возьмёшь — bu tahtayı bıçakla kesemezsin

    7) ( направляться) gitmek; sapmak

    брать вле́во — sola sapmak

    бери́ пря́мо — doğru git

    а он взял и / да уе́хал — tuttu gitti

    9) с некоторыми сущ. образуют устойчивые сочетания

    брать в расчёт — hesaba almak / katmak

    брать кого-л. под защи́ту — himayesine almak

    брать нача́ло (восходить)(kadar) inmek

    брать направле́ние на... — yönünü tutmak

    ••

    брать в свиде́тели — tanık tutmak / göstermek

    брать приме́р с кого-л.örnek almak

    брать на себя́ — üstlenmek, üstüne almak

    брать на себя́ отве́тственность за что-л. — (bir şeyin) sorumluluğunu üstüne almak / üstlenmek

    брать на себя́ расхо́ды по... —... giderlerini üstlenmek

    брать (на себя́) обяза́тельство — taahhüt altına girmek

    брать вину́ на себя́ — suçu üstüne almak

    брать сло́во (на собрании)söz almak

    брать руково́дство в свои́ руки́ — yönetimi eline almak

    брать себя́ в ру́ки — kendine hâkim olmak

    брать верх над кем-чем-л. — (birine, bir şeye) üstün gelmek, galebe çalmak

    пу́ля его́ не берёт — onun kurşun işlemezliği var, ona kurşun geçmiyor

    да́же го́ды его́ не беру́т — onu yıllar bile alt edemiyor

    взять / возьмём тако́й вопро́с:... — şu sorunu ele alalım:...

    Русско-турецкий словарь > брать

  • 93 бывать

    olmak: bulunmak,
    olmak; gitmek,
    uğramak; gelmek
    * * *
    1) (происходить, случаться) olmak

    быва́ет и ху́же — beteri de olur

    быва́ет (и так), что... —...dığı (da) oluyor / olur

    все э́то быва́ло и ра́ньше — bütün bunlar önceleri de oluyordu

    с кем не быва́ло! — kimin başından geçmemiş ki!

    э́та боле́знь быва́ет и у дете́й — bu hastalık çocuklarda da olur / görülür

    ле́гче / про́ще не быва́ет — daha kolayı can sağlığı

    2) (находиться, быть) olmak, bulunmak

    по утра́м я быва́ю до́ма — sabahları (hep) evdeyim

    днём нас до́ма не быва́ет — gündüzleri evde yokuz

    3) gitmek (ходить, ездить); uğramak ( заходить); gelmek (приходить, приезжать)

    в го́роде он быва́ет ре́дко — şehre seyrek iner

    ••

    боле́зни как не быва́ло — hastalıktan eser kalmadı

    смотрю́: сосе́да - как не быва́ло — bir de baktım ki yanımdaki sır olup gitmiş

    как ни в чём не быва́ло — hiç bir şey olmamış gibi; bozuntuya vermeden, istifini bozmadan ( не смутившись)

    Русско-турецкий словарь > бывать

  • 94 вести

    getirmek,
    götürmek; sürmek (araba),
    yönetmek (araba/uçak); gezdirmek; döşemek; gitmek (yol),
    çıkmak (yol); yol açmak,
    neden olmak; önde olmak; yönetmek; yürütmek,
    sürdürmek
    * * *
    1) getirmek; götürmek

    вести́ дете́й на прогулку — çocukları gezmeye götürmek

    он ведёт сюда́ пять челове́к — ardına beş kişi takmış geliyor

    куда́ ты нас ведёшь? — bizi nereye götürüyorsun?

    вести́ ма́ссы за собо́й — yığınları peşinden sürüklemek

    вести́ к побе́де — zafere götürmek

    вести́ от побе́ды к побе́де — zaferden zafere koşturmak

    2) sürmek; yönetmek

    вести́ маши́ну — arabayı sürmek / yönetmek

    вести́ самолёт — uçağı yönetmek

    вести́ утюго́м по тка́ни — ütüyü kumaşın üstünde gezdirmek

    вести́ желе́зную дорогу — demiryolu döşemek

    5) gitmek; açılmak

    доро́га ведёт в лес — yol ormana gider / ulaştırır

    у́лица ведёт к мо́рю — sokak denize çıkar

    следы́ вели́ в лес — izin yönü ormanın içine gidiyordu

    следы́ вели́ в... — перен. izler...a uzanıyordu

    6) перен. yol açmak, neden olmak; vardırmak

    вести́ к во́йнам — savaşlara yol açmak

    вести́ к непра́вильным вы́водам — sakat sonuçlara götürmek / neden olmak

    7) önde olmak; önde götürmek

    вести́ го́нку — спорт. yarışı önde götürmek

    "Дина́мо" ведёт со счётом 2-0 — Dinamo 2-0 öndedir

    8) перен. yönetmek

    вести́ семина́р — semineri yönetmek

    вести́ уро́ки хи́мии — kimya dersleri vermek

    продолжа́ть вести́ уро́к — dersini sürdürmek

    вести́ собра́ние — toplantıya başkanlık etmek

    вести́ програ́мму (на телевидении)programı sunmak

    вести́ переда́чи на (радио)yayın yapmak

    9) yürütmek; sürdürmek; yapmak

    вести́ борьбу́ — savaşım / mücadele yürütmek / yapmak

    вести́ войну́ — savaşı sürdürmek

    вести́ перегово́ры — görüşmeler yapmak

    вести́ перепи́ску — yazışmak

    вести́ ого́нь — ateş etmek

    вести́ приготовле́ния к чему-л.bir şeye hazırlıklar yapmak

    вести́ повседне́вную рабо́ту с ма́ссами — yığınlar arasında günlük çalışma yapmak / yürütmek

    10) (протокол, дневник и т. п.) tutmak
    ••

    вести́ мяч спорт.top sürmek

    вести́ жизнь, вести́ о́браз жи́зни — bir hayat sürmek

    я к э́тому и веду́ (речь) — sözü oraya götürüyorum zaten

    вести́ себя́ как... —... gibi davranmak

    он вёл себя́ как шко́льник — okul öğrencisi gibi davrandı

    Русско-турецкий словарь > вести

  • 95 вилять

    sallamak,
    oynatmak; kıvrıla kıvrıla gitmek
    * * *
    1) sallamak; oynatmak

    виля́ть хвосто́м — kuyruk sallamak

    2) разг. ( о дороге) kıvrıla kıvrıla gitmek
    3) перен., разг. ( уклоняться от ответа) hık mık etmek

    Русско-турецкий словарь > вилять

  • 96 виться

    sarılmak,
    dolanmak; kıvrıla kıvrıla gitmek: dalgalanmak
    * * *
    1) ( обвиваться) sarılmak, dolanmak

    над де́ревом вили́сь пти́цы — ağacın üstünde kuşlar fırdolayı dönüyordu

    3) в соч.

    у неё во́лосы вьются — pürçeklidir, kıvırcık saçlıdır

    4) ( о дороге реке) kıvrıla kıvrıla / yılankavi gitmek
    5) ( о флагах) dalgalanmak
    ••

    из трубы́ вьётся дым — bacadan kıvrılarak duman çıkıyor

    Русско-турецкий словарь > виться

  • 97 восходить

    çıkmak; doğmak; kadar gitmek,
    kadar uzanmak
    * * *
    1) ( подниматься) çıkmak
    2) (о солнце, луне) doğmak
    3) ( иметь своим началом)...a kadar inmek / gitmek / uzanmak

    Русско-турецкий словарь > восходить

  • 98 вставать

    ayağa kalkmak; doğmak; sığmak,
    girmek; ortaya çıkmak; durmak (faaliyet/saat)
    * * *
    несов.; сов. - встава́ть
    1) врз (ayağa) kalkmak; çıkmak (на стул и т. п.)

    встава́ть на ковёр — halıya basmak

    2) (о солнце, луне) doğmak
    3) ( умещаться) sığmak, girmek
    4) в соч.

    встава́ть на защи́ту ро́дины / оте́чества — vatan savunmasına koşmak

    5) перен. ( возникать) (ortaya) çıkmak (о вопросе, препятствии и т. п.)

    встава́ть перед глаза́ми — gözlerinin önüne gelmek

    6) разг. durmak

    часы́ вста́ли — saat durdu

    заво́д встал — fabrika faaliyetini durdurdu

    ••

    встава́ть на путь социали́зма — sosyalizm yoluna girmek

    встава́ть на путь обма́на — hile yoluna gitmek

    встава́ть на оши́бочный путь — yanlış bir yola gitmek

    они́ вста́ли на путь злоупотребле́ний — onlar suiistimal yolunu tuttu

    встава́ть на сто́рону кого-л. — birinin tarafını tutmak; birinde yana çıkmak

    лежа́ть не встава́я (о больном)yataklara döşenmek

    Русско-турецкий словарь > вставать

  • 99 галопировать

    dörtnala gitmek
    * * *

    Русско-турецкий словарь > галопировать

  • 100 гибнуть

    ölmek,
    can vermek,
    yasanımı yitirmek; yıkılmak,
    batmak
    * * *
    несов.; сов. - поги́бнуть
    1) ölmek; can vermek; yaşamını yitirmek; hayatını kaybetmek; gitmek; kırılmak

    ги́бнуть от го́лода и боле́зней — açlıktan hastalıktan kırılmak

    он поги́б от пу́ли — kurşun ile öldü

    там уже поги́бло не́сколько альпини́стов — orada birkaç dağcı hayatını kaybetmişti

    они́ реши́ли поги́бнуть, но не сдава́ться — ölmek var, teslim yok demişlerdi

    ни за что поги́б па́рень! — güme gitti çocuk!

    2) в соч.

    посе́вы поги́бли от за́морозков — ekinler dondan yandı

    3) перен. yıkılmak; batmak; batıp gitmek

    Русско-турецкий словарь > гибнуть

См. также в других словарях:

  • gitmek — e, der 1) Bir yere doğru yönelmek 2) den Bir yerden veya bir işten ayrılmak 3) Çıkmak, ulaşmak Bu yol nereye gider? 4) Belli bir amaçla bir yere devam etmek veya bir işle uğraşmak Her gün çalışmaya gidiyor. 5) nsz Sürmek, devam etmek Ama böyle… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kıçın kıçın gitmek — 1) geriye doğru gitmek, geri geri gitmek 2) henüz yürümeyen bebek kıçüstü gitmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sılaya gitmek — 1) bir süre ayrı kaldığı evini, yurdunu görmeye gitmek Ara sıra memlekete, sılaya gitmek lazım. R. H. Karay 2) anne, baba ve diğer akrabalarını görmek için memlekete gitmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ağır aksak yürümek (veya gitmek veya ilerlemek) — 1) yavaş olarak, istenilen hızda olmayarak yürümek (gitmek, ilerlemek) Hava ve su kirlenmesine karşı mücadele ağır aksak yürüdü. 2) düzensiz, aralıklı olarak yürümek (gitmek, ilerlemek) …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hacca gitmek — 1) Müslümanlıkta, hac amacıyla Mekke ye gitmek 2) Hristiyanlıkta, kutsal sayılan yerlere gitmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • basıp gitmek — birdenbire gitmek, aklına koyduğu şeyi yapmak üzere bulunduğu yerden uzaklaşmak, çekip gitmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ipe gitmek — ölüme gitmek Menfaatine dokunan adam, ipe gitmek için lazım gelen hükümleri giyer. F. R. Atay …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • acayibine gitmek — yadırgamak, tuhafına gitmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • badi badi yürümek (veya gitmek veya koşmak) — ördek gibi iki yana sallanarak yürümek (gitmek, koşmak) Hani biz bir çayırda arabayla geçerken bir boğa çıkageldi, köylü korkudan nasıl badi badi koşmaya başlamıştı? A. Ş. Hisar …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • deplasmana gitmek (veya çıkmak) — dış sahaya gitmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dere tepe düz gitmek — engelleri aşarak gitmek Geceleyin ay aydınlığında yola düzüldüler. Dere tepe düz gittiler. Dağlar aştılar. Ö. Seyfettin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»